Pisi pisine yıkılan güvenler

Alp ile Gül Allah’tan erken muhasebe yaptılar da milyonların akibetine uğramadılar. Kötü düşünmekten, yalan söylemekten, iftira etmekten, yalanı, yanlışı, kötüyü yaymaktan, hatta onlara bakmaktan vazgeçtiler. Bir nevi kendilerine terapi yapmaya başladılar. Hani “Dünya iyilerin sayesinde ayakta duruyor” diye bir söz var ya… Alp ve Gül, dünyanın ayakta durmasına katkı yapacaklardı artık.

ALP ile Gül iyi iki arkadaştılar. İkisi de birbirlerinin her hangi bir yamuk hareketine rastlamadılar. Böyle olmalarına ragmen birisi “Hadi gel bir şeyler yemeye gidelim” diye bir davette bulunduğunda Her nedense diğeri adeta ahiret sorusu sorardı. “Şimdi yemek için uygun bir vakit mi? Nereye gideceğiz? Orası şöyle mi, böyle mi?” Her seferinde aynısı olur, sonuçta yine söylenen yere giderlerdi. Onların bu hâline şahit olan bir bilge, “Ah çocuklar ah! Her seferinde aranızdaki güven bağlarını tek tek koparıp geleceğinizi mahvettiğinizi bir fark etseniz, sesinizi çıkarmadan gidip pahalı ve kötü bile olsa o yemeğe razı olurdunuz…” diyordu. 

Alp ile Gül’ün akibetlerine gelmeden önce iyi niyetle nasıl da yanlış şeyler yaptıklarına bir bakalım. Onlar da bu yanlış hareketleri senden, benden öğrendiler ve yaptılar. Allah korudu da akibetleri senin, benim gibi olmadı.

Dürümcüde Alp ve Gül yemeklerini yediler. Bu sefer Gül ödemek istediğini ısrarla söyledi ve cüzdanını almak üzere elini çantasına attı. Alp de çok ısrar etmemişti, çünkü geçen sefer kendisi ödemişti. Gül bir türlü cüzdanı çıkarmıyordu. Alp içinden “Aslında ödemek istemiyor da bana numara mı çekiyor acaba?” diye geçirdi. Gül çantasını önüne alıp daha telaşlı şekilde karıştırmaya başladı. Cüzdanını bulamadığını söylüyordu. Garson başlarında beklemeye başladı, hesap ödemeden sıvışacaklar mı sandı ne? Alp ağız ucuyla “Bulamadıysan ben ödeyeyim, garsonu fazla bekletmeyelim” dedi. Gül’ün canı çok sıkkındı: “Hadi sen şimdi hesabı ödedin, bütün hafta ne yapacağım? Bütün param cüzdanımdaydı. Kredi kartlarım da öyle…” Alp, “Bir de borç para vermemi isterse ne yaparım?” diye kaygılanmaya başladı. Ara ara çok iyi arkadaş olduklarını düşünüyordu ve ikisini yan yana koyunca “Demek hepsi yapmacıkmış” düşüncesini bile aklından geçirdi. 

Biraz zaman geçince cüzdanı birisinin çalmış olabileceği fikri akıllarına geldi. Yanlarına daha önce oturmuş olan okul arkadaşlarından şüphelenmeye başladılar. Öncelikle ekonomik durumu iyi olmayan öğrenci arkadaşlarından şüphelendiler. Neden şüphelendiklerini de maalesef yakıştırdıkları acımasız sıfatlarla açıkladılar. Derken Gül’ün gözü çantasının ortasındaki bölmenin sökülmüş kısmına takıldı. Hemen elini uzattı ve cüzdan oradaydı. Garsonu hemen çağırıp Alp’in parasını iade etmesini ve kendisinin ödeyeceğini söyledi. Üstelik bir de dondurma ısmarladı. Alp’in Gül ve arkadaşlıkları hakkında düşündükleri yok olmamıştı…

Dondurmalarını yalarlarken sosyal medyaya baktılar bir taraftan da. Orada yazılanları okurken moralleri bozuldu. “Yaşanmaz bu ülkede!” terennümlerini icra ettiler. Halbuki sosyal medyada yazılanların yüzde 91’inin yalan olduğunu da biliyorlardı. Bunu bilmelerine rağmen okuduklarını “Herkes duysun ve bunların ne mal olduklarını öğrensinler” diye yayma çabasına bile girdiler. Yemekti, sohbetti, sosyal medyaydı derken online dersi kaçırdılar. Gül, “Trafiğe takıldık deriz” diye bir çözüm önerdi. Hafif tebessümle Alp, “Yoksa diğer derste de bu şekilde bir trafiğe mi takılmıştın?” diye iğneledi.

Gül, birden iç sesini dışa vurdu: “Alp, az önce cüzdanımı bulamadığımda gerçekten ne düşündün?” Beklemediği bu soru karşısında Alp tutarsız, mantıksız lakırdılar etti. Fakat içinden geçenleri de ifşa etmiş oldu. Gül’ün kafası dank etti. Muhasebeye giriştiler. Gül farkına varmıştı, Alp kendisini dürümcüye davet ettiğinde öyle tuhaf sorular sormuştu ki, adeta “Ben sana güvenmiyorum” mesajını vermişti. Alp de ona güvenmemişti. İkisi de birlikte fakir arkadaşlarının hırsızlık yapabileceğini düşünmüşlerdi. Sonra en güvensiz olan sosyal medyadaki yalanları yaymışlar ve güvensiz bir toplum meydana getirmeye destek olmuışlardı. Üstüne üstlük online eğitim için aptalca bir yalan uydurmuşlar, trafiğe takıldıklarını söylemişlerdi. Halbuki online eğitime belediye otobüsünde bile girilebiliyordu.

Geleceklerini hayal ettiler. Sevdikleri de, sevmedikleri de onlara yalan söyleyecekler, iftira bile atabileceklerdi. Satın aldıkları ürünler hileli çıkacak, belki de boyayla gizlenmiş depremde orta hasarlı olmuş ve sonraki depremde de mezarları olacak eve milyonlar ödeyeceklerdi.

Alp ile Gül Allah’tan erken muhasebe yaptılar da milyonların akibetine uğramadılar. Kötü düşünmekten, yalan söylemekten, iftira etmekten, yalanı, yanlışı, kötüyü yaymaktan, hatta onlara bakmaktan vazgeçtiler. Bir nevi kendilerine terapi yapmaya başladılar. Hani “Dünya iyilerin sayesinde ayakta duruyor” diye bir söz var ya… Alp ve Gül, dünyanın ayakta durmasına katkı yapacaklardı artık. Kendi kendime, “Ben acaba dünyanın ayakta durmasına vesile olan iyilerden miyim yoksa dünyayı cehenneme çeviren kötülerden miyim?” diye sorarım hep. Kendi adıma da, sizler adına da “Dünyayı ayakta tutanlardanız” demeyi çok istiyorum…