Psikolojik tecrübe olarak dindarlık ve mâneviyat

İnsanın kognitif yapısı, kıssaları unutmamaktadır. İnsanlık durumunu etkili kıssalar yoluyla insanlığa anlatan Allah, insanların hayata, hakikate ve hidâyete kolay ve fıtrî bir şekilde adapte olmalarını murâd etmektedir. Dini ve psikolojik açıdan en temel gerçeklik, Tevhîd hakikatidir. Bilişsel, düşünsel ve duygusal olarak insan, hayatında ve kâinatta aslî hakikatin Tevhîd yani birlik ve bütünlük durumunu idrak etmek sorumluluğunu taşımaktadır.

TARİH boyunca insan tecrübesinde dindarlık eğilimi, baskın bir şekilde öne çıkmaktadır. İnsanın olduğu her yerde kişi, dindarlığı tecrübe etmektedir. Dindarlık ve insanlık, sürekli birlikte var olan olgulardır. İnsanın varlığı, zorunlu bir şekilde dindarlık tecrübesinin varlığını gerekli kılmaktadır.

Dindarlığın insanlık tarafından sürekli olarak tecrübe edilmesi, insanı dindarlığa iten psikolojik faktörlerin ne olduğu sorusunun sorulmasına neden olmuştur. İnsanlığın dindarlık tecrübesini tek bir faktöre indirgemek, çok kolaycı ve yapay bir yaklaşımdır. İnsanın dindarlık tecrübesi, insanın fıtratının derinliklerinden neşet eden doğal bir tecrübedir. İnsan, ölüm korkusu veya salt kendisini iyi hissetmek için dindarlığı tecrübe etmemektedir. Kişi, insanlığını doğal bir şekilde yaşamak için fıtratından kaynaklanan bir yönelimle dindarlığı tecrübe etmektedir.

Dindarlık ve maneviyat, sadece insanın bir boyutunu içermektedir. Psikolojik açıdan dindarlık, insanın bütün varlığını kapsayan aslî ve fıtrî bir yaşantıdır. İnsanın aklı, bilgisi, duyguları, sezgileri, düşünceleri, davranışları ve ilişkileri, bütünüyle dindarlık ve maneviyat tecrübesinin unsurlarıdır. Dindarlık ve maneviyat, bir duygu, düşünme, davranma, ilişki ve etkileşim tecrübesi olarak gerçekleşmektedir.

Psikolojik teori, dindarlık ve maneviyatın bütün boyutlarıyla bir insanî aktivite olduğu olgusunu bize öğretmektedir. İnsanın olduğu her yerde dindarlık ve maneviyat vardır. İnsanın varlığı, dindarlık ve maneviyattan ayrılmamaktadır. İnsanın beynini, duygularını, düşüncelerini ve davranışlarını harekete geçiren dinamik, başka bir ifade ile “uyuyan insanı uyandıran tecrübe”, dindarlık ve maneviyat tecrübesidir. Din, insanı kendisine, Allah’a ve kâinata karşı gören göze, duyan kulağa, hisseden kalbe ve düşünen bir akla sahip olmasını sağlamakta ve duyarlı bir varlık hâline getirmektedir. Dindarlık ve maneviyatın çalışılması, anlaşılması ve açıklanması, insanın tanınması, anlaşılması ve yorumlanması için gereklidir. Kendini tanımak ve bilmek isteyen insan, insanlığın dindarlık ve maneviyat tecrübesini mutlaka bilmek ve tanımak ihtiyacı içindedir.

Bir insanî aktivite olarak dindarlık ve maneviyatı, kişi, içinde yaşadığı kültür ve toplumdan miras almaktadır. İnsanlık kültürünün bütün alanları, köklü bir şekilde dinin etkisi altında şekillenmişlerdir. Kişi, insan olarak varlığını ve hayatını kontrol altında tutmak, hayatına kendisine uygun şekilde yön vermek için din ve maneviyata ihtiyaç duymaktadır.

Kişi, din olmadığı takdirde, hayatının yön ve yörüngesini kaybetme şeklinde varoluşsal bir endişe taşımaktadır. Din, kutup yıldızı gibi, insan hayatına yön vermektedir. Din, insanın hayatının yönünü bulmasına yardım ettiği gibi, kişinin, bir insanî topluluğun parçası olmasını da sağlamaktadır. Din, bütün insanların aynı ahlâkî topluluğun üyeleri olduğu mesajını sürekli olarak insanlığa iletmektedir. Başka bir ifade ile din, kişiyi kültürle, istikametle ve toplumla buluşturan çok yönlü süreçlerden oluşan bir olgudur.

Sonsuz bir ilişki

Dindarlık ve maneviyat, insanın kişiliğinin gelişimine ve olgunlaşmasına katkı sağlayan olumlu bir tecrübe olabileceği gibi, din adına ortaya atılan ve uygulanan hurâfeler, irrasyonel pratikler, baskıcı uygulamalar ve kurumsal dinin otoriteryenizmi, kişinin gerçeklikten kopmasını sağlayan bir psikopatolojik illüzyon içinde tükenmesine yol açabilmektedir. Sağlıklı ve olgunlaştırıcı dindarlık, kişiyi gerçeklikten, akıldan ve hayattan koparmayan dindarlıktır. Din her zaman bir patolojiye dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Gerçeklikten ve hayattan kopmamak için kişinin, kendi dindarlık tecrübesine akıl ve bilgi penceresinden sürekli olarak “bakmak ve sorgulamak” şeklinde sağlıklı bir olgunlaşma ve idrak düzeyinde olmanın da insan için büyük bir meydan okuma olduğunun farkında olması gerekmektedir.

Psikoloji ve insan bilimleri, insanlık tarihi boyunca ve günümüzde, dinin insan üzerindeki derin etkisini keşfetmişlerdir. Her kültürde dinlerin değişik biçimlerde var olup insanların büyük çoğunluğunun kendilerine göre bir inancı benimsemiş olması, dinin insan hayatından hiçbir şekilde kaybolmayacağının göstergeleri olarak değerlendirilmektedir. İnsanlık için dinden arınmış bir gelecek tahayyül etmek, illüzyondan başka bir şey değildir. İnsanlığın geleceğinde dindarlık ve maneviyatın hep olacağını öngörmek ve bu gerçekliği anlayarak insanî tecrübeyi anlamak daha sağlıklı bir seçenektir.

İnsan, inanç ve maneviyat olmadan yapamayan, düşünemeyen, duyamayan, duygulanmayan, kısacası yaşayamayan bir varlıktır. İnsan hayatında dindarlık ve maneviyat, en kalıcı tecrübe olarak tarih boyunca var olduğu gibi, gelecekte de var olacaktır. Kişi, dine bilişsel olarak hayatını kaostan kurtaran bir hidâyet düzeni, içinde yaşadığı dünyayı kutsallaştıran ve insanlaştıran bir yol, yeryüzündeki her şeyin insanlığa hizmet etmesi için yaratıldığını öğreten bir inanç olarak bakmaktadır. Kişinin insan, hayat, toplum, tabiat ve dünya hakkında kutsal adına söz söyleyen dinden uzak kalması mümkün görünmemektedir.

Kâinatta var olan muhteşem yaratılış düzeni içinde mükemmel bir şekilde yaratılan insan, din sayesinde Nihaî Hakk ve Hakikat olan Allah’ı keşfetmekte, inanmakta ve O’na kulluk etmektedir. Kâinat, insan ve dünya muhteşem bir düzene sahip olmalarına rağmen, insan çoğu zaman belirsizliklerle kuşatıldığını düşünmektedir. Belirsizliklerle kuşatıldığını düşündüğü andan itibaren kâinat kitabından işaretler ve âyetler, insana Mutlak Hakikat olan Allah’ı göstermekte, bütün belirsizlik ve endişelerin ortadan kalkmasını sağlamaktadır. Psikolojik açıdan insan, kendisine Allah’a kulluk etmesini sağlayacak olan âyetleri (işaretleri ve modelleri) keşfetmesini sağlayacak olan bir maneviyatı tecrübe etme arayışı ve arzusu içinde bulunmaktadır.

Fıtrat dini olan İslâm, sahih ve sahici bir psikolojiyle kişinin Allah’a kulluk etmesini sağlamaktadır. İslâm, dindarlık ve maneviyatın sahih bir şekilde ahlâk ve kulluk üzere tecrübe edilmesine imkân veren fıtrat dinidir.

İnsan fıtratı Allah’a inanmaya, Allah’ı hissetmeye ve düşünmeye ve Allah’a kul olmaya kişiyi yönlendirecek bir donanımla yaratılmıştır. Psikolojik açıdan insanın bilişsel süreçleri, aşkınlığı ve ölümsüzlüğü Allah’a atfetmekte, ölümden sonra bir hayatın olduğu ve Allah’ın görünmez olarak kâinatı sürekli yaratmakta olduğu gerçeğine yöneltmektedir. Fıtrat dini İslâm’ın Allah, ibadet, ahlâk ve ahiret hakkında ortaya koyduğu gerçekler, aslında psikolojik çalışmanın keşfettiği insanlığımızı oluşturan doğal temeller konumundadır.

İnsanın bilişsel donanımı ve hafızası, hikâyeler yoluyla kişinin öğrenmeye ve anlamaya yatkın olduğunu göstermektedir. Allah, kıssalar yoluyla tarih boyunca yaşanan insanlık durumunu, Tevhîd hakikatini, hayatın amacını ve ahiret gerçekliğini Kur’ân’da insanlığa anlatmaktadır.

İnsanın kognitif yapısı, kıssaları unutmamaktadır. İnsanlık durumunu etkili kıssalar yoluyla insanlığa anlatan Allah, insanların hayata, hakikate ve hidâyete kolay ve fıtrî bir şekilde adapte olmalarını murâd etmektedir. Dini ve psikolojik açıdan en temel gerçeklik, Tevhîd hakikatidir. Bilişsel, düşünsel ve duygusal olarak insan, hayatında ve kâinatta aslî hakikatin Tevhîd yani birlik ve bütünlük durumunu idrak etmek sorumluluğunu taşımaktadır. Psikoloji, dindarlık ve maneviyatı çalıştıkça insanın Tevhîd hakikatine uygun bir şekilde, bir bütün olduğu gerçeğini fark etmektedir. Bütün insanların biyolojik, psikolojik, sosyal, kültürel, ahlâkî ve manevî açılardan birbirleriyle ilişkili bir bütün oldukları gerçeğini İslâm ve psikoloji birlikte insanlığa söylemektedir.