Post-modern bakış açısı

Modern dünyada Müslüman kadın bir kuşatma, bir işgal altında bulunmaktadır. Çünkü kadın değiştirildiği zaman, toplum da değişir. Kadın köleleştirildiği zaman, toplum da köleleşir. Kadın teslim alındığı zaman, toplum da teslim alınır. Kadının rûhu öldürüldüğü zaman, toplumun rûhu da ölür.

İSLÂM Medeniyeti’nde kadın, ayaklarının altında cennet bulunan bir insan olarak yükseltilirken, Batı’da içine şeytan kaçan uğursuz bir varlık olarak alçaltılmıştır. Tarihin sokaklarına dönecek olursak, kadının insan olup olmadığını tartışan Batı dünyasının şehirlerinde buluruz kendimizi.

Çeşitli sebeplerle İslâmî yaşam ve kültürden, ayrıca İslâmî kaynaklardan uzaklaşan günümüz toplumunda ise kadının kimliği, kişiliği ve toplumdaki yeri, reklâm ve sömürüye alet edilmiş Cahiliye Dönemi’ne dönüş sinyalleri vermeye başlamıştır. Öyle ki, İslâm’dan önce Cahiliye Dönemi’nde kadının uğursuz bir varlık sayılmasına karşılık, günümüzde bunun tersi olarak ama aynı sonuçları veren bir bakış açısı ile el üstünde tutuluyormuş gibi davranılmışsa da hep bir sömürü ve reklâm aracı olarak kullanılmıştır.

Post-modern toplumda kadının kimliği daha çok güzellik, şehvet ve eğlence unsuru olarak algılanmış, hep bedeni üzerinden inşâ edilmiştir. Bundan dolayıdır ki, gece âlemlerinde ve eğlence mekânlarında kadının bedeninden ve güzelliğinden faydalanılarak câzibesi, bir çekim kuvveti olarak kullanılmıştır. Aynı kötü anlayış; reklâm, satış ve pazarlama sektöründe de hüküm sürmektedir. Reklâmı yapılan bir araba ya da satışı yapılan herhangi bir üründe kadının öne çıkarılmasının nedeni de budur. Kadının güzelliğinden, yumuşaklığından, sesinin caydırıcı ve çekici özelliğinden faydalanılıp satış arttırmaya yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Modern olduğu iddia edilen bu dünya anlayışı, aslında medenî ve insanî değil, ilkel, vahşi ve bir Cahiliye anlayışıdır.

Kadının öne çıkarılmasının nedeni ve bunun için yapılan çalışmaların tüm amacı, kadının toplumda güçlenmesi veya saygınlığının arttırılması değil, tersine daha çok kazanmak ve daha iyi eğlenmektir. Bunun sonucunda ise kadın değersiz kılınmaya çalışılmaktadır ki böylelikle bir meta olarak kullanılabilsin.

Yapılan incelemeler sonucunda kadın kimliğinin medya ve reklâm sektöründe bedeni üzerinden değerlendirildiği ve bu değerlendirmenin post-modern hayat anlayışına uygun olduğu görülmüştür. Çünkü post-modern bakış açısı ya da hayat anlayışı, insanı, özellikle de kadını rûhu ve insanî özellikleri ile değil, bedeni ve güzelliği ile değerlendirmektedir. Bundan dolayıdır ki, reklâm filmlerinin neredeyse tamamında kadınlar öne çıkmaktadır. Kadınların güzelliği ve bedeni kullanılarak, hedef kitlede etkili olmaya çalışılmaktadır.

Yine bu cümleden olarak, Cahiliye Dönemi’nde veya daha eski çağlarda uğursuz görülen kadınlar, bu modern çağda ise tüketim toplumunda zayıf veya hastalıklı kişilik olarak kabul edilip doğrudan reklâm filmlerinin ve pazarlama unsurlarının hedef kitlesi olarak görülmüştür.

Oysa İslâmî yani insanî ve medenî anlayışta kadın, her şeyden önce annedir. Sadece çocuğunun değil, aynı zamanda toplumun da annesidir. Dünyada tüm çocuklar bir anneden doğmaktadırlar ve bir anne tarafından emzirilip büyütülmekte, yetiştirilmektedirler. Dolayısı ile kadın, annelik gibi kutsal vasfıyla birlikte ikinci bir kutsal vasıf daha kazanmaktadır: Öğretmenlik…

Her kadın, aynı zamanda çocuğunun ilk öğretmeni, ilk terbiye edicisidir. Çocuğun yüreğine sevgi dolduran, karakter kazandıran ve şahsiyet sahibi yapan ilk öğretmendir anne.

“Yuvayı yapan diş kuştur” anlayışından hareket edersek, bir eve, bir aileye sıcaklık kazandıran, sevgi dolduran, bir evin soğuk duvarlarını yuva yapan kadının yüreği, kadının sıcaklığı, kadının çabasıdır. Post-modern bakış açısında kadının kimliği “beden ve güzellik” üzerinden inşâ edilirken, İslâm’ın medenî bakış açısında ise kadının “rûh ve annelik” üzerinden inşâ edilmiştir. Kişinin bedeni zamanla ihtiyarlayıp pörsüyerek çirkinleşebilir ama ruhu hep aynı tazeliğini, aynı heyecanını, aynı güzelliğini korur.

Güzellik anlayışı, göreceli bir kavramdır. Kişiden kişiye, toplumdan topluma, bakıştan bakışa, kültürden kültüre, zamandan zamana değişebilir. Güzellikte ölçü; fizikî görünüm değil, hakka, adalete ve doğruluğa dayanmasıdır. Görünüşün değil de söz, eylem ve hareketlerin güzelliğidir. Sadece bu ânın, içinde bulunduğumuz bu mekânların güzelliği değil, gelecek ve istikamet güzelliğidir. El, yüz ve beden güzelliği değil, rûhun güzelliğidir ölçü. Yolcudan ziyâde, yolun güzelliğidir ölçü. Kim ki, haksızlık ve adaletsizlikte kendini güçlü görür, işte bu en büyük çirkinliktir!

Modern dünyada Müslüman kadın bir kuşatma, bir işgal altında bulunmaktadır. Çünkü kadın değiştirildiği zaman, toplum da değişir. Kadın köleleştirildiği zaman, toplum da köleleşir. Kadın teslim alındığı zaman, toplum da teslim alınır. Kadının rûhu öldürüldüğü zaman, toplumun rûhu da ölür. Rûhsuz kadın; rûhsuz anne ve rûhsuz öğretmen demektir. Bu da toplumun rûhsuz bırakılması demektir. Bundan dolayı “modernizm” adı altında dünyamızı teslim almak ve sömürgeleştirmek isteyen emperyalizm, toplumu ruhsuzlaştırmak için kadını hedef olarak seçmiştir.

Oysa tarih boyunca kadın, İslâm’ı yaşama ve yaşatmada en güçlü unsur olmuştur. Kadın ayrıca ahlâk ve geleneğin de temsil edicisi, taşıyıcısıdır. Bir toplumun kültürünü, medeniyetini, geleneğini en iyi temsil eden, gelecek kuşaklara ve gelecek zamana taşıyan, kadındır. Kültürü yaşatan en önemli canlı varlık, kadındır. Denilebilir ki, ahlâkın en büyük öğretmeni annedir. Kadın, ahlâk ve medeniyetin de annesidir.