Politik karantina: Korona

Soğuk savaşın bittiği söylenir. Bu, eksik bir tespittir! Biten, soğuk savaş değildir; soğuk savaşın silahı olan “ideoloji”nin demode kalmasıdır. Soğuk savaş her zaman vardır; sıcak savaşa erişmeyen her savaş, zaten özünde soğuk savaştır. Doğru soru şudur: Soğuk savaş, ideoloji yerine bugün hangi enstrümanı kullanmaktadır?

Bilimkurgu mu, politik komplo mu?

DÜNYA ölçeğinde Koronavirüs gündemiyle alınan tedbirlere baktığımızda, bilimkurgu filmlerinde gördüğümüz “kitlesel ölüm” riski durumlarına benzer “politik kararlar” alındığını gözlemliyoruz. Oysa Koronavirüsün öldürme kapasitesi ve yayılma hızı/gerekçeleri ile kıyasladığımızda “orantısız tedbir” alındığına tanık oluyoruz. Hattâ sağlık tedbirlerinden daha fazla “ekonomik” tedbirler alındığını biliyoruz. Neden?

Öncelikle komplo teorilerine başvurmaya gerek yok; Korona salgını ciddî bir sağlık tehdidi. Rutin “virüs” tespiti ve tedavi geliştirme tedbirleri kamuoyuna yansımadan veya dünya ölçeğinde gündem olmadan sağlanırken, Koronavirüs konusunda kontrol dışına çıkan süreçler oluştu. Dolayısıyla bu virüse yakalanan hastaların etrafa bulaştırma ihtimâli ve ihtimâl dahilinde olanların da etkileşim içinde oldukları insan sayısı dikkate alındığında önemli tedbirler zorunlu hâle geldi. Çünkü hastanelere gelen vaka sayılarında artma olacak ve tedavisi/ilâcı olmadığından ölüm vakaları da çoğalacaktır. Yani ilâcı henüz olmayan ve hızla yayılma riski olan bir virüs ile karşı karşıyayız.

Kitle iletişim araçları sebebiyle Koronavirüs gündeminin kısa sürede dünya gündeminde ilk sıraya yerleşmesi de doğal. Ancak devletlerin aldığı tedbirlere ve açıklamalara bakıp kullanılan dil ve ekonomik paket açıklamalarını takip ettiğimizde çok net görülüyor ki, devletler bu sağlık tehdidini iç ve dış politika için hem sonuçları anlamında mecburî tedbirlere, hem de bazı düzenleme ve ayarlara ilişkin olarak kullanışlı bulmaktadırlar. Bu vesîleyle bazı politik hamleler içine girmektedirler.

Dünya ekonomisinin ve özelde kapitalizmin uğradığı (virüs mutasyonu gibi) değişimler hatırlandığında, devletlerin sadece Korona gibi sağlık tehditleri değil, birçok askerî, kültürel, ekonomik ve politik gündemi sebep kılarak ve bahane ederek farklı operasyonlara girdiklerini biliyoruz.

Nitekim Koronavirüsün Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıktığı ve oradan dünyaya yayıldığı iddiası doğru değil. Çünkü bu iddia, Korona taşıyıcısının Çinli ve onlara temas edenlerce dünyaya yayıldığı iddiası taşır. Oysa olay ve süreç öyle işlemedi!

Grip diye bildiğimiz ve buna sebep olan virüs çeşitleri içinde yer alan ama geçirdiği mutasyon sebebiyle ilâcı/tedavisi araştırılan bir virüs çeşidi olan Koronavirüse dair gözlem, ilk defa Çin’in Wuhan şehrinde gündem yapıldı. Ve sağlık dünyası, dünyanın farklı yerlerinde, özellikle yaşlılardaki ölüm ve zatürre vakalarının sebebini tekrar gözden geçirdiğinde bu virüse rastlayınca, eş zamanlı olarak birçok ülkedeki sağlık bakanlığı, vaka tespitinde bulunmuş oldu. Ve malûm süreç başladı.

Ülkeler vaka tespiti yapınca, birden o ülke insanlarının tümü “potansiyel taşıyıcı” ilân edilerek ve hattâ bu virüs eşyalarda da olabileceğinden (ki bütün virüsler için geçerli bir durumdur bu), o ülke ile ihracat-ithalat sürecine yönelik hızlı tedbirler alınmaya başlandı.

Yeryüzündeki her Çinli, birden “lânetlenmiş ırk” gibi potansiyel taşıyıcı oldu; vaka oranı yüksek her ülkeye ait her türlü nesne-eşya-gıda ve Çinliler gibi insanlar da birden toplu ölümlere sebep olacak taşıyıcı nesne oldu(ruldu). Ulaşım kotası ve tamamen durdurulan seferler ve kontrollü bırakılan ihracat-ithalat kalemleri, kısa sürede ticârî alışverişi sonlandırma kararlarına evrildi.

Sosyal medyanın virüsten daha kirli-öldürücü lânetli yayma kapasitesi de bu sürece eklenince, ülkeler âdeta iç ve dış politika bağlamında kırılgan-riskli ortamları kontrol altına almak adına “orantısız tedbir” listeleri yayınlamaya başladı. Bunun en tipik örneği, “Toplu yerlerde ve temaslarda virüs kapma riski yüksek” hatırlatmasına rağmen -halkın buna riayet etmeyeceği bilindiğinden- bizzat yasaklar getirilerek ve bazı hizmetler ertelenerek sürecin yönetilmeye çalışılması oldu.

Meselâ ülkemizdeki kitle psikolojisi, sosyal medya çalkantıları ve en önemli iktidar-muhalefet kavgalarındaki “belden aşağı” vurmaların entrika listesindeki çeşitlilik sebebiyle Koronavirüs bahane edilerek birçok olay çok kolay örgütlenebilecekken, Hükûmet’in ve Devlet’in süreci başarılı şekilde yürütmesi sebebiyle en azından sürecin başlangıcında “infialler” oluşmadı. Ancak süreç devam ettiğinden, farklı refleksler gelişebilir veya örgütlenebilir.

Kuşkusuz “market talanı”, “komşuyu ispiyonlama trendi”, “sosyal medya uzman gazinosu” tadında yaşanan binbir algı/anlayış örneği ile ekonomik ve politik komplo teorilerinin havada uçuştuğu “provokasyon sağanağı” gibi operasyonlar, bu sürecin yan etkileri olarak tarihteki yerini aldı. Ve bu tablolarda yer alan psikolojik safsatalar, sosyal davranış bozuklukları, cehalet salvoları bize yanı başımızda duran farklı orijinli tehlikeleri listelemiş oldu. Hattâ denilebilir ki, devletler aslî vazifelerinden zaman ayırarak bu tehlikelere yönelik tedbirler alırken, yer yer safsatalara da ciddî-resmî izahlar getirmek durumunda kaldılar.

Bu bağlamda Korona konusunun pergelin merkezi olduğu ve etkileşim alanı ile çıktıları sebebiyle devletlerin bazı politik ve ekonomik tedbirler de almak durumunda kaldığını yaşamış olduk. Ancak devlet başkanlarının açıklamalarındaki bazı hedef göstermeler, satır aralarındaki gündem dışı tehditler ve en önemlisi de “Koronavirüs öncesi-sonrası” diyebileceğimiz bir milât çizgisi betimlemeleri bize bir başka gündemi hatırlatıyor: Politik karantina…

Soğuk savaşın şifresi: “Korona”

Soğuk savaşın bittiği söylenir. Bu, eksik bir tespittir! Biten, soğuk savaş değildir; soğuk savaşın silahı olan “ideoloji”nin demode kalmasıdır. Soğuk savaş her zaman vardır; sıcak savaşa erişmeyen her savaş, zaten özünde soğuk savaştır. Doğru soru şudur: Soğuk savaş, ideoloji yerine bugün hangi enstrümanı kullanmaktadır?

Örneğin geçen yüzyıl için “kültür” cevabı verilmişti bu soruya, şimdi ise “iletişim/algı” iddiası var. Korona gündemi, bize soğuk savaşın yeni enstrümanı hakkında ipucu vermiş gibi: “Dijital teknoloji”…

Yeri gelmişken, kritik bir soru daha soralım: Soğuk savaş enstrümanı ile gücün enstrümanı veya rekabetin yeni alanı arasındaki fark nedir?

Hatırlayacağımız üzere soğuk savaşın yakın dönemdeki enstrümanı “ideoloji” idi ve komünizm-kapitalizm denkleminde yürütüldü. Soğuk savaşın ideoloji yerine konulan yeni enstrümanı olarak “medeniyetler savaşı/İslâmofobi” denendi. Şahsî tespitim olan “Ladin’in öldürülmesi, FETÖ finali ve DAEŞ kurutması”, bu deneme dönemini de kapadı. Öngörüm odur ki, BM, NATO ve AB başta olmak üzere, “paktlar” döneminde Korona sonrası ciddî güncellemeler yapılacak. Soğuk savaş içinde yeni enstrüman netleşecek ve bu enstrüman, “dijital teknoloji saz grubu” içinden seçilecek.

Koronavirüs bize açıkça göstermiştir ki, “dijital salgın” diyebileceğimiz ve kökeninde “biyolojik salgın” olan bir döneme evrileceğiz. Ancak bu, sadece başlangıç taramaları seviyesindedir. Küreselleşme ve ekonomik aksların değişimi sebebiyle toplumların artık ideolojik-dinî bloklaşmalar üzerinden cepheleşmeye sıcak bakmadığı ve/veya bu tarz komplolara bağışıklık kazandığı biliniyor. Ancak Koronavirüs sürecinde ortaya çıkan bir eşik var ki, bu eşik hâlâ kitlelerin çok rahat manipüle edileceğine işaret ediyor: “Güven”

İnsanın kendini güvende hissetmemesi ve bu güvensizliğin “ölüm korkusu” odaklanması içinde gelişmesi çok ama çok tehlikeli! Çünkü neredeyse her bireyin (fakat eş zamanlı milyarlarca insanın aynı korku içinde savunmaya geçmesi) devlete, topluma, cinsine güvenmemeye başlaması, beraberinde bilimkurgu filmlerinde gördüğümüz “dünyanın sonu ve yeniden hayat” filmlerindeki gibi tabloları çoğaltacaktır.

Koronavirüs sürecinde neredeyse her alanda ölüm korkusuna ticârî fırsatçılığın eşlik etmesi yani “Başkasının ölümü benim sermayem!” diyenlerin toplumsal ölçekte yaşanması bize bir gerçeği hatırlatıyor: İnsanı devlete/topluma bağlayan, artık “değerler” değil! Aksine, artık bireyi kendi dışındaki her şeyle irtibatlandıran temel içgüdü, “Yaşamak için her şey mubah” zihniyetidir.

“Koronavirüsü acaba ‘dijital çağa geçişte sıçrama tahtası’ yapabilir miyiz?” diye fırsat kollayan ve deneyenler arttı. Ancak dünya henüz buna müsait değil. Ancak tipik bir örnek olan okulların tatil olmasının eğitimi aksatmayacağı ve bunun online hizmet ile giderilebileceği pratiği, bize bir imkânı hatırlatmaktadır: Çağ, dijital çağıdır.

Son olarak soğuk savaş bağlamına dönerek devletlerin orantısız tedbirlerinin arka plânını deşifre edecek olursak, Korona gündemi, bize ülkelerin birbirleriyle ilişkilerinde kolladıkları bazı operasyonları bu süreçte denediğini gösterdi. Devletler bu notları alarak bazı yeni kararların eşiğine vardı. Petrol fiyatları, borsa ABD-Çin savaşışının artçı depremleri, AB’nin birlikten düşmüşken şimdi de dirlikten düşme sürecine girmesi gibi birçok süreç, Korona bahanesiyle tetiklenmiş oldu.

Kuşkusuz toplumlar evlerinde otururken ve tedbirleri takip ederek ölüm korkusunu aşarken, bu arada devletler birçok operasyonu, hazır gündem tekleşmiş ve tekelleşmişken yürütmektedir. Türkiye’nin bu süreci “bütünleşik fayda” ve “operasyon enerjisi” içeriğinde değerlendirdiğini not düşmeden geçmeyelim.

Bütün dünyaya, “Geçmiş olsun” diyelim…