Pek de er değilmiş!

İşin garibi, Peker, sırtını yasladığı belki de yaslamak zorunda kaldığı bu ülkelere, sallayıp durduğu ülkesi kadar güvenmiyor olmalı ki eşinin ve çocuklarının Türkiye’de kalmasını tercih etmiş. Bu ülkelere zerre miskal güven duyuyor olsaydı, pekâlâ ailesini de yanında götürebilirdi. Zerre kadar güvenmediği, önünde sonunda ve işleri bitince kendisinden vazgeçeceklerini bildiği bir konsorsiyum içerisinde Peker.

BU satırları okuduğunuzda -hayır çok uzaklarda olmayacağım- muhtemelen “Sedat Peker” nam şahıs internete sekizinci videosunu yüklemiş olacak.

Ve muhtemelen çevrenizdeki muhalif kardeşleriniz, keyifler gıcır vaziyette ve sitayişle bu videodan bahsediyor olacaklar.

Mevlâna’nın bir sözü vardır, bilirsiniz: “Bir lâfa bakarım lâf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye.

O yüzden mezkûr şahsın tek videosunu bile baştan sona izlemedim, izleyemedim. Sosyal medyadan birkaç dakikalık denk gelen videoları yetti de arttı bile.

Üslûp, içerik, mimikler, vücut dili, konuşma şekli, göğsüne kadar açılmış düğmeleri, kolyesi… Son derece itici geldi. Lâflara baktım, lâf değil; söyleyene baktım, bir şeye benzetemedim.

Muhalif dostlarım keyifle izliyorlar Peker’i. Pazartesi günlerinin neşesi bir süredir. İnsan kalender meşrebi olunca güzel çirkin aramıyor.

Onlar için bir sözün ya da onu söyleyenin güzelliği, mevcut Hükûmet’e ve de hâliyle Erdoğan’a karşı ne kadar salladığıyla alâkalı. Doğru olup olmamasının da ehemmiyeti yok.

Misâl, bugün günahları kadar sevmedikleri Süleyman Soylu istifa etse, partiden ayrılsa ve Erdoğan hakkında ileri geri konuşmaya başlasa, etleri yağları erir.

Biz bunu Abdülatif Şener, Abdullah Gül, Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu gibi birçok örnekte gördük.

Süleyman Soylu geçen hafta iddialara cevap vermek üzere bir televizyon programına katıldı. Normalde iddia sahibinden iddiasının ispatı istenir ama burası Türkiye. İçişleri Bakanı bile olsanız, iddialar gerçekmiş gibi kabul edilir ve siz bu iddiaların aksini ispat etmek zorunda bırakılırsınız.

Hatta iddiaların “objektif şekilde araştırılabilmesi için” istifaya davet edilirsiniz. İddia sahibinden, iddialarının ispatını istemek daha zahmetlidir zira.

Her iddia sonrasında birileri istifa edecek olsaydı, iktidarı da, muhalefeti de dâhil olmak üzere bu ülkede görevini yapacak tek bir insan evlâdı bulamazdınız. Bu paranteze kendimi de alıyorum aynı zamanda. Ama kafa bu, malzeme bu. Yapacak bir şey yok.

İşin garibi, gırtlağına kadar kirli işlere bulaşmış ve güven konusunda pek de temiz sicili bulunmayan bir şahsın iddialarının karşısında, Devletin bakanlarının, hatta Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarına pek de itibar edilmemesidir.

Meselâ üzerine beton dökülmüş olan kuyulardan oluk oluk petrol çıkarıldığının videolarını izleyenler gözleri ile gördüklerine inanmıyorlar ama bir mafya liderinin iddialarına tav oluyorlar.

Buna da yapacak bir şey yok. Arz-talep meselesi…

Normalde bir mafya liderinden, hele de bu zat Turancı ve milliyetçi olduğu iddiasında bulunan birisiyse, devletine, milletine ve dostlarına karşı dobralık ve delikanlılık beklenir. Racon bunu gerektirir.

Mezkûr zâta bakınca, ülkesinden kaçmış (ya da yabancı istihbarat tarafından kaçırılmış), ülkesi ve mevcut Hükûmet aleyhinde konuşmak durumunda bırakılmış, on yıllardır dostluk ve arkadaşlık ilişkisinde bulunduğu kişileri faş etmiş, hatta özel görüşmelerinde aldığı kayıtları yayınlamış güvenilmez ve çaresiz bir profil görüyorum.

Soyadı Peker olsa da er kişinin yapmayacağı, yapamayacağı şeyleri yapmış ve geri dönüşü olmayan bir yola girmiş birisi o. Pek de er değilmiş anlaşılan.

An itibariyle kendisinin bir Can Dündar’dan, bir Ekrem Dumanlı’dan, bir Emre Uslu’dan farkı kalmamıştır.

Kendisinin nereden yayın yaptığı bile Turancılığının ve milliyetçiliğinin sorgulanması için yeterlidir. Sanırım hepimiz BAE ve emiri El-Nahyan’ın ne kadar Türkiye sevdalısı (!) olduğunu biliyoruz. BAE Peker’e hâmilik ediyorsa, kara kaşı kara gözü için olmasa gerektir.

Bir tripod ve bir kameraya yenilecekmişiz”, öyle diyor Peker. Tripod, video kamera ve fotoğraf makinalarını sabitleme, yükseltip alçaltma gibi hareket sağlama amaçlı kullanılan üç ayaklı bir alettir. O tripodun bir ayağı BAE, bir ayağı MOSSAD ve bir ayağı CIA’ya basıyorsa, o kameranın çektiklerinden ne ülkemize, ne de Peker’e bir fayda gelir.

Fas istihbaratından bahsetmiyorum bile.

İşin garibi, Peker, sırtını yasladığı belki de yaslamak zorunda kaldığı bu ülkelere, sallayıp durduğu ülkesi kadar güvenmiyor olmalı ki eşinin ve çocuklarının Türkiye’de kalmasını tercih etmiş. Bu ülkelere zerre miskal güven duyuyor olsaydı, pekâlâ ailesini de yanında götürebilirdi.

Zerre kadar güvenmediği, önünde sonunda ve işleri bitince kendisinden vazgeçeceklerini bildiği bir konsorsiyum içerisinde Peker.

Yazık! Güvenmediği ülkelerin hâmiliğinde, ailesini emanet ettiği ve kıllarına zarar gelmeyeceğinden emin olduğu ülkesine, Türkiye Devleti ve Hükûmetine kendince sallıyor.

Ve çanlar onun için çalıyor. Nasıl bilirdiniz?

Kalınız sağlıcakla efendim…