ABD’den yapılan her açıklama, Rusya adına yeni bir
mağduriyet gibi algılanmaya başlandı son zamanlarda. Hâlbuki Rusya ne mağdur,
ne mazlum, ne de haklı. Ama…
ABD ve Batılı müttefikleri, Rusya’yı “bitirmek” için
çaba sarf ediyorlar. Nasıl ki yakın geçmişte Çin’in ekonomik büyümesine mâni
olmaya gayret etti ve bunun için her türlü “ahlâksız” yolu denediyse bugün de
Rusya’nın ekonomik ve siyâsî alanda daha fazla güç kazanmasının önüne geçmek
için her yol deneniyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması da bu oyunun bir
parçası. Bugün bu savaşı durdurmak için uğraşıyormuş gibi görünen ABD, aslında
bu savaşın başlaması için her türlü şartı hazırlayan ülke. Plân net olarak şu: Ukrayna’yı,
Rusya’yı kışkırtmak için destekleyen de, Zelenski’ye AB ve NATO’ya girme hayâlleri
kurduran da, “Rusya saldırırsa arkanızdayız” yalanlarıyla savaşı plânlayan da
ABD ve Batılı müttefikleri. Böylece Rusya’yı saldıran taraf olarak gösterecek,
ekonomik ambargolarla Rus ekonomisini çökertecek ve dünyanın gözünde “katil”
damgası vurarak yalnızlaştıracakları büyük bir rakipten kurtulacaklar.
Ukrayna tarafından tanınmamış olsa da Kırım’ın ilhakı
bir savaşa sebep olmamış, Minsk Anlaşmaları ile tam sonuç alınamamış olsa da Donbas
sorunu kısmen durulmuşken Rusya’nın Ukrayna’ya topyekûn savaş açmasındaki
anlamsızlık da bu kışkırtma tezini doğrulamıyor mu?
Ve maalesef Putin bu tuzağa düştü. “Maalesef” diyorum,
çünkü Osmanlı’nın fetihlerinden sonra yüzlerce yıldır hiçbir savaş bir yerlere
huzur getirmek amacı taşımıyor. Aksine, dünyanın tamamına zarar veriyor.
Daha önceki bir yazımda değinmiştim; Rusya’nın, bu
savaşın başlamasında haklı sebepleri var. Sebeplerin haklı olması doğru
sonuçlar doğurmuyor elbette. Haklı taraflarını görüp yanlışlıkları da görmezden
gelmeyeceğiz tabiî. Ancak bu savaşın tek suçlusunun Rusya ya da Putin olduğunu
düşünürsek, büyük resmi görmemiş ve dünyayı ABD’nin açtığı küçük pencereden
seyretmiş oluruz.
Putin liderliğindeki Rusya’nın nüfuz alanını
genişletmek, eski SSCB sınırlarına hükmedebilmek ve hatta Rusya İmparatorluğu
dönemindeki kadar uzak coğrafyalara yayılabilmek gibi hedefleri olabilir.
Sebep-sonuç ilişkilerinden bağımsız olarak, bu tür hedefler özellikle tarihin
güçlü devletlerin günümüzdeki temsilcileri için hedef olmasa bile hayâl
olmuştur her zaman. Bizler de Osmanlı’nın dünyaya hükmeden dönemlerine özlem ve
o günlere yeniden ulaşma hayâli kurmuyor muyuz sürekli? Peki, ya ABD
Ortadoğu’da, Orta Asya’da, Afrika’nın kuzeyinde yüklendiği jandarmalık
görevlerinde, girdiği topraklara kendi bayrağını asmayı düşünmedi diye oralarda
gerçek bir hükümranlık hayâli kurmadı mı dersiniz? Öyle ise devletlerin,
büyümek ve güçlenmek istemeleri kadar normal bir hedefleri olamaz diye
düşünüyorum. Önemli olan, bu hedefe ulaşmak için kullandıkları yöntemlerdir!
ABD’nin, özellikle Müslüman ülkelerdeki, menfaat
hedeflerine ulaşmak için kullandığı yöntemlerde sabıkası var. Irak’ta taş taş
üstünde bırakmayacak bir bombardıman ve buna bağlı olarak sivil ölümlere sebep
olan, keza Libya’da Kaddafi’yi devirmek için akıtılan kanın sorumlusu NATO
maskeli Fransa’nın en büyük destekçisi onlar. Sözde terörist avına çıktıkları
Afganistan’ı kan gölüne çeviren, terör örgütlerine verdikleri desteklerle
devletlere ve masum sivillere ölüm kusan onlar. Yani ABD, onlarca yıldır savaş
suçu işleyen bir devlet konumunda. Şimdi kalkmışlar, Rusya’nın Ukrayna’da
işlediği savaş suçlarını araştırmak adına, Putin’i de “savaş suçlusu” olarak
sıfatlandırdıkları bir tasarıyı Senato’dan geçirmişler. Biliyoruz ki, bu, işin
tamamen şov tarafı!
ABD, kendi ülkesinde bu araştırmadan ne sonuç alırsa
alsın, bir bağlayıcılığı yok. Hatta üyesi olmadıkları için, Lahey’deki
Uluslararası Ceza Mahkemesine (UCM) gitme şansları bile yok Amerikalıların.
Avrupa’dan 39 ülkenin UCM’ye yaptığı başvuru ise
sonuçları açısından anlamsız görünüyor şimdilik. Zira mahkeme konuyu araştırsa
bile, yargılama yapabilmek için Putin’i salona getirebilmeli; gıyabî yargılama
yapılamıyor. Bunun için de Putin’in ya Rusya dışında yakalanması, ya kendi
ülkesi tarafından teslim edilmesi gerekiyor. UCM üyeliği zaten hiç aktif
olmamış, taraf olmaktan da 2016’da resmen vazgeçmiş olan Rusya için Putin’i
teslim etme gibi bir zorunluluktan da bahsedilemez şimdilik.
Putin için “Sivilleri ve çocukları öldürerek savaş suçu
işliyor” diyenler haklı olabilirler. Evet, Ukrayna’da, Ukrayna verilerine göre yüzden
fazlası çocuk olmak üzere bine yakın sivil kayıp var. Peki, Irak’ta ya da
Suriye’de ölen çocuk ve kadınların sayısını hatırlayanınız var mı? Savaşın
başlaması bir aya yaklaşmışken, bu sayılar bize, Rusya’nın asker-sivil ayrımı
yapmadan saldırdığını mı, yoksa kısmen de olsa sivil hassasiyeti gösterdiğini
mi anlatıyor?
Savaşın doğasında var ölüm. Asıl o yüzden kötü zaten. Ve
ölüm sayılarında boğulmadan, bir ile bin arasında fark gözetmeden bakmak lâzım
sonuçlara.
Sonuçta birileri adalet arıyor kendi çapında. Adalet güzeldir elbette ama herkes için aynı hassasiyetle işlemezse adaletsiz olur. İnsanlık suçlarının tanımlarını, işledikleri suçlara bakarak yapabilmiş Batı medeniyet(sizliğ)i, Rusya’yı ve Putin’i suçlu ilân ededursun; bu, kesinlikle âdil bir sonuç olacaktır. Ama gelecekleriyle birlikte iki Japon şehrini yok eden Truman’ı, pazar yerini bombalarken kadın-çocuk endişesi duymayan Esed’i, Uygur Türklerine soykırım uygulayan Çin’i de unutmamak lâzım. Batı kendi suçlarının cezasını çekmedikçe, aradığı adalet adaletsiz olacaktır!