PKK’lılar mı daha Atatürkçü, Atatürkçüler mi daha PKK’lı?

İmralı’daki kâtil yakalanıp hüküm giymeden önce onun bir terörist olduğunu bilmiyor muyduk? Eline silah alıp bir askerimizi mi vurmuştu? Hayır! O plânlayıcıydı, örgüt lideriydi, hedeflerini ilân ediyor ve bu doğrultuda eylem yapıyordu. Ya Demirtaş? Demirtaş da aynı terör örgütünü legalleştirmeye çalışan, terörist başı olduğu tescillenmiş kişiyi lider kabul eden, seçmenini isyan için sokağa davet eden bir eski genel başkan!

MİLLİYETÇİLER sosyal demokrat, sosyalistler muhafazakâr, FETÖ’cüler CHP’li, CHP’liler HDP’li, HDP’liler İyi Partili, İyi Partililer Saadetli…

Bunları izlerken, çocukluğumuzun meşhur reklâmı geliyor aklıma: “Yok aslında birbirimizden farkımız. Ama biz, Osmanlı Bankası’yız.”

Gerçekten de bazı muhalefet partileri arasında öyle benzerlikler görülmeye başlandı ki ister istemez “Tabelâlarınızı neden birleştirmiyorsunuz?” diye soruyor insan. HDP ne isterse CHP onu dillendiriyor, CHP neyi dillendirirse de İyi Parti onu destekliyor. Sonuçta İyi Parti, HDP’nin taleplerini de desteklemiş oluyor. Saadet o kadar küçüldü ki ne dediğinin bir anlamı yok artık aslında. Bilge Başkan’ın çıkıp “Türkçe Kur’ân” konusunda bile seçmeninin hislerine tercüman olamaması, bu küçülmenin tezâhürüdür zaten. Bloktan kopmayıp Meclis’e birkaç vekil sokabilme derdindeler sadece.

Geçen hafta, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), tutuklu Demirtaş hakkında bir karara vardı. AİHM standartlarında bu tutukluluk hâlinin hukukî olmadığını bildirdi. Bu karar, “Demirtaş’ı serbest bırakın!” kararı değil elbette. Böyle bir yetkisi de yok, hâddi de.

Evet, altına imza attığımız sözleşmelerin bir bağlayıcılığı var ve alınan kararlarla uyumlu yollar izlemezsek bir yaptırımla karşı karşıya kalabiliriz belki. Ancak bu, AİHM’nin aldığı bütün kararlara baş eğeceğimiz anlamına gelmez. Hele ki bugünkü Türkiye’de!

Avrupa’nın aldığı ve alacağı hiçbir politik karar, Türkiye lehine olamaz, bunu defalarca test ettik. Kimse kendini “insan hakları” başlıklarıyla aldatmaya kalkmasın.

AİHM, bir kez daha politik bir karar almıştır. Bu, devletlerin millî menfaatleri açısından anlaşılabilir bir durum. AB, ekonomik ve siyâsî yaptırımlarla elde edemeyeceği menfaatini, hukuku siyasallaştırarak alma yolunu arıyor olabilir. Bunu yaparken kendi ile çelişmekten de çekinmediğini görüyoruz. Meselâ, İspanyol Batasuna Partisi’nin kapatılması kararını onaylarken, terörü alenen kınamamanın zımnen destek sayılacağı yorumunu yapmıştı AİHM. Demirtaş’ın ise, hiçbir partilinin PKK’yı bir terör örgütü olarak gördüğünü söylemeyeceği konusunda beyanı var.

O PKK, AB tarafından terör örgütü kabul edilmiş bir örgüttür. Bu örgüte alenen destek olan, aykırı söz söylenmesini partililerine men eden, örgüt kurucusuna “lider” demeyi sürdüren Demirtaş’ın tutuklu kalmasının hukuksuz olduğunu söyleyen de AB’dir.

Batasuna bir partidir ve içinde teröre destek olunmaması gerektiğini düşünenler olsa da kapatılmıştır. Bizde ise parti kapatmaların zorlaştırılması, cezayı kişiselleştirme yolunun aranması demokratik anlamda kabul görmüş bir karar olmakla birlikte, kişisel cezalandırmamızın da önüne geçilmeye çalışılması çok net bir çifte standarttır.

AB nasıl AİHM kanalıyla politik bir karar aldıysa, bütün dünya da devletlerin sisteminde birtakım politik hukuk kararları alabilir. Türkiye’de de siyâsî ve millî suçların kapsamında olduğu hukuk, politiktir. Öyle de olmak zorundadır. Terörden kurtulmak ve korunmak, bir devlet politikasıdır. “Bunu kabul etmiyorum!” diyen kimseyle karşılaşamazsınız. Ne hikmettir ki, teröre karşı politika oluşturmaya karşı çıkmayanların teröristlere karşı politika oluşturmamıza karşı çıktıkları bir dönem yaşıyoruz.

İmralı’daki kâtil yakalanıp hüküm giymeden önce onun bir terörist olduğunu bilmiyor muyduk? Eline silah alıp bir askerimizi mi vurmuştu? Hayır! O plânlayıcıydı, örgüt lideriydi, hedeflerini ilân ediyor ve bu doğrultuda eylem yapıyordu. Ya Demirtaş? Demirtaş da aynı terör örgütünü legalleştirmeye çalışan, terörist başı olduğu tescillenmiş kişiyi lider kabul eden, seçmenini isyan için sokağa davet eden bir eski genel başkan!

Şimdi, bizim bu adama “terörist” dememiz için kesinleşmiş yargı kararı mı aramamız gerekecek? Demirtaş teröristtir, pişman olmamıştır ve ne olduğu kendi ifadeleriyle sâbittir!

İşte bu teröristi serbest bıraktırma çabasıdır AİHM’nin yaptığı. Bu talebin CHP, İyi Parti, SP, Gelecek ve DEVA Partileri tarafından da desteklenmesi, bizim asıl derdimiz. Siz Hükûmet’i Libya’ya destekte, Suriye’ye operasyonda, Azerbaycan’a yardımda yalnız bırakabilir ve bunlara “Devlet politikası değil, siyâsî tercihtir” diyebilirsiniz belki ama terörle mücadeleye bu kadar duyarsız davranamazsınız. Bunu yaptığınızda, Avrupalı gibi -sözde- demokrat, insan hakları peşinde koşan partiler değil, PKK’ya sırtını dayamış HDP’nin peşinden koşan partiler olursunuz.

Demirtaş’a özgürlük isteyenlerin, Hafter’i meşrulaştırmak ve Akdeniz’deki haklarımızdan vazgeçmemizi isteyenlerden, “Suriye’de kan aksın ama mülteci gelmesin” diyenlerden, Azerbaycan’da Türk SİHA’ları kullanıldı diye motor satmaktan vazgeçenlerden, Gezi’de polis şiddetini kınayıp Fransa’daki, İspanya’daki, İngiltere’deki polis şiddetini görmeyenlerden, darbelerle, seçimlerle, yaptırımlarla yolundan döndüremedikleri Türkiye’yi önce Demirtaş ve ardından Kavala derken tüm teröristleri meşrulaştırma çabasına girenlerden ve en önemlisi Erdoğan’lı Türkiye’nin kendileri için tehlike olduğunu ikrar edenlerden farkı yoktur!

Önce Biden, şimdi AİHM… Sırada kim var? Pensilvanya canavarı mı? Daha kimin değirmenine alenen su taşıyacaksınız? Nerede sizin Atatürkçülüğünüz, milliyetçiliğiniz, muhafazakârlığınız?

Hepiniz özünüzü satıp teröristleri destekler olmuşsunuz. Tıpkı son yerel seçimde tüm söylemlerinin tersine, Erdoğan’dan kurtulma uğruna size oy veren teröristler gibi… Hanginiz daha fazla diğeri gibisiniz, belli değil!