Peygamber (sav) sevgisi

Hiçbir dünyalık yargı, Rabbin Hükûmetini es geçemez. Yaradan teraziyi, tartıyı, ölçüyü, mihengi belirlemiş. Kur’ân ve Peygamber (sav); senin benim bütün yargılarımızı, kanaatlerimizi, kendimizce eğip büktüğümüz, kendi karar odaklarımızı peyda ettiğimiz ve kendimize yonttuğumuz yapay ve sahte “hakikatçik”leri yerle bir eder. Öyle ucuz değildir Peygamber (sav) sevgisi…

GÜZEL ahlâk, insanlığın zirvesi, her yaptığı, her söylediği emsâl; Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed (sav)… Allah’ın (cc) Değerlisi, bizim Şahımız…

İnsan yazarken, anlatırken, bahsederken bile coşuyor.

O, Kur’ân ahlâkının yaşayan hâli. Varlığı, insanlığa şeref ve haysiyet kazandırıyor; insan, O’ndan ilhamla kul ve insan olmanın peşine düşüyor. İnanmayanı bile zekâsından, insanlığından bir şeyler almanın derdinde. Susuşu, hadisleri ve davranış şekilleri bir bilim… Yaşayışı, oturuşu kalkışı bir sanat… Rabbin insanlığa rahmet ve merhametiyle gönderdiği Hazreti Muhammed (sav), sevginin, dürüstlüğün ve ne kadar güzel sıfat varsa hepsinin membaı.

İslâm’ı hiç bilmeyen biri, sadece O’nun hayatını ve davranışlarını öğrenmeye kalksa, ancak âlemlere rahmet olarak gönderilmiş bir Peygamber olduğunu anlar.

Şefkat ve merhametin, yiğitlik ve cesaretin, cömertliğin, heybet ve azametin, hayır ve güzelliğin şahikası.

İnsan, Peygamber sevgisi olmadan kendini bulamaz. İlk yaratılan, son peygamber, Hazreti Muhammed (sav), yaratılışın ve insana lâzım gelen manevî ve zihinsel kodların nüvesi.

O kâinatın, milletlerin, devletlerin, her zerrenin Peygamberi. O gerçekten bir rahmet ve müjde. Biz insanlığı bir çare, bir ümit. Derde düşen, başı sıkışan, zorda kalan için bir teselli. Hayatın bütün sarp geçitlerinde, keskin virajlarında, çıkmaz sokaklarında yol gösteren bir rehber. Ne zaman yolu, istikameti şaşırsa insan, O’nun bir sözü, bir davranışı yetişir imdada. Ne zaman akıl ve kalp yetersiz kalsa dünyanın ikircikli telâşesinde, O’na dönüp bakan, tamam olur. Adaleti ve hakikati, benliğin aşılmaz duvarları ardına hapsetmiş kim varsa, O’nun kalpleri fetheden gerçekliğinde bertaraf olur.

O’ndan referans almayan insan sözü zulümdür. Duygusunda en yüce, en kıymetli cevherleri bir değirmen misâli öğütür zalim. Ne istiyor, neyi seviyor ve neye inanıyorsa her şeyi bu uğurda ziyan eder de aklar paklar, allı pullu kılıflara sarar. Onsuz gidilen yollarda zalimin terazisi de; pusulası da kendidir.

Ve ne yazık ki, bugün “Müslümanım” diyen ve Peygamber’i (sav) sevdiğini söyleyen zalimler de var.

Oysa ne demişti Rahmet Peygamberi (sav):

“Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Kolaylaştırın, zorlaştırmayın.” (Müslim, K.S.-1047)

Nefret ettirdiler, zorlaştırdılar. Güzel ahlâkı, imanı, vicdanı, doğruluğu kendi duygularında öğüttüler. “Ben” diye başlayan cümlelerde mesnetsiz suçlamalar, hasetten beslenen yargılar, tutarsız, kuralsız ve merhametsiz terazilerde tartılan eksik gedik hesaplar...

“Siz kimsiniz?”   

Merakın, endişenin ve akıl dışılığın verdiği hayretin sorusudur bu.

Hem “Hazreti Muhammed’i (sav) seviyorum” diyecek, hem Müslüman ve mümin olduğunu beyan edecek, hem de “Kardeşim” diye sarılması, sarması gereken müminleri, Müslümanları, Peygamber sevdalılarını bir kalemde yerle bir edeceksiniz.

Bir hükûmettir Kur’ân ve Peygamber (sav). Eşi benzeri görülmemiş bir hâkimiyettir. Her an ve her yerdedir saltanatı. Öyle işinize geldiğinde, aklınıza yattığında, kavak yellerinize uygun düştüğünde danışılacak, referans alınacak bir mâkâm değildir.

Hiçbir dünyalık yargı, Rabbin Hükûmetini es geçemez. Yaradan teraziyi, tartıyı, ölçüyü, mihengi belirlemiş. Kur’ân ve Peygamber (sav); senin benim bütün yargılarımızı, kanaatlerimizi, kendimizce eğip büktüğümüz, kendi karar odaklarımızı peyda ettiğimiz ve kendimize yonttuğumuz yapay ve sahte “hakikatçik”leri yerle bir eder. Öyle ucuz değildir Peygamber (sav) sevgisi.

Allah’ın Resûlünü seven, bildiği-bilmediği ve sevdiği-sevmediği her durum ve kişi karşısında, güzergâhı o sevgi ve hürmet üzere belirler.

Rabbin helâl kıldığına haram; “Haram” dediğine helâl diyeceksin… “Peygamber öyle yapmış, ama…” diye cümleye başlayıp kendi terazinde bir şeyleri yeniden kıymetlendireceksin… Sonra da çıkıp, “Ben Rabbin kulu, Peygamber’in (sav) ümmetiyim” diyeceksin… O hâlde, “Senin putun kendi duygun, senin kitabın aklın, senin peygamberin kalbin olmuş!” derlerse de şaşırmayacaksın!

Bütün düşünce ve fikirler, kanaatler ve yargılar, duygular ve algılar, insanın iç âleminde hak üzere belirlenmedikçe dışavurumcu ve baskıcı bir karakterle beyan edilemez. Senin benim ne hissettiğimiz, neyi doğru bulduğumuz ya da neyi beğenmediğimizle yol alacak olursak, nice kalplere haksızlık ederiz de akıbetimiz bu birikmiş kul haklarıyla çok da iç açıcı olmaz.

O hâlde “Peygamberimi (sav) seviyorum” diyen, “Müslümanım” diyen, “Müminim” diyen kim varsa, şu tip cümle kalıplarını duyduğu yerden kaçsın:

“Kur’ân’da geçiyor, ama...”

“Peygamberimiz yapmış, ama…”

“Peygamberimiz söylemiş, ama…”

“Allah haram kılmamış, ama…”

O “ama”lardan sonra insanın egosu, benliği ve hâdsizliği konuşacaktır.