
KALBİMİZ yangın yeri… Gazze’de taş üstünde taş bırakmayanlar Refah’ı da ateşe verip onlarca kişiyi diri diri yaktı, öldürdü, sakat bıraktı. Sürekli İslâm’a karaçalan Batı, her fırsatta bizi anti demokratik olmak ve insan haklarına riayet etmemekle itham eden sözde demokrasi sahipleri, ne uluslararası hukuku tanıyor, ne de insan haklarının zerresine ehemmiyet veriyor.
Biz bunun böyle olduğunu çok iyi biliyorduk da hem Avrupa insanına, hem de içimizdeki masal düşkünlerine hakikati anlatmakta ve göstermekte zorlanıyorduk. İsrail’in 76 yıldır ıssızda, 7 Ekim’den beri ayan beyan gerçekleştirdiği işgal, soykırım ve katliamlar, Refah’ta tüm hızıyla devam ediyor. Ne var ki 7 Ekim bir milât oldu ve ilk defa dünya bir zulme karşı topyekûn ayaklandı. Ve hatta İsrail’i, terörist Netanyahu’yu suçlu ilân edenler sadece halk seviyesinde kalmadı. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Kerim Han, Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant’a ilişkin yakalama kararı başvurusu yaptı. Pek tabiî bu karar, işgalci İsrail ve yaveri ABD tarafından tanınmıyor.
Fakat gelelim Almanya’ya… Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın da dediği gibi, Holokost nedeniyle kendini İsrail’e borçlu hisseden Almanya, UCM’nin bu çıkışından sonra İsrail’in baskısına rağmen “Hüküm neyse uyarız” diyerek içine attığı duyguları dışavurdu nihayet. Hakikaten borçlar ilişkisi sebebiyle İsrail’e destek verdiği ayyuka çıktı. Zira hak ve hukuka çok uyan toplumlar olsalardı, bunca insan İsrail tarafından katledilirken de insan hakları zaviyesinden göz ucuyla da olsa bakarlardı.
Daha da ilginç bir durum var. Aslında Filistinli kardeşlerimizin Gazze’de evleri yıkılıp yerlerinden sürüldükten sonra bir de Refah’ta sığındıkları çadırların yakılması gibi elim ve ciğer deşen bir vasat olmasaydı, bu son geldiğimiz vaziyetin müspet tarafını ilginç sıfatından daha farklı bir dille anlatmak uygun düşerdi. Ama iyi sonuçlar ve dünya üzerindeki uyanış ne kadar müspet olsa da Filistinli kardeşlerimizin ödediği bedel, öyle kolay dile ve kaleme alınacak cinsten değil. Ama ben işin bu ilginç olan ve olumlu bir gelişme sayılabilecek tarafını da dile getireyim.
İsrail algıyla var olan bir toplum. Kendilerine “devlet” demeleri de algıdan öteye geçememekte. Ülke sınırları, başkentleri de sadece algıda ve tahayyülde bir mevcudiyet iddia etmekte. Aslında olmayan bir ülkenin dayatma varlığından bahsedip duruyoruz. Fakat bu algı işinde o kadar iyiler ki, daha doğrusu algının yönetildiği platformları öyle bir abluka altına almışlar ki istedikleri bir anlamı kabullendirmekte çok da zorlanmıyorlar “idi”. Bugüne kadar!
Çünkü Rabbimin plânı her şeyi tersine çevirdi. Ve rüzgâr, katil İsrail aleyhine esmeye devam ediyor. 7 Ekim’de evvelâ HAMAS’ın bin 400 İsrailliyi öldürdüğü propagandasını yaptılar ve ikna için kurgu görseller, videolar türettiler. Hatta HAMAS mücahitlerine hiç benzemeyen, yüzleri ne hikmetse açık ve onlar gibi giyinmeyen asker kılıklı tiplerin bir kadını kaçırma karesi üzerinden Kassam Tugaylarına iftira atmayı denediler. Bunun nihayetinde büyük bir çoğunluk Filistin’i desteklemeye devam ettiyse de HAMAS’a ve Kassam Tugaylarına da bu kötülüğün bir tarafı olarak bakmaya devam ettiler.
Zaman geçtikçe ve Ebu Ubeyde’nin videolardaki asil konuşmaları yayıldıkça, evvelâ içimizdeki uykucularda birer birer uyanışlar başladı. Ama bilhassa HAMAS’ın esir videoları ile esirleri serbest bırakırken çektikleri görüntüler, dünya insanını da HAMAS’a bakış açısını değiştirmek konusunda zorladı. Özellikle İsrailli esirlerin serbest kaldıktan sonraki beyanları, fiziksel ve ruhsal bakımdan çok iyi durumda oluşları ve HAMAS mücahitlerine karşı duydukları sevgi ve saygı bu dönüşümü hızlandırdı.
Fakat dediğim gibi, algı üzere eylemlerini belirleyen şeytan İsrail, yine de bütün bu katliamların, Gazze’de yıktıkları binaların, saldırdıkları hastanelerin, öldürdükleri çocukların vebalini üzerinden atabilme ütopyasıyla ve insanları sahte haklılıklarına kandırma gayesiyle “savunma” sıfatını her eyleme iliştirir oldular. Aslında bu savunma palavrasına inanmak için insanın kalbinde art niyetten beslenen damarlar olmalı ya, o da ayrı mesele.
Ama diyelim ki, bir sözde devletin bir hastaneye saldırmasında, hem de bunu bir başka milletin topraklarında yapmasında “savunma” kılıfını kabul ettik (edilmez de), haydi o kadar ahmak ve insanlıktan uzak bir vaziyette gafil avlandık; ambulansların vurulmasını, okulların yıkılmasını, çocukların toplu hâlde bulundukları alanların seçilmesini ve bütün bu kıyımların aylar boyu devam etmesini savunma olarak algılayabilmek, her ahmağın harcı da değil. Bu hamakat çok üst düzey bir profile işaret edeceğinden, insanın kendini insan olarak görmeme kabulü bile bunca ahmaklığı sindirebileceği mealini taşımıyor.
Fakat ne var ki, şu güne kadar İsrail’in terör eylemlerinin farkında olanların yanı sıra “İsrail’in kendini savunma hakkı var” diye hezeyan edenler de azımasanamayacak kadar çoktu. Özellikle içimizdeki ünlülerin (!) derin sessizliğinin altında yatan ama dışa vurulamayacak kadar üzeri örtülen bir iç düşünce olarak İsrail, sözde kendini savunuyordu(!). Bu hem bizim şahane ünlülerin bir kısmında görülen bir anomaliydi, hem de dış dünyada, hakikatten uzak, uzun yıllar Batıcı masalların baskınlığı altında düşünme melekesini yitirmiş birtakım insan grupları için de böyleydi.
İşte Refah’a yapılan bu hayvanî saldırı ile bu denklem de değişmeye başladı. Bugüne kadar “İsrail’in kendini savunma hakkı var” diyen ve Filistin lehine tek bir paylaşım yapmayan iç ve dış unsurlardan birer birer Filistin’i savunan çıkışlar gelmeye başladı. Bizim ünlülerden bazıları sessizliğini bozup Refah’taki soykırıma ses çıkarmaya başladı. Avrupa ve ABD’de bugüne kadar derince uyuyan ve İsrail tarafında yer alan pek çok kişi, geçtiğimiz birkaç gün itibarıyla, “Savunma dedik ama bu kadar da değil” minvalinde tepkiler koyuyorlar.
Peki, algıcı İsrail ne yaptı dersiniz?
Yine sosyal medyada yeni bir algıya insanları inandırma çabasına düştü ve Refah’taki ölümlerin müsebbibi olarak HAMAS’ı işaret etti. Evet, evet, bunu da yaptı!
“7 Ekim’de bin 400 insanı HAMAS öldürdü” algısı kısmen tuttu diye, “Bu sefer de yaparım” sanrısına kapılmış olmalılar. Ama hakikaten çüş bre!
Hani İsrailli insanlardan esir alma operasyonunda HAMAS’ın hiç olmayan helikopterlerden ve hiç sahip olmadıkları tanklardan ve silahlardan saldırı başlattığı palavrası bile akıl alır gibi değildi ama inanmaya meyilli birtakım insan grupları bu yemi yutmuşlardı… Yahu Gazze’de binlerce insanı katleden, evleri yıkıp Refah’a süren İsrail, Refah’ta yaptığı katliamı hangi argümanla HAMAS’a atabilir? Ama zalimlerin yalancı ve bir o kadar ahmak olmaları şaşırtmıyor, değil mi?
Zaten HAMAS’a atılan bu yeni iftiranın ve dünyaya yayılması arzulanan bu yeni algının zıddını ispata hacet yok. Benim yazımın da sebebi bu değil. İsrail’in 7 Ekim’de başlattığı algının sebebi, soykırıma çanak tutacak bir veri elde etmekti. Fakat şimdi kurguladığı ve yoğurduğu bu yeni algının sebebi, tamamen kaybettiği desteği ve dünya üzerinde var ettiği İsrail nefretini bir nebze de olsa dindirebilmek. Ama hiç debelenmesinler, bu saatten sonra ne yapsalar, İsrail’in işgalci ve soykırımcı bir bebek katili olduğu hakikatini akıllardan ve vicdanlardan silemezler!