BEN Pi sayısıyım ve
benim hikâyem virgülden sonra başlıyor.
Öyle
bir resim ki hem çok güzel, hem çok ünlü bir ressama ait ve çok pahalı… Zengin
vatandaş inanılmaz bir rakam ödüyor bu resmi koleksiyonuna katmak için. Hayatın
bir başka köşesinde ise, şarkıları artık yerlerini sağlamlaştırmış ve
milyonlarca hayranı olan biri var. Başka bir yerde bir lider var meselâ,
toplumu derinden etkileyebilen. Bir dahi var belki, inanılmaz beyin oyunları
yapabilen. Bir sporcu var; dünya ve Olimpiyat rekorları kırmak mesleği olmuş âdeta...
Ben
bunlardan hiçbiri değilim. Çok özel bir yeteneğim yok. Haber olabilecek bir hikâyem
bile yok. Büyük kitleler tarafından tanınmıyorum. Ne zaman ki virgülü koyup “Pi”
yaşamıma başladım, işte o zaman birçok şey değişmeye başladı! Başkaları için
değil ama kendim için mucizelere yolculuk başladı.
Son
zamanlarda hayli popüler olan bazı toplumsal davranış hareketlerinden birini
izlerken bir farklı bakış açısı edinmiştim. Ondan bahsetmek istiyorum size.
Malûmunuz,
akşam yapılan çoğu düğünde artık havai fişek gösterileri var.
Bir
düğünün bitiş aşamasında konuklar ve düğün sahipleriyle beraber salon dışına
davet edilmiştik. Havai fişekler art arda atılmaya başladı. Patlamalar ve
tepemizdeki sağanak ışık yağmuru izleyenleri büyülüyordu. Çocuklar ise bir
başka bakıyorlardı bu olaya. Ağızları açık… O gün içime düşen soru, o anki sıcaklığı,
tazeliği ve etkisiyle hâlâ yanı başımda.
Bir
sokak lâmbasının veya evimdeki bir odanın ampulündeki ışık normalken, bir
trafik sesi -meselâ- rahatsızlık verirken, burada büyük bir gürültü ile ortaya
çıkan, gökyüzünde, karanlığın ortasında birden rengârenk ve dev bir gösteriye,
heyecana dönüşen ışık ve ses neden bu etkiyi veriyordu? Ne olursa olsun, altı
üstü bir ışık ve ses olayı değil mi?
Farklı
olan şeyler insanları etkiliyor. Sordum kendi kendime: “Fark, insanı mı, yoksa
beynini ve kalbini mi etkiliyor?”
Harika
sesli biri, harika bir hafıza, harika bir konuşma, harika bir resim, belki de -maalesef-
çok zengin diye etkiliyor koca koca toplumları. Kendimizi normal bir ışık
gördüğümüz için midir ki havai fişek yapıyoruz bazılarını? Sırf bazı
özellikleri ilginç diye mi?
Evet,
bu bakış açısı benim çok işime yaramıştı. Kendimi toparlamamda bana etkisi
büyüktü.
Sıcağı
sıcağına bir soruya daha geçmek istiyorum.
Peki,
ister benliğimi, ister beynimi ya da kalbimi, söz konusu farklar neden bu kadar
etkiliyor? Hiçbir karşı koyma gösteremeden farkları neden önde tutuyoruz?
Şöhret ile süslenmiş simaları neden bu kadar büyük maddiyata kavuşturmak
zorundayız? Asgarî bir gelir düzeyindeki büyük çoğunluk olarak neden bir ömür
boyu çalıştığımız hâlde bazı ünlülerin, bazı insanların bir ayda kazandığı
meblağlara ulaşamıyoruz?
Sesi
bu kadar güzel diye önce sanatçı yapıyoruz, üstüne de hayâllerimizde
göremeyeceğimiz paralara boğuyoruz. Yetmiyor, TV’de, konserinde hayran hayran,
baygın baygın teslim oluyoruz. Bir anlamda onları zengin ve ünlü yapıp, sonra
da kendimize en uzak yere yerleştiriyoruz. Onlardan da bazıları, “Başımızın
üstünde yeriniz var” deyimini yanlış anlayıp bize kibirle tepeden bakıyorlar.
Değişik
yetenekleri olan insanlar var. Meselâ görsel hafızası, dilsel hafızası ya da
çizim yeteneği inanılmaz gelişmiş bir ünlü, futbol adına “yıldız” denen ve
inanılmaz maddiyat kazanan futbolcu veya teknik direktörler, emlak kralları, holding
aileleri, medya ünlüleri… Bulundukları yeri ayrımcılığa, kibre, kendini
toplumun önünde görme gibi özelliklere çevirenleredir sözüm. İsim isim kimseye
bir şeyler söylemek hâddine sahip değilim.
Şöyle
bir şey daha var: TV’lere, etkinliklere, ülkenin önde gelenlerinin davetlerine
beni davet edecek değiller ya… Gidip de orada neyi temsil edeceğim? Yanlışlıkla
çağrılırsam da “Halkı temsil ediyorum” derim.
Sahip
olunan özellikler çok güzel olabilir. Onlarla da sorunum yok. Problem, sahip
olunan şeylerin insanlar arasında devasa uçurumlar inşâ etmesi!
Ben
“fark”a şu tarifi veriyorum bu aşamada: Ben ve toplumun büyük kesiminde
olmayan, olması çalışmakla çok zor olabilecek özellikler karması veya varlığın
herhangi birinde oluşmuş bir özelliğin insanları etki altında bırakabilmesi…
Elbette
fark, sadece insana mahsus bir kavram değil. Doğaya ait birkaç fark bulsak mı?
Okyanuslar, devasa boyutlardaki Sekoya ağaçları, inanılmaz deniz ve kara
canlıları, farklı bir at, kedi, bitki, farklı bir çiçek, farklı bir bina…
“Çok
olanın yanında az olan” da başka bir bakış açısı sanırım.
Evet,
geldik bize!
Saydığım,
toplumun takibinde olan kesim, Pi sayısının “üç” (3) rakamı olsun meselâ. Biz
ise virgülden sonraki normal vatandaşlar… Öğretmeni, temizlik işçisi, işsizi,
doktoru, memuru, ev hanımı, normal sanatçısı, sporcusu, öğrencileri, esnafı…
Biz,
şu farklı olanların farklılıklarını rahat, lüks ya da şöhret içerisinde
yaşamalarına imkân sağlayan çoğunluğuz. Bireylere yüklenmek değil niyetim. Bizim
bağrımızdan çıkar çoğu ünlü. Bazıları bunu sonradan unutsa da gerçek budur!
“Farkların,
yeteneklerin veya banka hesabının insanlar arasında bu kadar fark açması” beni
hem üzüyor, hem çok düşündürüyor. Bu yazımın amacı, çoğunluğu yani bizi öne
çekmek ve ne kadar önemli olduğumuza vurgu yapmak.
Gelelim
Pi sayısına
Bütün
o üstün özellikler, şarkıcılar, sanatçılar, zenginler veya dâhiler, bir anlamda
aslında toplumlar tarafından virgülün solunda kalmalarına inandığımız için
ünlüler. Onlar önemli bir sayı ama tahmin ettiğiniz gibi tek başlarına... Biz
ise virgülden sonraki basamaklarız ve büyük bir aileyiz. Ve sonsuzuz, tahmin
edilemez olanlarız. Birbirine benzemeyen, ne zaman ne yapacağı belli olmayan
bir çoğunluk…
Ünlüyseniz,
her gün medyada yer alıyorsanız, halk sizi baş tacı etmişse, orada her an, her
şey değişebilir. Yükseklerden çok sert bir düşüş yaşayabilirsiniz. Biz ise
yanlışlarımızdan dolayı o kadar etkilenmeyiz. Günlerce medyada konuk olmayız.
Çok
ünlü olmayı ister miydim? Gerçekten iyi şeyler yapmak, topluma değerler katmak
istiyorum. Zenginlik, refah düzeyi, büyük kitleler tarafından tanınmak ve büyük
makamlardan takdir almak eğer toplumla aramda büyük uçurum oluşturacak ise,
kişiliğim ve karakterimi tanınamaz hâle getirecek ise ben almayayım, böyle de
iyiyim.
Şunu
size unutturmayacağım: Bizler Pi sayısıyız. Yolculuğumuz sonsuzluğa,
sürprizliğe, inanılmazlığa…
Size
bir soru sormak istiyorum: Hayatın rengi nedir? Sessizlik nasıl bir tondur?
Anlamak nasıl bir dünyadır?
Şahsen
hayatın rengini düşünmeye başladığımda kopuyorum. Heyecan, neşe ve hayranlık
duyguları birbirine kavuşuyor. Sesi taşıyan sessizlik, bilgiyi taşıyan yokluk
ne inanılmaz kavramlar! Bir adları var ama aslında yoklar. Karadelikler gibi
insan merakını kendilerine çekiyorlar ama bir şey de vermiyorlar. İşte biz de
böyleyiz, biz hayatın rengiyiz! Bilginin değerli olduğu, renklerin hayat
bulduğu yeriz. Üstün zekâlı şahıslar, sesi harika insanlar, çok zenginler,
büyük farklar bizim üzerimizden hayat bulur. Toplum, elini, ayağını, gözünü,
kulağını kapatırsa ortada ne sanatçı kalır, ne renk, ne ses, ne de fark.
Toplumun adı vardır. Kalabalığı vardır. Çoğu tanınmaz, bilinmez, asgarî ücrette
bir gelire sahiptir. Liderler, zenginler, sanatçılar, sesler, medya, dâhiler ve
üstün yetenekliler, bu bilinmeyen çoğunluğun omuzlarında tepeye tırmanırlar.
Görünmeyen ve bilinmeyen toplumdur; ünlüyü ünlü yapan unsur...
En
ilginci de, çoğu zaman en önde olan o Pi sayısındaki üç, meselâ savaş gibi
durumlarda en gerilerde olur. Toplum ülkesine, özüne, değerlerine siper olur.
Düşünmeden kendini feda eder. Fedakârlıkta en önde toplum kahramanları vardır.
Ömer Halisdemir’i, Fethi Sekin’i hangimiz tanıyorduk daha önce? Yitip gitmeden
önce Soma maden işçileri ne kadar önemliydi?
Toprak,
yeryüzündeki en büyük besin kaynağıdır. En büyük sırlardan biridir. Bağrına
bastıklarının hesabı yok. Biz toprağız başka bir açıdan baktığımızda da. Pi
sayısının virgülden sonrası olmak, içimizde sınırsız bir çeşitlilik, sınırsız
bir karmaşıklık oluşturur. Toprağa tükürse de bir şahıs, toprak çiçek uzatır
ona. Toprak da sonsuzdur. İnanılmaz bir karışık dünya vardır içinde. Yaşamın
ana besin kaynağıdır su ile beraber. Toplum da öyledir. İçimize kötü insan ve
davranışları da düşebilir ama biz yine de çiçek uzatırız hayata ve insanlara.
Matematikçileri
nasıl da uğraştırır yıllardır o virgülden sonraki inanılmaz sayı dizisi, değil
mi? Derler ki, “O sayıların içinde bütün sayı kombinasyonları var”. Doğum
gününüz, kasa şifreniz, okul numaralarınız, kimlik numaralarınız, kısaca
rakamsal bütün kodlar… İşte toplum demek de böyle bir şey, değil mi? Her şey
var içimizde. Kültür, teknoloji, din, bilim, iyi, kötü, tarih, gelecek, yazar,
ressam, bebek, çocuk, genç, yaşlı, ölüm, doğum, kazanmak, kaybetmek, sevgi,
savaş, barış, açlık, hak ve haksızlık… İçimizde her şey olabilir ama şuna
inanıyorum ki, toplumun büyük kesimi iyi yürekli insanlardan oluşur. Yoksa orada
toplum diye bir şey kalmaz.
Olumsuzluklara
sebep olan bir kısım hâddini ve ne yaptığını bilmez, kendini haklı görür,
yanlış yoldadır, Allah’tan yardım istememiştir. Eline güç ve maddiyat geçmişse
zalime dönüşmüştür. İyiler çoğu zaman iyiliklerinin kurbanı olmuşlardır.
Herkesi ve her şeyi kucaklamak ister meselâ Türk milleti, bu sefer de kendi
içindeki çürükler arkasından kuyu kazar. Kazdıkları kuyuya kendilerinin de
düşeceğini bilseler dahi hainliklerinden vazgeçmezler. Çünkü kalpleri ve
kanları zehirlenmiştir bir kez.
İnanıyorum
ki, toplum olarak içimizdeki güç, her zaman iyiden yana olacak. İnsanlık her
adımda kendine gelip düzelecek. Aydınlık hâkim olacak ve karanlık yerini
bilecek.
Biz
büyük bir kâinata, büyük bir beyne ve bedene sahibiz. Yanımızda, şahdamarımızdan
daha yakın Allah var. O kadar zenginiz ki, bu açıdan bakınca sonsuzluk da bunun
yanında az kalır. Hepimiz ama hepimiz mükemmel bir kâinatta, olağanüstü
yaratılışta, büyük bir sanat ve ilimle dünyaya geliyoruz. Bedenimiz ve
çevremizdeki bütün bir yaşam mucize. Birilerinin sahip olduğu farklara bakarak
kendi yerimizi belirlemek yerine, artık sahip olduğumuz olağanüstü özellikleri,
sonsuzluğumuzu hatırlayarak kendimize gelebiliriz. Ben yönümü, yüzümü,
bilincimi Allah’a ve hayranlıklarda eridiğim yaratışlarına çevirdiğimde, öyle
özel bir sevgiye, mutluluğa ve heyecana ulaşıyorum ki kelimeler yetersiz
kalıyor anlatmaya.
Virgülden
sonraki ondalık basamağız hepimiz, ama ne zenginiz, ne sonsuzuz. Bir küçücük
atom, bir küçücük molekülüz meselâ. Ama o atomun içinde nasıl bir güç saklı?
Bütün yapmamız gereken, sonsuzluğumuzu düşünmek. Atomlarımızdaki gücü hissetmek
ve açığa çıkarmak…
Ey
arkadaşım, büyüğüm, küçüğüm! Kalk ayağa ve silkelen! Hatta zıplayabildiğin
kadar yükseğe zıpla! Kollarını kocaman aç! Derin bir nefes al! Önce şükret
olana ve olmayana, sonra gücünü başına topla, istikametini unuttuklarınla
beraber gelişimine çevir! Sen aydınlığın gücüne güç kat, yeter!
İnsanız,
daha ne olsun? Bu en büyük sorumluluk! Bu ne büyük bir zenginlik ve makam!
Üstüne banka hesabı veya sosyal medyada bol sıfırlı takipçi sayısı beklemeye
gerek var mı? Işığı ve ışığı Var Edene hayranlık yeter bana! İllâ ki gecenin
bir vakti havai fişeklerin patlamasını beklememe gerek yok.
Benim
Pi sayısı dostlarım, iki günümüz aynı olabilir şu an, ama gerçekten istersek, anlarımız
dahi asla aynı olmayacak şekilde, Pi’deki virgülden sonraki sayı sistemi gibi
olabilir. O zaman ne sürprizler, ne heyecanlar, ne gariplikler bizi bekler! Hem
yaşamak, böyle daha heyecanlı olmaz mı sizce?
Toplum
olarak daha coşkulu, daha inançlı olabiliriz. Yalnız bize destek ve imkân da
verilmeli. Önce Hükûmetimizin, sonra medyanın bize sahip çıkması gerek. Türk
halkı kendini çok defa kanıtlamıştır. Vatanına, bayrağına, dinine, geçmişine ve
geleceğine canı feda ederek sahip çıkmıştır. İçindeki çürükler bunu
değiştiremez. Bu aşamada idarecilerin ve medyanın buna göre yönelmesi daha
doğru olmaz mı? Medyada benim özüme hitap eden yapımlar nerede? Bir iki tane
çalışma ile olmaz bu iş. Topyekûn bir kalkınma olmalı. Açız özümüze,
tarihimize, birlik vurgularına, şanlı destanlarımızı hakkıyla anlatacak sinema
filmlerine. Uyanışımızı ve birliğimizi kuvvetlendirecek sohbetler, filmler,
etkinlikler çoğaltılmalı, Hükûmetimiz özümüzü yaralayan yapımları denetlemeli
ve bize yakışanları desteklemeli. Bu fedakâr milletin gelir dağılımına,
eğitimine, zekâsına, yeteneklerine biraz daha önem vermeli bence.
Yeteneklerimizi
yetenek yarışmaları mı belirleyip değerlendirecek? Değil mi ki bizler, o Pi
sayısındaki inanılmaz rakamlarız ve içimizde hazineler saklı?! Halkımızın
yeteneklerine, zekâsına, hayâllerine, projelerine, sözlerine daha fazla imkân
tanıyalım. Kurulacak bir yuvarlak masada istişare için her kesimden insan
olmalı. İşçisi işsizi, doktoru patronu, ev hanımı memuru, engellisi sporcusu,
askeri polisi, savcısı sanatçısı, şairi ressamı ile rengârenk bir tablo olmalı,
her açıdan bakılabilmeli yaşama.
Ben
Allah’a inanıyorum. İnanıyorsam, kendime de inanıyorum ve ilerleyişimizin
insanlığın yücelişine katkı sağlayacağını umuyorum. Varsak şu kâinatta ve
yaşamda, emin olun, çok önemli bir sebebi var! Haydi bu sebebi hatırlayalım ve
yolculuğa başlayalım!