SON yıllarda dünya toplumsal
hareketlere sahne oluyor. Afrika’dan Amerika’ya, oradan Avrupa’ya kadar
dünyanın değişik bölgelerinde toplumsal hareketler ve gösteriler dünya
kamuoyunu meşgul ediyor.
Bu
hareketlerin bazıları çıkış noktasındaki özelliğini koruyarak kitleselleşirken,
bazı hareketler ise çıkış noktasında ortaya koyduğu iddianın tam aksine
evirilerek şiddet, kundak ve yağma olaylarına dönüşüyor. Bazı hareketler ise
sokağa inmeden, sosyal medya üzerinden örgütlenme yöntemiyle gerçekleşiyor. Ama
etkisi büyük oluyor.
Mısır
ve Tunus’ta başlayıp sonra Kuzey Afrika’ya, hattâ Orta Doğu’ya yayılan Arap Baharı
birçok ülkenin rejimini değiştirdi. Bazı ülkelerde ise süreç iyi yönetilemediği
ve dışarıdan müdahaleler olduğu için kaos oluştu.
ABD’li
aktris Alyssa Milano 15 Ekim 2017’de sosyal medyada “MeToo” etiketiyle tacize
uğradığını belirten bir Twitter mesajı attı. Tacize uğrayanlara da çağrıda
bulundu. Hollywood’daki taciz olaylarının açığa çıkmasını sağlayan bu mesajdan
sonra taciz ve tecavüzle suçlanan ABD’li yapımcı Harvey Weinstein, Oscar
Akademi üyeliğinden kovuldu.
Skandalların
ardından sıradan insanlar da başlarına gelen taciz olaylarını aynı etiket ile
paylaşmaya başladı.
Böylece
sosyal medyada başlayan “MeToo” hareketi kısa sürede 85 ülkeye yayıldı. Etkisi
o kadar büyük oldu ki, aralarında ABD başkanlarının da olduğu çok sayıda siyasetçi
ve bakanın yanı sıra birçok ünlü ismin adı taciz olaylarına karıştı. Bu hareket
kapsamında İngiliz Savunma Bakanı, taciz suçlamalarına maruz kaldı. Bakan
görevinden istifa etti.
Yükselen
akaryakıt fiyatları ev yüksek yaşam mâliyeti ile vergileri protesto etmek için
17 Kasım 2018 Cumartesi günü Fransa’da gösteriler düzenlendi. Gösteriler kısa
sürede İtalya, Belçika ve Hollanda’ya yayıldı. Göstericilerin giydiği sarı
yeleklerden dolayı protestolar, “Sarı Yelekliler Hareketi” olarak adlandırıldı.
Gösteriler sonucunda hükûmetler geri adım atmak durumunda kaldı.
Amerika’da
ise Siyahîler polis şiddetine karşı gösteriler yaptı. Ayrıca Trump
politikalarına karşı kadınlar protesto yürüyüşleri gerçekleştirdi. Kadınların giydikleri
başlıklardan dolayı bu yürüyüşlere “Pussyhat Yürüyüşleri” adı verildi. Bu
yürüyüşler bazı Amerika ve Uzak Doğu ülkelerinde de gerçekleştirildi.
Son
olarak George Floyd’un öldürülmesinden dolayı ABD’de protesto yürüyüşleri
başladı. Bazı yorumcular, ABD’deki gösterilerin büyüyerek ABD dışına taşacağı,
hattâ Avrupa’ya sıçrayarak yeni bir politik düzen kurulacağı yönünde hiç de
gerçekçi olmayan yorumlar yapıyorlar. Hattâ Arap Baharı’ndan esinlenerek ABD’deki
gösterileri “Amerika Baharı” olarak adlandıranlar bile var.
Felsefî
altyapı ve liderden yoksun kitlesel hareketler başarıya ulaşamaz
Fakat
bunlar ayağı yere basan yorumlar değil. Çünkü felsefî olarak altyapısı
oluşturulmamış ve doktrine edilmemiş kitlesel hareketler kendi karakterini
oluşturamazlar. Bu nedenle bu tür hareketler dış etkiye açık hâle gelir ve nihâyetinde
bu tür kitlesel hareketler şiddete, hattâ kundakçılık ve yağmaya doğru
evirilerek en baştaki meşruiyeti kaybedip kendi içine doğru çöker.
İçine
doğru çökmeye başlayan bu tür bir hareket, karşı durduğu şeyi zayıflatmak
yerine aksine daha da güçlendirir.
Ayrıca
kitle hareketlerinin başarısı, doktrine edilmelerinin yanı sıra, üzerine inşâ
edildikleri zeminin birikmiş toplumsal gerilimler üzerinde durmasına bağlıdır.
Örneğin
adaletsizliğe karşı girişilen bir kitle hareketinde adaletsizlik duygusunun
arka plânda bir gerilim oluşturması gerekir. Aksi hâlde hareket yeterli
enerjiyi oluşturamaz, yeterli kitlesel desteği bulamaz ve meşruiyetini
koruyarak ilerleyemez.
Geçmişte
başarıya ulaşmış kitle hareketleri incelendiğinde, bu hareketlerin kısaca özetlediğim
bu özellikleri taşıdıkları görülür. Ayrıca bu tür hareketler toplumsal
meşruiyeti son derece yüksek bir lider veya lider grup tarafından
gerçekleştirilmelidir. Aksi hâlde bu tür kitlesel hareketlerin yeni bir politik
düzen kurması ve başarıya ulaşması zordur.
Bu
bağlamda Amerika’daki gösterilere bakınca, gösterilerin meşru bir istek ve
motivasyonla başladığını söyleyebiliriz; bu meşru istek ve motivasyonun
arkasında ırkçılık karşıtlığı gibi güçlü felsefî bir altyapı ve doktrin de
mevcût ama hareketin bir liderden yoksun oluşu, dağınık bir seyir göstermesi,
gösterilere katılanların motivasyonlarının gösterinin meşruiyetini oluşturan
ırkçılık karşıtlığı dışında başka yerlere yönelmesi ve bunun sonucunda
kundaklama ve yağmalamayla birlikte şiddete evirilmesi nedeniyle protestoların
nihâî bir politik ve toplumsal düzen oluşturacak başarıya ulaşması zor.
Her
kitlesel hareketten sonra birileri düğmeye basıyor
Dünyada
her kitle hareketinden sonra bazı odaklar tarafından dünyadaki örneklerin
benzeri hareketler ülkemizde de gerçekleştirilmek istendi. Arap Baharı’ndan
sonra bizde de Gezi Parkı Olayları baş gösterdi. Çevre hassasiyetiyle başlayan
gösteriler, bir iki gün sonra bu çerçeveden çıkarak politik amaçlara bürünüp şiddete,
Vandallığa ve Hükûmet karşıtlığına dönüştü.
MeToo
ve Pussyhat yürüyüşlerinden sonra da ülkemizde, “Benim bedenim, benim kararım”
sloganları eşliğinde kadın hakları kisvesi altında politik hedefleri olan
kitlesel hareketler oluşturulmaya çalışıldı. Buna LGBT bireylerin gösterilerini
de dâhil edebiliriz. Ama bu hareketlerin altında toplumsal karşılığı olan
herhangi bir felsefî ve doktrinal zemin bulunmadığı için bu hareketler birkaç
yüz veya birkaç bin kişilik çok dar alanlarda gerçekleşen marjinal hareketler
olarak kaldı.
Son
olarak ABD’deki George Floyd olayından sonra özellikle sosyal medyada bazı
eylemlerin gerçekleşmesi için çağrı yapan ve bu amaçla provokasyon peşinde
koşanlar var. Barış Çakan olayı bunun en son örneği…
Barış
Çakan, Ankara’da bir parkta, ezan okunurken yüksek sesle müzik dinleyenleri
uyardığı için bıçaklanarak katledildi. Ama bu olay ilk etapta kamuoyuna Çakan’ın
Kürtçe müzik dinlediği için öldürüldüğü şeklinde yansıtıldı. Bu yalanı
uyduranların amaçları; Kürt kökenli vatandaşlarımızın hassasiyetleri üzerinden
ABD’deki gibi ırk/etnik temelli bir çatışma çıkarmak yahut da Kürt kökenli
vatandaşlarımızı sokağa dökerek bunun üzerinden yeni provokasyon zemini
hazırlamak. Ama gerek yetkililerin olayın üzerine gitmesi, gerekse Çakan’ın
babasının açıklamaları bu provokasyonu boşa çıkardı.
Tüm
bu örnekler bize şunu gösteriyor ki, birileri toplumsal huzurumuzu bozmak ve
kendi politik hedeflerine ulaşmak için dünyada baş gösteren meşru veya gayr-i
meşru kitlesel hareketlerin benzerlerini provokasyonlar eşliğinde ülkemizde de
gerçekleştirmek istiyorlar. Bunlara fırsat vermemek için uyanık olmalı, sağduyuyu
elden bırakmamalı, bir arada yaşama bilincimizi yüksek tutmalı ve birlik
beraberliğimizi kavileştirmeliyiz.