
MİLLET İttifakı’nın büyük ortakları bir “protokol” tutturmuş,
gidiyorlar. Neymiş efendim, aralarında bir protokol yapacaklarmış, adayları
cumhurbaşkanı seçilirse bu protokole aykırı hareket edemeyecekmiş,
“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” dedikleri ve hâlâ içini dolduramadıkları
sisteme geçişi hazırlayacakmış; mış mış da mış mış…
Defalarca söyledik, siz 2023 Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ni
kazansanız da bu Türk tipi başkanlık sistemi olan Cumhurbaşkanlığı Hükûmet
Sistemi’ni değiştiremezsiniz. Zira sistem değiştirmek anayasa değiştirmekle olur.
Anayasa değiştirmek için Meclis’te üçte iki çoğunluk yani 400 milletvekili
kazanmak gerekir. Haydi 400 vekil çıkaramadınız, 360 vekil çıkarıp anayasayı
halkın oyuna sunarsınız. Ola ki halk “yüzde 50 artı 1” oy ile sizin teklifinize
teveccüh gösterirse sistem de değişir. Peki, Millet İttifakı bunu yapabilecek
kadar güçlü mü dersiniz? Elbette değil!
Bugün hâlâ cumhurbaşkanı adayını belirleyememiş
olmaları bile 2023’te seçim kazanacağına inandıkları bir aday bulamamış
olmalarından kaynaklanıyor. Anketlerde Erdoğan’ın karşısına çıkarsa en yüksek
oyu alacağı iddia edilen İmamoğlu’nun kendi anketlerinde bile Millet İttifakı
resmî ortaklarının oylarıyla seçilme şansı olmadığını görüyorlar. Kazanmak için
tek ihtimâl, Cumhur İttifakı karşısında kalan tüm siyâsî partileri
birleştirmekten geçiyor. Bu matematik, cumhurbaşkanlığını kazansalar bile Meclis’te
300+1’i kazanmalarının zor olduğunu açıkça gösteriyor bize. Haydi çoğunluğu bir
şekilde aldılar diyelim, 360’ı bulmanın imkânsızlığı ortada!
Sistem değişikliği vaadinin boş bir vaat olduğunu çok
net görüyoruz. Peki ama bu muhalefet ısrarla neden bu sisteme karşı dersiniz?
“Kuvvetler ayrılığı, fazla yetki, başarısız bir
tecrübe” gibi iddiaların hepsi zorlama sebepler aslında. Siz, adına ne derseniz
deyin, bir sistemi doğru işletmeyi kafanıza koyarsanız, kendi beklentilerinizi
karşılayan bir sonuca ulaşabilirsiniz. Dolayısıyla yeni sistemde muhalefetin
iddia ettiği aksaklıkları gidermek de yine sistem içinde mümkün olmalı. Ama “AK
Parti dünyanın en iyi işini de yapsa onu alkışlayacak değiliz” diyen zihniyetin
öncülüğündeki ittifak, sadece “Erdoğan kurdu” diye bu sisteme karşı olduğunu
çaktırmamaya çalışıyor. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor ve vadettikleri ürünün
bir prototipi bile yok ellerinde.
Öyleyse bu “Sistemi değiştireceğiz” propagandasının
tamamen anlamsız olduğunu iddia edebiliriz. Erdoğan, 20 yıllık geçmişini referans
göstererek 2023-2028 arasında neler yapacağını vadederken, Millet İttifakı
adayı, yapamayacağı bir icraatı anlatmaya çalışacak. Bu da yarışa 1-0 geriden
başlamak demektir zaten.
İttifakın soru işaretleri barındıran asıl sorunu ise
şu dillerinden düşüremedikleri meşhur “protokol”. CHP’nin “dostlarımız”, İyi
Parti’nin “ortaklarımız”, HDP’nin “paydaşlarımız” diyerek tanımladığı
birliktelik, müthiş bir güvensizlik üzerine kurulmuş durumda. Kılıçdaroğlu’nun
muhtemel CHP’li adaylar için söylediği, “o mâkâmın konforuna kendini
kaptırmayacak biri” tanımlaması, bu güven sorununun parti içinde bile
yaşandığını gösteriyor bize. Ancak en büyük güvensizlik, İyi Parti’de yaşanıyor
sanki. Öyle görünüyor ki, ittifak, büyük ortak CHP’den bir aday gösterecek.
Seçimin kazanılması durumunda CHP’nin, sistemi değiştirmek yerine devamını
tercih etmesinden korkuluyor. Aralarında yapacakları anlaşma ile CHP’yi verilen
sözlere sadık kalmaya zorlama çabasındalar.
Tabiî ki bu protokolün bir bağlayıcılığı olmayacak ama
ola ki anlaşmanın dışına çıkılırsa, İyi Parti, Meclis’in feshi için Cumhur
İttifakı ile anlaşarak CHP’yi cezalandırabilecek. Bunu topluma anlatmak için de
protokolü koyacak masanın üzerine.
Ancak şu kesin ki, seçim sonucu umulduğu gibi anayasa
değiştirecek bir çoğunluğu değil, beklendiği gibi mevcut sistemin devamını
getirecek. Diyelim ki hasbelkader CHP adayı cumhurbaşkanlığını kazandı, işte o
zaman kavganın büyüğü kopacak Millet İttifakı’nda! Zira CHP’nin “Yapacağım”
dediği birçok konu İyi Parti’nin peşinen reddettiği konulardan oluşuyor. HDP’ye
bakanlık vermek, Mavi Vatan hassasiyeti, Karabağ ve Libya politikalarına
bakışları ve yargı kararlarına bakılmaksızın KHK’lıların affı, İyi Parti’nin
-şimdilik- kırmızı çizgisi gibi görünüyor.
Ancak Yavuz Ağıralioğlu’na “Bu konularda da protokol
yapacak mısınız?” diye sorulduğunda verdiği, “Bunun için protokole gerek yok,
bizim varlığımız yeter!” cevabı ise manidar. Bunu duyan, “İyi Parti’nin tek
kırmızı çizgisi, imza altına almaya çalıştığı sistem değişikliğiymiş” demekte
tereddüt etmez.
Sonuç olarak, CHP muhtemel bir cumhurbaşkanlığı zaferinden sonra ya İyi Parti tehdidi ile bu vaatlerini yerine getirmeyecek ya da beklentilerin aksine İyi Parti, iktidar nimetlerinden faydalanabilmek için bunlara göz yumacak.