GÜNÜMÜZDE evrenin/kâinatın
bir başlangıcı olduğu (büyük patlama, Big Bang) ve bununda bilimsel veriler
ışığında desteklendiği bilinen bir gerçektir. Bu fikrin ilk tohumları
1920’lerde atılmış olup, sonrasında bu çalışmalar Nobel ödülüyle taçlandırıldı.
Aslında yazıya şöyle başlasak
daha doğru olurdu: Özellikle üç boyutlu (3D) filmlerdeki karakterler ile gerçek
karakterlerin birlikteliğinden elde edilen TV filmlerinin inandırıcılığı insanı
âdeta büyülüyor. Çok gerçekçi yapıyorlar. Teknik, bilgi ve beceri birlikteliği insanı
alıp götürüyor. Bu şekilde yapılan filmler hasılat rekorları kırıyor.
Evren/kâinat, duyu/akıl yoluyla kavranabilen
ve varlığı tasavvur edilebilen, Yaratıcının dışındaki her şeyin tamamını
kapsar. Metafizik ve fizik âlemler de bunun içindedir. Batı, daha çok görsel ve
madde odaklı olduğu için evrenin/kâinatın büyük bir patlama ile varlık âlemine
geçmiş hâliyle ilgilenir.
Doğu ise, varlık âleminin yanında evren/kâinat oluşmadan/oluşturulmadan öncesi hakkında da en derin malûmata sahiptir. Bilinen evren öncesi metafizik âlem hakkında Muhyiddin İbnu’l-Arabî’nin varlık mertebelerini okuyucuya sunuyoruz. Muhyiddin İbnu’l-Arabî, yokluğun iki çeşit olduğunu ifade eder: Birincisi, hiç olmayacak olan; diğeri ise, “var” olacak olanın “var” olmadan önceki “yok” hâlidir.
Bilim tarihinde en önemli
noktalardan biri astronomidir. İnsanlığın bilime dair çalışmalarına ilk olarak
gökyüzü hakkındaki bilgilerde rastlanır.
Batı’nın son asırdaki bilime
katkıları dünya biliminin de öncüsü olmuştur. Kuantumun keşfi, internetin icadı
ve yapay zekâ gibi konular insanlığın medeniyet anlayışını da değiştirdi.
Günlük hayatta kuantumla birlikte başlayan modern bilimler revaçta olsa da hâlâ
uzay çalışmalarıyla ilgili konuların yüzde 85’i klasik bilim çerçevesinde yapılmaktadır.
Kuantum keşfedilmeden (yaklaşık
bir asır) önce, bilim insanları evrene dair her şeyi bildiklerini ve artık
bulunacak bir şey kalmadığını ifade etmişlerdi. Kuantumun keşfiyle birlikte
klasik bilimin sınırları iyice berraklaştı. Böylece klasik bilimle ilgili
çalışmalar, teknik destekle birlikte uzay çalışmalarının da omurgasını
oluşturur.
Gerek klasik, gerekse kuantum
bilim günlük hayata girse de Batı’nın insanlığın başına belâ ettiği
deterministik görüş insanlığı yakmaya devam ediyor. Bunların en başında gelen
ise “deizm”dir.
Bilim yaparken, insanlığın
hakkında en fazla bilgi sahibi olduğu konu klasik bilimdir. İnsanoğlu bir şeyi
gözüyle gördüğünde artık onu küçümsemeye ve “gözüne kestirmeye” başlar. Evren
hakkında da bu durum geçerlidir. Bazılarının “Dünyaları ben yarattım” şeklinde
yürümeleri bundandır. Aslında bu tutum Yaratıcı’ya bir başkaldırıdır. Bazı İslâm
âlimleri bu hâlleri “düşüş” olarak nitelemişlerdir.
Üç boyutlu filmler yapıp insanın
aklını ve duygularını sürükleyen bir teknoloji, bilim merkezlerinde çok daha
etkin kullanılmaktadır. Klasik bilimin hemen her şeyinin bilindiği bilgi, uzay
çalışmalarında ana omurgadır. Geriye sadece üç iş kalıyor: Birincisi, uzay
çalışmaları için maddî kaynak; diğer ikisi ise, sırasıyla teknik donanım ve bu
tekniği icra edecek bilim insanları... Bunları elinde tutan her devlet,
günümüzde rahatlıkla uzay çalışmaları yapabilir.
Ay’a gitme tartışması bitmeden,
bu kez de Mars’a uzay aracının inip inmediği tartışması başladı. Bu tür
tartışmalar hiçbir zaman bitmez. Ancak bireysel olarak bu fikre sahipken, bunun
yaygınlaşması toplum için ciddi sıkıntılara yol açabilir.
Rahmân Sûresi’nin 33’üncü
âyetinde, “Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin sınırlarını aşıp
öteye geçebilirseniz haydi geçin! Ama (tarafımızdan verilmiş) bir güç olmadıkça
geçemezsiniz” denilmektedir.
Buradan hareketle Ay veya Mars’a
gidilemeyeceği görüşüne ulaşanlar olabiliyor. Matematikte limit (bir noktaya en
fazla yaklaşmak) ve integral (sonsuz toplama), sınırlar ile anlam kazanır,
bilim hâline dönüşür. Fizikte ise formüller sınırlar ile elde edilir. Diğer
bilimlerde de benzer durumlar vardır. Evrenin/kâinatın sınırı ise bilimin ya da
aklın sınırları kadardır. Ötesi hakkında “bilimsel” bilgi yoktur. Fizik evrenin bitip metafizik evrenin
başladığı sınır, işte burasıdır.
İnsan, evrenin en nazik ve
nazenin meyvesidir. İnsanoğlu gök ile yer arasında hayat sürmektedir.
Elmas, bilinen en sert maddedir. Dünyanın merkezindeki sıcaklık (6 bin derece), elmasın erime sıcaklığının yaklaşık iki katıdır. Gök; akıl, göz ve hayâl ile gidilebilen nihaî nokta olarak düşünülebilir.
Ay ve Mars ne ki, şuradan
şurasıdır. Güneş Sistemi içinde Dünya’nın kapı komşusudur. Öteye geçmeyi iki tür
anlamak yanlış olmamalıdır: Birincisi, bilim ve teknik ile insana müsaade edilen
sınırlar çerçevesince seyahat; diğeri ise, yer ve göğün sınırlarını aşmaktır.
Göğün sınırları, bilinen evrenin sınırları anlamında sadece Miraç’ta “verilen
bir güç, izin” ile aşıldı.
Sadece Güneş Sistemi değil, diğer
sistemlere seyahatlerde bile herhangi bir sınırlama yoktur. Ayrıca insan her
yönden rahmet ile kuşatılmıştır. Bu ilâhî rahmetle kuşatmaya işaret olarak,
sûrenin “Rahmân” ismine sahip olması manidardır.
Gizlemeye çalışsalar da Albert
Einstein’in Nur Sûresi’nden “bilgi” edinmeye çalıştığı sır değildir. Bakara
Sûresi’ndeki Tâlût ile Câlût kıssasında geçen “sır” açık olunca, sırra erişen
kişi, göğün sınırlarını aşıp geri gelememiştir. Ayrıca Bakara Sûresi’ndeki
Tâlût ile Câlût seyahatinden hareketle, saatte 600 kilometre yol alan
hyperloop/tayrap tren (hız yuvarı) projesi yürüten Elon Musk, teknolojiyi
gizlemiyor.
Ayrıca, Bakara Sûresi’nde geçen
“sarı buzağı”dan maksadın “altın” olması, insanoğlunun para, mâkâm, arsa ve
araba gibi “madde” ötesine geçemeden hakiki inanmış olmalarının güç olduğuna da
işaret vardır. İnsanoğlu Cehennem’i kendisi kazanırken, Cennet’in Yaradan
tarafından verilen bir güç ile rahmete kavuşması ihsan ve “Rahmân” isminin bir
ikramıdır.
Kızıl gezegen Mars’a iniş
gerçekleştiren Perseverance uzay aracının sinyali Dünya’ya 7-12 dakika arasında
ulaşır. Evrenin bile büyük patlama ile oluştuğunun dillendirilmesi yarım asır
öncesine denk gelirken, Mars’a bir aracın inişinden şüphelenilmesi normaldir. Çünkü
basit bir hesapla uzay aracının uzun süre yolculuk etmesine karşın sinyalin
kısa sürede Dünya’ya ulaşması karıştırılmaktadır.
NASA’nın Perseverance uzay aracı
Mars’ın Jezero krater yüzeyine başarıyla indi ve bu başarılı iniş, Dünya’ya
gönderilen sinyal ile teyit edildi.