MİLLİYETÇİLER sosyal demokrat, sosyalistler muhafazakâr, FETÖ’cüler
CHP’li, CHP’liler HDP’li, HDP’liler İyi Partili, İyi Partililer Saadetli…
Bunları izlerken, çocukluğumuzun meşhur reklâmı
geliyor aklıma: “Yok aslında birbirimizden farkımız. Ama biz, Osmanlı
Bankası’yız.”
Gerçekten de bazı muhalefet partileri arasında öyle
benzerlikler görülmeye başlandı ki ister istemez “Tabelâlarınızı neden
birleştirmiyorsunuz?” diye soruyor insan. HDP ne isterse CHP onu dillendiriyor,
CHP neyi dillendirirse de İyi Parti onu destekliyor. Sonuçta İyi Parti, HDP’nin
taleplerini de desteklemiş oluyor. Saadet o kadar küçüldü ki ne dediğinin bir
anlamı yok artık aslında. Bilge Başkan’ın çıkıp “Türkçe Kur’ân” konusunda bile
seçmeninin hislerine tercüman olamaması, bu küçülmenin tezâhürüdür zaten.
Bloktan kopmayıp Meclis’e birkaç vekil sokabilme derdindeler sadece.
Geçen hafta, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM),
tutuklu Demirtaş hakkında bir karara vardı. AİHM standartlarında bu tutukluluk
hâlinin hukukî olmadığını bildirdi. Bu karar, “Demirtaş’ı serbest bırakın!”
kararı değil elbette. Böyle bir yetkisi de yok, hâddi de.
Evet, altına imza attığımız sözleşmelerin bir
bağlayıcılığı var ve alınan kararlarla uyumlu yollar izlemezsek bir yaptırımla
karşı karşıya kalabiliriz belki. Ancak bu, AİHM’nin aldığı bütün kararlara baş
eğeceğimiz anlamına gelmez. Hele ki bugünkü Türkiye’de!
Avrupa’nın aldığı ve alacağı hiçbir politik karar,
Türkiye lehine olamaz, bunu defalarca test ettik. Kimse kendini “insan hakları”
başlıklarıyla aldatmaya kalkmasın.
AİHM, bir kez daha politik bir karar almıştır. Bu,
devletlerin millî menfaatleri açısından anlaşılabilir bir durum. AB, ekonomik
ve siyâsî yaptırımlarla elde edemeyeceği menfaatini, hukuku siyasallaştırarak
alma yolunu arıyor olabilir. Bunu yaparken kendi ile çelişmekten de
çekinmediğini görüyoruz. Meselâ, İspanyol Batasuna Partisi’nin kapatılması
kararını onaylarken, terörü alenen kınamamanın zımnen destek sayılacağı yorumunu
yapmıştı AİHM. Demirtaş’ın ise, hiçbir partilinin PKK’yı bir terör örgütü
olarak gördüğünü söylemeyeceği konusunda beyanı var.
O PKK, AB tarafından terör örgütü kabul edilmiş bir
örgüttür. Bu örgüte alenen destek olan, aykırı söz söylenmesini partililerine
men eden, örgüt kurucusuna “lider” demeyi sürdüren Demirtaş’ın tutuklu
kalmasının hukuksuz olduğunu söyleyen de AB’dir.
Batasuna bir partidir ve içinde teröre destek
olunmaması gerektiğini düşünenler olsa da kapatılmıştır. Bizde ise parti
kapatmaların zorlaştırılması, cezayı kişiselleştirme yolunun aranması
demokratik anlamda kabul görmüş bir karar olmakla birlikte, kişisel
cezalandırmamızın da önüne geçilmeye çalışılması çok net bir çifte standarttır.
AB nasıl AİHM kanalıyla politik bir karar aldıysa,
bütün dünya da devletlerin sisteminde birtakım politik hukuk kararları alabilir.
Türkiye’de de siyâsî ve millî suçların kapsamında olduğu hukuk, politiktir.
Öyle de olmak zorundadır. Terörden kurtulmak ve korunmak, bir devlet
politikasıdır. “Bunu kabul etmiyorum!” diyen kimseyle karşılaşamazsınız. Ne
hikmettir ki, teröre karşı politika oluşturmaya karşı çıkmayanların
teröristlere karşı politika oluşturmamıza karşı çıktıkları bir dönem yaşıyoruz.
İmralı’daki kâtil yakalanıp hüküm giymeden önce onun
bir terörist olduğunu bilmiyor muyduk? Eline silah alıp bir askerimizi mi
vurmuştu? Hayır! O plânlayıcıydı, örgüt lideriydi, hedeflerini ilân ediyor ve
bu doğrultuda eylem yapıyordu. Ya Demirtaş? Demirtaş da aynı terör örgütünü
legalleştirmeye çalışan, terörist başı olduğu tescillenmiş kişiyi lider kabul
eden, seçmenini isyan için sokağa davet eden bir eski genel başkan!
Şimdi, bizim bu adama “terörist” dememiz için
kesinleşmiş yargı kararı mı aramamız gerekecek? Demirtaş teröristtir, pişman
olmamıştır ve ne olduğu kendi ifadeleriyle sâbittir!
İşte bu teröristi serbest bıraktırma çabasıdır AİHM’nin
yaptığı. Bu talebin CHP, İyi Parti, SP, Gelecek ve DEVA Partileri tarafından da
desteklenmesi, bizim asıl derdimiz. Siz Hükûmet’i Libya’ya destekte, Suriye’ye
operasyonda, Azerbaycan’a yardımda yalnız bırakabilir ve bunlara “Devlet politikası değil, siyâsî tercihtir”
diyebilirsiniz belki ama terörle mücadeleye bu kadar duyarsız davranamazsınız.
Bunu yaptığınızda, Avrupalı gibi -sözde- demokrat, insan hakları peşinde koşan
partiler değil, PKK’ya sırtını dayamış HDP’nin peşinden koşan partiler
olursunuz.
Demirtaş’a özgürlük isteyenlerin, Hafter’i
meşrulaştırmak ve Akdeniz’deki haklarımızdan vazgeçmemizi isteyenlerden,
“Suriye’de kan aksın ama mülteci gelmesin” diyenlerden, Azerbaycan’da Türk
SİHA’ları kullanıldı diye motor satmaktan vazgeçenlerden, Gezi’de polis
şiddetini kınayıp Fransa’daki, İspanya’daki, İngiltere’deki polis şiddetini
görmeyenlerden, darbelerle, seçimlerle, yaptırımlarla yolundan döndüremedikleri
Türkiye’yi önce Demirtaş ve ardından Kavala derken tüm teröristleri
meşrulaştırma çabasına girenlerden ve en önemlisi Erdoğan’lı Türkiye’nin
kendileri için tehlike olduğunu ikrar edenlerden farkı yoktur!
Önce Biden, şimdi AİHM… Sırada kim var? Pensilvanya
canavarı mı? Daha kimin değirmenine alenen su taşıyacaksınız? Nerede sizin
Atatürkçülüğünüz, milliyetçiliğiniz, muhafazakârlığınız?
Hepiniz özünüzü satıp teröristleri destekler olmuşsunuz. Tıpkı son yerel seçimde tüm söylemlerinin tersine, Erdoğan’dan kurtulma uğruna size oy veren teröristler gibi… Hanginiz daha fazla diğeri gibisiniz, belli değil!