RUSYA ve Ukrayna, son
yıllarda yakınlaştığımız, bugünlerde de büyük bir savaşın aktörleri olan iki
ülke. Başlarında iki Vladimir var: Putin ve Zelenskiy…
Amerika’nın
elinde tuttuğu F-35 kozuna karşın S-400 alımları için yakınlaştığımız Rusya ile
Bayraktar TB2 SİHA verdiğimiz (sattığımız) Ukrayna, tam bir haftadır kıyasıya
çarpışıyor. Düzeltiyorum, iki ülkeden biri olan Rusya, Ukrayna’yı işgal etmek
için harekete geçeli tam bir hafta oldu.
Donbas’ın
farklı bölgelerinde Rusya yanlısı ayrılıkçıların ateşkesi ihlâl etmesiyle
birlikte savaşın
ayak sesleri dünyanın her yerinde aynı anda duyulmaya başlandığında Ukrayna, sivillere
askerî eğitim vermeye başlayarak “Ben hazırım” mesajı vermişti. Rusya ise -savaşmanın
son seçenek olduğunu ve barıştan yana olduklarını- açıklayarak, başta rakibi
Ukrayna ile muhalif cephede yer alan ABD olmak üzere İngiltere, Fransa, Almanya,
Polonya, İsveç ve ilk kez tarafsızlığını bozan İsviçre ile Türkiye dâhil NATO
ve BM’nin gerekli önlemleri almalarını kısmen de olsa başarmıştı.
Bölgedeki
gelişmeler üzerine Avrupa ülkeleri ve Amerika, Ukrayna’da bulunan
vatandaşlarının acilen ülkeyi terk etmesi için çağrıda bulundular.
Su
uyur, Rus uyumaz
Kremlin Sözcüsü
Dmitri Peskov, işgal öncesi neredeyse yüreklere su serpmişti: “Donbas hattı üzerindeki durum maksimum düzeyde
zorlanıyor. Herhangi küçük bir provokasyon istenmeyen sonuçlara yol açabilir.
Rusya tarihi boyunca hiç kimseye saldırmamıştır. Rusya savaş kelimesini
kullanacak son ülke.”
Rusya
Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kremlin Sarayı’nda halka hitap ederken, Donbas’ta
askerî karar dışında hiçbir kararı tanımadığını belirterek, fitil ateşleyen “Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Lugansk Halk
Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını bir an önce tanımak için çok geç kalınmış bir kararı
almayı gerekli görüyorum” cümlesini kurmuş, ardından bağımsızlık kararnamesini
imzalamıştı.
Rusya-Ukrayna krizinde
yaşanan gelişmeler üzerine Afrika ziyaretini yarıda keserek yurda dönen
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ukrayna’nın
toprak bütünlüğünü hedef alan her türlü karara karşı olduklarını vurgulayarak Rusya
Devlet Başkanı Vladimir Putin’in sözde cumhuriyetleri tanımasının kabul edilmez
olduğunu ifade etti, Putin ise harekât emrini verdi ve Rus ordusu, Belarus
üzerinden Ukrayna’ya topraklarına girmiş oldu…
Ukrayna’nın
toprak bütünlüğüne Türkiye’nin verdiği destek devam ediyor
Cumhurbaşkanı
Erdoğan, bu gelişme üzerine, “Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısı
kabul edilemez!” açıklamasını yaptı.
Savaşın
sonucu ne olursa olsun, Rusya uluslararası hukuka göre bundan sonra meşru
konumda olamayacak. Bunu, en sert
açıklamalardan birini yapan ve Ukrayna’nın sırtını sıvazlayarak cesaretlendiren
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Joe Biden’den gelen demeçten anlıyoruz: “Her şey olup bittiğinde, Rusya’yı
söylediklerine göre değil, yaptıklarına göre yargılayacağız!”
Hesaba
katılmayan: Ukrayna’nın direnişi
Dünyanın
ikinci ordu gücüne sahip olan Kuzey Kafkasya’nın aslanı Rusya, Ukrayna ordusunu
gafil avlayacaklarından, Amerika ve Batı’nın ise onları yalnız bırakacağından oldukça
emindi. Nitekim öyle oldu. Ancak Zelenskiy yönetimindeki ordunun ve sivillerin
de bu kadar azimli olacaklarını hesaba katmamıştı.
Ülkenin
doğusundaki Donbas bölgesinde yer alan Donetsk ve Lugansk şehirlerinde Rusya
yanlısı ayrılıkçıların sözde bağımsızlıklarını ilân etmeleri üzerine ayrılıkçılar
ile Kiev yönetimi arasında 2014 yılından bu yana süren çatışmalarda şimdiye
kadar 10 binden fazla kişi hayatını kaybederken, Rusya, savaşın başladığı ilk iki günde 3 bin
beş yüz, beşinci günde ise 5 binin üzerinde askerini, sayısız uçak ve tankını
kaybetmiş durumda.
Burada
unutulmaması gereken bir gerçek var: Savaşın galibi de, mağlubu da, her ne
olursa olsun, büyük kayıplara hazırlıklı olmalı. Tıpkı bir futbol maçını
kazanan takımın oldukça sert geçen müsabakada en önemli oyuncusunu sakatlanarak
kaybetmesi gibi…
İşgal
operasyonu ile birlikte sosyal medyada Ukrayna’ya destek veren ve Rusya’yı
işgalci olarak görenler kadar Rus lider Putin’i Nazi lideri Hitler’e benzetenler
de vardı ve bu sayı azımsanmayacak bir çoğunluktaydı. Öyle ki, Putin’e “Putler”
diyenler bile oldu.
Ukrayna’yı
akılsızla, ABD’nin ve Batı’nın oyununa gelmekle suçlayanlar da yok değil. Başka
bir grup ise, ülke kaderinin bir komedyene bırakılmayacak kadar önemli olduğuna
atıfta bulunuyordu. Bu yorumlara şiddetle karşı çıkıyorum. Velev ki Ukrayna, ABD’nin
Rusya’ya sunduğu bir av olsun, bu sonuç, insanî bir drama sebebiyet verecek
savaşı mı tetiklemeliydi? Güçlü olan zayıf olanı dişlerinin arasına almak için
fırsat mı kollamalıydı? Elbette “hayır” ve oldukça “yanlış” bir kanı bu.
İkinci
yanlış, halkı tarafından sevilen ve yüzde 73’lük ezici bir üstünlükle liderlik
koltuğuna oturan Zelenskiy, savaş sonrasında kendisine inanan ve destek
verenlerin oranını yüzde 91’e çıkartmayı başarmış durumda. Ukrayna gibi Orta
Asya ve Avrupa’nın tahıl ambarı ve aynı zamanda nükleer üssü konumunda bulunan
bir ülkeyi yönetmeye talip olmasının neresi yanlış olabilirdi ki?
Yazıyı
kaleme aldığım sıralarda, Ukrayna kaynakları, can kaybının 400, yaralı
sayısının da bin 500 civarında olduğunu açıkladılar.
Şu
ana kadar ülkesini terk etmek zorunda kalan 600 bin Ukraynalı, sınır ülkelere
sığınmış durumdalar. Üstelik bu rakam sadece kadınlar ve kayıp listesinde
yerini alan çocuklardan oluşmakta. Başka bir deyişle, eşlerini ve oğullarını
Kiev’in savunması için geride bırakmayı göze alanlardan…
Kiev’in
yanı sıra Harkov, Kramatorsk, Mariupol, Mykolaiv ve Odesa gibi kritik öneme
sahip kentlerde valilik, belediye, emniyet gibi önemli kamu binalarının yanı
sıra fabrikalar, uçak üretim ve tamir hangarları, askerî birlikler, nükleer
santraller ve Rusların korkulu rüyası SİHA üssü, bombardımanın hedefi hâline
gelmiş durumda. Hızlarını alamayan işgal ordusu, köprüleri, okulları, otelleri
ve apartmanları da bombardıman ateşine tutmaktan çekinmiyor.
Bölgede
bulunan basın mensupları, gözlemciler ve uzmanlar bilânçonun gitgide
ağırlaşacağı hususunda hemfikirler. Geçen süre zarfında NATO’nun askerî
müdahale seçeneğini masaya yatırmamış olması, Zelenskiy’i hem zora soktu, hem
de üzdü. “Bombardıman gerçekleştikten sonra yaptırımlara ihtiyacımız yok” diyerek bunu vurguladı. Ancak o, bu
duruma rağmen geri adım atmıyor. Öyle ki, kendisine “Kaç!” diyen Amerika’ya, “Bana kaçmam için araç değil, ülkemi
savunmam için mühimmat gönderin!” diyecek kadar korkusuz ve “Bizim sırtımızı görmeyecekler,
kaçmayacağız, yüzlerimizi görecekler” diyecek kadar da kararlı.
Zelenskiy’nin
işgal öncesinde ısrarla, “Askerî çatışma
yerine diplomatik çözüm istiyoruz” ifadesini kullandığını da hatırlatmak isteriz.
First
Lady Olena Zelenska da en az Volodimir Zelenskiy kadar cesur: “Biz kocaman bir orduyuz. Ve bugün ne
ağlıyorum, ne korkuyorum! Sakin ve güven doluyum. Çocuklarım yüzüme bakıyor.
Onlarlayım, eşimin yanındayım. Ve sizlerleyim. Sizi seviyorum. Ukrayna’yı
seviyorum.” Tıpkı füze saldırısından yaralı kurtulan ve işgalin simgesi hâline
gelen Olena Kurilo gibi, “Asla, hiçbir
koşulda Putin’e boyun eğmeyeceğim! Ölmek daha iyi!” diyor.
Tüm
bu açıklamalar, savaştaki moral üstünlüğünün Ukrayna’da olduğuna işaret ederken,
Rus ordusunun da demoralize olmasına sebebiyet veriyor. Nasıl vermesin ki? Ukraynalıların,
daha çok bizde görmeye alışık olduğumuz Türk seferberlik tipi bir anlayışa
sahip olduklarını gözlemliyoruz. Milletvekilinden öğretmenine, fotomodelinden
sporcusuna dek tüm ülke, milliyetçi duygu yoğunluğu ile Ruslara karşı
ülkelerini savunmak için ya direkt silahlanıyor ya da orduya kaydolmak için
birbirleriyle yarışıyor.
Rusya’ya
ablukayı aşan yaptırımlar
Rus özel
bankaları, operasyon öncesinde yurtdışındaki varlıklarını teminat göstermek
suretiyle ABD Merkez Bankası’ndan 5 milyar doları bulan bir tutarı
sipariş etmelerinin altında Batılı ülkelerin,
uluslararası para transfer sistemi SWIFT’e erişimi engelleyeceği
yönündeki yaptırım ihtimâlleri yatmaktaydı.
Rus özel
bankaları benzer bir operasyonu Kırım’ın işgali sırasında da yapmış ve 19
milyar doları stoklamışlardı.
Ekonomik
yaptırımlar Rusya’ya yabancı sermaye girmesini ve çıkmasını engelleyecek
cinsten.
İngiltere tüm Rus bankalarına yaptırım uygulama
kararı aldıklarını ve ülkede bulunan 3
Rus milyarderin mal varlıklarının dondurulduğunu, ayrıca bu kişilere seyahat yasağı
getirildiğini açıkladı. Almanya, Rus gazını Baltık Denizi kıyısından
başlayarak deniz boyunca Avrupa’ya taşımayı hedefleyen “Kuzey Akım-2 Projesi”ni
durdurma kararı aldıklarını duyurdu. Bununla birlikte Rusya’nın AB finansal
hizmetlerine erişimi kesildi ve teknoloji sağlaması yasaklandı.
Sportif
bazı kısıtlamalar da oldu; Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği (FIFA),
Rus takımlarını bir sonraki duyuruya dek uluslararası turnuvalardan men ederken,
Dünya Tekvando Federasyonu, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in siyah
kuşağının iptal edildiğini açıkladı.
NATO,
BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve diğer Avrupa
üyeleri çeşitli yaptırımları devreye sokarak Rusya’yı işgalden geri adım atmaya
zorlamaya devam edecek gibi görünüyor ancak şimdiye kadar bunda başarılı oldukları
söylenemez. Dediğimiz gibi, “şimdilik”…
Dünyanın
altıncı büyük ekonomisine, en büyük maden ve enerji kaynaklarına sahip Rusya’nın,
yine dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz üreticilerinden olmasına rağmen
yaptırımlardan dolayı ileri vadede zorlanacağı muhakkak. Rus rublesi daha
şimdiden yüzde 30 değer kaybederken ülkede döviz bürolarının hizmet vermediği
haberleri geliyor. Rusya ekonomisindeki kötü gidişat, savaşın devamı ve
sonlanmasını belirleyen unsurlardan biri olacak gibi görünüyor.
İçinde
bulunduğumuz yıl ile gelecek yılın küresel iklim değişikliğine bağlı kuraklık
riski taşımasının yanı sıra, giderek artan ham petrol fiyatları, gıda üretimini
ve tedarikini zora sokmuş durumda. Koronavirüs salgınıyla zor günler geçiren
tüm dünyanın savaşın doğuracağı sonuçlara nasıl refleks göstereceğini kestirmek
ise neredeyse imkânsız.
Savaşı Rusya değil, Putin istiyor
İngiltere,
Putin’e destek veren 30’u aşkın oligarktan biri olan Rus milyarder Roman
Abramovich’in, ülkeye girişinin yasaklanması üzerine, sahibi olduğu
Chelsea Futbol Kulübü’nü vakfa devrettiğini açıklarken, gözlerse kızı Sofia’nın
sosyal medya hesabından yaptığı paylaşıma çevrildi. Aslında bu twit her şeyi
özetler mahiyetteydi: “#Russia Putin wants a war
with Ukraine!”
Putin’in
gözünü kan ve intikam bürümüş, bu aşikâr! Zelenskiy’i siyâsî figür olmaktan
çıkarana, Ukrayna’ya “pes” dedirtinceye, sözde Donetsk ve Lugansk cumhuriyetleri
ile önceden işgal ettiği Kırım’ın ilhakını tanıyıncaya kadar kendi topraklarına
çekilmeyecek. Bunu elde etmek için her yolu mubah görüyor; önce kendisine
mutlak itaat eden Çeçen lider Ramazan Kadirov ile ateşli askerlerini sahaya
sürdü, ardından Avrupalı lejyonerleri. Bununla da yetinmedi, Ukrayna ordusunu
Zelenskiy’e darbe yapmaya davet etti ve “İktidarı
elinize alın, sizinle daha kolay anlaşacağız” çağrısında bulundu.
Aralarında
Zelenskiy, danışmanı, Kiev Belediye Başkanının olduğu 34 kişiyi yok etmek için
400 kişilik suikastçıdan oluşan Wagner Grubu’nu Kiev’e gönderdiği iddia
ediliyor.
Vladimir
Zelenskiy, Putin’in bu hamlelerine, savaş yeteneği olan mahkûmları serbest
bırakarak, ayrıca Ukrayna’ya destek vermek isteyen yabancı gönüllü savaşçıların
ülkeye vizesiz girişini sağlayacak kararı imzalayarak karşılık verdi.
Bu
açıdan bakıldığında, savaş her ne kadar Ukrayna sınırları içinde cereyan etse
de, tüm Avrupa’yı ve diğer kıtaları da tehdit eder mahiyette…
Belarus
görüşmeleri
İşgale
karşı öngörüm iki şekilde belirginleşiyor: İlki, bu yazım yayınlandığında
çoktan barış kararı alınacağı, diğeri ise savaşın orta vadeli bir sonuç yerine
Irak-İran, Afganistan-Rusya, Irak-Kuveyt ve Afganistan-Amerika savaşlarında
olduğu gibi uzun soluklu olacağına dair. Gerçi İngiltere ikinci tezi savunuyor
ama biz, daha fazla insanlık tradejisinin yaşanmaması adına bir an önce liderlerin
barış masasına oturmasını ve sonuç almasını temenni ediyoruz.
Bu
temenni ile ilgili iki ülke heyetinin Ukrayna sınırındaki Belarus’ta ilk
görüşmelerini ön koşulsuz gerçekleştirdiklerine şahit olduk. Bu iyimser tabloya
bakarak savaşın beklenenden daha erken biteceğini söyleyebiliriz. Yüzlerce Türk
firması da kepenk kapatarak savaşın sona ermesini bekleyenler arasında.
Rusya’nın
Ukrayna’dan istediği dört şey var. Bunlar gerçekleşirse, savaş başladığından
daha hızlı biter.
Moskova
diplomasisi, “Ukrayna’nın NATO’ya alınmaması” üzerine kurgulu. İki ülke
ilişkilerinin normalleşmesi için “Kırım’ın ilhakının tanınması” üçüncü şık
olarak güncelliğini yitirse de Donbas sorununun barışçıl müzakerelerle
çözülmesi adına “Minsk Anlaşmalarının hayata geçirilmesi” söz konusu. Dördüncüsü
ve şüphesiz en önemlisi, “Ukrayna’nın askerden arındırılması”…
Erdoğan’dan
haklı sitem
Ukrayna
liderinin, Şubat’ın son günü AB’ye üyelik başvurusu dilekçesini imzalamasının
üzerinden 24 saat geçmeden, AB, aldığı politik bir kararla Ukrayna’nın talebini
kabul ettiklerini açıkladılar. Bu gelişme üzerine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan, haklı olarak şu sitemi yaptı: “Ukrayna’yı
Avrupa Birliği’ne alma gayretlerini doğrusu takdirle karşılıyoruz. Bu güzel bir
gelişme. Ukrayna ile ilgili gösterdiğiniz hassasiyeti lütfen Türkiye için de
gösterin. Yoksa Türkiye’ye de birileri savaş açıp saldırdığı zaman mı Türkiye’yi
gündeme alacaksınız?”
İşgalden
on beş gün önce kaleme aldığım “Felâket tellalı Nostradamus’tan Baba Vanga ve
Dilipak’a Kıyamet Günleri” başlıklı yazımda, Rus lider Vladimir Putin
hakkındaki kehanetlerden bahsetmiştim. Gerçekleşme olasılıkları artmış durumda.
Putin, aldığı riskin karşılığını mutlaka kendi hanesine artı olarak yazdıracak
ve bölgenin en güçlü liderliğini elde edecek.
Burada
unutmamamız gereken önemli bir ayrıntı var: Putin’in KGB eğitimi aldığı ve
rakibinin gücünden yararlanan bir judocu ve çok tecrübeli bir siyasetçi olduğu
gerçeği…
Asıl
hedef Türkiye mi?
Kabul
etmek gerekir ki, Rusya’yı bir kez daha demir bir perdenin arkasına hapsetmek
neredeyse imkânsız.
Koç
Üniversitesinden Doç. Dr. Şenar Aktürk, Moldova örneğinde olduğu gibi Rusya’nın
Rusya karşıtı gördüğü Azerbaycan’da Ebulfez Elçibey, Gürcistan’da ise Mikhail
Saakaşvili hükûmetlerini devirmeyi başardığı gibi bir senaryoyu Ukrayna’da
uyguladığını, bunun için de “Ukrayna’nın Rusya’nın yörüngesinde kalması veya en
azından Finlandization pozisyonunda tutulmasının hedeflendiğini” söylüyor.
Geride
kalan üç asırlık sürede gerek Osmanlı Devleti, gerekse Türkiye Cumhuriyeti için
birincil askerî tehdit, doğrudan sınır komşusu olması hasebiyle Rusya’dan (Sovyetler
Birliği’nden) gelmiştir. Dolayısıyla Türkiye ile Rusya arasında tampon görevi
gören Gürcistan ve Ukrayna gibi ülkelerin varlığı ve toprak bütünlüğü Türkiye
için hayatî öneme sahiptir ve bu ülkeler Türkiye’nin doğal müttefikleridir.
Bu
açıdan bakıldığında Rusya’nın, daha doğrusu Putin’in asıl hedefinin başta
Türkiye olmak üzere, Ukrayna’nın Batı ile bağlantısını sağlayan ve önemli bir
koridor hükmünde olan Karadeniz ile bağlantısını kesmek olduğunu dillendiren çok
sayıda yoruma rastladım -ki hepsi haklıydı-. Evet, asıl hedef Türkiye.
Kuzeydeki
komşumuz Rusya bugün Ukrayna’da ama uzun bir süredir Akdeniz’in doğusundaki
Suriye’de ve güneyinde ise Wagner aracılığıyla Libya’da. Rusya’yı Batı Afrika’dan
Afrika’nın doğusuna, halk ayaklanması sırasında ise Kazakistan’da görüyoruz.
Neden? Çünkü Rusya, bölgesinde ve bölge dışında “güç” olmayı arzuluyor, bunun
için bütün dünyaya meydan okuyor.
Çok
değil, bundan 100 sene evvel de biz her yerdeydik. Meselâ Batı Ukrayna Lviv’de
bir kolordumuz vardı ve Ruslar ile savaşıyordu.
“İnsan,
insanın kurdudur”
Özellikle
enerji başlığında olmak üzere Avrupa’nın siyam ikizi gibi bağlı/bağımlı olduğu
Rusya, Avrupa’nın güvenliği için jeopolitik tehdit olarak algılanıyor son yıllarda;
ülkemizin de küresel
enerji jeopolitiğinin “yükselen yıldızı” olarak ön plâna
çıktığını görüyoruz. Gören biz değiliz sadece.
Putin,
2020 yılındaki Dünya Ekonomik Forumu’nda, “Dünya
Hobbesiyen bir döneme girdi” diyerek, “İnsan insanın kurdudur” yaklaşımından
yola çıkıldığında, bütün ulus devletlerinin birbirlerinin kurdu olduğunu,
herkesin birbirinin ayağına basabileceğini ve bunu engelleyecek uluslararası
platformların bulunmadığı yeni bir dönemin başlangıcını duyurmuştu. İşte o gün,
bugündür!
İlginçtir,
asırlardır tüm yaşananlar nedense hep bizim sınırımızda gerçekleşiyor.
“Millî
devlet olmanın getirdiği lezzet”
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Karşılaştırmalı Siyaset Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Taşansu Türker, “Ukrayna halkının,
millî devlet olmanın getirdiği lezzeti bir kere aldığı için direnişini devam
ettireceği” görüşünde…
Türker, Rusya’nın 90’dan sonra güç kaybettiği
inancında olduğunu, hatta onurunun kırıldığını, bunu derinleştirmek için de elinden
geleni yaptığını iddia ediyor.
Son
tespiti ise oldukça dikkat çekici: “Batı
ile Rusya arasındaki sürdürülebilir ilişkinin sürdürülemez bir noktaya
gelebileceği ve Türkiye için çok fazla tehdit üretebileceği ve yeni bir
uluslararası mimarinin ortaya çıkma ihtimâlinin olduğu günlerden geçiyoruz.”
Putin’in
arkasında milyarder oligarklar, Rusya’nın arkasında ise dünya politikasının
yeniden yapılandırılmasını isteyen Çin var.
Tüm
bu değerlendirmeler ışığında, ne kendi ülkemizin bekasını tehlikeye atabiliriz,
ne de bize sınırı olan ülkelerin güvenliğini ve huzurunu. Ne muhtemel
tehditlerini, ne de Türk dünyasını ikinci plâna atabiliriz.
Velhasıl,
her ne pahasına olursan, Putler’in Ukrayna’yı “Rukrayna” yapmasına asla müsaade
etmemeliyiz!
Bilindik bir denklem ile yazımızı noktalayalım: Doğuda Ruslar, batıda Almanlar, güneyde ise Türkler var…