Rakibi anlamak

Klasik Türk şirindeki aşkın önemli unsurlarından biri olan rakip, hemen hemen bütün şiirlerde olumsuz özellikleri ile karşımıza çıkmaktadır. Engel, ağyar, gayr kavramları ile de tanımlanmaktadır. Âşık ile sevgili arasındaki en büyük engeldir. Âşığın yegâne düşmanıdır.

DİVAN şiiri, “aşk” üzerine kurulmuş bir şiir geleneğidir. Bu geleneğin mensubu olan hemen hemen her şairin kalemi, muhakkak aşka değmiştir. Onların sazları, sözleri, kelâmları, selâmları, var ile yokları sâfi aşktır. Her yan ve yörede en büyük yitiğimiz olan aşkı arar, kimi görseler aşktan sual sorarlar: “Aşk mıdır ki can-ü dil mülkünü yağma eyleyen,/ Aşk mıdır sinem içre gelip de cân eyleyen?” (Muhibbi, Kanunî Sultan Süleyman)

Dünyaya hükmetmiş, âleme baş eğdirip diz çöktürmüş sultan dahi olsa onunla, aşkla karşılaşınca bir bîçâreye döner. Aşk öyle bir hışımla gelir ki gönül mülkünü yağma eder. Fakat bu yıkıcı değil, aksine yapıcı, imar edici bir yağmadır. Ne zaman ki gönül aşkla tanışır, işte o vakit tam olur, tamam olur, can bulur. Bunun bilincinde olan ve bu üst bilinçle arayışa girişen edipler de başlarlar aşkı ve onu oluşturan unsurları anlatmaya.

“Efendimsin cihanda i’tibârım varsa sendendir./ Miyân-ı âşıkânda iştihârım varsa sendendir.” (Şeyh Galib)

Bütün itibar, mevki ve makamın kaynağı olan aşk, klasik şiirde üç temel unsur üzerine kurulup inşâ edilir. Değişmez vasıflara sahip olan bu unsurlar; sevgili, âşık ve rakiptir. Şairin adı değişse de bu karakterlere yüklemiş olduğu kimlik ve kişilikler neredeyse hep aynıdır.

Aşk üçgeninin tepe değerine sahip olan sevgili; vefasız, adaletsiz, kıymet vermez, yüz göstermez bir hükümdardır. Gönül mülkünü ele geçirdiği andan itibaren eza ve cefâlarının sonu gelmez. Güzelliğinin, vazgeçilmezliğinin, eşsizliğinin farkındadır ve bu silahlarını âşığın son damla kanını dökene kadar kullanır.

“Yoluna cânum revân itsem gere cânâ didüm./ Yüzüme bin hışım ile bakdı did cânun mı var?” (Zâtî)

Tüm bu çilelere “Başım gözüm üstüne!” diyen tip ise âşıktır. Sevgiliyi gördüğü andan itibaren aklını yitiren, kurda kuşa yoldaş, sevgilinin mahallesinin köpeklerine dahi sırdaş olan âşık, sevgiliden gelen her zerreyi mahiyetine bakmadan bir ihsan olarak kabul eder. Yeter ki sevgili bir nazar etsin, sonrasının, öncesinin bir önemi yoktur onun için. Çünkü o, sevgilinin sultan olduğunun ve her güzelliği hak ettiğinin düşüncesiyle geçirir ahir ömrünü. Onun için asıl dehşet verici olan, maşuğun cefalarını üzerinden çekmesidir.

“Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabîb/ Kılma dermân kim helâkim zehri dermândadır.” (Fuzûlî)

Dermânı derdinde bulan âşığın yüklerine yük ekleyen ve onu çıkmaza sokan bir isim daha vardır ki, onun adı, “Rakip”. Kaleme alınan ürünlerde üçüncü plânda gibi görünse de onun varlığı bu şiir atmosferinde hayli yekûn tutar. Bir nevi sevgili ve âşığın varlığı ona, onun varlığı ise sevgili ve âşığa dikişsiz dikilmiştir. Bu derece önemli bir statüye sahip olan rakibin Divan şiiri için yüklenmiş olduğu sorumluluğu ortaya çıkarmak elbette elzemdir.

“Rakip” sözcüğüne kaynaklarda farklı farklı tanımlar yüklenmiştir. Bunlardan bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:

“Herhangi bir işte birbirinden üstün olmaya çalışanlardan her biri, bekçi, Allah adlarından olup ‘görüp gözeten’ demektir.” (Devellioğlu, 1997: 875-76)

“Diğeriyle aynı şeye talip ve hâhişger (istekli) olan, bir mahbubeye (sevgili) dildâde (gönül vermiş) olan âşıkların yekdiğerine nispeten her biri.” (Sami, 1989: 669)

“Diğerini men ile kendi işini terviç etmeye çalışan, engel; hafız, nigehbân, gözetici mânâsına olarak Cenab-ı Hakk’a ıtlak olunur.” (Nâcî, 2009: 580)

Klasik Türk şiirinde ise rakip, âşık-maşuk ikilisi arasında âşık ile yarışan ve ona ortak olan bir tiptir. Âşığın nazarında kötü vasıflara sahip olan rakip, âşığa sevgili kadar eziyet eder (Pala, 1989: 408).

Ayrıca divanlarda rakiple ilgili tasavvurlara bakıldığında, arada fesatlık yapan, bekçi, gözeten anlamında kullanılışı da yaygındır. Bu bağlamda rakip yerine “engel, ağyar” kavramları metinlerde sıklıkla kullanılmıştır (Çavuşoğlu, 2006: 68-69). Sevgiliye ulaşma yolunda kendisine engel olanları rakip olarak gören şairler, rakip ile ilgili tasavvurlar için canlı bir varlık (insan, hayvan) seçebileceği gibi, cansız bir varlık ya da doğa gücü ve olayı ile başka şeyleri de seçebilir (Zavotçu, 2006: 404-405).


Rakibe misaller

Tüm bu tanımlamaların ışığında rakibi tasvir edebilmek ve somutlaştırmak adına örnek şiirler üzerinde durmakta fayda vardır.

“Meydâna geldi na’ş-ı rakîb-i nemîme-sâz/ Kıldım huzûr-ı kalb ile ömrümde bir namâz.” (Sabit)

Şair, söz konusu beyitte rakibi “koğucu ve münafık” olarak nitelendirmiştir. Ayrıca bu olumsuz sıfatlara sahip rakibin öldüğünü ve cenazesinin meydana getirildiğini belirtmiş, iştiyakla beklediği bu son karşısında ilk defa kalp huzuruyla namaz kıldığının altını çizmiştir. Rakibin varlığı, bu derece ve şiddette âşığı huzursuz etmektedir. O ortadan kalkınca hükümdarın ihsanları kim bilir belki de zavallı âşığa ulaşacaktır.

“Rakîb itmez visâlün kendüye bir vech ile takrîb/ Bulur ancak tegâfül-gûne-i gamzenden istidâd.” (Kâmî)

Kâmî’ye göre âşık ve sevgili arasındaki en büyük engel ve set, rakiptir. Vuslatın, kavuşmanın önüne adeta tel örgüler çeker. Âşık, biraz uyanık davranabilirse sevgilinin süzgün ve öldürücü bakışlarından nasiplenebilir. Burada asıl sorumluluğun âşıkta olduğunun, mahareti derecesinde makamlara ulaşabileceğinin altı çizilmiştir.

“Ben sakınurdum il sana yaklaşmasun deyu/ Kendüm de kendüme bayağı bir rakîb imiş.” (Kânî)

Duruma üst akıl perdesinden yaklaşıp tamamen farklı bir yoruma ulaşan edipler de vardır elbette. Alışılmışın dışında bir yorumla karşımıza çıkan şair, rakip olarak ikinci bir şahsı değil, bizzat öz benliğini görmektedir. Çünkü o, sevgiliyi kendinden ayrı düşünmüş ve araya “benlik” girmiştir. Bu da ağyarın/kesretin bir parçası olmak demektir. Yani rakip olarak gördüğü ağyardan sevgilisini sakınan âşık, aslında kendine rakiptir ve sakınması gereken kişi, kendisidir.

“Kanı dökülsün Revânî öpdi la’lin çünki câm/ El uzatdı zülfüñe eli kurusun şânenüñ.” (Revânî)

Rakip, her zaman ete kemiğe bürünmüş âdem şeklinde görünmüş olmayabilir. Bir ömrü sevgiliye ulaşmak uğruna heba eden, her şeye “Kabul” diyen Revânî, gördükleri karşısında çılgına dönmüştür. Erişilmez, ulaşılmaz, nadide bir inci olan sevgiliye temas edenlerle karşı karşıya gelmiştir. Sevgilinin hayat kaynağı olarak görülen dudaklarına değen kadeh ve her teli için cihan mülkü bahşedilen saçlarına dokunan tarak âşığı çılgına çevirmiştir. Kendisine hiçbir zaman lâyık görülmeyen bu ihsanların cansız ve kansız cisimlere lütfedilmesinin dehşeti karşısında âşık, beddua etmeye başlamıştır. Kadehin kanının dökülmesini, tarağın ise elinin kurumasını istemektedir. Her iki istekte de şiddetli bir kıskançlık humması görülmektedir.

“Semt-i dil-dâra varup bir de kabâhat itmesün/ İp kırar kâfir rakîbi bagla zencîr ile as.” (Sıdkî)

Çoğu şiirde rakip, kâfir olarak karşımıza çıkar. Kâfir, “küfr” kelimesinin ism-i failidir. Küfr, Arapça “bir şeyi örtmek, perdelemek, izale etmek, gizlemek, nimete nankörlük etmek” gibi anlamlara gelen bir kelimedir (Karagöz vd. 2010: 390). Sıdkî ise sevgiliye giden yolları kapattığı, gül cemâli engelleyip örttüğü için rakibi “kâfir” olarak nitelendirmiştir. Onun her türlü eziyete müstahak olduğunu, ona hiçbir şekilde fırsat verilmemesi gerektiğini belirtmiştir. Hatta bir adım daha ileri giderek rakibin zincir ile bağlanıp asılmasını salık vermiştir.

“Sen semiyy-i ism-i peygamber o hem-zâd-ı Mecûs/ Darb-zen berk-ıla darbı yirin anun eyle nâr.” (E. Nazmî)

Kimi şairler de rakibi “Mecusi” olarak görmektedir. Mecusilik, Zerdüşt’ün tebliğ ettiği, monoteist bir teoloji içeren inanç ve düşüncelerin Eski İran inanç ve gelenekleriyle harmanlanmasından oluşan bir dindir. Bu din, Sasaniler döneminde yönetici sınıfla da yakından irtibatlı olan rahip sınıfı Mecî’den (Mecûş) hareketle İslâm kaynaklarında “Mecusilik”, Batı kaynaklarında ise Zerdüşt’ün isminden dolayı “Zoroastrianism” veya “Ahura Mazda” isminden hareketle “Mazdeizm” olarak adlandırılır. Ayrıca ateş kültüyle ilgili inanç ve ritüelleri sebebiyle “Ateşperestlik” adıyla da bilinir. Kur’ân’da (Hac, 17) “Mecûsîler” anlamına gelen mecûs (tekili mecûsî) kelimesi geçmektedir (Gündüz 2003: 279). Araplar Zerdüşt dinine mensup olan kişilere “Mecus” adını verir. Mecus kelimesinin Farsça “muğ” veya Yunanca büyücü anlamındaki “magos” kelimelerinden birinden türetildiği de düşünülür (Hançerlioğlu 2013: 311). Nazmî, “Mecusi” şeklinde nitelendirdiği rakibin âşıklık iddiasında bir düzenbaz olduğunu belirtmektedir. Ayrıca onun bulunduğu yerin ateş olduğunun ve sakınılması gerektiğinin altını çizmektedir.

“Rakîbe sadr gösterdün didün ol fitneye ulu/ Benüm bir it kadar vah vah kapunda iʿtibârum yok.” (Zâtî)

Klasik şiirde rakibi anlatmak için en sık kullanılan hayvanlardan biri köpektir. Çünkü rakip, daima sevgilinin eşiğinde beklemekte ve o ne zaman sokağa çıksa yanından ayrılmamaktadır. Onun bu tavırları karşısında yelkenleri suya indiren sevgili de iyilik ve ihsanlarını ondan esirgememiştir. O fitneciye “ulu” sıfatını yakıştırdığını gören âşık, sitem etmekte sevgilinin huzurunda bir köpek kadar değerinin olmadığından yakınmaktadır.

“Sīnemde yine körlügine mār raķībüñ/ Bir nice zümürrüd ķodı aĥcārı ĥabībüñ.” (Zâtî)

Hem sevgiliyi, hem âşığı zehirlemesi nedeniyle rakip, çoğu zaman yılan, çıyan, akrep gibi zehirli hayvanlara teşbih olunur. Zâtî de bu beytinde onu yılana benzetmiş, âşığın aleyhinde sevgiliyi zehirlediğinin ve gam ile hasret zehriyle âşığı öldürdüğünün altını çizmiştir.

“Yüzine göredür sözi rakîbün/ Yüzi ekşinüh olur sözleri serd.” (Necâtî)

Rakip, her zaman kötü sesli ve acı dillidir. Yüzü ve görünüşü de sesine uygun olarak tasavvur edilir. Bir bülbül olan âşığa yüz geri dönen insafsız sevgili, ne yazık ki bu bed sesli, ekşi yüzlü, melun tipe kapıyı hep aralık bırakır. Necâtî bu beyitle sevgiliyi uyarsa da bütün sözleri havada kalır.

“Terkün urdu deyu igvâ eylemiş bî-dîn rakîb/ Sevdüğüm vallâhi billâhi bu bühtândur bana.” (Hayâlî Bey)

Bir yalancı ve iftiracı olan rakip, âşığın itibarını sevgili karşısında yerle bir etmek için her türlü asılsız iddiayı ortaya atar. Zavallı âşık da bu iddiaların asılsız olduğunu kanıtlayabilmek için akla karayı seçer. Söz konusu beyitte âşığın sevgiliyi sevmeyi bıraktığı yalanını ortaya süren rakip, bir kenara çekilip zavallı âşığın düştüğü perişan hâle bıyık altından gülmektedir. Hâlini sevgiliye arz eden, rakibin oyununu göstermeye çalışan âşık ise perişandır.

“Perî yüzlüm sür ağyarı kapından/ Melek yeri ne şeytân menzilidir.” (Şeyhî)

Şeyhî’de olduğu gibi, kimi zaman da bir şeytana dönüşür rakip. Âşık bir peri, bir melek olarak gördüğü sevgiliyi uyarır. Dikkatli olmasını ve ağyarı eşiğinden uzaklaştırmasını ister. Çünkü şeytanın hedefi, meleğin bulunduğu mekândır. İkazın gerekçesini anlayabilmek için şeytanın kim olduğuna bakmakta fayda vardır: “En büyük melek olarak bilinir ve Âdem kıssası ile daha çok anılır. Kıssada da belirtildiği gibi, Âdem Peygamber’e secde etmediği için lânetlenmiştir. Şeytan ateşten yaratıldığından, topraktan yaratılan Âdem’i kendinden üstün görmemiştir. Fakat bu durum neticesinde Âdem ile şeytan arasında rekabet yaşanmıştır.” (Şen, 2014: 19)

“Sa‘y edip edimezem Kâ‘be-i kûyunu tavâf/ Baglayıpdur yolumu hâr elümden ne gelür.” (Ahmet Paşa)

Âşık, daima sevgilinin mahallesinde, yanında, yöresinde bulunmak, orada dolaşmak ister. Sevgilinin bulunduğu mekân, onun için Kâbe gibidir. Nasıl ki müminler Kâbe’yi tavaf ediyorlarsa, âşık da sevgilinin mekânını tavaf etmek ister. Tavafta makbul olan, çıplak ayakla yapılmasıdır. Bu süreç içerisinde mümin birçok engelle karşılaşır. Âşık için engel ise rakiptir. Tıpkı dikenlerin müminin ayaklarına batıp yolunu kesmesi gibi rakip de âşığa engel olup acı verir. Şair Ahmet Paşa da bu durumdan mustarip olduğunu dile getirmiş ve bir diken olan rakip karşısında elinden bir şey gelmediğini belirtmiştir.

Sonuç

Klasik Türk şirindeki aşkın önemli unsurlarından biri olan rakip, hemen hemen bütün şiirlerde olumsuz özellikleri ile karşımıza çıkmaktadır. Engel, ağyar, gayr kavramları ile de tanımlanmaktadır. Âşık ile sevgili arasındaki en büyük engeldir. Âşığın yegâne düşmanıdır. Ne kadar kötü vasıf varsa rakibe yüklenir ve sürekli eleştiri oklarının hedefi olur. İstenmeyen kişi ve filmin kötü karakteridir.

Örnek olarak verdiğimiz beyitlerde de olumsuz vasıflar ile karşımıza çıkan rakip unsurunun tam mânâsı ile araştırılıp anlaşılmasının Divan şiirinin önemli düğümlerinden birinin çözülmesine yardımcı olacak kanaatindeyiz.