Racona ters bi’ kere

Üstelik ahvalleri racona da ters! Başarısını hazmedemedikleri, yenemedikleri, bükemediği eli öpme erdemini gösteremedikleri bir kişinin karşısına altı kişi birleşip çıkmaları bile ezikçe bir tavrı kuşandıklarını gösteriyor.

ALTI sandalye, bir masadan ibaret sahne dekorunu bir onun, bir bunun mekânına taşımaktan ve bedenlerini o dekorun içine konumlandırmaktan başka mahareti olmayan altı kişinin hem yazıp hem oynadıkları tragedyanın şahidi oluyoruz.

Hem ki, vatanımızda elim bir afet hüküm sürüyorken, ciğerimiz yanıyorken…

Hem de 13 milyon insanımızın varını yoğunu yitirdiği, ölüm kalım savaşı verdiği, iklim şartlarına direndiği bir zaman diliminde sergileniyor bu drama.

Hâlbuki ne çok ibret, ne çok mesaj saklı yaşananlarda. Ölüm, kendi lisanınca her birimizin kulağına -olanı, olması gerekeni, olacağı- fısıldıyor. Bize de erişebileceğini, nemiz varsa ardımızda kalacağını, sıraya, sayıya, yaşa bakmaksızın kapımızı ansızın çalabileceğini dillendiriyor.

Enkaza dönmüş binalar, yıkıntı altında kalmış arabalar, eşyayla dolu daireler ve boşlukta salınan perdeler sahip olduğumuz her şeyin emanet olduğunu haykırıyor.

Tam da böyle bir ibretler levhasına bakıyorken, ülkemizin geleceğini şekillendirme cüretinden mülhem kahramanlığa soyunan, “altı sandalye, bir masa” dekoruyla oyalanıp duran ve sözüm ona devlet yönetmeye kalkışan ve tuhaf bir manzara oluşturduklarının farkındasızlığı ile şov yapan altı kişi, tragedyalarını sahneliyorlar.

İhtimâl o ki, yaşanan afette ölümün, eşyanın, yaşananların avazı erişmiyor kalplerine. Duymuyor, görmüyor, hissetmiyor olmalılar ki bir cumhurbaşkanlığına beş yardımcılı rol biçmişler kendilerine. “Güçlendirilmiş parlamenter sistem”den başkaca bir söylem yok dillerinde. 2002’den bu yana her genel seçimden birinci parti olarak çıkan ve beş genel seçim sonrası tek başına iktidar olan AK Parti’nin başarısına öykündüklerinden, sistemin çarklarını kendi menfaatlerine uygun çevirmeye talip olmaktan öte bir vaatleri, projeleri, plânları yok çünkü.

Üstelik ahvalleri racona da ters! Başarısını hazmedemedikleri, yenemedikleri, bükemediği eli öpme erdemini gösteremedikleri bir kişinin karşısına altı kişi birleşip çıkmaları bile ezikçe bir tavrı kuşandıklarını gösteriyor. Yetmiyormuş gibi, bir de sandalyesi ve kendisi ortada görünmeyen ama hapishaneden teröristlere maestro görevi yapan görünmez ortakları ve dahi dışarıdan akıl vericileri, yol yöntem göstericileri var bu altı kişinin arkasında.

“Yakışır mı?” diye sormaya bile gerek yok. Teke tek dövüşmek yürek ister, inanç ister, güven ister. Haddini ve hacmini bilmek ister. Bunlar olmayınca, tüm arkadaşlarını toplayıp hesap sormaya kalkana bizim mahallede “korkak” derler.

Diyesim, Antik Yunan tragedyalarını aratmayacak ve hatta yadırganmayacak kadar benzerlik taşıyan bu manzaraya hangi açıdan bakarsak bakalım, aziz Türk milletinin ortak paydaları ile örtüşmediği apaçık ortada.

Afili olsun diye değil, onlar 15 Temmuz (2016) akşamına “tiyatro” dedikleri için hiç değil, bal gibi tragedya sergileniyor milletin huzurunda.

Tragedyalarda heyecan yüksektir. Ve gerilim had safhada. Tıpkı altı sandalye bir masa eşrafının eyledikleri gibi…

Söz de, ezgisi de ciddidir. Bir kişiye altı kişi sataşacak kadar özgüven yoksunu oldukları hâlde “bir cumhurbaşkanı, beş yardımcı” beyanında bulundukları ahval gibi…

Kurgusu, olay örgüsü dramatiktir. Tıpkı Akşener’in yüzü gibi…

Olay örgüsü kesintisizdir, seyirciyi içine çeker, trajik bir fırtına estirir. Aynı “Saadet” tabelasının altında, iktidarın dilini taklit ettiği hâlde Arapça selâm veren, hadis-i şerifle devam edip Yûnus Emre’den söz eden altı insanı ıslıklarla, ışıklarla, coşkuyla karşılarken “Türkiye laiktir, laik kalacak” sloganları atan seyirci gibi…

Ve en önemlisi de, tragedyalar “bir kahramanın kendi çevresinde gelişen olaylarla savaşıp kendinden daha büyük ve anlamlı olduklarını anlayıp bu olaylar karşısında yenik düşmesini” anlatırlar.

Bir can alıcı özelliği de, gelişen olaylar tragedyada kahraman(lar)ın yenilmesi ve ölmesi ile önem kazanır. 

Bu seyrettiğimiz manzarada tragedya tanımına sadece tek bir şey uyuşmuyor: Bu manzarada, altı kişinin yapboz parçası gibi bir araya gelmesiyle oluşmuş toplama bir kahraman değil, tek başına ve kendi gururunu öldürme pahasına savaşırken suçunun cezasını ödemeye razı olan tek bir kahraman var.