Pazar payından paysızlığımız

Yazın eşiğinde, meltemlerin serinliğinden, gecenin dinginliğinden, bir fincan kahvenin telvesinden keyif alıp huzurlu okumalar yapacağınıza inanıyor, bir vesile Kurban Bayramınızı kalbî selamlarımızla kutluyorum.

DÜNYANIN dönüş hızıyla yarışan ve aklı baştan alacak denli baş döndürücü bir akıştan etkilenip sürükleniyor kimileri. Yahut birileri boyunlarına görünmez ipler takmış sürüklüyor da, sürüklenenlerin yok bundan haberi. 

Kimileri ise, kendini kimilerinden ayıran en temel prensibin ne olduğunu bilmek diliyor. O kimileri ki, bu sahnelenen dünyaperest tiyatroyu hayretle izleyip “kim” olduğunu ve varlık gayesinin derdine düşüp sorgularken, “kimileri” ifadesinin genelinden sıyrılıp biricik varlığını fark ediyor. Parmak izinin orijinalliği, benzersiz estetik ve muazzam sistemi ile yaratılmış bedenini tek tipleştirmek isteyenlerin niyetini sorguluyor. 

Kendisini genelin içine yerleştiren plan kurucuların niyetini anladığında, birilerinin kazanç malzemesi olmak yerine muazzam bir sanatla var edilmiş varlığının gayesini merak ediyor. Ne için yaratılmış olduğunun, bir yaşamak gayesi olup olmadığının izini sürünce kendine tahsis edilmiş kulluk mâkâmının idraki ile aklı hayretle, hayranlıkla gayret kesiliyor, kalbi ise itminana eriyor. Buna kaynaklar iman diyor! 

Var oluşunun sürü içinde sürülmek olmadığını, gayrî dinî, gayrî millî rüzgârların önünde dans eden bir figüre dönüşmemesi gerektiğini fehmediyor, fark ediyor ve ruhunu huzura, çevresindekileri hayra sevk edecek idrake ve eyleme terfi ediyor! 

İnsanlığın sürüklenmek istenilen mekânik serüveninin ardında saklı pazar payından paysızlığını anladığı nispette anlama gayretine düşünce insanı var eden Kudret’in bir prospektif niteliği taşıyan, ruhunu, bedenini, aklını ve kalbini sistemli bir biçimde huzura erdirecek kaynakları da var ettiğinden haberdar oluyor. 

Öyle ya, her cihazın bir kullanım talimatı varsa, her biri bir diğerinden orijinal halk edilmiş, enerjisi kendinden mülhem kılınmış insan vücudunun huzurlu, sağlıklı, faydalı ve anlamlı bir yaşamak manifestosuna ihtiyacı nasıl olmaz!? Bu farkındalığa erişenler, insanı ve sair mahlukatı ve tüm kâinatı Var Eden’in kendisini rehbersiz ve öndersiz dünyaya salıvermeyeceğinin idrakine varıyor.  

İş bu ki, Rabbin hidayet lütfu insana bahşedilen akıl ile entegre olup imana erişince, amelin farzı ile muhatap olan insan seyretme, akletme, fehmetme mâkâmından söyleme (tebliğ) eyleme (amel) düzeltme (sünnet) mâkâmına yükselirken, nefsinden azâde bir mücadele ile yaradılış gayesini icra ederek kutlu bir yaşamak serüvenini kuşanıyor. 

İşte toplumsal refah böylesi insanların rahatını bozup ezberci akışlara bent olma gayreti ile erişilen bir saadet formülüne dönüşüyor.

Evet, böylesi bir idea ile yaşamaya karar vermiş güzel insanlar, kalbindeki imandan tezahür eden bir niyetle, Vahiy’in rehberliği, Peygamberimizin önderliğinden aldığı yetkiye haiz olup mü’mince bir varoluş sergiliyor. Ürkmeden, korkmadan, telaşa kapılmadan bir deryanın tam ortasına bırakıveriyor kendini, küçük bir taş misâli… Suya atılmış küçük bir taş gibi, içinde bulunduğu toplumda ilkin çevresinden başlayarak küçükten büyüğe doğru çapı genişleyen dalgalarla büyüyor ve insana yakışan bir yaşmak muradı hasıl oluveriyor. 

Ah ki, bu, bireyden başlayıp topluma sirayet edecek hem maddî hem manevî gayreti kuşanmanın önüne dikilecek batılca barikatları aşmak için kaynaksız, köksüz, kültürsüz, bağsız olursa eylenen mücadeleler beyhude bir çırpınıştan yorgunluğa evriliveriyor. 

Kalbindeki imanı korumadıkça vahşileşiyor, ruhunu sanatla beslemedikçe hoyratlaşıyor, aklını anlamdan uzaklaştırdıkça saldırganlaşıyor ve günbegün insanlık mâkâmını terk edip insanlık kılıfından çıkarak zalim bir canavara dönüşüyor. 

Diyesim, kendi nefsimden süzülmüş bu satırlarla rutini bozup kendime insanlığımı hatırlatmak dilerken sizlerle paylaşarak hasbihâle dönüştürmek isteyişim, her geçen gün değer yitimine uğrayan insanlığın tekil varlığının ehemmiyetine dikkat çekmek içindir. 

Çünkü, kendini kendine hatırlatmadıkça insan, ideasındaki istikrarı, tercih melekesindeki dirayetini çalmakta hayli başarılı olan oyun kurucuların, dijital araçlarla oluşturdukları hipnozun etkisi altına giriveriyor. 

Bir diğer husus ise, ferdî gayretin yetersizliğine inanıp “Dünyayı ben mi değiştireceğim?”sorusu ile iflasını ilan ederken, iyi, güzel, doğru, faydalı her ne varsa Devlet’ten bekleme tembelliğine talip oluyor. 

Bu iki barikata çarptıkça ileri değil geri, özgün değil genel, özgür değil esir edilmiş bir yaşamak hikâyesi çıkıyor ki, güruhlar hâlinde sömürülen, sürü muamelesi gören kişilikler toplumsal kimliğimizi deforme ediyor. 

İşte böylesi mülâhazalardan hâsıl olan ihtiyaç ile bu ay dergimizin kapağına “Güvenli ve huzurlu bir toplum inşâ etmek” adlı dosyayı taşıdık. 

Yazın eşiğinde, meltemlerin serinliğinden, gecenin dinginliğinden, bir fincan kahvenin telvesinden keyif alıp huzurlu okumalar yapacağınıza inanıyor, bir vesile Kurban Bayramınızı kalbî selamlarımızla kutluyorum. 

Hoşnut kalınız efendim…