Protez kalpli insanlar çağında yaşıyoruz

Meselâ güzel konuşmak demek, ses ve hitabet güzelliği değil, konuşulan konuların ve kullanılan kelimelerin güzelliğidir, sözün belâgat ilmine uygun olarak aktarılmasıdır. Konuşmada estetik, hakikatli söz söyleme sanatı, güzel iletişim kurma sanatıdır.

MAKİNELEŞEN hayatımızda mekanik sesler arasında yaşıyoruz; su sesi, kuş sesi, börtü böcek sesi, yaprak hışırtısı yok artık hayatımızda. Ya da çok az duyuyoruz bunları…  

Sanal âlemde ise her şey var. Ama bunları gerçek hayatta bulmak mümkün mü? Rûhu öldüren bu kapitalizmle ne zaman tanıştık, ne ara bizi bu hâle getirdi, rûhsuz varlıklar hâline getirdi, bilemiyorum. İyi bilinen bir şey var ki, o da şu: Modernizm hayatımızı, rûhumuzu esir almak, dünyamızı sömürgeleştirmek için önce değerlerimizi değersizleştirdi. Kelime ve kavramlarımızın taşıdığı anlamları değiştirdi. Bunun için de önce hayata bakış açımızı, değerlerimizi ve ölçülerimizi değiştirdi. Kalbi öldürdü.

Âdeta protez kalpli insanlar çağında yaşıyoruz. Yoksa savaşa, silaha, kana, zulme, baskıya, adaletsizliğe karşı bu kadar onursuz durur, bu kadar duyarsız-tepkisiz olur muydu insan? 

Nitekim günümüzde “estetik” denince akıllara hemencecik yüzü veya vücûdunun sair yerlerini güzelleştirmek için ünlülerin, sanatçıların yaptırdığı ameliyatlar akla gelmektedir. Oysa estetikten ya da güzellikten anlaşılması gereken şey, sadece yüz, vücût veya fizikî görünümün güzelliği olmamalıdır. Gerçekte estetik demek, yüz güzelliği değil, rûh güzelliği demektir. Fizikî görünüm güzelliği değil, davranış ve söz güzelliği demektir.

Meselâ güzel konuşmak demek, ses ve hitabet güzelliği değil, konuşulan konuların ve kullanılan kelimelerin güzelliğidir, sözün belâgat ilmine uygun olarak aktarılmasıdır. Konuşmada estetik, hakikatli söz söyleme sanatı, güzel iletişim kurma sanatıdır.  

Modernizm; en kısa tarifiyle, saldırı ve düşmanlık karşısında direnmekten, mücadele etmekten vazgeçip gevşemek ve teslim olmaktır. En karakteristik özelliği ise insanı rûhsuz, duygusuz bir varlık hâline getirip lüks ve zevk düşkünü çılgın bir varlık etmesidir. Modernizme göre bir konuda normları değiştirip teslim aldığınız ya da güzellikleri çaldığınız zaman, her şeyi teslim almış olursunuz.

Modernizm, Batı medeniyetinin İslâm Medeniyeti’ne karşı geliştirdiği bir savaş biçimidir. Kapitalizmin öncü karakoludur. Toplumu sömürgeleştirme, ülkeleri teslim alma operasyonudur. Bu savaşı çaktırmadan, uyandırmadan, gizlice yaptığı için toplumu öyle bir hâle getirdi ki kendine ait ne kadar güzellik, ne kadar erdem ve ahlâk varsa hepsini tahrif etti. Rûh ve huy güzelliğini unutturdu. İnsan, huy ve rûh güzelliğini kaybettiği için merhametini de yitirdi. Bu ikisini yitirmeden önce kış aylarında yırtıcı hayvanlar aç kalmasınlar diye dağlara et ve türlü yiyecek koyan bir nitelikteki toplumumuz, bugün şehirlerin ortasında hayvanları açlığa mahkûm edip kötü muameleye tâbi tutmaktadır. Dahası, hayvanları geçelim, aç ve bîilâç kalmış insanlara karşı bile duyarsız kalmaktadır. Çünkü insan; rûh, davranış ve ahlâk estetiği yönünden çok çirkinleşti.

Modernizm, aslında eskiye ve geleneğe karşı geliştirilmiş, adı değiştirilmiş bir isyandır. Bu isyan rahat, konfor, zevk ve lüks budalası olan bir nesil, bir toplum meydana getirdiği için üretimi öldürüp tüketimi körüklemektedir. Üretim toplumundan tüketim toplumu ve hattâ belki tüketim çılgınlığı meydana getirdi. Yürüttüğü sinsi ve gizli savaş sayesinde tüm estetik değerlerimizi çalıp bizi kendine benzetti. Kişiliksiz ve kaba rûhlu bir insan tipi meydana getirdi.

Modernizm, kadim olan değerlere karşı bir çeşit yabancılaşma ve başkaldırıdır. İnsanı kendine yabancılaştırdığı için rûhundan da uzaklaştırmaktadır. Daha doğrusu estetik, güzellik ve doğruluğa bakış açısını da değiştirdiği için bunlara dair anlayış ve tutumları da değiştirmektedir. Böyle olunca, rûhunu kaybeden insandan estetik ve güzelliği de çalmaktadır. Modernizmin insanın rûhuna verdiği darlık ve varlık âlemine ters vaziyetinden dolayı, insana yabancı olan yöntemler, insanın hayatını hep olumsuz yönde etkilemektedir. Bundan dolayıdır ki, kapitalist üretim tarzı, insanın hayatını anlamlandırmasının önüne her zaman engel olarak çıkmıştır.

Kapitalist üretim, doğası gereği insanı insanlık ve erdemden uzaklaştırıp yabancılaştırmaktadır. Yabancılaşma, insanın hem kendine, hem çevresine, hem de içinde bulunduğu topluma ve coğrafyaya yabancılaşma ve hattâ çoğu kez karşısında konumlandırma olarak ortaya çıkmaktadır.

Günümüz dünyasında şehir estetiğinin kaybolmuş olmasının nedeni de kapitalizm ve onun çocuğu olan modernizmdir. Göğü delen yüksek binaların daha çok para kazanma, daha çok rahat etme ve daha lüks bir hayat yaşama nedenine bağlanması da estetik, güzellik ve doğruluk anlayışlarının değişmesindendir. Doğayı ve yeşili katleden beton yığınlarına ve güzelliği, komşuluğu, yardımlaşmayı, sevgiyi, şefkati, insanî duyguları ve gelenekleri öldüren çarpık kentleşme konusuna “ülkelerin gelişmişlik düzeyi” olarak bakılmasının nedeni de bundan dolayıdır. Oysa bütün bunlar, insanın ve insanlığın sonunu hazırlayan uygulamalar ve gelişmelerdir.