ORUÇ, imsak ile iftar arasında kulun, cinsî münasebet ve
yeme içmeden uzak durma, daha doğrusu bedene herhangi bir gıda veya gıda nev’inden
bir şey almaması demek. Başka bir ifadeyle oruç, şehvet ve iştahtan uzak durma
hâli, şehvet ve iştaha karşı durmak demek.
Burada şu soruyu nazara vermek gerek: İnsan şehvet ve
iştaha karşı durunca bunun sonucunda ne elde eder?
Soru biraz düşündürücü…
Çünkü sorunun cevabını bulabilmek için şehvet ve
iştahın insandaki etkilerini bilmek gerekir.
İnsan, şehvet ve iştahtan uzak durunca onun
etkilerinden de uzak durmuş olur. Bu noktada da akla gelen bir başka soru şudur:
Şehvet ve iştah neyi engelliyor ki onlardan uzak durmamız gerekiyor?
Düğümü çözebilmek için sanırım en sondan başlamak
gerekiyor.
En genel tanımıyla şehvet, “bir şeye aşırı istek ve
arzu beslemek” anlamına gelir ve genellikle bu cinsellikle ilişkilendirilir.
Aslında iştah da aynı mânâya geliyor. Ama iştah, yeme içmeyle
ilişkilendiriliyor.
Şehveti ve iştahı kabarmış bir insanın iştah ve
şehvetin şiddetine bağlı olarak diğer tüm hissiyatı, meleke ve yetileri
baskılanır, silikleşir. Âdeta kısmî bir felç geçirir. Muhakeme yeteneği
daralır. Aklı ve mantığı sığlaştıkça sığlaşır. Muhakeme yeteneği daralan, aklı
ve mantığı sığlaşan insan, hakikati idrak edemez. Başka bir ifadeyle, şehvet ve
iştah kabardığında, ilk önce insanın tefekkür edebilme yetisi zarar görür. İnsanın
tefekkür edebilmesi için şehvet ve iştahının kontrol altında tutulması gerekir.
Ramazan tefekkür ayı olduğundan, tefekkür yetisinin
harekete geçmesi için oruç tutarken iştah ve şehvet arzusunu tutarız. Bunu bir
ay boyunca her gün tekrar ederiz. Fakat burada bir başka ayrıntıya dikkat etmek
gerekir. Bir ay boyunca şehvet ve iştahımızı tuttuğumuz vakitler dışında iştah
ve şehvetimizi tutma zorunluluğumuz olmadığı hâlde maksadın hâsıl olabilmesi
yani şehvet ve iştah dışında akıl, mantık, izan ve irfan dünyamızın hakikati
keşfetmesi hususunda hakkıyla harekete geçebilmesi için yasakların olmadığı
vakitlerde şehvet ve iştahımızın isteklerini asgarî düzeyde karşılamak gerekir.
Tefekkürü elden bırakmamak kaydıyla, bunu yaptığımız her gün tefekkür dünyamız
genişleyecek, hakikate dair keşiflerimiz her geçen gün biraz daha artacaktır.
Ramazan’ın sonuna doğru ise doruğa ulaşacaktır. Zaten Ramazan’ın son 10 günü
itikafa çekilmenin maksatlarından biri de budur.
Zor günlerin içinden geçtiğimiz bu günlerde zorunlu
olarak da inzivaya çekilmiş durumdayız. Bu zorunlulukları biraz da gönüllüğe
çevirerek gelin, şehvet ve iştahımızı tutma ibadetini yani orucu, süslü sofralardan
arınmış olarak tutalım!
Gelin, tefekkür ayı olan Ramazan’da gerçek Ramazan
ziyafeti olan tefekkür ziyafeti yapalım!
Ramazan-ı Şerifiniz hayırlı olsun…