
NESLİ tükenmekte olan hayvanlar millî parklara alınarak korunuyor, tarihî eserler sit alanına dâhil edilerek korunuyor ama nedense iyi ve donanımlı insanlar ile dâvâ adamları korunamıyor. Tıpkı Peygamber ahlâkını koruyamadığımız ya da sürdüremediğimiz gibi…
Bunlarla sınırlı değil koruyamadıklarımız. Hatta koruma kalkanında olmasına rağmen koruyamadıklarımız da var ve hepsi herkes tarafından bilinmekte…
Yine de birkaçına değinmeden geçmek istemiyor inatçı kalemim ya da klavyem; şanlı tarihin armağan ettiği milyonlarca metrekarelik toprak bütünlüğümüzü meselâ, komşusu açken tok karnına yatmayı ar eden sosyolojimizi, ezan okunurken demir döven demircinin elini havada bırakan saygımızı, “Ben bugün yeterince kazandım” diyerek müşterisini komşusuna yönlendiren esnafımızı, aynı otlağı paylaşan ve yan yana gezen kurtla kuzunun birbirine duyduğu güveni… Daha da uzatabiliriz listemizi.
Mevcutla iktifa ederek yeni bir paragrafa geçiyorum ancak geçmişin tezahüründen zihnimizde yer edinen izinden vazgeçmiyorum. Belki geçmiş yakamıza yapıştığı için o da bizden vazgeçmiyor.
Dün şekva ettiklerimizin yankısıdır aslında bugün duyduklarımız yahut dillendirdiklerimiz.
Öyle ya, kime mikrofon uzatılsa mustarip olduğu dertten şikâyet ederek başlıyor kelâma. O zaman akıllara, “İlk taşı aranızda en günahsız olanı atsın” ilkesi geliyor ve duraklıyor insan. Durmalı da zaten.
Yörüngeden çıkan uzay aracına döndüğümüzün farkında olan kaç insan yahut kaç toplum var ahir zamanda? Bunu bilme olasılığına sahip değiliz elbette. Ama şapkayı önümüze koyarak yola devam edelim ve şikâyetimize konu olan başlıklarda “kalıcı” çözüm arayışına girişelim.
Elini taşın altına atacak olanlar sıralamasında ameleler değil, tam tersine evvelâ siyâsî aktörler olmalı. Ardından bürokratlar, hukukçular, aydınlar, eğitimciler, sanatçılar, sporcular ile STK, güvenlik, diyanet ve medya mensupları, sonrasında ise ebeveynler, tacirler, memurlar ve işçiler gelmeli.
Kabul etmek gerekir ki, her meslek grubunun etki alanı toplumsal tesirin gücüne katkı sunan birer katman görevi görecektir.
Siyasetin ilk sırada yer almasının nedenleri bir yazıya sığmayacak evsaftadır ve herkesin malûmudur.
Ülke gündemini birkaç yıldır meşgul eden “2023 Seçimleri” öncesinde “Ben ne yapabilirim?” sorusuna cevap ararken yepyeni bir parti kurma fikri doğdu. Doğru olan bu mu bilmiyorum ama kendimce bir yol haritası çizmek istedim ve kuracağım partinin tabelasından evvel içini doldurmaya çalıştım.
Öncelikle hak ve özgürlükler noktasında tüm zamanların en iddialı seçim bildirgesine sahip olmalı bu parti.
Şimdi o bildirgeye göz gezdirerek nasıl bir parti olmasına bakalım: Mazlumla zalimi ayırt edici özeliğe sahip, karar verirken hem merhameti ön plânda tutan, hem de acıma duygusundan arındırılmış adalet mekanizmasını yürürlüğe sokan bir parti olmalı.
Bir başka ifadeyle, kılı kırka bölen hukuk insanlarını adalet terazisinin başına getiren, adaleti öncelikli ve bağımsız bir yapıya büründüren parti olmalı.
Savunma ve eğitim bakanlıklarında olduğu gibi tarım, hayvancılık, ekonomi, sanayi, spor ve kültür bakanlıklılarını da “millî” kimliğe dâhil eden bir parti olmalı.
Öğretmenliği “en kutsal” meslek hâline getiren ve en çok maaşın verildiği devlet memurluğuna evrilten bir parti olmalı.
Üniversite hayatına atılan binlerce gencin mezuniyet töreninden sonra hayâlini kurduğu branşta istihdam etmeye matuf adımları kararlılıkla atan bir parti olmalı.
Başta kadın cinayetleri olmak üzere, doğa ve hayvan katliamlarının yaşanmadığı bir ülkeye hizmet etmeyi amaçlayan, bireyleri öfke kontrolü eğitiminden geçmiş, sinir uçları alınmış, şiddetten beslenmeyen bir toplumu tesis etmeyi gaye edinen bir parti olmalı.
Hükümetin aldığı her reformist eylem ve kararı destekleyen, bunun arkasında duran, fahiş fiyattan ve stokçuluktan beslenmeyen, ahilik kültürünün devamı niteliğinde iş ahlâkına sahip esnafın hatta ev ve işyeri sahiplerinin gücünden beslenen bir parti olmalı.
Başta hastaneler olmak üzere tapuda, nüfusta, noterde, markette kuyruğu ve sıra alma dönemini bitiren altyapıyı tesis etmeyi ilke edinen, teknoloji ve yazılımla barışık bir parti olmalı.
Evlâdını gelecek yüzyıllara hazırlayan, millî kültür kodlarıyla yetiştiren ebeveynlerin ihtiyacına ve beklentisine cevap veren bir parti olmalı.
Eğitiminden yeteneğine, ahlâkından kişisel gelişimine, heyecanından azmine varıncaya kadar kendine tevdi edilen vazifeleri tam ve zamanında yapan, hakkı gözeten, vatanın ve bayrağın namusunu koruyup kollayan, bulunduğu pozisyona halel getirmeyen bürokratları atayan, bunları yerine getirebilecek iştiyaklı memur alımlarını gerçekleştiren bir parti olmalı.
Hangi işi yaparsa yapsın, yaptığı işin en güzelini ve en iyisini yaparak, alın terinin karşılığını anasının ak sütü gibi hak eden işçiler ve o işçilerin hakkını veren patronların desteğini alan bir parti olmalı.
Ülkesinin geleceğini dert edinmiş, bu uğurda kalıcı çalışmalara imza atmış, tarafsız bir hareket kabiliyetine sahip akademisyen ve aydınları arkasına alan bir parti olmalı.
Yaptığı sanat Batı’nın devşirme kültür erozyonuna uğramadan bakir bir performans sergileyen, neslin bekâsı için gayret sarf eden, muhalif olsa da devletine ve milletine sadık sanatçılarla bütünleşen, idol sanatçıların yetişmesine katkı sunan bir parti olmalı.
Türk’ün gücünü yedi düvele gösteren, azim ve kararlılıktan taviz vermeyen, millî ve karakteristik özellikleri barındıran, başta ata sporlarımız olmak üzere tüm branşlarda ve her arenada ülkemizi ve bayrağımızı elde ettiği başarılarla temsil etme yeteneğine haiz, geleceğin sporcularını ve spor insanlarını yetiştiren bir parti olmalı.
Dünyayı ayakta tutan “çağdaş” demokrasilerde var olan, yasama, yürütme ve yargı erkinin arasında bulunan sivil toplum kuruluşları ile medyanın oluşturduğu beşinci güçten dayanak alan ve onlara kulak veren bir parti olmalı.
Misak-ı Millî sınırları içinde ve dışında al bayrağın özgürce dalgalanması için uğraş veren ve bu uğurda şehadet şerbetini içmeye ant içmiş kahramanların demokrasi pastasından pay alma iştahını kesen, kendi kulvarında dünyanın en güçlü ordusuna ve emniyet teşkilatına sahip bir devlete hükmedecek parti olmalı.
Ve din temsilcileri… Öncelikli vazifeleri iyiliği emretmek ve kötülüğü nehyetmek olan, bir bakıma günümüzün birer yol göstericisi hükmünde olanlar, Hakk’ın gözü, kulağı ve dili olarak hizmet etmeyi ilke edinirken safın en önünde duran bu kesimi imtiyazlı hâle getiren değil, işin ehlini o makamlara getiren ve tutan bir parti olmalı.
Özetle dile getirdiğimiz özelliklerin bir kısmı var olsa da ülkemiz için yeterli gelmediğini, fazlasına ve en güzeline lâyık olduğunu vurgulamak için atıldık siyasete. Siyâsî arenadaki varlığımızın süresi şimdilik bir yazı boyutunda olsa da yarının bize hangi kapıları aralayacağını kadere teslim ederek sonlandırırken parti kurma faslını, “millî” kimliğe büründürülecek bakanlıklar için adaylarımın bir kısmını hazırda tuttuğumu, aday adayı olmak isteyenlerin ise benimle iletişime geçmesi gerektiğini hatırlatmak isterim.
Tebessüm dolu yarınlara…