Politik gençlik ve politikasız gelecek

“Soru”nun ve “sorun”un özünde “devlet aklı ile gençlik ruhunun uyuşmazlığı” vardır. Devlet aklı “gençlik politikaları” derken başka bir sözlük kullanır ve anlamı-bağlamı farklı hedefler gözetir, eşzamanlı ve mekânlı genç kuşak da ruhu için farklı bir sözlük-hedef çetelesi tutarsa, o zaman “devletine düşman gençlik” ve “gençliğini potansiyel risk gören devlet” ikileminde boğulan-boğuşan bir toplum ortaya çıkar.

TARİH, gençliği iki olayla/aksiyonla anar: Devrimci veya apolitik hareketler

Üçüncü gençlik tipi ise sosyal psikoloji konusudur ki bir “sorunlu gençlik gündemi” ile bir “şikâyet kutusu” işlevi görmektedir. Özellikle tüketim, seks, hedefsizlik ve en önemlisi de “bencillik” kadrajındaki “merdiven altı kuşak” kültürü içinde analiz edilmektedir. Üstüne “nutuk” ve “-mış gibi yapmak” nakşı geçilen “ergen kuşak”, bu üçüncü gençlik kitlesidir.

Bireyin “gençlik dönemindeki serkeşlikler” itirafı ile toplumun “Gençlik politikaları üzerine ne yapmalı?” serenatları arasında ortak bir tutum vardır: Geleceği ertelemek!

“Geleceği ertelemek”, yakın geleceği görememek ve bir gelecek senaryosu olmaksızın “politik gençlik” kültürünü yaymaktır. Politik gençlikse, aslında bir “yetişkin politikacıya öykünmek”ten ibarettir. Yetişkin politikacının kötü profili olan “ihâle-atama-rant” marifetine (!) taze kan vermekten oluşan “kuşak pazarlığı” serüveniyse, ülkenin gençliğini kaybettiğine işaret eder. Bu tarz bir ergen-yetişkin işbirliği, özünde “insanı uyutmak” diye özetlediğimiz bir “zaman-mekân tüccarlığı” sözleşmesidir. Bu sözleşmenin hedefi, gençliği sermaye ve tüketici gergefinde metalaştırmaktır. Bu ilişki, “Eski Türkiye” manzarasında maalesef var olmuştur.

Tarih boyunca gençliğin “metalaştırma havuzu” içine itilmesine iki tepki/dalgakıran/esaslı itiraz yapılmıştır: Devrimci gençlik ve apolitik hareketler…

Devrimci gençlik hareketi, özünde “insan tasavvuru” olan ideolojilerin namluya sürdüğü bir “ateş almış çekirdek”tir. Apolitik hareketlerse, özünde gençliğin, ideolojilerin cephe hendeği olarak işleme konulmasına karşı itirazını “politik olanı ispiyonlamak” şeklindeki rolüyle tamamlamaktadır. Bu bağlamda devrimci, apolitik ve “meta”li(ı)k gençlik havzalarına yönelik olarak devletin tutum ve plânı önemli bir soruyu/sorunu merkeze oturtmaktadır: “Gençlik politikaları”...

Gençlerin politikalarıyla devletin gençliğe yönelik politikaları arasında  “çatışma” ve “bütünleşik yapı” gerginliği sürerken, “Gençlik ve Spor Bakanlığı” gibi “kurumsal müdahale” seçeneklerinin gerçekçiliği ve verimliliği de eleştirel vizyon listesindeki ilk sıralarda yer almaktadır, almak durumundadır.

Devlet aklı ile gençlik rûhunu buluşturmaktan sorumlu siyasî partilerin gençlik kollarının politik performansı ile proje-projeksiyon vizyonu arasındaki makas farkı, bir gerçekle bizi yüzleştirmektedir: Özünde “politikasız gelecek” olan bir gençlik anlayışı, sadece bir “yaş eğlencesi”dir.

Gelecek eğlencesi olarak gençlik

Eğlence içinde taşıdığı adrenalini “Yarın değil, şimdi!” ısrarında yükseltmekse eğer, eğlencenin özünde gelecek kaygısı yoktur! Dolayısıyla gençliğe gelecek sunmayan her kurumsal yapı, politik nutuk ve gençlik söylemleri, aslında/esastan tartışmak gereken durum îtibariyle “gençlerle eğlenmek”tir.

“Gençleri eğlendirmek” ile sınırlı gençlik algısı doğrusu gençliğin eğlenceye düşkünlüğüyle beslenince, ortaya potansiyel “gençlik sorunu” çıkmaktadır.

“Gençlerin sorunu” ile “gençlik sorunu” arasında bir “ikiz etkisi” vardır: Gençliğin seks ve şiddet sermayesi olarak örgütlenmesinin de kökeninde “eğlenceli gençlik” riskini görememek vardır. Peki, bir devlet veya toplum neden gençleri “eğlence” parkında tutmak ister?

Devlet ve toplum için “can suyu” olan bir insan kuşağı, neden “can kurbanı” ve “şehvet eşiği” kılınır? Politikasızlık veya gençliği anlayamamak mıdır tüm bu bedelin özü?

Hayır!


“Soru”nun ve “sorun”un özünde “devlet aklı ile gençlik ruhunun uyuşmazlığı” vardır. Devlet aklı “gençlik politikaları” derken başka bir sözlük kullanır ve anlamı-bağlamı farklı hedefler gözetir, eşzamanlı ve mekânlı genç kuşak da ruhu için farklı bir sözlük-hedef çetelesi tutarsa, o zaman “devletine düşman gençlik” ve “gençliğini potansiyel risk gören devlet” ikileminde boğulan-boğuşan bir toplum ortaya çıkar. Nitekim AK Parti iktidarına kadar bu “karşıt risk” hep var olmuştur.

AK Parti iktidarındaki en öncelikli ve müdâhil politika gençlik alanında olmuştur. Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesinde büyük projeler ve vizyon çalışmaları yürütülmüş, ancak tüm bu iyi niyet ve çabalara rağmen gençlik projeksiyonu, bir “kuşak hareketi”ne evrilememiştir. Çünkü gençlik programı, bütçe-faaliyet-istatistik eşiğini aşamamıştır.

Gençlik ateşini ve aksiyoner nehrini “kurumsal faaliyet” ve “ulusal projeler” ile koordine edebileceğini sanmaksa, iki hatayı birleştirerek tekrarlamaktır: Gençlik bir “kuşak”tır ve bu nedenle “yalıtılmış yaş” olarak görülmesi, tehlike çanlarını kendi ellerinizle çalmak demektir!

Oysa genç, hem kuşaktır (belirli yaş aralığında algılanıp yönetilemez), hem de “canlı”dır ki “faaliyet” ile anlaşılamaz! Dolayısıyla gençlik, bütçe-faaliyet-istatistik kabına sığmaz!

Çok ilginçtir ki “spor”, bir canlı değil, bir branşken, “Gençlik ve Spor Bakanlığı” ifadesinde dahi ironik bir “faaliyet uyuşmazlığı” göndermesi vardır. Çünkü “gençlik” ve “spor” aynı çatı altında iki ayrı oda olabilir, ancak çatıyı ayakta tutan iki direk olamaz. Peki, bu iki odayı “bir arada tutma gayreti” neden? Bu tutum, tipik bir “devlet aklı” örneğidir.

Çünkü devlet aklının kurumsal retoriği, “ istatistik-maliyet-faaliyet” adlı sacayakları üzerine oturur. Devlet bütçe ayırır, faaliyet ister ve faaliyetlerin istatistiksel karnesine bakar. Bürokrasi bütçeyi plân içinde ihâle eder veya kurum içi tüketir; faaliyet raporunu tamamlamak adına gerekirse “-mış gibi” yapar ve istatistiksel sonucu stratejik plânlama verisi olarak kayda girer. Bu nedenle bürokrasi, “fikir-aksiyon-proje” üçgenine mesafeli ve kapalıdır.

Örneğin bürokrasi, kendi alanında bir fikir atlası çıkarmak için entelektüel hareketin kurucu aklı olmaz, gençlik hareketleri için marka üretmez ve projeleri de faaliyet eşiğini aşmayacak şekilde bütçe-plân köşesinde terbiye eder. Dolayısıyla devlet aklının ısrar ettiği ve “sınır” olarak çizdiği bütçe-faaliyet-istatistik kadrajıyla gençlik ruhunun kanatları olan fikir-aksiyon-proje arasında bir “ayrı telden çalmak” sorunu, varlığını kısır bir döngü içinde tüketir.

Oysa “Acil” koduyla hayatî müdahale gerektiren bir çözüme ihtiyaç vardır: “Devlet aklı ile gençlik ruhunu buluşturmak”…

Devlet aklı ile gençlik ruhunu buluşturmak için “politika üretmek” şart! Bir anlamda “sonuç politikası” dediğimiz bir model geliştirilmek durumunda. Başka bir deyişle, bütçe-faaliyet-istatistik dili ile fikir-aksiyon-proje dili arasındaki “yabancı dil” eşiği aşılmak durumunda.

Özellikle Eski Türkiye’den Yeni Türkiye’ye geçişte bir “büyük imkân” olan gençliğe yönelik bu psikolojik eşiğin varlığını koruması, çok daha ciddî bir ihtimâle işaret eder: Eski Türkiye’yi gençlerin getirme riski var!

Gençlik ve Spor Bakanlığı’nda psikolojik eşik

Resmî kurumların psikolojik eşikleri “sistem”dir. Sistemden kasıtsa, kurum personelinin “özlük hakları şeması”dır. Bu nedenle “Sistem böyle!” vurgusu, özünde “insan kaynağı” ile “finans kaynağı” arasında kurulan ve kurgulanan zihniyeti betimler. Nitekim bütçe için maliyet, faaliyet için resmiyet ve istatistik için nicelik esas kabul edilmekte; “fikir”, kurumu yoran yenilik, “aksiyon”, resmiyeti riske eden kontrolsüz sivillik ve “proje” de rant dengesi ile oynamak olarak kabul edilmektedir. Bu ise, “kapalı toplum” kültürü yayan bir “mühendis devlet” profilidir. Ve itiraf etmeliyiz ki, mevcut sistem bu vesâyetçi omurgaya sahiptir.

AK Parti iktidarının “Eski Türkiye” olarak tanımladığı bu omurga, varlığını birçok kurumda hâlâ sürdürmektedir. Bir başka ifadeyle, Eski Türkiye dokusu ile mücadele devam etmektedir ve özellikle gençlik bandında sürdürülen önemli çalışmalar henüz Yeni Türkiye dokusuna geçişi başarmış ölçekte değildir. Özellikle Eski Türkiye’den Yeni Türkiye’ye geçişte bir “büyük imkân” olan gençliğe yönelik bu psikolojik eşiğin varlığını koruması, çok daha ciddî bir ihtimâle işaret eder: Eski Türkiye’yi gençlerin getirme riski var!

Tam da bu noktada Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın “farkındalık” ve “vizyon” eksenli bir yol haritasına sahip olması hayatî olacaktır. Bütçe-faaliyet-istatistik eşiğinden fikir-aksiyon-proje aşamasına geçiş koridoru olarak söz konusu kurumun bir “etkinleştiren enstrümanlar” listesine sahip olması zorunludur. Özellikle “gençlik merkezleri” bu bağlamda önemli birer işlev görebilecekleri için üzerlerine titrenmesi gereken adreslerdir.

Kuşkusuz bu dosyamızda bir bakanlığın hizmetlerinin eksperliğini (değerlemesini) yapacak değiliz. Odak ve çerçevemiz, “devlet aklı ile gençlik ruhunu buluşturmayı sağlayacak, bütçe-faaliyet-istatistik üçgeniyle fikir-aksiyon-proje denklemi arasında bir bütünleşik yapı hedefine yönelik ne aşamada olduğumuza ilişkin olarak dilek ve temennî bölümünde sözü esirgememektir.

“Kurumsal istikrar” ile “güç hiyerarşisi” arasındaki makasta özellikle bütçe-faaliyet-istatistik denklemini işlemde tutmak marifet ister. Çünkü her şeyden önce bütçe, yasal bir düzenlemedir. Bu nedenle yasal olana, yani devlete hizmet eder. Bu da mevcut iktidarın politik dağıtımına tâbi olduğu anlamına gelir. Çoğu zaman “kurum içi harcama cetveli” sınırına riâyet eder. Bütçenin “açık toplum” koridorunu ise “ajanslar” üstlenirler. Yine çoğu zaman ajanslar, özünde “kapalı devre” olan yapıyı topluma “açılmış gibi” kılan vitrin/algı yönetimi teknikleriyle “hizmet” sunarlar. Daha doğrusu, mevcut faaliyetin bir “hizmet” olduğu propagandasını üstlenirler.

Ajans dokusu, zamanla bakanlıkların kendi bünyelerinde fikir-aksiyon-proje birimi oluşturmalarını geciktiren, hatta “özelleştirme” modasıyla bu tarz yapılanmaları erteleyen etken olarak bir çeşit “sektör mobingi”ne dönüşmektedir. Doğal olarak devlet aklı ile gençlik ruhu buluşacağına, devlet bürokrasisi ile ajans dünyası buluşmaktadır.

Ajanslar, “aracı/ara bulucu” iddiasıyla politikanın rutin talebi olan “-mış gibi yapmak” makyajını sektörel performans olarak sergileyecek şekilde konuşlanırlar. Oysa ajansların aslî görevleri, “iletişim ağı kurmak” ve “mobilize motivasyon apartları” îmâl etmektir. Daha açık ifadeyle “bakanlığın aslî görevi”, mevcut gençlik hareketlerinin ve hizmetlerinin “çatı” ve “koordinasyon” merkezi olmakken, kurumlardan bir kurum, faaliyetlerden bir faaliyet veya en büyük gençlik örgütü olmak değildir. Dolayısıyla ajans rolü “karar verici” değil, iletişim kanalı olarak pozisyon almakla sınırlı şekilde konuşlandırılmalıdır.

Bakanlık bünyesindeki gençlik merkezlerini bu analiz içinde konuşlandırdığımızda bir gerçekle karşılaşmamızı sağlayacak soru da ortaya çıkacaktır: “Gençlik Merkezi” mi, “Bakanlık Şubesi” mi?

“Gençlik Merkezi” etiketi, gençlerin toplandıkları mekân, kendilerine ayırdıkları zaman, hayâllerini tasvir ettikleri tuval ve tecrübe ile buluştukları adres ise eğer, gençlik merkezlerinin aslında birer “gençlik kampüsü” formatında olmaları gerekir. Daha sadeleştirilmiş vurguyla, “kampüs formatında çeşitliliği taşımak” durumundadır.

Hobi kursları ve yazar buluşmalarıyla sınırlı merkezlerden bir “kuşak” çıkmaz! Üstelik çağın gençlerinin ihtiyaçları, talepleri ve ortamları “Gençlik Merkezi” uhdesinde plânlanmamışsa, “gençlik için kurslar” tadında birer faaliyet adresi olmakla sınırlı kalınacaktır. Nitekim mevcut durum da budur!

Oysa gençlik merkezleri, fikir-aksiyon-proje adresleri olmak durumundadırlar. Gençlik merkezleri, gençleri fikrî açıdan bir noktadan bir noktaya taşıyan entelektüel/insan aydını okulları olabilmelidirler. Aksiyonu bir noktadan bir noktaya taşıyan bir “etkinleştiren güçler parkı” olabilmelidirler. Ve tabiî ki devlet aklının ortağı kalacak proje-projeksiyon kültürü aşılayan doğal alanlar misyonuna da kavuşmalıdırlar. Bunun için gençlik merkezlerine ilişkin olarak reform ölçeğinde bir “yeniden yapılanma” startı verilmelidir. Çünkü “Yeni Türkiye” hedefinin “yeni” sıfatı, özünde gençliği imgelemektedir.


Yeni Türkiye gençliği

2023 vizyonu ekseninde gençlik hizmetlerinin, özünde gençlerin 2023 vizyonu inşâsında “öncü kuşak” kılınması öngörülmelidir. Çünkü Türkiye’nin önündeki “yeni”, gençliktir. Bu bağlamda algı yönetimi ve fikir-aksiyon-proje cetveli kadrajında bazı eksiklikler gözlemlenmektedir.

Gençlik tanımı

Gençliği bir “yaş aralığı” cetvelinde tutmak ve gençlere yönelik hizmetleri “kültür-sanat-spor-eğlence” sahasında sürdürmek, oldukça önemli bir algı körlüğü oluşturmaktadır: Kuşak hafızası…

Oysa bu körlük, tarihten, hedeflerden ve her alanın kolektif enerjisinden bağımsız/kopuk bir gençlik tanımı, çocuk ve yetişkin aşamalarından koparılmış bir yaş tipolojisi tarifi ile sonuçlanmaktadır. Nitekim sınav sisteminden istihdama kadar bütün parametreleri “yarış” modunda kurgulanmış, varış ile CV arasındaki korelasyonu unutulmuş bir “gençlik politikası”ndan bahsedildiği açıkça gözlemlenmektedir. Sebebiyse çok tanıdıktır: “Devletin bütçesi, plânlanmış faaliyet programı ve beklenen fayda istatistiği bunu gerektirmektedir...”

Oysa “kuşak” formu, çocuk-genç-yetişkin ve hatta yaşlılık arasındaki ortak çizgiyi betimlemektedir. Bu nedenle gençlik, içinde olduğu toplumun kuşağı olarak kurgulanmak durumundadır: “Gelecek kuşak”…

Gençlik merkezi misyonu

“Bakanlığın şubesi” katılığında değil, gençliğin zenginliğini taşıyan doğal alan adresleri olmak durumunda olan merkezlerde bir “aile” tadı olmak durumunda. Aile ile birlikte büyüyen, evlenip ayrı bir yuva kurulsa bile aileden kopmayan bir aidiyet lezzetine sahip merkezle bağını sürdüren bu “soyadı” etkinliğindeki ilişki ve etkileşim kurgulanmak durumundadır. Faaliyet parkı ile sınırlı kalınmamalıdır.

Bu noktada özellikle gençlik merkezlerindeki iyi niyet, çaba ve güzel projeler umut vericidir. Ancak bu başarı öyküsü, bir “kuşak hikâyesi” zenginliğinde değildir henüz. Bunun için gençlik merkezleri, “kurslar” eşiğini aşmalı ve çocuk-genç-yetişkin birlikteliğini “bütünleşik yapı” kalitesinde gençliğe hizmet eder hâle getirmelidirler. Bu noktada özellikle “fikir-aksiyon-proje akademisi” gibi bir nitelik sıçraması yapılabilmelidir.

Gençlik ve Spor Bakanlığı’nda yol ayrımı

“Gençlik” ayrı bir örgütlenme, “spor” da ayrı bir örgütlenme şeması içinde iki ayrı bakanlığa dönüştürülmelidir. Çünkü sporun karakterinde “yarış için hazırlanmak” vardır. Gençlikte ise “varış için hazırlanmak” söz konusudur. Sporda “beden ve psikoloji” grafiği esasken, gençlikte ise “ruh ve sosyoloji” performansı baskındır. Spor profesyonellik, gençlikse doğallık ister!

Sonuç

Devlet aklının, bütçe-faaliyet-istatistik denklemine kurban edilmemesi gereken geleceğin kuşağı gençlik için fikir-aksiyon-proje vizyonuna ihtiyacı vardır. Bu vizyonun startı, gençliği yaş aralığından ve kurum hizmeti için kurs formundan bir an önce çıkarmak gerekmektedir. Tabiî “politik gençlik” rolüne soyunmuş politikasız gelecek sunan bir kuşak istemiyorsak... Değilse bu, gençlik için ayrı, spor için ayrı bir bakanlık arayışına girmek, özünde aynı hamuru sadece ikiye bölmek ve ayrı şekiller vererek fırına sürmek olur. Buysa geleceği, yani ülkeyi ateşe atmaktır!