Peluş Teyze yüzünden savaş çıkmaz

Arkadaş, bu işin şakası yok. İki ülke arasındaki çatışma sebebiyle bütün dünya niye birbirine girsin? Bir Sırp milliyetçisi, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahdını vurmadıktan sonra, dünya savaşı için korkmaya gerek yok. Ya da Almanya, Polonya’yı işgal etmediyse… Tamam, bunlar önceki savaşların sebebi. Yenisi için farklı bir gelişme gerekir. Demek istediğim şu ki, artık siyasetçiler daha hassas. Hemen eli silahına giden kovboylar gibi davranmıyorlar.

ANLAŞILAN o ki, Nensi Pelosi tehlikeyi seviyor. Çin’in yüksek seviyede karşı çıkmasına, açıkça tehdit etmesine, vurma ihtimâlinin yüksekliğini belirtmesine rağmen çekinmedi, Tayvan’a gitti.

Peluş Teyze belki de “Yaşadık yaşayacağımız kadar” diye düşündü. “Çin uçağımı düşürürse, hiç değilse tarihe geçerim” dedi, kim bilir.

Ne yapsın, onlarda “şehitlik” mefhumu bizdeki gibi değil.

En fazla şu olur: Adını bir parka verirler, parkın ortasına bir de heykelini dikerler, tamam. Daha ne isteyebilir? Öpsün, başına koysun! Tabiî onlarda öptükten sonra başa koyma da yok ya neyse. Sözün gelişi...

*

Amerika Birleşik Değnekçisi, Ukrayna’da savaş çıkarmayı başardı. Rusya kazansa da, kazanmayıp geri çekilse de ülke (Ukrayna) yerle bir olma noktasına geldi. Rusya’nın ekonomik zararı ise hatırı sayılır seviyede.

“Benzer bir durum Çin ile Tayvan arasında neden olmasın?” diye bakıyor baştan beri.

Bir savaş da orada başlatıp kenara çekilirse, seyretmekten büyük keyif alacak.

İki büyük rakibini savaşlarla oyalamak, siyaset işte.

Galiba Amerikalılar sanıldığı kadar şapşal değil.

Bütün hareketler, açıklamalar, hesap kitap neticesi yapılıyor. Hem de incesinden…

Bizim de Yunanistan’la kapışmamızı çok arzuladığını belli ediyor ama biz oyuna gelmeyecek kadar geniş bakabiliyoruz.

*

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırdığı günlerde, bütün dünyada ortak bir soru doğdu: “Üçüncü Dünya Savaşı mı başlıyor?”

Tayvan’da sıcaklık yükselirse, olaylar ABD’nin istediği şekilde gelişirse, yine aynı endişe: “Dünya Savaşı’na dönüşür mü?”

Arada bir akşamüstü Balkanlar’da bir hareket başladı. Daha doğrusu, hareket bile sayılmaz. Sırbistan’la Kosova arasındaki sınırda siren sesleri duyuldu. Bir iki de silah patladığı söylendi. Ne olduğunu kimse anlamadı ama bölgedeki hassasiyet ve iki ülke arasında bulunan yıllara dayalı gerginlik sebebiyle hemen eski hatıralar canlandı ve yine o soru karşımıza çıktı: “Üçüncü Dünya Savaşı başlamasın?”

*

Arkadaş, bu işin şakası yok. İki ülke arasındaki çatışma sebebiyle bütün dünya niye birbirine girsin?

Bir Sırp milliyetçisi, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahdını vurmadıktan sonra, dünya savaşı için korkmaya gerek yok.

Ya da Almanya, Polonya’yı işgal etmediyse…

Tamam, bunlar önceki savaşların sebebi. Yenisi için farklı bir gelişme gerekir. Demek istediğim şu ki, artık siyasetçiler daha hassas. Hemen eli silahına giden kovboylar gibi davranmıyorlar.

Aksi hâlde şimdiye kadar kırk defa nükleer savaş başlardı.

*

Hâlbuki geleceğe dair pek çok plânı var herkesin.

Bilhassa ülkeleri yönetenlerin…

Duble bilhassa, Amerika Birleşik Değirmenlerini yöneten (ya da yönettiğini zanneden) Baydın’ın…

Gelecek seçimde tekrar aday olmak istiyor. Yaşına başına bakmadan…

Büyük başın ağrısı da büyük olur, plânları da. Gereksiz yere bütün dünyayı ateşe atmanın âlemi yok.

Kendini kurtarsa bile etrafında kalacak birkaç kişiyle ne yapacak koca dünyada? Nereyi yönetecek? Kimlere hükmedecek? Dahası, nereyi sömürecek?

O yüzden, “Büyük bir savaş çıkmaz” diyoruz.

Tabiî bu dediğimiz de bir tahminden ibaret.

Peki, yanılıyorsak?

Fazla iyimser bakıyorsak?

Peluş Teyze yüzünden Çin saldırıya geçer ve ateş bütün dünyayı saracak ölçüde büyürse?

O zaman da her zamanki gibi, “olacak olan olur”.

Gelişimiz teker tekerdi. Gidişimiz -şairin dediği gibi- cümbür cemaat olur.

Kimsenin kimseye üzülecek vakti kalmaz.