Putin’deki Stalinist tavra dikkat!

Rusya’nın büyük hayâllerine yetmeyecek demografik problemler ile Çin’in Batı’ya çıkışı sırasında doğrudan ilgi alanına giren Rusya, tek başına Putin için büyük bir sınav! Putin bu sınavı daha kolay atlatabilmek düşüncesiyle çâreyi dışarıda hegemonya kurmaya gayret ediyor. Fakat bunun ne kadar zor olduğunu görmek, yeni çar, yeni imparator, hele yeni Stalin olmak sevdâsından vazgeçmek mecburiyetinde!

SÜREÇ analizleri yaparken tüm dikkatimiz Batı’ya çevriliyor, Batı’ya odaklanıyor.

Doğal olarak her meseleyi Batı’nın saldırganlığı üzerinden okuyoruz gelişmeleri…

Elbette bu tarz doğru, fakat eksik!

Doğruları konuşurken, diğer tarihî risk alanı olarak Kafkasların, Mezopotamya’nın ve Altayların politiğini hesaba katmak elzem.

Bu anlamda Rusya ile İran’ın iletişimini ve İran’ın Ermenistan’la kurduğu bağı unutmadan yapılacak fotoğraf okumalarında özellikle de Rusya’yı ihmâl ederek düşünmek son derece yanlış!

Sütyun ve Taşnak örgütlenmelerinde maddî ve mânevî destekçi Rusya’yı, hele ABD emrinde olduğu konuşulurken Moskova’da kolaylıkla ofis açabilen PKK’yı ayrı bir hatta besleyen Rusya’yı unutmak mümkün değil!

Ve şimdi, Ayasofya’nın cami olarak ibâdete açılmasına Rusya sessiz…

Hayır!

Rusya bu konuda asla sessiz değil!

Putin’in Bizans odaklı anlayışını görmek için şu haber yeterli:

“Türkiye’de müzeden camiye dönüştürülen Ayasofya’nın bir kopyasının, kilise olarak Suriye’de inşâ edileceği öne sürüldü.

Lübnan medyasında yer alan habere göre, kilisenin, Hama kentinde Ortodoks toplumunun yoğunlukta yaşadığı Sukaylebiye ilçesinde yapılması plânlanıyor.

Ayasofya’nın replikasının yani kopyasının inşâsı fikri, önce Hama Rum Ortodoks Piskoposu Nicolos Baalbaki’den onay aldı, ardından Suriye’de konuşlu Rus ordu yetkililerine sunuldu. Öte yandan, kilisenin inşâ edileceği bölge arazisi üzerinde çalışmaların başladığı belirtiliyor…”

***

Rusya derin bir operasyonla hazırlanıyor bu konu üzerinden kendi geleceğine…

PKK terör örgütü ile yan topluluklarının ve de Suriye’deki rejime bağlı istihbarat servisinin devşirmeleri üzerinden Rusya’nın Türkiye’de ve içinde bulunduğumuz bölgede yapabileceği hamleleri kesinlikle görmek zorundayız.

Zira uzun süredir anlattığımız ölçekle, Rusya’da iktidarın ismi ve bulunduğumuz küresel düzen değişmese de, işlerlik bakımından Putin; kendisini Rusya’nın “çarı”, Doğu Roma’nın “imparatoru”, SSCB’nin yeni nesil Stalin’i görürken, Moskova’yı da Ortodoksluğun merkezi olarak kabul etmekten geri durmuyor!

Bu açıdan baktığımızda Batı’ya diktiğimiz gözler, bize Kuzey’e dair stratejik riski ihmâl etmemek üzere şiddetli sinyaller alıyor.

Evet, fark etmeli ve de bilmeliyiz ki, Çarlık Rusya’sından bu yana Rus devlet aklının süregelen “Türk sendromları” bugün Rus Devleti’nin kriz nöbetlerini tetiklemektedir.

Kırım’da süren işgalin asıl hedeflerinden biri, İstanbul’a yaklaşmaktır!

Peki, İstanbul’u gözüne kestiren Putin’in aklında ne yatmaktadır?

Putin, kendisine yaklaşık 500 yıl önce verilen görev olarak Bizans’ı yeniden inşâ etmenin hayâlini kuran, knezlikken Ortodoks emanetlerini bünyesine katarak Doğu ile Kuzey’i bir tutmak üzere parlatılan bir derin devletin yeni işletmecisi gibi davranmaktadır.

Kendisini Bizans hanedanı gören bir akılla, Suriye ve Libya’da olduğu gibi artık Azerbaycan-Ermenistan ile Ukranya-Kırım hattında da karşı karşıyayız.

Ama Rusya’nın büyük hayâllerine yetmeyecek demografik problemler ile Çin’in Batı’ya çıkışı sırasında doğrudan ilgi alanına giren Rusya, tek başına Putin için büyük bir sınav!

Putin bu sınavı daha kolay atlatabilmek düşüncesiyle çâreyi dışarıda hegemonya kurmaya gayret ediyor. Fakat bunun ne kadar zor olduğunu görmek, yeni çar, yeni imparator, hele yeni Stalin olmak sevdâsından vazgeçmek mecburiyetinde!

Karşısına aldığı Türkleri, hele Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yok saymanın kendini sınırlandırmak olduğunu fark etmeli Putin.

Zira Rusya, bu tarihî eşikte Türkiye ile imtihan oluyor.