GEÇEN hafta İzmir’de bir miting düzenlendi. Her zaman
olduğu gibi ismi itibarıyla çok masum bir konudaydı miting. Ancak işin içine
HDP ve türevleri girdiği için “Demokrasi İçin Bir Nefes” Mitingi, bölücüler
ordusunun güç gösterisine dönüştürülmeye çalışıldı.
Mitingi organize eden grup, kendisine “İzmir Emek ve
Demokrasi Güçleri” ismini takmış. Ev sahibi HDP gibi görünse de etki alanını
genişletmek için başka siyâsî parti ve sivil toplum kuruluşları da dâhil edilmiş
gruba. Mitingin adında da “demokrasi” kelimesi geçince, bilen bilmeyen doluşmuş
Gündoğdu Meydanı’na.
Seçim dönemlerinde çok daha büyük kalabalıklara şahit
olduğumuz için, 8 Temmuz’daki mitingi sayısal olarak bir sıralamaya bile
sokamayız belki. Ama katılımcılar ve konuşmalar açısından önemli bir sonuca
ulaşmış ve CHP-HDP ilişkisinde “malûmun ilâmı” olarak kayda geçmiştir bence.
“Malûmun ilâmı” diyorum, çünkü resmî ağızlardan ne
kadar süslü cümlelerle gizlenmeye çalışılsa da CHP-HDP ilişkisini zaten hepimiz
biliyoruz. CHP İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, mitingde yaptığı
konuşmada, “Yola çıkarken ‘Çok ses, çok renk, çok nefes’ demiştik. Hep beraber
omuz omuza daha güzel bir memleket kurmak için canla başla çalışmaya devam
edeceğiz. Enerjimiz yerinde, gücümüz, kuvvetimiz yerinde, sonuna kadar hep
beraberiz” diyerek bu bilgimizi tescillemiş oldu. CHP İzmir Teşkilâtının tam
kadro ile destek verdiği mitingde, İl Başkanı Deniz Yücel de “Mücadeleye omuz
omuza devam edeceğiz” derken, Tunç Soyer’in sürçülisan etmediğini, bu “omuz
omuza” teriminin özellikle seçildiğini ve CHP’nin parti politikası olduğunu
gözler önüne serdi. CHP’nin mitinge katılımı o kadar geniş bir kadroyla olmuştu
ki Faik Öztrak’ın tepkileri azaltmak için verdiği “Miting HDP’nindi, Soyer
sadece davete icabet etti” cevabını da havada bıraktı. Partisine sormadan, hem
de il başkanı dâhil tüm teşkilâtı toplayıp terör örgütüne açık destek veren
konuşmalar yapacak bir belediye başkanına sahip olmayı da “parti içi demokrasi”
olarak sunabilirler az daha sıkışırlarsa.
CHP’nin bu fütursuzca destek verdiği mitingde, Pervin
Buldan’ın “Gelsinler, HDP’ye açtıkları dâvânın sonucunu burada, İzmir Gündoğdu
Meydanı’nda görsünler. Görsünler ki, HDP’nin adliye koridorlarına ve
cezaevlerine sığmadığını anlasınlar”, “Tüm Türkiye HDP oldu, HDP’li oldu… Kürt
sorunu çözülmeden hiçbir sorunun çözülmeyeceğini bu iktidar artık anlamalıdır.
Tecridi kaldırın, Kürt sorununu çözün, bu ülkeye demokrasi de, adalet de, barış
da gelir” ifadeleri de rahatsız etmedi hiçbirini.
Ancak indirici yumruğu, “Gün karanlıklarda
fısıldaşmanın değil, gün ışığında gür sesle haykırmanın günüdür” diyen Mithat
Sancar vurdu. Kapalı kapılar ardındaki pazarlıkların açık bir ortaklıkla
taçlandırılmasını istedi.
Son miting göstermiştir ki, CHP, HDP’nin dümen suyuna
iyice kapılmıştır. Hatta HDP’nin tüm söylemlerini sahiplenerek patronun terör
partisi olduğunu kabullenmiştir. Buna rağmen CHP hâlâ HDP ile yasak aşk
yaşamayı tercih ediyor gibi görünse de bunun tek sebebi, İyi Parti ve
milliyetçi sıfatına sarılmış ufak tefek partileri kaybetmemek arzusuyla
alâkalıdır.
Üzerinden bir hafta geçmesine rağmen İyi Parti Genel
Başkanı Akşener’den bu konuyla ilgili bir açıklama gelmemesi de düşündürücü
tabiî! Meral Hanım ya sindirmeye çalışıyor bu ihanet belgesini, ya konuşmazsa
unutulacağını umuyor ya da yeni yollar arıyor kirli ittifaktan çıkabilmek için.
İyi Parti’nin başkan ve yöneticilerini bilemiyorum,
ipleri başkalarının ellerinde olduğu için her pisliğe gözlerini yumuyor,
kulaklarını tıkıyor olabilirler. Ancak o partiye oy verenlerin büyük
çoğunluğunun millî hassasiyetleri olduğundan ve sadece -doğru ya da yanlış- bir
sebeple MHP’den uzaklaşmak zorunda kaldıklarından şüphemiz yok. İşte o seçmen,
bu kirli ilişkiler yumağında çaresiz kalmaya mahkûm olmamalı. Hak ettikleri
siyâsî kadro bu değil. Zannediyorum ki, Akşener de bunun farkındadır.
Milliyetçilik kisvesi altında vatan hainleri ile ortaklık yapmanın siyâsî bir
intihar olduğunu görüyordur artık. Bu yüzden diyorum ki, “Ya İyi Parti kendini
de, iddia ettiği hedefleri de çürütmek pahasına Millet İttifakı’nın parçası
olmaya devam edecek ve ipini tutanları mutlu edip seçmenini kaybedecek ya da
gerçekten zillet olan o çatıdan ayrılıp özüne dönecek”.
Gerçeği görüp büyük çatının altına girmesini arzu ederiz tabiî ama Cumhur’a katılmasına da gerek yok! Dilerse diğer sağ partilerle yapacağı ittifak sayesinde Meclis’e girmeyi de garanti altına alabileceğinden hiç şüphem yok. Yeter ki özüne dönsün!