Patron böyle istedi, peki İyi Parti buna ne diyecek?

Diyorum ki, “Ya İyi Parti kendini de, iddia ettiği hedefleri de çürütmek pahasına Millet İttifakı’nın parçası olmaya devam edecek ve ipini tutanları mutlu edip seçmenini kaybedecek ya da gerçekten zillet olan o çatıdan ayrılıp özüne dönecek”. Gerçeği görüp büyük çatının altına girmesini arzu ederiz tabiî ama Cumhur’a katılmasına da gerek yok! Dilerse diğer sağ partilerle yapacağı ittifak sayesinde Meclis’e girmeyi de garanti altına alabileceğinden hiç şüphem yok. Yeter ki özüne dönsün!

GEÇEN hafta İzmir’de bir miting düzenlendi. Her zaman olduğu gibi ismi itibarıyla çok masum bir konudaydı miting. Ancak işin içine HDP ve türevleri girdiği için “Demokrasi İçin Bir Nefes” Mitingi, bölücüler ordusunun güç gösterisine dönüştürülmeye çalışıldı.

Mitingi organize eden grup, kendisine “İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri” ismini takmış. Ev sahibi HDP gibi görünse de etki alanını genişletmek için başka siyâsî parti ve sivil toplum kuruluşları da dâhil edilmiş gruba. Mitingin adında da “demokrasi” kelimesi geçince, bilen bilmeyen doluşmuş Gündoğdu Meydanı’na.

Seçim dönemlerinde çok daha büyük kalabalıklara şahit olduğumuz için, 8 Temmuz’daki mitingi sayısal olarak bir sıralamaya bile sokamayız belki. Ama katılımcılar ve konuşmalar açısından önemli bir sonuca ulaşmış ve CHP-HDP ilişkisinde “malûmun ilâmı” olarak kayda geçmiştir bence.

“Malûmun ilâmı” diyorum, çünkü resmî ağızlardan ne kadar süslü cümlelerle gizlenmeye çalışılsa da CHP-HDP ilişkisini zaten hepimiz biliyoruz. CHP İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, mitingde yaptığı konuşmada, “Yola çıkarken ‘Çok ses, çok renk, çok nefes’ demiştik. Hep beraber omuz omuza daha güzel bir memleket kurmak için canla başla çalışmaya devam edeceğiz. Enerjimiz yerinde, gücümüz, kuvvetimiz yerinde, sonuna kadar hep beraberiz” diyerek bu bilgimizi tescillemiş oldu. CHP İzmir Teşkilâtının tam kadro ile destek verdiği mitingde, İl Başkanı Deniz Yücel de “Mücadeleye omuz omuza devam edeceğiz” derken, Tunç Soyer’in sürçülisan etmediğini, bu “omuz omuza” teriminin özellikle seçildiğini ve CHP’nin parti politikası olduğunu gözler önüne serdi. CHP’nin mitinge katılımı o kadar geniş bir kadroyla olmuştu ki Faik Öztrak’ın tepkileri azaltmak için verdiği “Miting HDP’nindi, Soyer sadece davete icabet etti” cevabını da havada bıraktı. Partisine sormadan, hem de il başkanı dâhil tüm teşkilâtı toplayıp terör örgütüne açık destek veren konuşmalar yapacak bir belediye başkanına sahip olmayı da “parti içi demokrasi” olarak sunabilirler az daha sıkışırlarsa.

CHP’nin bu fütursuzca destek verdiği mitingde, Pervin Buldan’ın “Gelsinler, HDP’ye açtıkları dâvânın sonucunu burada, İzmir Gündoğdu Meydanı’nda görsünler. Görsünler ki, HDP’nin adliye koridorlarına ve cezaevlerine sığmadığını anlasınlar”, “Tüm Türkiye HDP oldu, HDP’li oldu… Kürt sorunu çözülmeden hiçbir sorunun çözülmeyeceğini bu iktidar artık anlamalıdır. Tecridi kaldırın, Kürt sorununu çözün, bu ülkeye demokrasi de, adalet de, barış da gelir” ifadeleri de rahatsız etmedi hiçbirini.

Ancak indirici yumruğu, “Gün karanlıklarda fısıldaşmanın değil, gün ışığında gür sesle haykırmanın günüdür” diyen Mithat Sancar vurdu. Kapalı kapılar ardındaki pazarlıkların açık bir ortaklıkla taçlandırılmasını istedi.

Son miting göstermiştir ki, CHP, HDP’nin dümen suyuna iyice kapılmıştır. Hatta HDP’nin tüm söylemlerini sahiplenerek patronun terör partisi olduğunu kabullenmiştir. Buna rağmen CHP hâlâ HDP ile yasak aşk yaşamayı tercih ediyor gibi görünse de bunun tek sebebi, İyi Parti ve milliyetçi sıfatına sarılmış ufak tefek partileri kaybetmemek arzusuyla alâkalıdır.

Üzerinden bir hafta geçmesine rağmen İyi Parti Genel Başkanı Akşener’den bu konuyla ilgili bir açıklama gelmemesi de düşündürücü tabiî! Meral Hanım ya sindirmeye çalışıyor bu ihanet belgesini, ya konuşmazsa unutulacağını umuyor ya da yeni yollar arıyor kirli ittifaktan çıkabilmek için.

İyi Parti’nin başkan ve yöneticilerini bilemiyorum, ipleri başkalarının ellerinde olduğu için her pisliğe gözlerini yumuyor, kulaklarını tıkıyor olabilirler. Ancak o partiye oy verenlerin büyük çoğunluğunun millî hassasiyetleri olduğundan ve sadece -doğru ya da yanlış- bir sebeple MHP’den uzaklaşmak zorunda kaldıklarından şüphemiz yok. İşte o seçmen, bu kirli ilişkiler yumağında çaresiz kalmaya mahkûm olmamalı. Hak ettikleri siyâsî kadro bu değil. Zannediyorum ki, Akşener de bunun farkındadır. Milliyetçilik kisvesi altında vatan hainleri ile ortaklık yapmanın siyâsî bir intihar olduğunu görüyordur artık. Bu yüzden diyorum ki, “Ya İyi Parti kendini de, iddia ettiği hedefleri de çürütmek pahasına Millet İttifakı’nın parçası olmaya devam edecek ve ipini tutanları mutlu edip seçmenini kaybedecek ya da gerçekten zillet olan o çatıdan ayrılıp özüne dönecek”.

Gerçeği görüp büyük çatının altına girmesini arzu ederiz tabiî ama Cumhur’a katılmasına da gerek yok! Dilerse diğer sağ partilerle yapacağı ittifak sayesinde Meclis’e girmeyi de garanti altına alabileceğinden hiç şüphem yok. Yeter ki özüne dönsün!