Putin, Hitler’in reenkarnasyonudur

Rusya lideri Putin, diasporadaki Rusların haklarını koruma bahanesini sonuna kadar istismar etmektedir. Gürcistan, Kırım ve son olarak Ukrayna saldırısı bunun örnekleridir. Buna karşılık, Ukrayna’nın NATO’ya girme isteğinin Putin’i kışkırttığı ya da Putin’in açıklaması ile “eski SSCB ülkelerinin NATO’ya alınmayacağı sözünün unutulmasının” bu olaylara yol açtığı iddiası işgalin bahanesidir. İkinci Dünya Savaşı öncesinde Adolf Hitler de Versay Anlaşması’nı bahane ederek Polonya ve diğer ülkelere saldırmıştır.

DİKTATÖR, kendi toplumları kadar komşuları için de her zaman tehdit kaynağıdır. Çünkü idaresindeki ülkeyle hayâllerini sınırlı tutan diktatörlerin sayısı diğerlerine göre daha azdır.

Diktatörler genellikle yayılmacılığı bir hak olarak görürler. Komşuları ile kendi ülkeleri arasında doğal bir sınır kabul etmezler. Aksine, komşu ülkelerin topraklarını diledikleri gibi işgal etmeyi bir hak olarak görürler. İşin ilginç yanı, içeride muhaliflerini, dışarıda ise en çok komşularını tehdit sayarlar.

Putin’de bir diktatörde görülebilecek bütün özellikler fazlası ile vardır. İçeride muhalifleri baş ağrısı olarak gördüğünden, muhalif lider Aleksey Navalni’yi zehirleterek, içeride nasıl acımasız olduğunun bir örneğini vermiştir.

Ancak Putin’in komşu ülkeler için beslediği kötü niyetini dünya ilk defa 2008’de Gürcistan’da görmüştür. Çünkü AB ve ABD’nin arkası gelmeyen ilgisinin odağı olan Gürcistan, AB’ye ve NATO’ya katıldı katılacak denirken 2008’de Putin tarafından işgal edilmiş, fiilen üçe bölünmüştür. AB, ABD ve NATO ah vah ederek Gürcistan’ın ezilmesini seyretmiş, Rusya’yı fena hâlde kınamakla yetinmiştir.

SSCB’nin yıkılmasını unutamadığını zaman zaman tekrarlayan Putin için SSCB’nin sınırları, Rusya’nın sınırlarıdır. O sınırlara ulaşıncaya kadar saldırılarına devam edeceğini göstermiştir. Sudan bahanelerle 2014’te Kırım yarımadasını Rus çoğunluklu nüfusu bahane ederek işgal etmiştir.

Putin, 21 Şubat tarihli konuşmasında Osmanlılardan ele geçirdikleri Karadeniz kıyılarına Novorossiya (Yeni Rusya) denildiğini ve Karadeniz’i Osmanlılara karşı Rusya’nın koruduğunu ileri sürmüştür. Sadece Putin değil, Rusya Dışişleri Bakanlığı da 5 Mart’ta, Yeşilköy (Ayastefanos) Anlaşması’nın yıldönümünde yayınladığı bildiride Romanya ve Bulgaristan’ın Rusya sayesinde kurtulduklarını belirtmiştir. Bu iki örnekte de Rusya’nın eski çarlık dönemlerine göre Türkiye’yi değerlendirdiği açıktır.

Buna karşılık Türkiye Dışişleri de, Cumhurbaşkanlığı da cevap mahiyetinde bir açıklama yapmamıştır. Kırım’ın Ukrayna’ya bağlı olduğu (1991-2014) 23 yıllık süre içinde Kırım Türkleri lehine Türkiye hiçbir ilerleme elde edememiştir.

Aslında Rus işgalinde olan Kuzey Türkleri, Kırım Tatarlarından ibaret değildir. Romanya’nın doğu bölgesinden başlayarak İrtiş nehrine kadar uzanan Karadeniz’in kuzeyindeki topraklar, uzun bir dönem tarihte “Kıpçak Bozkırları” ya da “Deşt-i Kıpçak” diye adlandırılmıştır. Kırım, Kıpçakların merkezi sayılacak bir yarımadadır. Ne yazık ki bu yarımada 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması ile Türkiye’den (Osmanlılardan) koparılmıştır. Bu tarihten sonra Kırım Türklerinin önemli bir kısmı Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldı.

1941-1944 arasında Alman işgalinde olan Kırım, 12 Mayıs 1944’te yeniden SSCB işgaline uğradığında telâfisi olmayan bir felâkete maruz kaldı. Kırım Türkleri bütünüyle sürgün edildi. Sürgün şartlarında önemli bir kısmı öldü.

1954’te SSCB lideri Kuruşçev’in kararı ile Kırım Ukrayna’ya bağlanmıştı. Buna rağmen Rusya, 2014’te Kırım’ı yeniden işgal etmiştir. Kırım’ın Ukrayna’ya bağlı olduğu dönemde hayatta kalan Kırım Türklerinin yeniden Kırım’a dönebilmeleri için Türkiye, iyi ilişkiler içinde olduğu Ukrayna Hükûmeti üzerinde yeterince etkili olmadı ya da etkisini kullanmadı. Gerçi Türkiye hükûmetleri bu ürkek/korkak tutumlarını sadece Kırım Türkleri için değil, Ahıska Türkleri için de tekrarlamıştır. 9 Mayıs 1945’te sürgün edilen ve önemli bir kısmı yol şartlarında ölen Ahıska Türklerinin yurtlarına geri dönmelerini, Gürcistan Hükûmeti ile iyi ilişkilerine rağmen Türkiye hükûmetleri temin edememiştir.

Kırım Türklerinin önemli bir kesiminin Türkiye’ye göç etmiş olmalarından ve Türk tarihi ve edebiyatı bakımından son derece önemli isimler olan İsmail Gaspıralı gibi Kırımlı Türklerin anayurtları için tarihin akışını değiştiremeseler bile sürgünlerin geri dönemeyişleri, Kırımlı Türkler kadar Türkiye için de ciddî bir sorundur. Kırım Türkleri, Rusya’ya karşı Ukrayna’ya bağlı olmayı kendi gelecekleri için tercih etmiştir. Türkiye de Kırım Türklerinin tercihlerini desteklemiştir. Ancak Kırım’ın Rusya tarafından 2014’te işgal edilmesi, Türklerin Kırım’a dönme umuduna önemli bir darbe olmuştur. Çünkü işgalci Rusya, Türklerin ileri gelenlerini tutuklamış, sınır dışı etmiş, her türlü faaliyetlerini yasa dışı ilân etmiştir.

Rusya Anayasası’nda, Rusya dışındaki (diaspora) Rusların haklarını koruma görevi bir devlet görevi sayılmış, diasporadaki Ruslara Rusya vatandaşlığı verilmesi öngörülmüştür. Ukrayna, Moldovya ve Baltık ülkelerinde azınlıkta olan Rus nüfusunun haklarının bahane edilerek oraların içişlerine karışılması, Rus sömürgeciliğinin önemli bir bahanesi olmaktadır.

Rusya lideri Putin, diasporadaki Rusların haklarını koruma bahanesini sonuna kadar istismar etmektedir. Gürcistan, Kırım ve son olarak Ukrayna saldırısı bunun örnekleridir. Buna karşılık, Ukrayna’nın NATO’ya girme isteğinin Putin’i kışkırttığı ya da Putin’in açıklaması ile “eski SSCB ülkelerinin NATO’ya alınmayacağı sözünün unutulmasının” bu olaylara yol açtığı iddiası işgalin bahanesidir.

İkinci Dünya Savaşı öncesinde Adolf Hitler de Versay Anlaşması’nı bahane ederek Polonya ve diğer ülkelere saldırmıştır. Hitler’in bu yayılmacılığı kısa sürede bir dünya savaşını başlatmıştır. Cengiz Çandar’ın deyimi ile “Putin, Hitler’in reenkarnasyon hâlidir”. Gerçekten Putin ile Hitler arasında önemli benzerlikler vardır. Saldırgandır, yayılmacıdır, komşularını işgal etmeyi bir hak olarak görmektedir. Dünya yeni bir Hitler örneği ile karşı karşıyadır.

Hitler, Almanya dışındaki Almanların yaşadığı bölgeleri “Almanya için hayat sahası” saymıştır. Polonya gibi ülkeleri “normal bir ülke” bile saymamıştır. Oraları işgal etmeyi Almanya’nın bir hakkı olarak görmüştür. Oralarda bulunan Alman nüfus ise işgalin bahanesini teşkil etmiştir. Aşağı yukarı benzeri ifadeleri Putin de Ukrayna için tekrarlamaktadır. Ukrayna’yı Rus nüfusu saydığını, Ukrayna diye bir ülkenin varlığının da bir hata olduğunu iddia etmiştir. Putin bu ifadeleri ile şaşılacak ölçüde Hitler’in kopyası durumuna gelmiştir.

Hitler’e zamanında müdahale edilmemiş olması, Hitler’in işgallerinin durdurulmaması İkinci Dünya Savaşı’na yol açmıştır. Benzeri bir durumun tekrarı ise günümüzde Ukrayna’da tekrarlanmaktadır. Tarih tekerrür etmektedir. Tekrar etmesinin temel nedeni ise ibret alınmamasıdır. Putin’in saldırılarına karşı 2008’de Gürcistan işgalinden başlayarak dünya, gerekli tepkiyi göstermemiştir. Bu tepkisizlik Putin’i özendirmiştir. İstediği her şeyi yapabileceği kanaatini güçlendirmiştir.

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasının ardından yer yer işgal etmesine karşılık Rusya’ya karşı alınan ekonomik ambargo kararları ise caydırıcı olmamıştır. Petrol ve doğalgaz gibi kaynakları ile kendi kendine yeter bir durumda olan Rusya’ya karşı ekonomik yaptırımlar son derece yetersiz kalmıştır. Zamanla bu yaptırımların sonuçları ortaya çıksa bile bu durum Ukrayna’yı kurtarmaya yetmeyecektir.