Perde

Şimdi bir perde daha kapanıyor. Bir sonraki perde açılana dek küçük çocuklar gibi duâlar ediyorsun içinden… Derin bir nefes alıyorsun, ciğerlerin yanıyor. Lâkin bu defa, yolu iyi biliyorsun!

Perde I

ZAMAN ilmek ilmek işliyor. Kimi zaman farkına varmadan sürüp gidiyor, bazı anlarda ise insanın yakasını bir türlü bırakmıyor. Senin yakandan tutuyor, beni ise alıp yerlere çalıyor.

Gözlerimi açıyorum usulca, sonu gelmez bir savaşın içerisinde buluveriyorum kendimi. Biri bitecek olsa, ardından diğeri gelip kolumdan çekiveriyor. Bu dünyaya ilk geldiğimde ciğerlerime çarpan havanın yakıcılığından başlıyorum ağlamaya. Bir müddet alışıyor gibi oluyorum buralara. Etrafıma minik gülücükler saçıyorum. Ertesi günse, uyuklarken nefes almayı unutuveriyorum…

Hayat tüm güzellikleriyle beraber tüm kötülükleri de beraberinde sunuyor. İlk başlarda bir seçim şansı sunmuyor sana; nerede kimlerle berabersen öylece yol alıyorsun. “Hayat” ve “zaman” kavramlarının idrakinde olmadan bir gün batıyor, ardından yeni bir gün başlıyor.

Cesaretin var. Yarını düşünmeden, dünüyse bâriz bir şekilde hatırlamadan yaşıyorsun. Pişmanlık nedir, neredeyse hiç bilmiyorsun…

Perde II

Yaşam, insana belirli bir dönemde her daim anacağı bir süreç bahşediyor. Çokça yaşlı olanlar sağlıklı günlerini anıp kederleniyorlar. Orta yaşlardaki insanlarsa yirmili yaşlarını anıp gururla göğüslerini geriyorlar. Seninse cesaretli hâlin hâlâ sürüyor. Bu defa olan biten her şeyin farkındasın. Tek fark, olan şeyleri umursamıyor oluşun… “Yaşanması gereken her şey yaşanacak” diyor, yaşadığın her ânın tadını doyasıya alıyorsun.

Başına her ne kötü şey gelirse gelsin, onların da hayatında önemli bir yere sahip olduğuna inanıyorsun. Kötü anıların, onları kucaklıyor olduğun için hâfızanda seni üzerek varlıklarını sürdürmüyorlar. Her birinin sana kattığı pek çok şey var, onları oldukları gibi kabul ediyorsun. Kendi başına gelenleri bile hor görmekten uzak duruyorsun. Seni öldürmeye gelen, sende diriliyor*…

“Soluduğum bir hava, zihnimde beliren bir soru, başıma gelen bir dert varsa, her birinin bir sebebi vardır” diyorsun. Havayı derince dolduruyorsun ciğerlerine. Bu defa yakmıyor genzini. Zihninde beliren sorular diline aksetmekten geri durmuyor. Aradığına ulaşana kadar bir yarayı kaşır gibi tutkuyla her birinin peşine düşüyorsun. Cevaplardan korkmuyorsun. Seni memnun etmeyebileceklerini göz önünde bulundurarak sürdürüyorsun savaşını. İlk savaşların böyle böyle başlıyor…

Perde III

Adını koyamadığın bir huzursuzluk beliriyor içinde birdenbire. Daha öncesinde kendinde hiç görmediğin şeylerle karşılaşıyorsun. Önceleri soruyor olduğun sorular gitgide öznelleşiyor, hattâ tekdüzeleşmeye başlıyor. Önceden gözüne basit görünen şeyler şimdilerde karmaşık bir hâl alıyor. Ayrıntılar arasında dolanıyorsun. Gözün ipin bir ucunu takip ederken, sana çok hissettirmeden karmakarışık bir yumağa evrilmeye başlıyor.

Yün ipin, parmak uçların arasında akıp giderken kırçıllaştığını görüyorsun. Huzursuzluk daha da artıyor. Bu hislere âşinâ olmadığından, ne yapacağını bilemez hâlde etrafa tedirgin bakışlar atıyorsun. Bu defa bilinmezlik, sorular sormana değil, bir köşeye geçip sîneye çekilmene neden oluyor. Eskiden böyle olmadığını ve tekrar o hâline dönmek istediğini sayıklayıp duruyorsun. Kendi kendini koyduğun bu zindan içerisinde yargıcın kendisi oluyorsun. Uzak diyârlara sürüyorsun kendini...

Perde IV

Şimdi bir perde daha kapanıyor. Bir sonraki perde açılana dek küçük çocuklar gibi duâlar ediyorsun içinden… Derin bir nefes alıyorsun, ciğerlerin yanıyor. Lâkin bu defa, yolu iyi biliyorsun!