SON
günlerin revaçtaki gündem konusu, ABD seçimlerinden sonra Kongre binasını
basanların, dünya kamu efkârındaki infiâli (!) ve gerek Amerikan muhibbi yerli
sosyalistlerin, gerekse tatlı su liberallerinin endişeleridir.
Bu yazıda insan tacirleri tarafından maddî ve beşerî
kaynakları sömürülen iki kıtadan biri olan Amerika’dan ve kıtanın sömürücüsü
ABD’den bahsedeceğiz.
Diğer kıtanın Afrika olduğunu tahmin ettiniz. Rabbim nasip
eder ise, bir sonraki yazımızı, güzel insanların yurdu Kara Kıta Afrika’ya
ayıracağız.
Bu yazıya bir dibâce olsun diye, sadece yazımızda Kenya’nın
Kurucu Devlet Başkanı Jomo Kenyata’nın şu sözüyle gireceğiz:
“Misyonerler
Afrika’ya geldiğinde bizim topraklarımız, onların İncilleri vardı. ‘Duâ edelim’
dediler. Gözlerimizi kapattık. Açtığımızda, bizim İncilimiz, onların toprakları
vardı.”
***
Batı, Afrika’ya 15’inci yüzyılda saldırdı. O günden bu yana
milyonlarca Afrikalı esir edilirken, yeraltı kaynakları da sömürüldü. 15’inci yüzyılda
Portekizliler ilk olarak kıtaya ayak bastılar. Bu kıtaları daha kolay
yönetebilmek ve sömürebilmek için azınlıklar desteklendi. Afrika bu nedenle iç çatışmalara
sürüklendi. İnsanlık tarihinin en büyük soykırımları bu sebeple yaşandı. Batı,
kendisinin oluşturduğu ve utanç kaynağı olan kölelik tablosunu bölgeleri
Hıristiyanlaştırarak saklamaya çalıştı.
Bugünkü yazımıza mesnet teşkil eden ABD’nin kirli geçmişi ile
soykırım tarihini bilmeden ülkenin demokrat olduğunu söylemek ya akıl
tutulmasının ya da cellâdına âşık olanların hâllerini yansıtır.
***
“Yeni
Dünya” denilen Amerika kıtası, keşfedildiği zaman Beyaz adamın henüz ayak
basmadığı bâkir bir toprak idi. Bu toprak üzerinde İnka, Aztek ve Kızılderili
medeniyetleri bulunmaktaydı. Ancak Avrupalı Beyaz adam Cristof Colomb’un kıtayı
keşfi ile başlayan istilâ süreci, milyonlarca Amerikalı yerlinin soykırımına
sebep oldu.
Colomb’un
kâşif olduğu, kuyruklu bir yalandır! Kıta Avrupa’sındaki şatoların derebeylerinin
masumlardan zorla aldıkların altınlarla imâl edilen gemilerin, birer korsan
olan Kolomb ve benzeri çetelerinin yeni sömürü alanları aramakla ilgili bir
tarihi arka plândır bu. Yoksa tarih kitaplarında “büyük kâşif, büyük seyyah” terâneleri,
emperyalizmin çirkin yüzüne sürülen Batı cilâsıdır.
***
Bu
soykırım yaklaşık üç yüzyıl sürdü ve işgal edilen her toprak parçası yerli
Amerikalılardan tamamen temizlendi. Florida Seminole yerlileri, Amerikan
yerlilerinin belki de son temsilcileriydi. Yerliler, on dokuzuncu yüzyılın
başlarından aynı yüzyılın ortalarına kadar belirli bir zaman diliminde varlık
ve yokluk savaşları vermek zorunda kaldılar. Bu savaşlar üç ayrı aşamada
gerçekleştirilmiş olup, 1817-1858 yılları arasında devam etmiştir.
ABD’nin
resmî devlet politikası olan Kızılderili Soykırımı, Nazi Almanya’sında
Yahudilere karşı uygulanan soykırımdan çok daha büyük bir soykırımdı. ABD’nin
resmî mâkâmları, Kızılderili kellesi (affedersiniz) başına 5 dolar ödemişti.
ABD’liler, “Bu vahşi hayvanların yani Kızılderililerin tamamen imha edilmesi
gerekiyor”, “En iyi yerli, ölü yerlidir” politikasıyla kıtayı binlerce yıldır
üzerinde yaşayan yerli halkın elinden zorla almıştı.
Bu
kapsamda ilk biyolojik silah, Kızılderililer üzerinde uygulandı. Aynı ahvalin
günümüzdeki karşılığı Vietnam, Afganistan, Irak ve Suriye toprakları değil miydi?
Sürgüne
gönderilen Kızılderililere yardım olarak dağıtılan battaniyelere çiçek mikrobu
bulaştırılarak çok sayıda yerlinin öldürülmesi sağlandı. Kızılderili
soykırımıyla bugünkü Amerika’nın da temelleri atıldı. Dünyada en büyük soykırım
suçlusu, Amerika Birleşik Devletleri’dir. Tam 70 milyon Kızılderiliyi kendi
vatanlarında katlettiler!
Amerika
Birleşik Devletleri demek, uygarlıkların ve kültürlerin yıkımı demektir.
Mazlumların kanlarını emerek sömüren bu devlet, “demokrasi, insan hakları ve
özgürlük” vaatleriyle kendi zihniyetini, sömürü düzenini, politikasını
sürdürmeye devam ediyor. Amerika Birleşik Devletleri tarihi demek, gerçek
anlamıyla işgallerin, savaşların, soykırımların, işkencelerin, haksızlıkların,
kan ve gözyaşının tarihi demektir. Amerika yaptıklarını meşru göstermek için
benim yaş kuşağım (altmış-yetmiş) zamanındaki çizgi romanları (Tommiks, Tombraks,
Teksas, Zagor, Kinova ve bir düzine diğer isim) ile kovboyların kirli
geçmişlerini Hollywood filmleri ve yalan yazan bir sürü tarih kitapları ile tüm
dünyayı aldatmaktadır.
Örneğin
çoğu Amerikan çizgi roman ve filmlerinde, tarih kitaplarında Kızılderililer
kafatası avcısı, barbar, vahşi, saldırgan ve psikopat olarak modern geçinenlerin
vasıtasıyla dünyaya dayatılmış ve akıllarına zorla havâle edilmiştir. Hani şu
meşhur Rambolarının dünyayı kurtaran yalanları ayrı bir garabettir. “Yüzüklerin
Efendisi” ve muadili eserleri de (!) dâhil edelim.
Diğer
ülkelerin gençlerine rol model diye sunulan sahte ve kartondan kahramanlar…
***
Hâlbuki
vahşi, barbar, psikopat ve saldırgan olanlar bizzat kendileridir. Kızılderililerden sonra ikinci sırayı Afrikalı
köleler alır. Köle ticâreti sırasında 19’uncu yüzyıla kadar toplam 34 milyon
500 bin Afrikalı ve Orta Doğulu kölenin öldüğü biliniyor. Tarihin en büyük
soykırımı, Avrupalıların Amerika’yı fethinden sonra, 1492 tarihinden itibaren
yaşandı. Amerikalıların en az 70 milyon Kızılderili’yi öldürdükleri gibi, 35
milyon insanı vatanlarından kopararak köle olarak kullandıklarını tüm
tarihçiler kabul ediyor. Bugünün demokrat (!) Avrupa’sından Amerika kıtasındaki
tiranlara -hicap ederek söylüyorum- “satılan” insanların listesini kendi
belgelerinden sunalım.
İngiliz
Parlamentosu’nun raporlarına göre 1768’de Afrika’dan Amerika’ya İngilizler 60
bin, Fransızlar 23 bin, Hollandalılar 11 bin, Portekizler bin 700 köle
götürmüş, o yılda toplam satılan köle sayısı 97 bin 500’ü bulmuştu. 1787
yılında bu sayı 100 bin Zenci köleye ulaşmıştır. Amerika’da 1681 yılında 2 bin
Zenci köle varken 1790 yılında 700 bin sayısına, 1860 yılında ise 4 milyona
yükselmiştir.
16’ncı
yüzyılla 19’uncu yüzyılın ortalarına kadar toplam 15 milyon Zenci
köleleştirilerek Amerika Kıtası’na getirildi. Kölelerin can kayıpları da
düşünüldüğünde, Afrika’dan koparılan ve gemilere yüklenerek getirilen Zenci
sayısının 35 milyonun üzerinde olduğu varsayılmaktadır.
***
Bu
tespitlerimize Avrupa’da bir dönem el üstünde tutulan Fransız Komünist Partisi’nin
ehemmiyetli bir üyesi iken bilâhare İslâm’la müşerref olan Roger Garaudy’nin tespitlerini ekleyelim.
1977
yılında yazdığı “Medeniyetler Diyaloğu” kitabında Roger Garaudy şöyle der: “Batılılar 100 milyonu aşkın Amerika yerlisini öldürerek dünyada daha
önce benzeri görülmemiş bir soykırım yaptı. Bunun ardından üç yüz yıl süren
köle ticâreti sırasında en az yüz milyon Afrikalıyı da öldürerek bir başka akıl
almaz soykırımı gerçekleştirmiştir.”
Tüm
bu soykırımların altında Amerika’ya yerleşen ve bugünkü ABD’nin temelini atan Batılılar
vardır. Bu baskıcı yönetim ve sömürü düzeni, ABD ekonomisinin büyümesine ve
1870 yılında da dünyanın en büyük ekonomik gücü olmasına neden
olmuştur. Sonrasında yaşanan Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nda oynadığı
rol de ABD’nin büyük bir askerî güç hâline geldiğini bütün dünyaya gösterdi.
Nazi Almanya’sının İkinci Dünya Savaşı’nda yenilmesinin ardından, dünya çift
kutuplu bir sisteme yöneldi ve dünyadaki tüm toplumlar, bu iki kutuptan ABD ve
SSCB’den birisini seçmek zorunda bırakıldılar.
Kızılderili
ve Afrikalıların 19’uncu yüzyıla kadar soykırıma tâbi tutulmalarından bugüne,
kan ve vahşet imparatorluğunun temelde hiç değişmediğini ve aksine söylemler,
yöntemler ve politikalar bakımından daha da ustalaştığını anlamak mümkündür.
ABD,
kendi hâkimiyetini ve dış politikasını tamamen yalan ve aldatıcı
politikalarının arkasına saklayarak yapmaktadır. Bunun için “Amerikan
demokrasisi” adı altında kullandıkları “insan hakları”, “özgürlük” ve “adâlet”
gibi kavramlarla kendilerini bütün dünyaya şirin göstermeye çalışmaktadırlar.
***
Dünyadaki
tüm darbelerin arkasında ABD vardır. Bizim gördüğümüz son yetmiş seksen
senedeki askerî darbelerde oldukları gibi... Son seferde yani 15 Temmuz’da “bizim çocuklar” dedikleri FETÖ/PDY ve türevleri
asil milletimizin sinesine çarparak mağlûp oldular.
Lâtin
Amerikalılar şöyle der: “Amerika
kıtasında sadece ABD’de darbe olmaz; çünkü sadece orada ABD büyükelçiliği
yoktur.”
Yeryüzündeki bu maskeler altında Amerika’yı daha yakından tanımak
üzere Amerika’nın son yüz yıl içerisinde gerçekleştirdiği işgalleri,
saldırıları ve savaşları incelemek yeterli olacaktır. Sayfalar dolusu listenin
sadece ülke adlarını vererek, bununla iktifa edelim.
Tarihî yüz karası kan, zulüm ve katliamlarla dolu olan ABD,
başta Vietnam, Japonya ve Kore olmak üzere, tarihî sırasıyla Küba, Panama,
Guatemala, Nikaragua, Meksika, Filipinler, Afganistan, Irak, İran ve Suriye’de
yüz binlerce sivili öldürüp dünya tarihinin en büyük vahşet ve katliamlarına
imza atmıştır.
Görüldüğü gibi ABD, tüm dünyaya barış ve özgürlük vaadiyle kan,
gözyaşı, acı ve ölüm getirerek hedef aldığı ülkeleri önce kaosa sürükleyip
sonra bölünmelerine yol açarak bölgeyi kontrolü altına alıyor ve bölgedeki tüm
zengin doğal kaynak yataklarını ele geçiriyor. Şu âna kadar yaptığı tüm işgal,
silâh satma ve soykırımlarından da anlaşıldığı üzere ABD, dış politikasını
kendi çıkarları ile odaklı, tamamen yalana dayalı “insan hakları, özgürlük ve
adâlet” sloganlarıyla kan, gözyaşı, acı ve soykırımlar yaparak
gerçekleştirmiştir.
Menfaatleri için Kızılderilileri yok etmeyi, asimilasyon
yapmayı, Afrikalıları köle olarak kullanmayı, atom bombası ve kimyasal silahlar
kullanarak katliamlar yapmayı, ülkelerdeki etnik gruplardan faydalanarak onları
birbirine düşürmeyi, kardeş kavgalarını, ülkeleri bölmeyi gerçekleştiren ve tüm
bunları yaparken dünyaya şirin görünerek Birleşmiş Milletler ve NATO, insan
hakları örgütleri, IMF ve Dünya Merkez Bankası çatısı altında tüm bu teşkilâtları
yöneterek durumunu çok iyi kullanmıştır.
Bir de aynı doğrultuda müttefik dediği İngiltere, Fransa ve
Almanya gibi ülkeleri de yanına alarak tüm dünyaya meydan okumakta, resmen eşkıyalık
yapmaktadır. Kendisine karşı gelen, kafa tutan ülkeleri de yine müttefikleri
ile beraber gerek ekonomik krizler ve gerekse çeteleri ile dize getiren ABD,
bir gün mutlaka bu yaptıklarının cezasını çekecektir!
Gün gelecek, işgale uğrayan ülkeler birleşerek bunlara hak
ettikleri en güzel cevabı verecektir. Kimsenin yaptığı yanına kâr kalmayacaktır.
***
Hülâsa edersek…
Genç bir yazarımızın şu tespiti yerindedir ve işin vahim
veçhesini ifade etmektedir: “Amerikan düşünce topografyası kan ve irinle
şekillenmiştir. Gelinen noktada dünyanın dört bir yanına ihraç ettiği ve
çoğunluğu akademide yuvalanmış zombiler/zangoçlar eliyle söz konusu
topografyanın üzeri örtülmekte, şiddetin kaynağı bu sayede gizlenmektedir.”
Doğru söze “El-hak, doğrudur” denir. Söylenecek kelâm yeterli midir,
bilmiyorum.
Netîce
itibari ile söylersek, zâhiren dünyevî maddî güç, servet ve servetin verdiği
tekebbürün kaynağı kuvvet açısından dünyanın en büyük devletlerinden
birisi olduğu kabul edilen Amerika Birleşik Devletleri’nin, öncelikle
zerre-i Korona karşısındaki acziyeti ve bir başkanlık seçimini bile
sağlıklı şekilde gerçekleştiremeyip içine düştüğü buhran, 245 yıllık bir
geçmişi olan bu devletin sosyal bünyesinin ne kadar kırılgan olduğunu göstermiş
bulunmaktadır.
Artık
takke düşmüş, kel görünmüştür. Unutulmamalıdır; bu bir temenni değil, duâ ile
beraber, realite ile söyleyelim ki, “Zulm ile âbâd olanın, âhiri berbat olur”.
Âdemoğullarını-insanı
eşref-i mahlûkat görmeyen her hareket sahibi zalimdir, zulümse ilânihâye devam
etmeyecektir. Maddî imparatorlukların akıbetleri hüsrandır. Buna ömür biçmek
bize düşmez; o sosyal bilimcilerin, biraz da Amerika’daki Kunta Kintelerin
torunlarının ve Kızılderili reislerinin torunlarının maharet, kabiliyet ve
direncine bağlıdır.
Vesselâm…