“Putin” yazılır, “potin” okunur

Sayın Erdoğan’ın, “Biden ile ilişki iyi başlamadı, gidişat hayra alâmet değil!” demesi ve yarın Rusya’ya giderken “İdlib” konusunun hayatî önemine işaret etmesi, yukarıdaki çerçevenin içine konulacak tabloya işaret ediyordu. Çünkü Rusya için DAEŞ kabul edilen örgütler İdlib bölgesinde ve Türkiye, onları çıkarma sözünü henüz gerçekleştirebilmiş değil. Çünkü önemli bir kısmı Türkiye için DAEŞ değil! Özellikle Çeçen milisler… Bakalım İdlib bölgesinde Putin yazılan “potin” okununca sıcak çatışma olacak mı?

TÜRKİYE’nin dış politikasında “eksen kayması” tartışması Erdoğan’ın iktidara gelmesiyle başlamıştı. Oysa ortada henüz eksen ve kayması yoktu. Fakat Erdoğan’ın “Eski Türkiye yok! Ülkemin çıkarına olmayan konularda boyun eğmem. Beni tehdit eden unsurlarla mücadelede kendi göbek bağımı kendim keserim!” şeklindeki kişisel duruşundaki kararlılık er ya da geç eksen kaymasıyla sonuçlanacaktı. Nitekim öyle oldu!

Peki, eski Türkiye’de eksen neydi?

Eksen şuydu: NATO üyesi ve Soğuk Savaş mirasındaki rolüyle önce ABD, sonra da AB için küresel güç haritasında “sınır karakolu” olmak...

Askerî ve ekonomik yardım almazsa farklı düşmanların saldırısına açık bir karakolluktu bu. Suriye, PKK, Rusya, Ermenistan ve Yunanistan, bu karakolu tehdit eden güçlerdi.

Nitekim bu karakol rolü on yılda bir ABD tarafından örgütlenen darbelerle güncelleniyordu. Öyle ki, herhangi bir siyâsî irade, “Biz karakol değiliz. Başkasının güç sınırında da değiliz!” dediğinde, ABD ve AB tarafından “demokrasi ve insan hakları düşmanı” ilân ediliyordu.

İşte Erdoğan, bu denkleme itiraz edeceğini söyledi ve söylemekle kalmayıp uyguladı! Eksen tartışması arttı ve “Erdoğan bizi dünyadan kopardı” diyen muhalefet cephesi her fırsatta ABD ve AB’den özür dileyerek olup bitenlerin tamamen Erdoğan’ın kişisel macerası olduğunu söyledi.

ABD, Erdoğan’ı cezalandırmaya karar verdi ve hizaya getirmekte kararlıydı. Bu kararın neticesinde ABD, “Türkiye’ye komşu butik bir Kürt devleti kuracağız; Türkiye’nin talep ettiği savunma sanayii için taleplerini geri çevireceğiz. Ve Erdoğan’ı devireceğiz!” dedi. Nitekim ABD bu iddiasını gerçekleştirmek için adımlarını eksiksiz attı. Atmaya devam dahi ediyor.

Soğuk Savaş döneminde eksen demek, iki kutuplu dünyada iki eksen anlamına geliyordu. Ya ABD eksenindesindir veya ABD karşıtı eksende… ABD karşıtlığının Rusya, Çin veya başka bir ülke olması önemli değildir.

Erdoğan ise “eksen” tarifinin güncellenmesi gerektiğini “Dünya 5’ten büyüktür!” parolasıyla dünya gündemine getirdi. Bu parola sadece BM daimî ülkelerine hizmet eden bir BM yerine, “daha adil bir dünya” olmasını kastetmiyor, aynı zamanda her ülkenin bağımsız ülke olarak istediği ülkeyle her türlü iş birliği yapabileceğini ifade ediyordu. Yani biz buna “eksensiz dünya” diyebiliriz. Onun yerine “kutupsuz çoğulcu dünya” da diyebiliriz.

ABD, Erdoğan’dan inanılmaz derecede rahatsız oldu. ABD iki cephe açtı Erdoğan’a. Birincisi, Arap Baharı rüzgârıyla açılan “Türkiye Baharı” etiketiyle Erdoğan’a eksen dersi vermekti. İkincisi ise, şimdi “FETÖ” olarak anılan ve ABD tarafından örgütlenen FETÖ terör örgütü üzerinden Erdoğan’ı sandıkla değilse de darbeyle devirmekti.

Erdoğan, ABD tuzağından birincisini çabuk gördü ve Arap Baharı’nın Türkiye sınırlarına geldiğinde bir butik Kürt devletiyle sonuçlanacağını fark etti. Fakat bugün FETÖ olarak anılan tehlikeyi fark etmedi. Hattâ ABD ile mücadelesinde birlikte hareket ettiğini sandığı örgütün aslında bir ABD taşeronu olduğunu göremedi.

Erdoğan butik Kürt devletinin önünü kesmek için Suriye yani Esad ile ilişkilerini yoğunlaştırdı ve Türkiye-Suriye arasında bir bahar havası estirdi. Fakat Esad bu çabanın Erdoğan’ın ABD karşısında kendine cephe açmak istediğini biliyordu. Ve bu çabanın Çin, Rusya ve İran kucağına düşmek ihtimâlini değerlendirmek istedi. Esad, Erdoğan’ı uzun süre oyalamayı ve Erdoğan’ın ABD ekseni dışına çıkma veya düşme durumunu kendisi için değerlendirmek istedi. Esad, Erdoğan’ı bir konuda ikna etmiş gibiydi: Putin yoksa bahar da yok!

Erdoğan Putin ile tanıştıkça, “Rusya Federasyonu’nun geleneksel dış politikası ile Putin’in eksen anlayışı arasında bazı farklılıklar” olduğunu fark etti. Yani Putin de Rusya’nın Soğuk Savaş dönemi sendromundan çıkmasını sağlamaya çalışıyordu. O zaman Erdoğan’ın önemli bir karar alması gerekiyordu: Putin ile birlikte hareket etmek, bir eksen değişimi değil, bir yeni dünya farkındalığı olduğuna karar vermek ve de Putin ile “özel anlaşmalı liderler” kategorisinde hareket etmek… Erdoğan bu kararını verdi ve dünyaya tanık ettirdi.

ABD için “Putin” meselesi artık bir Erdoğan meselesi anlamına da geliyordu. Öyleyse Erdoğan’ı devirmek ve butik Kürt devletini hızlandırmak gerekiyordu. Nitekim ABD, bütün marifetini kullanarak operasyon üstüne operasyon yaptı. Operasyonun kodu ise “DAEŞ ile mücadele” idi. Yani “DAEŞ ile mücadele” adı altında yürütülecekti bütün operasyonlar.

ABD, FETÖ aracılığıyla Erdoğan’ı “DAEŞ’in gizli müttefiki” diye lânse ediyordu. Suriye’deki DAEŞ operasyonlarına Erdoğan’ın destek verdiği dedikodusu yayıldı. Peki, bu DAEŞ neyin nesiydi?

DAEŞ demek, bir paralı askerler ittifakı demekti. Ve bu ittifak, iki ülkenin izini sürdüğü ittifaktı: Irak ve Rusya…

Rusya, “DAEŞ” etiketli her hareketlenmenin dünyada bıraktığı algıyı kullanmaya karar verdi ve kendisi için tehlikeli olan her örgütü, özellikle Çeçen milislerini DAEŞ çuvalına soktu. Öyle olunca, Rusya, Türkiye’nin Çeçen milislerle ilişkisini “DAEŞ ile ilişki” diye etiketledi. Ve Esad ile Erdoğan’ın arası açılmakla kalmadı, Esad da Erdoğan’ı DAEŞ’i desteklemekle suçladı. Hattâ FETÖ terör örgütünün “MİT Tırları” deşifresi bu ana hedefe hizmet içindi.

Erdoğan’ın “Kürt açılımı” ile butik Kürt devletinin önünü kesme çabası da FETÖ tarafından sabote edildi. Hâsılı, işler karıştı. Hâlâ karışık…

Fakat bu karışıklık, bir kararı pekiştiriyordu: Putin’le birlikte hareket etmek...

Erdoğan, Putin’i güvenlik sebebiyle Suriye’ye girmeye ikna etti; daha doğrusu, zaten girme kararı vardı fakat Rusya ile karşı karşıya gelmek istemiyordu. Putin, artık Suriye’de “potin” idi.

Sayın Erdoğan’ın, “Biden ile ilişki iyi başlamadı, gidişat hayra alâmet değil!” demesi ve yarın Rusya’ya giderken “İdlib” konusunun hayatî önemine işaret etmesi, yukarıdaki çerçevenin içine konulacak tabloya işaret ediyordu. Çünkü Rusya için DAEŞ kabul edilen örgütler İdlib bölgesinde ve Türkiye, onları çıkarma sözünü henüz gerçekleştirebilmiş değil. Çünkü önemli bir kısmı Türkiye için DAEŞ değil! Özellikle Çeçen milisler…

Bakalım İdlib bölgesinde Putin yazılan “potin” okununca sıcak çatışma olacak mı?

Erdoğan ve Putin tecrübesi buna müsaade etmeyecektir.