Partizanlık

Ey vatandaşlar, particilik taassubundan ve partizanlıktan lütfen kurtulun! Partizanlık prangalarını parçalayıp atın! Hakkın ve hakikatin sesi olun! Çünkü particilik ve partizanlık size doğruya yanlış, yanlışa da doğru dedirttirir. İnanmadığınız şeyleri söylettirir, inandığınız şeyleri de söylemenize engel olur. Benden söylemesi...

GEÇEN hafta “Particilik Üzerine” başlığı ile bir yazı kaleme almıştım. Bu haftaki yazımda da bir nevi bunun devamı sayılabilecek nitelikte “Partizanlık” başlıklı bir makaleyi kaleme alarak, bu konudaki görüş ve düşüncelerimi siz saygıdeğer okurlarımla paylaşmak istiyorum.

Geçen haftaki yazımda da belirtmiştim, partiler, anayasal kurumlardır. Pozitif hukuk ve reel politika (reel “gerçek”, poli “çok”, tika “yüz”; birleştirmek size ait) gereği demokratik sistemlerde “demokrasicilik” oyununu oynamak üzere (sizi bilmem ama bana göre demokrasi, uygulamalardaki tüm eksikliklere rağmen yine de beşerî sistemler içinde insan tabiatına en uygun olan bir rejimin adıdır, çünkü özünde halkın iradesine dayalı bir sistemdir; ancak halkın iradesi yönetimlere ne kadar ve ne oranda yansıyor ve yönetimler nezdinde bu irade nasıl temsil ediliyor ve nasıl tecelli buluyor, işte asıl soru ve sorun budur ve meselenin özü de burada düğümlenmektedir. Örneğin bu konularda, başta Mısır olmak üzere Orta Doğu Arap ülkelerine ve tüm ülkelerdeki duruma bakmak ve bunları objektif bir şekilde analiz etmek gerekir, bakalım nasıl bir sonuç çıkacak. Onun için “demokrasicilik oyunu” dedim) partiler olacaktır. Vatandaşlar da istedikleri partiye ya da kendilerine en yakın buldukları partilere tıpış tıpış, kuzu kuzu, kuzuların derin sessizliği, gönüllü esareti ve şuursuz bir teslimiyet ruhuyla, aynı zamanda da mankurtlaştırılmış beyinlerin iflah olmaz misyonuyla ve dahi huzur-u kalb içerisinde oylarını götürüp vereceklerdir.

Versinler, versinler, ben “Vermesinler” demiyorum ki...

Ancak bizde particilik çoğu zaman kibarca ve medenî usullere göre yapılmıyor. Tam bir partizanlık anlayışıyla yapılıyor. Yani ne pahasına olursa olsun, partisinin çıkarlarını savunmak ve parti taassubuyla hareket ederek partisinin ve parti liderinin “Doğru” dediğine doğru, “Yanlış” dediğine de yanlış demek... İsterse doğru gerçekten doğru olmasın, yanlış da gerçekten yanlış, fark etmez!

Çünkü particilik ve partizanlık, gerektiğinde ve çoğu zaman yanlışa doğru, doğruya yanlış; siyaha beyaz, beyaza da siyah dedirttirir. İnanmadığınız şeyleri söylettirir size, inandığınız şeyleri de söylemenize engel olur. İstisnaları tenzih ederim ama aksi olursa eğer, disiplinsizlikten dolayı zâten sizi hemen partiden ihraç ederler.

Dediğim gibi, bazı istisnalar dışında particiliğin ve partizanlığın felsefesi böyledir. Parti lideri bir şey söylüyorsa, o şey mantığınıza uysa da, uymasa da, aklınıza yatsa da, yatmasa da, “Elbet vardır bunda bir hikmet!” diyerek ve dahi “Liderimden daha iyi mi bileceğim?” diye düşünerek o şeyi körü körüne, ısrarla ve canhıraş bir şekilde savunacaksınız ve her şeyi göze alarak kuzular gibi teslimiyet ruhu içerisinde olacaksınız.

Aynı tarikat ve cemaatlerde olduğu gibi… “Şeyhim ne söylüyorsa doğrudur! O söylüyorsa elbet vardır bunda bir hikmet!” anlayışıyla ve gassal elinde meyyit gibi olmak felsefesiyle...

Parti ilkelerinden bahsedilir ama bu ilkeler, sizin zannettiğiniz gibi doğruya doğru, yanlışa da yanlış demek ilkesi değildir. Ya nedir? Yanlış olduğunu, yalan olduğunu bilseniz dahi bile bile, körü körüne bu yanlışı ve yalanı savunmaktır. İşte particilerin anladığı ve savunduğu ilke budur. Başka bir ifâde ile söyleyecek olursak, aslında bu tam bir ilkesizliktir!

Bu bağlamda özellikle bazı partilerin temel felsefe ve politikaları tamamen böyledir. Yani parti felsefe ve politikaları, particilik anlayış ve faaliyetleri neredeyse tamamen yalan dolan, çarpıtma, saptırma, sulandırma, dezenformasyon, bilgi kirliliği ve algı operasyonları üzerine kurulmuştur.

Bazı partiler de vardır ki, bu konularda daha ehvendirler ve memlekete hizmet noktasında ellerinden geleni yapıyor olsalar da nihayetinde onlarda da kalite ve nitelik sorunu yaşanmaktadır ve bu konularda istenilen düzeyde de değildirler.

Ben bunları söylerken, merhum Süleyman Demirel’in bir sözü aklıma geldi. O da vatandaş tarafından eleştiriye tâbi tutulduğunda şöyle derdi: “Beni ne eleştiriyorsunuz? Böyle bir kumaştan ancak böyle bir elbise çıkar!”

Yani determinizm prensibine göre sebep-sonuç ilişkisi...

Bütün bunların yanında, bizdeki muhalefet partilerinin muhalefet etme anlayışları da çok ilginç!

Bazı istisnalar dışında anlayış şu: Doğru bile olsa, güzel bile olsa, iyi bile olsa, insanların ve memleketin hayrına bile olsa iktidarın her yaptığı hizmete karşı çıkmak, karalamak, kötülemek, dezenformasyon ve algı operasyonlarıyla kafaları karıştırmak, yalan dolanlarla işi sulandırmak...

Hatta bir muhalefet parti yöneticisinin, “Tabiî ki muhalefet olarak biz, iktidarın her yaptığı şeye karşı çıkacağız. İsterse iktidar dünyanın en doğru, en güzel, en iyi işini yapsın, muhalefet olarak bu bizim görevimiz!” deyişini hatırlatalım. Şu hastalıklı, şu patolojik muhalefet anlayışına bakınız Allah’ınızın aşkına! Siz dünyada böyle bir muhalefet etme biçimini hiç gördünüz mü, hiç duydunuz mu?

Ama işin daha da ilginç, daha da gülünç ve daha da anlaşılmaz tarafı şu: Bu ülkede milyonlarca insan, bu tür partilere destek olabilmekte ve çeşitli vesilelerle bu zihniyette olan partilere rahatlıkla oy verebilmektedirler!

Peki, neden?

Çünkü pireye kızıp yorganı yakmayı göze alıyorlar da onun için!

“Yahu hiç pireye kızarak yorgan yakılır mı? Diyelim ki yaktınız, kışın ne yapacaksınız? Yorgan yok, açıkta kalacaksınız! Üşütüp hasta olacaksınız! Belki de hastalıktan öleceksiniz! O zaman ne yapacaksınız? Şimdi sizin yaptığınız iş mi?” diye sormazlar mı adama?

Gördünüz mü insanların hâl-i pürmelâlini?

Şimdi Süleyman Demirel, o meşhur sözünde haklı değil mi? İşte Şark toplumlarının içine düştüğü açmaz budur! Böyle bir toplumdan hiç hayır gelir mi?

Onun için ey vatandaşlar, (söyleyeceğim şeyi yapabilmenizin atomu parçalamaktan daha da zor olduğunu bildiğim hâlde) particilik taassubundan ve partizanlıktan lütfen kurtulun! Partizanlık prangalarını parçalayıp atın! Hakkın ve hakikatin sesi olun! Çünkü particilik ve partizanlık size doğruya yanlış, yanlışa da doğru dedirttirir. İnanmadığınız şeyleri söylettirir, inandığınız şeyleri de söylemenize engel olur. Benden söylemesi...

Sonuçlarına katlanmak kaydıyla tercih de sizin, karar da sizin, vesselâm…