
ASLINDA yeni dünya için her şey yeni nesil çizgi romanlarla başlamıştı. Zagor, Red Kit, Teksas Tommiks ilkel kalmış, Superman ve Batman derken kahramanlar olağanın üstüne çıkarılarak insan üstü güçlerle donatılır olmuştu.
Kahramanların olağanüstü güçlere sahip olması konusunda bir ayrışma vardı. Superman ile Batman’ı tasarlayan grup, Superman’i dünyadan olmayan bir varlık olarak dizayn etmişti. Batman ise tamamen dünyalıydı ve hiçbir olağanüstü gücü yoktu. Fakat Batman, çok zengin, varlıklı biriydi. Ondaki süper güç, finansal güce sahip olmaktı. Superman’i dünya dışından olağanüstü güçlere sahip olarak dünyaya getirenler, Batman ile parayı insan için olağanüstü güce erişimin enstrümanı olarak akıllara sokmuşlardı. Bu ekibin karşısında yer alan bir diğer tasarımcı grupsa ne dünya dışına çıktı kahraman aramak için, ne de ille zengin. Bu ekibin tasarımında öne çıkan iki nitelik vardı: Biri radyoaktivite, diğeri tanrısal bilgi. Yani bu ekip, kahraman ortaya çıkarırken ya herhangi bir insanı radyoaktif ışınıma maruz bırakıyor ya da doğrudan mitolojik varlıkları ve onların ilimlerini devreye sokuyor.
Tabiî Superman’in dünya dışından gelerek yine dünya dışında bulunabilen bir taştan etkilenmesi, diğer tarafta kimya bilimine ilgili tasarımcıları, “Kahramanı başka yerde aramaya gerek yok. Superman dünya dışından gelip gazeteci olur, biz dünyadaki zayıf bir öğrenciyi güçlendirip gazeteci yaparız” demiş olabilirler.
Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika Birleşik Devletleri’nde yayılan bu furya, kronolojik bir süreci de üzerinde taşıyor. Öyle ya, Superman’in raflarda yerini aldığı tarih 1933’ken, Batman’in yayınlandığı ilk tarihi 1939. Buna karşın radyoaktivite mağduru, özür dilerim, radyoaktif kahramanların yayına giriş tarihleri ilk olarak 1962. Bilinen radyoaktif kahramanlar arasında ilk sırada Spiderman, ikinci sırada da Hulk bulunuyor. Tanrısal güçlere ve bilgiye sahip kahramanların ortaya çıkışı da 1963. Thor ve Dr. Strange gibi…
Arada 25 ilâ 30 yılı bulan bu tasarım düşüncesini ne şekillendirmiş olabilir? Evet, yukarıda belirttiğimiz beyanla İkinci Dünya Savaşı var. Bu savaş sözde süper kahramanlar tarihi için neden mi önemli? Çünkü İkinci Dünya Savaşı’nda ABD’nin Japonya’daki Hiroşima ve Nagazaki şehirlerinde patlattığı iki atom bombası, ikinci tür yani radyoaktif kahramanlar için bir eşik oldu. Saniyenin onda biri gibi bir sürede yanan şehirlerdeki insanlar hakkında duyulan endişe ve hüzün, ABD’den yayılarak bütün dünyada medya eliyle dönüştürülmeli, radyoaktivitenin öyle korkulan, öldüren, süründüren bir araç olmadığı vurgulanmalıydı.
Fakat hayat ne radyoaktif bir örümceğin ısırığı, ne de Hulk’un dindiremediği aşkı kadar romantikti. Peki radyoaktivite, bilimin hangi “iyilik güzellik” aşamasıydı?
Radyoaktif olmak, adı üzerinde “aktif” olmayı, kararlı davranmamayı vurguluyor. Bir tür akış eğiliminde olma hâli. Örneğin kavimlerden örnek verecek olsak, radyoaktif element, Moğollara teşbih edilebilir. Önüne katıp hareket eden, hareketten büyük enerji ortaya çıkaran ve arkasında posa/enkaz bırakan…
Radyoaktivite ve konunun yıldızı uranyum
İkinci Dünya Savaşı’nda dehşet saçan atom bombalarında plütonyum kullanılmıştı. Plütonyum, Rus bilim insanı Dimitri Mendeleyev tarafından kurulan Periyodik Cetvel’de “Aktinitler” olarak adlandırılan grupta yer alan bir elementtir. İzotop yani kararlı bir yapıda değildir ve doğada doğrudan bulunmaz; radyoaktif kimliğiyle yapay şekilde elde edilir. Aktinitlerin tümü bir ışıma neticesinde elde edilen elementlerdir. Lâtince “akt-is” yani “ışımak” anlamındaki kelimeden anlam alırlar. Bu noktada radyoaktivite konusuna değinmemiz gerek:
“Radyoaktivite, radyoaktiflik, ışınetkinlik veya nükleer bozunma; atom çekirdeğinin tanecikler veya elektromanyetik ışımalar yayarak kendiliğinden parçalanmasıdır. Bir enerji türüdür. Çekirdek tepkimesi sırasında ortaya çıkar. İnsan vücudunun da, birçok nesnenin de içinden geçebilir. Yalnızca toprağın, kayaların ve özellikle kurşunun içinden rahatça geçemez. Radyasyon yayan nesneler ‘radyoaktif’ olarak adlandırılırlar.
Radyasyon veya ışınım, elektromanyetik dalgalar veya parçacıklar biçimindeki enerji yayımı ya da aktarımıdır. Radyoaktif maddelerin alfa, beta, gama gibi ışınları yaymasına veya uzayda yayılan herhangi bir elektromanyetik ışını meydana getiren unsurların tamamına da radyasyon denir.
Bir maddenin atom çekirdeğindeki nötronların sayısı, proton sayısına göre oldukça fazla veya oldukça az ise, bu tür maddeler kararsız bir yapı göstermekte ve çekirdeğindeki nötronlar alfa, beta, gama gibi çeşitli ışınlar yaymak suretiyle parçalanmaktadırlar.
Radyoaktivite kelimesi Fransızcadan Türkçeye girmiştir. Çevremizde her zaman için bir miktar radyasyon bulunur fakat radyasyonun fazlası insan sağlığını tehdit ettiği gibi, daha ileri safhalarda ölüme yol açabilir. Doğal radyasyon, uranyum gibi bazı kimyasal elementler ile uzay boşluğundaki yıldızlar ve bazı nesneler tarafından üretilir. Bazı nesneler bir saniyeden çok daha az süreyle radyoaktif kalabilirler, bazıları ise binlerce yıl radyoaktif özelliğini koruyabilir.
Radyasyon özel makineler sayesinde de üretilebilir. Bu makinelere siklotron (ivme makinesi), doğrusal hızlandırıcı veya parçacık hızlandırıcı adı verilir. Bazı bilim insanları bu makineleri üzerinde çalışabilecekleri radyasyonu üretebilmek için kullanırlar. Röntgen cihazları az miktarda üretilen (X ışınları) sayesinde insan vücudunun iç kısımlarının görüntülenmesini sağlar. Nükleer silahlar (atom bombaları), yapıları tahrip etmek ve insanları öldürmek amacıyla çok hızlı bir şekilde çok yüksek miktarda radyasyon ortaya çıkarırlar.
Nükleer reaktörler elektrik üretmek için kullanılmaktadırlar. Bunlar da çok miktarda radyasyon meydana çıkarırlar, bu nedenle radyasyonun reaktörden dışarı sızmasını önleyecek şekilde dikkatlice inşâ edilirler. Fakat birçok insan, reaktörlerde bir sorun oluşması durumunda radyasyonun çevreye yayılabileceğinden ve insanlara ve diğer canlılara zarar verebileceğinden endişe duymaktadır.
Öte yandan, nükleer reaktörlerin parçaları ve atıkları büyük sorun oluşturmaktadır. Kimi parçalar yüzlerce, hatta binlerce yıl boyunca radyoaktif kalabilmekte ve çevreye zarar verebilmektedir.
Radyoaktiviteyi ilk kez 1 Mart 1896 yılında Fransız fizikçi Henri Becquerel, uranyum üzerinde ortaya çıkarmıştır. Becquerel, buluşunu 1898 yılına kadar ‘Becquerel ışınları’ olarak adlandırmış, daha sonra ise bu buluşuna ‘radyoaktivite’ ismini vermiştir.
Doğada kendiliğinden radyoaktif olan bazı elementler vardır, bunlar dört grupta ele alınırlar: Radyum grubu, uranyum 238 ile başlar ve art arda parçalanmalarla kararlı kurşun 206’ya dönüşür. Aktinyum serisi uranyum 235 ile başlar ve kurşun 207’ye dönüşerek biter. Toryum serisi, adını aldığı toryum 232 ile başlar ve kurşun 208 ile son bulur. Neptünyum serisi, neptünyum 237 ile başlayıp bizmut 209 ile biter.”
İkinci Dünya Savaşı’nda ABD’nin Japonya’daki Hiroşima ve Nagazaki şehirlerinde patlattığı iki atom bombası, ikinci tür yani radyoaktif kahramanlar için bir eşik oldu.
Radyoaktivite ve radyasyon konusundan bahsederken ne kadar da çok uranyum elementini anmış olduk, değil mi? Uranyum, adeta “Beni öğrenmen şart!” diyor.
“Uranyum, radyoaktif bir kimyasal elementtir. Simgesi ‘U’dur. 1789 yılında Martin Heinrich Klaaproth tarafından keşfedilmiş ve 1841 yılında Eugene-Melchior Peligot tarafından izole edilmiştir. Uranyum ilk önce radyoaktivite ile ilgili fazla bilgi sahibi olunmadığından diğer elementler gibi zannedilse de 1896 yılında bilim tarihinin önemli isimlerinden olan Dimitri Mendeleyev’in çalışmalarıyla radyoaktif bir element olduğu ispatlanmıştır.
Uranyum, cama katıldığı zaman ilginç sarı-yeşil bir renk verir. Yüksek radyoaktif elementtir. Yüksek yoğunluğa sahiptir. Çelikten daha yumuşaktır. Kurşundan yüzde 65 daha yoğundur. 3 tane allotropu vardır. Kolayca yükseltgenir ve ısıtıldığında yanar. Klor, kükürt ve azotla az ya da çok kolay bileşir; karbonla uranyum karbürü (UC2), uranyum karbür de suyla bozularak hidrojen ve hidrokarbonları verir. Uranyum metali hidroklorik asit ve sülfürik asit içinde kolayca çözünerek dört değerli uranyum tuzlarını oluşturur; nitrik asit içinde dinginleşir. Alfa (ortorombik) 667,7 santigrat derecenin üzerinde kararlıdır. Beta (tetragonal) 667,7 ilâ 774,8 santigrat derece arasında kararlıdır. Gama (kübik) 774,8 santigrat derece ile erime noktası arasında kararlıdır (bu sıcaklıkta dövülebilir ve yumuşak formdadır).
Uranyum mineralleri; uraninit, autinit, tobernit, koffinittir. Minerallerde bulunan uranyum, kimyasal reaksiyonlar sonucunda uranyum okside veya diğer formlarına dönüştürülür. Metal olarak uranyum, KUF5 ve UF4 bileşiklerinin elektrolizi ile elde edilir. Çok saf uranyum ise halojenlerinin termal yanması ile elde edilir.”
Bir de son yıllarda ABD ile P5+1 ülkelerinin İran’ın nükleer çalışmaları hakkında aldıkları kararlarla ilgili olarak sıkça duyduğumuz “zenginleştirilmiş uranyum” meselesi var:
“Zenginleştirilmiş uranyum, içeriğindeki uranyum-235 (235U) oranı belirli yöntemlerle doğal seviyelerin üzerine çıkartılmış uranyum karışımıdır. Doğada bulunan toplam uranyum elementinin yüzde 99,284’ü uranyum-238 (238U) izotopundan oluşur. Zincirleme fisyon gerçekleştirme kabiliyeti bulunan tek uranyum izotopu olan uranyum-235’in tüm uranyum rezervleri içerisindeki payı yalnızca yüzde 0,72’dir. Bu yüzden nükleer yakıt amacıyla kullanılabilmesi için 235U izotopunun uranyum karışımı içerisindeki oranı arttırılmalıdır.
Zenginleştirilmiş uranyum, hem sivil amaçla elektrik üretimi için kullanılan reaktörler, hem de askerî amaçlı nükleer silahlar ve harp başlıkları için kullanılan, kilit önemi haiz bir yakıttır. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, dünyadaki tüm uranyum kaynaklarını ve zenginleştirme tesislerini gözlem altında tutarak bu kaynağın barışçıl amaçla kullanılıp kullanılmadığını denetlemekle görevlidir.
ABD’nin ‘Manhattan Projesi’ döneminde zenginleştirilmiş uranyuma, ilgili nükleer tesislerin bulunduğu Oak Ridge (+alloy/alasim) isminden esinlenilerek ‘oralloy’ kod adı verilmiştir. Bu kod isim, günümüzde de endüstrinin uzmanları tarafından yer yer kullanılmaktadır. 2007 senesi itibariyle dünyada nükleer silah üretimi, askerî deniz ulaşımı ve az sayıdaki araştırma reaktörleri için yaklaşık 2 bin ton zenginleştirilmiş uranyum üretilmiştir. Zenginleştirilme işleminden arta kalan uranyum-238’e ise ‘indirgenmiş veya zayıflatılmış uranyum’ denir. Zayıflatılmış uranyum, doğal uranyumdan daha az radyoaktiftir ve özellikle sert zırhların ve zırh delici mermilerin üretiminde veya metal sanayiinde yoğunluk olarak yüksek alaşımların üretimi ve işlenmesinde kullanılmaktadır.”
Buraya kadar bahsettiğimiz kimya notları sırasında “izotop” yani “kararlı” elementler ile “radyoaktif” yani “kararlı olmayan” element tipinden bahsetmiş olduk. Kararlılık, kabında durmaya karar vermeyi, elementin sahibi olduğu atomlardaki protonların sükûnetini ifade ediyor. Radyoaktif olmak, adı üzerinde “aktif” olmayı, kararlı davranmamayı vurguluyor. Bir tür akış eğiliminde olma hâli. Örneğin kavimlerden örnek verecek olsak, radyoaktif element, Moğollara teşbih edilebilir. Önüne katıp hareket eden, hareketten büyük enerji ortaya çıkaran ve arkasında posa/enkaz bırakan…
Radyoaktif elementler arasında en çok ele alınan uranyum. Bu ayki dosya çalışmamızda radyoaktivite ve uranyumu ele almamızın nedeni ise, önümüzdeki yıllarda oluşacak uranyum piyasası.
Politico’nun haberine göre, Nijer, Fransa’nın uranyum ihtiyacının yaklaşık yüzde 15’ini karşılıyor ve AB’nin toplam uranyum ithalatının beşte birini oluşturuyor.
Fransa’da cenaze, Rusya’da bayram
Dünyada değerli uranyum kaynağı bulunan iki bölge bulunuyor: Sibirya ve Afrika. Sibirya bölgesinin uranyum kaynakları, resmî olarak iki ülkenin elinde; Rusya ile Kazakistan’ın. Afrika’da ise birçok ülkede, özellikle kıtanın orta kuşağında uranyum kaynakları mevcut. Bu ülkelerin eski birer Fransız sömürgesi olması ve son iki yılda söz konusu ülkelerin Fransa’ya karşı gösterdikleri tepkiler tüm dünyada, özellikle Avrupa’da endişelere yol açtı.
Dünyanın en büyük uranyum üreticilerinden Nijer, Fransa’ya uranyum ve altın ihracatını derhâl geçerli olmak üzere durdurdu. Fransa, uranyum tedarikinin önemli bir kısmını Nijer’den yapıyordu. Nijer’de askerî darbe ile ülkede hâkimiyeti elde eden yeni yönetim, Fransa’ya uranyum ve altın ihracatının askıya alındığını açıkladı. Politico’nun haberine göre, Nijer, Fransa’nın uranyum ihtiyacının yaklaşık yüzde 15’ini karşılıyor ve AB’nin toplam uranyum ithalatının beşte birini oluşturuyor.
Nijer’de protestocular, “Uranyum, elmas, altın ve petrolümüz var ama köle gibi yaşıyoruz. Bizi güvende tutmak için Fransızlara ihtiyacımız yok” diyerek sokaklara döküldüler. Dünyanın en büyük yedinci uranyum üreticisi Nijer, Fransa’da elektrik üretmek için kullanılan uranyumun yüzde 15 ilâ 17’sini tedarik ediyordu. Nijer’in ardından, 2022’de bir darbeyle Burkina Faso’nun yönetimini alan ve Fransız askerlerinin derhâl ülkesinden çıkaran Burkina Faso Devlet Başkanı İbrahim Traore de Fransa ve ABD’ye uranyum ihracatını yasakladığını duyurdu.
Bu anlamda Avrupa Birliği de Nijer’in uranyum ihracatını durdurmasının bir tedarik riski ortaya çıkarmayacağını bildirdi. AB Komisyonu Sözcüsü Adalbert Jahnz, Brüksel’de düzenlenen bir basın toplantısında, dünyanın en büyük uranyum tedarikçilerinden Nijer’de 26 Temmuz 2023 günü yaşanan askerî darbe sonrasında Fransa’ya uranyum ihracatının durdurulması hakkında açıklamalarda bulunarak, “AB için bir uranyum tedarik riskinin olmadığını teyit edebilirim. AB kuruluşları, herhangi bir kısa vadeli arz riskini azaltmak için yeterli uranyum stokuna sahiptir” dedi ve orta-uzun vadede dünya piyasasında AB’nin ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek miktarda uranyum bulunduğunu belirtti. Jahnz, Nijer’in AB için önemli bir doğal uranyum tedarikçisi olduğunu anımsatarak, bu uranyumun yakıt olarak kullanılması için zenginleştirilmesi gerektiğini anlattı.
Afrika’nın en yüksek dereceli uranyum cevherine sahip Nijer, 2022 yılında 2 bin 20 metrik ton uranyum üretmişti. Nijer, dünyadaki uranyum arzının da yüzde 5’ini karşılıyor.
Elbette daha önce kara günlerini düşünerek yüksek miktarda uranyum stoklayan sömürgecilere karşı bu tür yasakların ne denli etkili olacağı düşünülebilir. Bir de Afrika’daki Çin ve Rusya etkisinin yeni bir sömürge pazarı kuracağı ihtimâli… Nitekim Rusya’nın daha önce AB ambargolarına rağmen Fransa’ya uranyum ihraç ettiği ortaya çıkmıştı.
Fransa’nın Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan sonra Rusya’ya yönelik yaptırımlara rağmen Rusya’dan 2021’dekine kıyasla 3 kat daha fazla uranyum satın aldığı ortaya çıktı. Doğrusu Fransa’nın bu “her şeye rağmen” işler noktasındaki sabıkası kabarık. Bilindiği gibi Fransız çimento şirketi Lafarge de terör örgütü DAEŞ’le geliştirdiği ticaretle DAEŞ’e finans desteği aktaran şirketler arasına girmiş, bu durumu Millî İstihbarat Teşkilatı’mız takip ederken dünyaya ilk kez Anadolu Ajansı servis etmişti.
Fransız La Canard Enchaine’nin, Fransa’da devletin yüzde 84’üne sahip olduğu ana enerji sağlayıcısı konumundaki “EDF” adlı şirketin gümrük belgelerine dayandırdığı habere göre, Fransa, 2022’nin ilk 9 ayında Rusya’dan 345 milyon avro değerinde 290 ton uranyum satın almış. Bu miktar, Fransa’nın uranyum rezervinin yaklaşık yüzde 30’una, 2021’de Rusya’dan alınan uranyumun da yaklaşık 3 katına tekabül ediyor. AB yetkilisi Jahnz’ın nereye dayandığı sanırım burada ortaya çıkıyor.
Nükleer reaktörlerinin 56’sından 24’ü bakımda olan Fransa’nın, enerji krizi sırasında Rusya’dan söz konusu uranyumu, nükleer santrallerden elektrik üretimi için ithal ettiği belirtiliyor. Elektrik üretimi için nükleer santrallerde yılda bin 30 zenginleştirilmiş uranyum kullanan EDF’nin bu değeri elde etmesi için 8 bin ton doğal uranyumu işlemesi gerekiyor. Avrupa ülkelerinin Rusya’yı hedef alan ambargolarına rağmen Fransa’nın bu ülkeden perde arkasında uranyum satın almasının nedeni, Rus uranyumunun daha ucuza tedarik edilmesi olarak gösteriliyor. Fransa’nın uranyum ithalatında yüzde 43’lük paya sahip Kazakistan’dan satın aldığı uranyumunun da zenginleştirme işlemleri için yine Rusya’dan geçmesi gerekiyor.
EDF’nin gümrük belgeleriyle ortaya çıkan ve tepki çeken uranyum ithalatına yönelik soruları Fransa Enerji Bakanı Agnes Pannier-Runacher, “Uranyumu hammadde olarak değil, zenginleştirilmiş olarak aldık” cevabını verdi. Bu cevap bir geçiştirme olarak dikkati çekti. Bu gerçekler karşısında Almanya Başbakanı Olaf Scholz da Fransa’ya Rusya’dan doğal ve zenginleştirilmiş uranyum alımını durdurması yönünde baskı yapmıştı.
Fransa’nın adeta Afrika’da başına gelecekleri bilerek bir tedbir yoluna gittiğini fark ediyoruz bu ayrıntılarda. Fakat bir nokta daha var: Afrika’da elini güçlendiren ve Burkina Faso’da olduğu gibi Nijer’deki darbenin de ardında durduğu görülen Rusya, Fransa’ya kendisindeki uranyumu bile isteye mi daha ucuza verdi? Yani tamam, kendisine uygulanan bir AB ambargosu var ve tamam, Fransa gibi bir taliplisi de mevcut, ama Fransa’nın kendisini bekleyen tehlikeyi doğrudan Rusya’nın yönlendireceğini fark etmesi de mümkün değil mi? Öyle ya, Kazakistan’dan alınacak uranyum da Rusya’dan geçmek zorunda ve daha maliyetli. Yani Rusya, Fransa’yı ve hatta tüm AB’yi uranyum konusunda fikren çıkmaza sokmuş durumda.
Fransa, enerji anlamında uranyuma neredeyse bağımlı. Dünyanın en çok nükleer santrale sahip ülkesi durumunda zira. Her ne kadar stoklarını çok geniş oranlarda büyütmüş olsa da geleceğinden endişeli. Bu yüzden Afrika’da kendisini kovan ülkelere tehditler savuruyor.
Son olarak Nijer’deki askerî darbe nedeniyle Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS), Fransa’yı ve dolayısıyla AB’yi memnun etmek istercesine Nijer’e silahlı müdahale konusunda onay verdi. ECOWAS’tan çıkan bu karara karşı Rusya ise, durumun Nijer ve tüm Batı Afrika için uzun süreli bir çatışmaya yol açabileceği uyarısında bulundu. ECOWAS liderleri, mümkün olan en kısa zamanda müdahaleye hazır bir askerî güç konusunda anlaştıklarını açıklarlarken, Rusya Dışişleri Bakanlığı da Batı Afrika ülkelerini Nijer’e askerî birlik göndermemeleri yönünde uyardı. Bu anlamda Rusya’nın bölgede paralı asker grubu Wagner’le de olmak üzere varlığı biliniyor.
Peki, Türkiye nükleer enerji ve nükleer menşeli üretimler konusunda hangi boyutta?
Çinli bilim insanları da toryumdan arta kalan tehlikeli atığın uranyumdan bin kat daha az olacağını iddia ediyorlar. Ve otoritelere göre, -bir üreme reaktörü- bir kez çalıştırıldığında, toryum dışında başka bir yakıta ihtiyaç duyulmuyor ve kendi yakıtının çoğunu veya tamamını kendi üretiyor.
Türkiye nükleer güç olma yolunda uranyumu mu kullanacak, toryumu mu?
Türkiye, Mersin’deki Akkuyu Nükleer Santrali’ne (ANS) ait tesislerin ilk etabını açtı ve ilk yakıt girişi sağlandı. Reaktörler henüz devreye alınmadı.
Rusya Atom Enerjisi Kurumu’nun (Rosatom) inşâsını üstlendiği santralin açılışı Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in de video konferans ile katılım gerçekleştirdiği törenle ANS, 27 Nisan 2023 günü teknik olarak açılmış oldu. Yapılan anlaşmaya göre inşaat 2025’e kadar devam edecek.
Peki, Türkiye nükleer enerjide uranyumu mu tercih edecek, yoksa buraya kadar hiç ele almadığımız, yine bir radyoaktif element olan toryumu mu? Hem bir nükleer santralde başka başka elementler kullanılamıyor mu?
Dünyada toryum elementini kullanarak enerji üretmek üzere ilk adımı Çin Halk Cumhuriyeti attı.
7 Haziran 2023’te verilen izinle Şanghay Uygulamalı Fizik Enstitüsü, toryum reaktörünü 10 yıl süreyle işletebileceği süreci test faaliyetleriyle başlattı. Erimiş tuzdan elde edilen sıvı yakıt kullanılan reaktör, Gobi çölündeki Wuwei’de bulunuyor. Toryum reaktörlerinin, arttırılmış güvenlik, azaltılmış atık ve iyileştirilmiş yakıt verimliliği dâhil, geleneksel uranyum reaktörlerine göre çeşitli avantajlar sunduğu kaydediliyor. Toryum ayrıca, uranyum ile karşılaştırıldığında daha bol bulunan bir kaynak olarak öne çıkarken Çin’de ve işgal ettiği topraklarda büyük rezervler barındıran bir element. Çin’in hegemonyası altındaki toryum rezervlerinin 20 bin yıldan fazla sürede ülkenin toplam enerji ihtiyacını karşılamaya yeteceği tahmin ediliyor.
Toryum reaktörlerinin kullanımının ayrıca Çin’in enerji güvenliğini güçlendirebileceği ve toryum reaktör teknolojisinin geniş ölçekli kullanımının çevresel sürdürülebilirliğe katkıda bulunabileceğinin ifade ediliyor.
Çin’in yürüttüğü bu proje, 2011 yılında başlatılmış, 2018’de inşaat sürecine geçmişti. Tesisin yüksek güvenlik standartlarını karşıladığını doğrulamak ise çevre yetkililerinin iki yıldan fazla zamanını aldı.
Toryum ayrıca, uranyum ile karşılaştırıldığında daha bol bulunan bir kaynak olarak öne çıkarken Çin’de ve işgal ettiği topraklarda büyük rezervler barındıran bir element. Çin’in hegemonyası altındaki toryum rezervlerinin 20 bin yıldan fazla sürede ülkenin toplam enerji ihtiyacını karşılamaya yeteceği tahmin ediliyor.
Toryum reaktörlerinin geleneksel nükleer reaktörlerden daha güvenli ve çevre dostu olduğu belirtiliyor. Uranyuma göre daha avantajlı. Türkiye ilk nükleer santraline Rusya ortaklığıyla kavuşacak fakat reaktörleri uranyum ile çalışır nitelikte. Şaibeli Atlasjet kazasında hayatını kaybeden Prof. Dr. Engin Arık aklımıza geliyor Türkiye hakkında toryumu konuşurken.
“Sadece deneysel yüksek enerji fiziği alanında yaptığı çalışmalarla sınırlı kalmayan Arık, Türkiye’de çok önemli rezervleri bulunan toryum mineralinin enerji sorununa temiz ve ekonomik bir çözüm olabileceği ve olması gerektiği yönündeki görüşleri ve çalışmalarıyla tanındı. Bu doğrultuda, Türkiye’nin toryum ile elektrik enerjisi üretebilme olanağına kavuştuğunda trilyonlarca varil petrole eş değerde bir enerji kaynağının sahibi olacağını ileri sürdü. Hızlandırıcı projesi ve Türkiye’nin CERN’e üyeliği konusundaki çalışmaları nedeniyle kendisine suikast düzenlendiği, bindiği uçağın düşürülmüş olabileceği iddiaları ortaya atıldı”.
Toryum, yer kabuğunda uranyumdan üç kat daha fazla ve neredeyse kurşun ve galyum kadar bol. Thorium Energy Alliance, “yalnızca Amerika Birleşik Devletleri’nde, ülkeye bin yılı aşkın bir süre mevcut enerji seviyesinde güç sağlamaya yetecek kadar toryum olduğunu” tahmin ediyor. Bölünebilir U-235’ten oluşan uranyuma kıyasla toryumun neredeyse tamamı verimli Th-232.
Sıvı florür toryum reaktöründe yakıt olarak toryum kullanıldığında çok daha az -iki kat- nükleer atık oluştuğu belirtiliyor. Çinli bilim insanları da toryumdan arta kalan tehlikeli atığın uranyumdan bin kat daha az olacağını iddia ediyorlar. Ve otoritelere göre, -bir üreme reaktörü- bir kez çalıştırıldığında, toryum dışında başka bir yakıta ihtiyaç duyulmuyor ve kendi yakıtının çoğunu veya tamamını kendi üretiyor.
Ha bir de, toryum, atom bombası yapımı için uygun değil.
Bu kadar veriden sonra, toryumla çalışan süper kahramanlar üretmez mi ABD?
https://tr.wikipedia.org/wiki/Radyoaktivite
https://tr.wikipedia.org/wiki/Radyasyon
https://tr.wikipedia.org/wiki/Uranyum
https://tr.wikipedia.org/wiki/Zenginle%C5%9Ftirilmi%C5%9F_uranyum
https://www.gzt.com/jurnalist/afrika-ulkelerinden-fransa-ve-abdye-uranyum-yasagi-3768807
https://www.bloomberght.com/ab-uranyum-tedarikinde-risk-gormuyor-2335838
https://www.turksam.org/detay-fransa-nin-ab-ambargolarina-ragmen-rusya-ile-uranyum-ticareti-yaptigi-ortaya-cikti
https://www.bbc.com/turkce/articles/c3ge439wd93o
https://www.bbc.com/turkce/articles/cmmeldey0qeo
https://www.donanimhaber.com/cin-ilk-toryum-nukleer-reaktorunu-faaliyete-gecirdi--164937
https://tr.wikipedia.org/wiki/Toryum_bazl%C4%B1_n%C3%BCkleer_enerji
https://tr.wikipedia.org/wiki/Engin_Ar%C4%B1k