Perseverance Mars’a indi mi?

Kızıl gezegen Mars’a iniş gerçekleştiren Perseverance uzay aracının sinyali Dünya’ya 7-12 dakika arasında ulaşır. Evrenin bile büyük patlama ile oluştuğunun dillendirilmesi yarım asır öncesine denk gelirken, Mars’a bir aracın inişinden şüphelenilmesi normaldir. Çünkü basit bir hesapla uzay aracının uzun süre yolculuk etmesine karşın sinyalin kısa sürede Dünya’ya ulaşması karıştırılmaktadır.

GÜNÜMÜZDE evrenin/kâinatın bir başlangıcı olduğu (büyük patlama, Big Bang) ve bununda bilimsel veriler ışığında desteklendiği bilinen bir gerçektir. Bu fikrin ilk tohumları 1920’lerde atılmış olup, sonrasında bu çalışmalar Nobel ödülüyle taçlandırıldı.

Aslında yazıya şöyle başlasak daha doğru olurdu: Özellikle üç boyutlu (3D) filmlerdeki karakterler ile gerçek karakterlerin birlikteliğinden elde edilen TV filmlerinin inandırıcılığı insanı âdeta büyülüyor. Çok gerçekçi yapıyorlar. Teknik, bilgi ve beceri birlikteliği insanı alıp götürüyor. Bu şekilde yapılan filmler hasılat rekorları kırıyor.  

Evren/kâinat, duyu/akıl yoluyla kavranabilen ve varlığı tasavvur edilebilen, Yaratıcının dışındaki her şeyin tamamını kapsar. Metafizik ve fizik âlemler de bunun içindedir. Batı, daha çok görsel ve madde odaklı olduğu için evrenin/kâinatın büyük bir patlama ile varlık âlemine geçmiş hâliyle ilgilenir.

Doğu ise, varlık âleminin yanında evren/kâinat oluşmadan/oluşturulmadan öncesi hakkında da en derin malûmata sahiptir. Bilinen evren öncesi metafizik âlem hakkında Muhyiddin İbnu’l-Arabî’nin varlık mertebelerini okuyucuya sunuyoruz. Muhyiddin İbnu’l-Arabî, yokluğun iki çeşit olduğunu ifade eder: Birincisi, hiç olmayacak olan; diğeri ise, “var” olacak olanın “var” olmadan önceki “yok” hâlidir.


Bilim tarihinde en önemli noktalardan biri astronomidir. İnsanlığın bilime dair çalışmalarına ilk olarak gökyüzü hakkındaki bilgilerde rastlanır. 

Batı’nın son asırdaki bilime katkıları dünya biliminin de öncüsü olmuştur. Kuantumun keşfi, internetin icadı ve yapay zekâ gibi konular insanlığın medeniyet anlayışını da değiştirdi. Günlük hayatta kuantumla birlikte başlayan modern bilimler revaçta olsa da hâlâ uzay çalışmalarıyla ilgili konuların yüzde 85’i klasik bilim çerçevesinde yapılmaktadır.

Kuantum keşfedilmeden (yaklaşık bir asır) önce, bilim insanları evrene dair her şeyi bildiklerini ve artık bulunacak bir şey kalmadığını ifade etmişlerdi. Kuantumun keşfiyle birlikte klasik bilimin sınırları iyice berraklaştı. Böylece klasik bilimle ilgili çalışmalar, teknik destekle birlikte uzay çalışmalarının da omurgasını oluşturur.

Gerek klasik, gerekse kuantum bilim günlük hayata girse de Batı’nın insanlığın başına belâ ettiği deterministik görüş insanlığı yakmaya devam ediyor. Bunların en başında gelen ise “deizm”dir.

Bilim yaparken, insanlığın hakkında en fazla bilgi sahibi olduğu konu klasik bilimdir. İnsanoğlu bir şeyi gözüyle gördüğünde artık onu küçümsemeye ve “gözüne kestirmeye” başlar. Evren hakkında da bu durum geçerlidir. Bazılarının “Dünyaları ben yarattım” şeklinde yürümeleri bundandır. Aslında bu tutum Yaratıcı’ya bir başkaldırıdır. Bazı İslâm âlimleri bu hâlleri “düşüş” olarak nitelemişlerdir.

Üç boyutlu filmler yapıp insanın aklını ve duygularını sürükleyen bir teknoloji, bilim merkezlerinde çok daha etkin kullanılmaktadır. Klasik bilimin hemen her şeyinin bilindiği bilgi, uzay çalışmalarında ana omurgadır. Geriye sadece üç iş kalıyor: Birincisi, uzay çalışmaları için maddî kaynak; diğer ikisi ise, sırasıyla teknik donanım ve bu tekniği icra edecek bilim insanları... Bunları elinde tutan her devlet, günümüzde rahatlıkla uzay çalışmaları yapabilir.

Ay’a gitme tartışması bitmeden, bu kez de Mars’a uzay aracının inip inmediği tartışması başladı. Bu tür tartışmalar hiçbir zaman bitmez. Ancak bireysel olarak bu fikre sahipken, bunun yaygınlaşması toplum için ciddi sıkıntılara yol açabilir.  

Rahmân Sûresi’nin 33’üncü âyetinde, “Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin sınırlarını aşıp öteye geçebilirseniz haydi geçin! Ama (tarafımızdan verilmiş) bir güç olmadıkça geçemezsiniz” denilmektedir.

Buradan hareketle Ay veya Mars’a gidilemeyeceği görüşüne ulaşanlar olabiliyor. Matematikte limit (bir noktaya en fazla yaklaşmak) ve integral (sonsuz toplama), sınırlar ile anlam kazanır, bilim hâline dönüşür. Fizikte ise formüller sınırlar ile elde edilir. Diğer bilimlerde de benzer durumlar vardır. Evrenin/kâinatın sınırı ise bilimin ya da aklın sınırları kadardır. Ötesi hakkında “bilimsel” bilgi yoktur.  Fizik evrenin bitip metafizik evrenin başladığı sınır, işte burasıdır.

İnsan, evrenin en nazik ve nazenin meyvesidir. İnsanoğlu gök ile yer arasında hayat sürmektedir.

Elmas, bilinen en sert maddedir. Dünyanın merkezindeki sıcaklık (6 bin derece), elmasın erime sıcaklığının yaklaşık iki katıdır. Gök; akıl, göz ve hayâl ile gidilebilen nihaî nokta olarak düşünülebilir.


Ay ve Mars ne ki, şuradan şurasıdır. Güneş Sistemi içinde Dünya’nın kapı komşusudur. Öteye geçmeyi iki tür anlamak yanlış olmamalıdır: Birincisi, bilim ve teknik ile insana müsaade edilen sınırlar çerçevesince seyahat; diğeri ise, yer ve göğün sınırlarını aşmaktır. Göğün sınırları, bilinen evrenin sınırları anlamında sadece Miraç’ta “verilen bir güç, izin” ile aşıldı.

Sadece Güneş Sistemi değil, diğer sistemlere seyahatlerde bile herhangi bir sınırlama yoktur. Ayrıca insan her yönden rahmet ile kuşatılmıştır. Bu ilâhî rahmetle kuşatmaya işaret olarak, sûrenin “Rahmân” ismine sahip olması manidardır.

Gizlemeye çalışsalar da Albert Einstein’in Nur Sûresi’nden “bilgi” edinmeye çalıştığı sır değildir. Bakara Sûresi’ndeki Tâlût ile Câlût kıssasında geçen “sır” açık olunca, sırra erişen kişi, göğün sınırlarını aşıp geri gelememiştir. Ayrıca Bakara Sûresi’ndeki Tâlût ile Câlût seyahatinden hareketle, saatte 600 kilometre yol alan hyperloop/tayrap tren (hız yuvarı) projesi yürüten Elon Musk, teknolojiyi gizlemiyor.

Ayrıca, Bakara Sûresi’nde geçen “sarı buzağı”dan maksadın “altın” olması, insanoğlunun para, mâkâm, arsa ve araba gibi “madde” ötesine geçemeden hakiki inanmış olmalarının güç olduğuna da işaret vardır. İnsanoğlu Cehennem’i kendisi kazanırken, Cennet’in Yaradan tarafından verilen bir güç ile rahmete kavuşması ihsan ve “Rahmân” isminin bir ikramıdır.   

Kızıl gezegen Mars’a iniş gerçekleştiren Perseverance uzay aracının sinyali Dünya’ya 7-12 dakika arasında ulaşır. Evrenin bile büyük patlama ile oluştuğunun dillendirilmesi yarım asır öncesine denk gelirken, Mars’a bir aracın inişinden şüphelenilmesi normaldir. Çünkü basit bir hesapla uzay aracının uzun süre yolculuk etmesine karşın sinyalin kısa sürede Dünya’ya ulaşması karıştırılmaktadır.

NASA’nın Perseverance uzay aracı Mars’ın Jezero krater yüzeyine başarıyla indi ve bu başarılı iniş, Dünya’ya gönderilen sinyal ile teyit edildi.