TARİHTE birçok hanedanın
ve birçok devletin varlığına şâhit olundu. Bunlar arasında birkaçının kendisine
has yürüttüğü yöntem, kendisinden sonrakilere tecrübe bakımından bilgi kaynağı
oldu.
Söz
konusu yöntemler, mevcût devletin yaşaması için kurgulanmış birer stratejik
plâna mukabele ettiler. Ve her biri, kendilerinden sonra gelmiş nesiller ve
yeni devletler için birer ilham kaynağı niteliği üstlendi.
Doğrusu,
burada kullandığım “ilham kaynağı” nitelemesini, bu yazının kalemi olarak kısmen
kabul ediyorum. Zira kalan kısmın asla ilham kaynağı olmadığı gibi, yanlış bir
yönlendirme alanı olduğunu dahi düşünüyorum.
Giriş
bölümünde lâfı oyalayarak ele aldığım konuyu dağıtmak istemediğim için doğrudan
bazı hatırlatma ve misâllerle derdimi izah etmek istiyorum…
Türkiye’de
“Kurtlar Vadisi” adlı dizinin seyir alanına girmesiyle beraber, toplumumuzun
“devlet” olgusuna bakışı değişti. Zira dizinin gösterime girdiği tarihten
sadece bir sene önce, Türkiye’nin yüzüncü yaşına erip ermeyeceği dahi
konuşuluyordu.
Kurtlar
Vadisi, mafyayı çökerten ve kendisine meydan okuyan organize yapıları dize
getiren kudretli devleti seyrettirerek, “derin devlet” denilen fakat halktaki
karşılığı illegaliteden beslenen bir ahtapot olan sığlıklar algısını perişan
etti. Kurtlar Vadisi bu anlamda, toplumumuzda sağladığı algıyla mafya başta
olmak üzere Masonik yapılar, organize suç örgütleri, dış istihbarat servisleri
ve Türkiye düşmanı bütün yapılanmaları zihnî plânda deşifre ederek toplumun
taraf olması gerektiği tek yapının devlet olmasını sağladı.
Bu
plânda Kurtlar Vadisi’ni tasarlayan, yazan, çeken ve yayına sunan herkese
teşekkür ederim.
Ancak
Kurtlar Vadisi, başrolündeki “Polat Alemdar” karakterinin hikâyesiyle bir
açmazlar dünyası da inşâ etti. Kurtlar Vadisi ile devleti tanıyan toplumda komplo
teorisyeni bolluğu arttı. Tabiî bu en basiti; daha fenâsı ise bu zamana kadar hiç
bahsedilmemiş bir Türk tarihi olarak içerisine bir yığın abartı ve hattâ hurâfe alan bir zemin kurulmasıydı. Dünyası gördüklerinden ibâret olanlar, Kurtlar Vadisi’ndeki her tiplemeye
gerçek hayatta birer karşılık arar oldular.
Peki,
bu durum kabul edilmeli ve Kurtlar Vadisi özelinden bakarak devlete o gizemli
yapısıyla biat mı edilmeliydi?
Malûm,
Polat Alemdar, Ali Candan adında bir diplomattır ve özel bir kamu biriminin
elemanıdır. Ali Candan, yeni görevi için türlü eğitimin yanında bir de yeni
hayat alır ve estetik operasyonlarla kimliğinden tamamen arındırılır. Ama bir
saniye! Aslında Ali Candan da özbeöz Ali Candan değildir. O, Efe Karahanlı’dır…
Kurtlar
Vadisi’nin hiçbir bölümünü izlememiş biri olarak bu bilgileri sadece magazinel
verilerden edindim ve diziyi izlemeden, diziyi izleyen arkadaşlarıma bir gün
şöyle dedim: “Polat’ın ‘Baba’ dediği Ömer
Baba, aslında Polat’ı yetiştiren teşkilâtı da plânlayan üstlerin ya en başında
ya da onlardan biri bence…”
Yıllar
sonra bu sözümü hatırlayan bir arkadaşım, haklı çıktığımı söyledi. Çünkü Ömer
Baba, Ak Saçlıların sır kâtibi çıkmış.
Bu
hikâyedeki örgüyle asıl anlatılmak istenen şu zira: Sadece soylular her zaman
soyludurlar ve soyluluar, ancak soylularla iş tutarlar. Çünkü soylu olunmaz, soylu doğulur…
Bir
eski Türk düşüncesi olan Ak Budun-Kara Budun tarifinin yaklaşık 5 bin yıl
sonra yeniden Türk toplumuna nasıl da kabullendirildiğini fark edebiliyor
muyuz?
Ak
Budun ile Kara Budun arasındaki fark, soyluluk idi. Kut sahipleri, kahramanlar,
hükümdarlar ancak Ak Budun’dan çıkabilirdi. Kara Budun’dan biri bunu yapmaya, tenezzül etmeye kalkışırsa cezasını öderdi.
Peki,
bu sınıf ayrımını Türklere kim dikte etmişti?
(Devamı gelecek…)