Pâyimâl hâldeki iki anakıta

İlk biyolojik silah, Kızılderililer üzerinde uygulandı. Aynı ahvalin günümüzdeki karşılığı Vietnam, Afganistan, Irak ve Suriye toprakları değil miydi? Sürgüne gönderilen Kızılderililere yardım olarak dağıtılan battaniyelere çiçek mikrobu bulaştırılarak çok sayıda yerlinin öldürülmesi sağlandı. Kızılderili soykırımıyla bugünkü Amerika’nın da temelleri atıldı. Dünyada en büyük soykırım suçlusu, Amerika Birleşik Devletleri’dir.

SON günlerin revaçtaki gündem konusu, ABD seçimlerinden sonra Kongre binasını basanların, dünya kamu efkârındaki infiâli (!) ve gerek Amerikan muhibbi yerli sosyalistlerin, gerekse tatlı su liberallerinin endişeleridir.

Bu yazıda insan tacirleri tarafından maddî ve beşerî kaynakları sömürülen iki kıtadan biri olan Amerika’dan ve kıtanın sömürücüsü ABD’den bahsedeceğiz.

Diğer kıtanın Afrika olduğunu tahmin ettiniz. Rabbim nasip eder ise, bir sonraki yazımızı, güzel insanların yurdu Kara Kıta Afrika’ya ayıracağız.

Bu yazıya bir dibâce olsun diye, sadece yazımızda Kenya’nın Kurucu Devlet Başkanı Jomo Kenyata’nın şu sözüyle gireceğiz:

“Misyonerler Afrika’ya geldiğinde bizim topraklarımız, onların İncilleri vardı. ‘Duâ edelim’ dediler. Gözlerimizi kapattık. Açtığımızda, bizim İncilimiz, onların toprakları vardı.”

***

Batı, Afrika’ya 15’inci yüzyılda saldırdı. O günden bu yana milyonlarca Afrikalı esir edilirken, yeraltı kaynakları da sömürüldü. 15’inci yüzyılda Portekizliler ilk olarak kıtaya ayak bastılar. Bu kıtaları daha kolay yönetebilmek ve sömürebilmek için azınlıklar desteklendi. Afrika bu nedenle iç çatışmalara sürüklendi. İnsanlık tarihinin en büyük soykırımları bu sebeple yaşandı. Batı, kendisinin oluşturduğu ve utanç kaynağı olan kölelik tablosunu bölgeleri Hıristiyanlaştırarak saklamaya çalıştı.

Bugünkü yazımıza mesnet teşkil eden ABD’nin kirli geçmişi ile soykırım tarihini bilmeden ülkenin demokrat olduğunu söylemek ya akıl tutulmasının ya da cellâdına âşık olanların hâllerini yansıtır.

***

“Yeni Dünya” denilen Amerika kıtası, keşfedildiği zaman Beyaz adamın henüz ayak basmadığı bâkir bir toprak idi. Bu toprak üzerinde İnka, Aztek ve Kızılderili medeniyetleri bulunmaktaydı. Ancak Avrupalı Beyaz adam Cristof Colomb’un kıtayı keşfi ile başlayan istilâ süreci, milyonlarca Amerikalı yerlinin soykırımına sebep oldu.

Colomb’un kâşif olduğu, kuyruklu bir yalandır! Kıta Avrupa’sındaki şatoların derebeylerinin masumlardan zorla aldıkların altınlarla imâl edilen gemilerin, birer korsan olan Kolomb ve benzeri çetelerinin yeni sömürü alanları aramakla ilgili bir tarihi arka plândır bu. Yoksa tarih kitaplarında “büyük kâşif, büyük seyyah” terâneleri, emperyalizmin çirkin yüzüne sürülen Batı cilâsıdır.

***

Bu soykırım yaklaşık üç yüzyıl sürdü ve işgal edilen her toprak parçası yerli Amerikalılardan tamamen temizlendi. Florida Seminole yerlileri, Amerikan yerlilerinin belki de son temsilcileriydi. Yerliler, on dokuzuncu yüzyılın başlarından aynı yüzyılın ortalarına kadar belirli bir zaman diliminde varlık ve yokluk savaşları vermek zorunda kaldılar. Bu savaşlar üç ayrı aşamada gerçekleştirilmiş olup, 1817-1858 yılları arasında devam etmiştir.

ABD’nin resmî devlet politikası olan Kızılderili Soykırımı, Nazi Almanya’sında Yahudilere karşı uygulanan soykırımdan çok daha büyük bir soykırımdı. ABD’nin resmî mâkâmları, Kızılderili kellesi (affedersiniz) başına 5 dolar ödemişti. ABD’liler, “Bu vahşi hayvanların yani Kızılderililerin tamamen imha edilmesi gerekiyor”, “En iyi yerli, ölü yerlidir” politikasıyla kıtayı binlerce yıldır üzerinde yaşayan yerli halkın elinden zorla almıştı.

Bu kapsamda ilk biyolojik silah, Kızılderililer üzerinde uygulandı. Aynı ahvalin günümüzdeki karşılığı Vietnam, Afganistan, Irak ve Suriye toprakları değil miydi?

Sürgüne gönderilen Kızılderililere yardım olarak dağıtılan battaniyelere çiçek mikrobu bulaştırılarak çok sayıda yerlinin öldürülmesi sağlandı. Kızılderili soykırımıyla bugünkü Amerika’nın da temelleri atıldı. Dünyada en büyük soykırım suçlusu, Amerika Birleşik Devletleri’dir. Tam 70 milyon Kızılderiliyi kendi vatanlarında katlettiler!

Amerika Birleşik Devletleri demek, uygarlıkların ve kültürlerin yıkımı demektir. Mazlumların kanlarını emerek sömüren bu devlet, “demokrasi, insan hakları ve özgürlük” vaatleriyle kendi zihniyetini, sömürü düzenini, politikasını sürdürmeye devam ediyor. Amerika Birleşik Devletleri tarihi demek, gerçek anlamıyla işgallerin, savaşların, soykırımların, işkencelerin, haksızlıkların, kan ve gözyaşının tarihi demektir. Amerika yaptıklarını meşru göstermek için benim yaş kuşağım (altmış-yetmiş) zamanındaki çizgi romanları (Tommiks, Tombraks, Teksas, Zagor, Kinova ve bir düzine diğer isim) ile kovboyların kirli geçmişlerini Hollywood filmleri ve yalan yazan bir sürü tarih kitapları ile tüm dünyayı aldatmaktadır.

Örneğin çoğu Amerikan çizgi roman ve filmlerinde, tarih kitaplarında Kızılderililer kafatası avcısı, barbar, vahşi, saldırgan ve psikopat olarak modern geçinenlerin vasıtasıyla dünyaya dayatılmış ve akıllarına zorla havâle edilmiştir. Hani şu meşhur Rambolarının dünyayı kurtaran yalanları ayrı bir garabettir. “Yüzüklerin Efendisi” ve muadili eserleri de (!) dâhil edelim.

Diğer ülkelerin gençlerine rol model diye sunulan sahte ve kartondan kahramanlar…

***

Hâlbuki vahşi, barbar, psikopat ve saldırgan olanlar bizzat kendileridir. Kızılderililerden sonra ikinci sırayı Afrikalı köleler alır. Köle ticâreti sırasında 19’uncu yüzyıla kadar toplam 34 milyon 500 bin Afrikalı ve Orta Doğulu kölenin öldüğü biliniyor. Tarihin en büyük soykırımı, Avrupalıların Amerika’yı fethinden sonra, 1492 tarihinden itibaren yaşandı. Amerikalıların en az 70 milyon Kızılderili’yi öldürdükleri gibi, 35 milyon insanı vatanlarından kopararak köle olarak kullandıklarını tüm tarihçiler kabul ediyor. Bugünün demokrat (!) Avrupa’sından Amerika kıtasındaki tiranlara -hicap ederek söylüyorum- “satılan” insanların listesini kendi belgelerinden sunalım.

İngiliz Parlamentosu’nun raporlarına göre 1768’de Afrika’dan Amerika’ya İngilizler 60 bin, Fransızlar 23 bin, Hollandalılar 11 bin, Portekizler bin 700 köle götürmüş, o yılda toplam satılan köle sayısı 97 bin 500’ü bulmuştu. 1787 yılında bu sayı 100 bin Zenci köleye ulaşmıştır. Amerika’da 1681 yılında 2 bin Zenci köle varken 1790 yılında 700 bin sayısına, 1860 yılında ise 4 milyona yükselmiştir. 

16’ncı yüzyılla 19’uncu yüzyılın ortalarına kadar toplam 15 milyon Zenci köleleştirilerek Amerika Kıtası’na getirildi. Kölelerin can kayıpları da düşünüldüğünde, Afrika’dan koparılan ve gemilere yüklenerek getirilen Zenci sayısının 35 milyonun üzerinde olduğu varsayılmaktadır.

***

Bu tespitlerimize Avrupa’da bir dönem el üstünde tutulan Fransız Komünist Partisi’nin ehemmiyetli bir üyesi iken bilâhare İslâm’la müşerref olan Roger Garaudy’nin tespitlerini ekleyelim. 

1977 yılında yazdığı “Medeniyetler Diyaloğu” kitabında Roger  Garaudy şöyle der: “Batılılar 100 milyonu aşkın Amerika yerlisini öldürerek dünyada daha önce benzeri görülmemiş bir soykırım yaptı. Bunun ardından üç yüz yıl süren köle ticâreti sırasında en az yüz milyon Afrikalıyı da öldürerek bir başka akıl almaz soykırımı gerçekleştirmiştir.” 

Tüm bu soykırımların altında Amerika’ya yerleşen ve bugünkü ABD’nin temelini atan Batılılar vardır. Bu baskıcı yönetim ve sömürü düzeni, ABD ekonomisinin büyümesine ve 1870 yılında da dünyanın en büyük ekonomik gücü olmasına neden olmuştur. Sonrasında yaşanan Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nda oynadığı rol de ABD’nin büyük bir askerî güç hâline geldiğini bütün dünyaya gösterdi. Nazi Almanya’sının İkinci Dünya Savaşı’nda yenilmesinin ardından, dünya çift kutuplu bir sisteme yöneldi ve dünyadaki tüm toplumlar, bu iki kutuptan ABD ve SSCB’den birisini seçmek zorunda bırakıldılar.

Kızılderili ve Afrikalıların 19’uncu yüzyıla kadar soykırıma tâbi tutulmalarından bugüne, kan ve vahşet imparatorluğunun temelde hiç değişmediğini ve aksine söylemler, yöntemler ve politikalar bakımından daha da ustalaştığını anlamak mümkündür.

ABD, kendi hâkimiyetini ve dış politikasını tamamen yalan ve aldatıcı politikalarının arkasına saklayarak yapmaktadır. Bunun için “Amerikan demokrasisi” adı altında kullandıkları “insan hakları”, “özgürlük” ve “adâlet” gibi kavramlarla kendilerini bütün dünyaya şirin göstermeye çalışmaktadırlar.

***

Dünyadaki tüm darbelerin arkasında ABD vardır. Bizim gördüğümüz son yetmiş seksen senedeki askerî darbelerde oldukları gibi... Son seferde yani 15 Temmuz’da  “bizim çocuklar” dedikleri FETÖ/PDY ve türevleri asil milletimizin sinesine çarparak mağlûp oldular.

Lâtin Amerikalılar şöyle der: “Amerika kıtasında sadece ABD’de darbe olmaz; çünkü sadece orada ABD büyükelçiliği yoktur.”

Yeryüzündeki bu maskeler altında Amerika’yı daha yakından tanımak üzere Amerika’nın son yüz yıl içerisinde gerçekleştirdiği işgalleri, saldırıları ve savaşları incelemek yeterli olacaktır. Sayfalar dolusu listenin sadece ülke adlarını vererek, bununla iktifa edelim.

Tarihî yüz karası kan, zulüm ve katliamlarla dolu olan ABD, başta Vietnam, Japonya ve Kore olmak üzere, tarihî sırasıyla Küba, Panama, Guatemala, Nikaragua, Meksika, Filipinler, Afganistan, Irak, İran ve Suriye’de yüz binlerce sivili öldürüp dünya tarihinin en büyük vahşet ve katliamlarına imza atmıştır.

Görüldüğü gibi ABD, tüm dünyaya barış ve özgürlük vaadiyle kan, gözyaşı, acı ve ölüm getirerek hedef aldığı ülkeleri önce kaosa sürükleyip sonra bölünmelerine yol açarak bölgeyi kontrolü altına alıyor ve bölgedeki tüm zengin doğal kaynak yataklarını ele geçiriyor. Şu âna kadar yaptığı tüm işgal, silâh satma ve soykırımlarından da anlaşıldığı üzere ABD, dış politikasını kendi çıkarları ile odaklı, tamamen yalana dayalı “insan hakları, özgürlük ve adâlet” sloganlarıyla kan, gözyaşı, acı ve soykırımlar yaparak gerçekleştirmiştir.

Menfaatleri için Kızılderilileri yok etmeyi, asimilasyon yapmayı, Afrikalıları köle olarak kullanmayı, atom bombası ve kimyasal silahlar kullanarak katliamlar yapmayı, ülkelerdeki etnik gruplardan faydalanarak onları birbirine düşürmeyi, kardeş kavgalarını, ülkeleri bölmeyi gerçekleştiren ve tüm bunları yaparken dünyaya şirin görünerek Birleşmiş Milletler ve NATO, insan hakları örgütleri, IMF ve Dünya Merkez Bankası çatısı altında tüm bu teşkilâtları yöneterek durumunu çok iyi kullanmıştır.

Bir de aynı doğrultuda müttefik dediği İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ülkeleri de yanına alarak tüm dünyaya meydan okumakta, resmen eşkıyalık yapmaktadır. Kendisine karşı gelen, kafa tutan ülkeleri de yine müttefikleri ile beraber gerek ekonomik krizler ve gerekse çeteleri ile dize getiren ABD, bir gün mutlaka bu yaptıklarının cezasını çekecektir!

Gün gelecek, işgale uğrayan ülkeler birleşerek bunlara hak ettikleri en güzel cevabı verecektir. Kimsenin yaptığı yanına kâr kalmayacaktır.

***

Hülâsa edersek…

Genç bir yazarımızın şu tespiti yerindedir ve işin vahim veçhesini ifade etmektedir: “Amerikan düşünce topografyası kan ve irinle şekillenmiştir. Gelinen noktada dünyanın dört bir yanına ihraç ettiği ve çoğunluğu akademide yuvalanmış zombiler/zangoçlar eliyle söz konusu topografyanın üzeri örtülmekte, şiddetin kaynağı bu sayede gizlenmektedir.”

Doğru söze “El-hak, doğrudur” denir. Söylenecek kelâm yeterli midir, bilmiyorum.

Netîce itibari ile söylersek, zâhiren dünyevî maddî güç, servet ve servetin verdiği tekebbürün kaynağı kuvvet açısından dünyanın en büyük devletlerinden birisi olduğu kabul edilen Amerika  Birleşik Devletleri’nin, öncelikle zerre-i Korona karşısındaki acziyeti ve bir başkanlık seçimini bile sağlıklı şekilde gerçekleştiremeyip içine düştüğü buhran, 245 yıllık bir geçmişi olan bu devletin sosyal bünyesinin ne kadar kırılgan olduğunu göstermiş bulunmaktadır.

Artık takke düşmüş, kel görünmüştür. Unutulmamalıdır; bu bir temenni değil, duâ ile beraber, realite ile söyleyelim ki, “Zulm ile âbâd olanın, âhiri berbat olur”.

Âdemoğullarını-insanı eşref-i mahlûkat görmeyen her hareket sahibi zalimdir, zulümse ilânihâye devam etmeyecektir. Maddî imparatorlukların akıbetleri hüsrandır. Buna ömür biçmek bize düşmez; o sosyal bilimcilerin, biraz da Amerika’daki Kunta Kintelerin torunlarının ve Kızılderili reislerinin torunlarının maharet, kabiliyet ve direncine bağlıdır.

Vesselâm…