BİLİNDİĞİ üzere Paris İklim
Antlaşması, iklim değişikliği ve sera gazı salınımının önüne geçilmesi gibi çevreye
ve doğaya dair önemli kararlar içeren ve uluslararası işbirliği kapsamında
yapılan bir antlaşmadır.
Antlaşma;
Fransa’nın başşehri Paris’te, Aralık 2015’te yapılan 21’inci Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Taraflar Konferansı’nda (BMİDTK) onaylanmış ve
Nisan 2016’da, 190’dan fazla ülke tarafından imzalanmıştı.
Antlaşmaya
göre, 5 Ekim 2016’dan itibaren küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 55’ini
oluşturan en az 55 tarafın anlaşmayı onaylaması koşulunun karşılanmasıyla 4
Kasım 2016 itibariyle yürürlüğe girmişti. Sürdürülebilir kalkınma ve
yoksulluğun ortadan kaldırılması hedefleri olan antlaşma, 1992 yılında 194 ülke
tarafından kabul edilip imzalanmasıyla 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe girmiş
olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (BMİDÇS)
uygulama kapsamının büyütülmesini amaçlamaktadır.
Antlaşmanın
birinci ve uzun dönemli hedefi; mevcut 1,1-1,2 santigrat derece düzeyindeki
küresel ortalama sıcaklık artışının 1850-1900 yılları arasındaki (sanayileşme
öncesi dönem) sıcaklık artışına göre önce 2 santigrat derece ve sonrasında ise
1 buçuk santigrat derecenin altında tutulması, ikinci hedefi de iklim
değişikliğinin olumsuz etkileriyle baş edebilmek için uyum kabiliyeti ve iklim
direncinin arttırılması, düşük sera gazı emisyonlu kalkınma ve bunlara yönelik
küresel çalışmaların hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesidir. Bunun yanında
iklim değişikliği noktasında gıda üretiminin zarar görmesinin önüne geçilmesi
de önemli bir hedef olarak söylenebilir. Bu şekilde, sera gazı salınımının
2050-2100 yılları arasında çevreye vermesi muhtemel yıkıcı zararlarının
önlenmesi hedeflenmektedir.
Küresel
ortalama sıcaklık artışının sel ve kuraklık riskiyle doğrudan ilişkisi olduğu
bilinmektedir. Bu doğrudan ilişki, küresel ısınmanın mevcut düzeyden 1 buçuk
santigrat dereceye çıkması, sel riskinin mevcut durumdan yüzde 100 artış
göstermesi ve kuraklıktan etkilenen insan sayısının 350 milyona ulaşması; bunun
2 santigrat dereceye çıkması ise sel riskinin yüzde 170 artış göstermesi ve kuraklıktan
etkilenen insan sayısının 410 milyona ulaşması anlamına gelmektedir. Bunun
yanında, sadece 0,5 santigrat derecelik bir artışın tarımsal ürünlerin
verimliliğini doğrudan etkileyeceği de düşünülmektedir.
Paris
İklim Antlaşması, emisyon gazı azaltımı ile ilgili olarak taraflardan,” mutlak
azaltım, tavan emisyon yılı belirleyip bu yıldan itibaren emisyonlarının
azaltılması, referans senaryodan azaltım ve emisyon yoğunluğu” hedefinin
belirlenmesi şeklinde özetlenecek taahhütler istemektedir.
Antlaşmaya
göre, belirlenen amaç ve hedeflerin gerçekleşmesinin birinci basamağında, taraf
ülkelerin belli oranlarda emisyon azaltımları sağlayabilmeleri ve fosil
yakıtları kullanmamaları gerekiyor. Paris İklim Antlaşması bir bütün olarak ele
alındığında, göze çarpan en önemli hususun da burası olduğu görülmektedir. Yani
petrol, doğal gaz ve kömür kullanımının azaltılması ve bırakılması, onların
yerine güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması…
Avrupa ülkelerinin geçmiş yıllarda yenilenebilir enerji kaynaklarının
üretilmesi ve kullanılmasına yönelik çabalarının altında yatan da bu aslında.
Bir
başka çarpıcı gerçek, azaltımı istenen küresel emisyonların yüzde 50’sinin Çin,
ABD, AB ve Hindistan tarafından üretiliyor olmasıdır. Bu noktada emisyon
azaltımı hedefleri olarak Avrupa Birliği’nin 2030 yılına kadar yüzde 55
azaltmayı, ABD’nin 2050, Çin’in 2060 için karbon nötr olma hedefini ilân
ettiğini de yazalım.
En
fazla sera gazı emisyonuna neden olan ülkeler arasında 16’ncı sırada yer alan
Türkiye, Paris İklim Antlaşması’nı 5 Ekim 2021 tarihinde sunulan kanun
teklifinin TBMM Dışişleri Komisyonunda kabul edilmesinin ardından 6 Ekim 2021
tarihinde, TBMM Genel Kurulunda tüm partilerin oy birliği ile 192’nci ülke
olarak kabul etmiş oldu.
Küresel
iklim değişikliği konusu bunlardan ibaret değil elbette. Bu vesile ile dünya
çapında yeni bir düzen kurulmaya çalışılıyor. Bu yeni düzenin en önemli unsuru,
yine küresel çapta bir finansman mekanizması oluşturulmuş olmasıdır. Bu
finansman mekanizmasının birçok tarafı olmakla beraber Avrupa Yatırım ve
Kalkınma Bankası ile Yeşil İklim Fonu (GCF) söz konusu ön safta yer alıyor.
GCF, 2020 yılından itibaren gelişmekte olan ülkelere yılda 100 milyar dolarlık
kaynak kullandırılmak üzere kurulmuş bir finansman fonu. Ancak henüz sadece
10,3 milyar dolar tutarında kaynak taahhüt edilmiş, bunun da sadece 8,4 milyar
dolarlık kısmı teyit edilmiş durumda.
Paris
İklim Antlaşması’yla ilgili koparılan fırtınanın kimin değirmenine su
taşıdığının da bilinmesi gerekiyor. Yapılan ve yapılacak çalışmaların iklim
değişimiyle mücadelede alınacak mesafeleri takdir etmemek mümkün değil, ancak
bu konuda çalışmaları kutsal metinler hâline dönüştürmeye de gerek yok.
Paris
İklim Antlaşması ve onun paralelinde küresel ısınmaya karşı yürütülmek istenen
çalışmaların önemli olduğu bir gerçek. Ancak bütün bunlar yapılırken yani dünya
çapında yeni bir düzen kurulurken göz ardı edilen husus, bu çalışmaları
yürütenlerin, mevcut durumun da failleri olduğu gerçeğinin gözden uzak
tutulmasıdır. Bugün dünya çapında en yüksek sera gazı salınımını gerçekleştiren
ülkelerin üretimlerinin kimler tarafından yapıldığı ve kontrol edildiği
araştırılırsa, durum daha çok netlik kazanacaktır. Bu konuda küresel emisyonda
en büyük pay sahibi olan Çin ve Hindistan’ın ele alınması yeterlidir.
Paris
İklim Antlaşması ve diğer küresel ısınmanın önlenmesi çalışmalarını
yürütenlerin mevcut durumla ilgi ve sorumluluklarının ortaya konulmaması ya da
göz ardı edilmesi de ilginçtir. Aslında bu durum çok açıktır. “Sanayileşme
öncesi duruma geçilmesi” ifadesi bile, mevcut olan çevreye karşı vahşi düzenin
faillerinin anlaşılması bakımından yeterlidir. Sera gazı salınımında etkin olan
fosil yakıtlarının en yüksek düzeyde kullanımı, ne zaman, nerede ve kimler
tarafından yapılmıştır? Hâlen kimler tarafından kullanılmakta ya da
kullandırılmaktadır? Geçmişte sanayileşmeyi vahşi kapitalizm jargonuyla dünyaya
kimler servis etmiştir? Talep yanlı üretimin yerine arz yanlı üretimi kimler
kurmuştur?
Acı
olan, mevcut vahşetin sorumlusu olanların hiçbir sorumlulukları yokmuşçasına
Paris İklim Antlaşması çerçevesinde yeni dünya düzeni kurma çabalarıdır. Mevcut
düzende insanı yok sayanların, insanı sadece bir tüketim malzemesi görenlerin,
insanı hayatın öznesi olmaktan çıkarıp hayatın nesnesi hâline dönüştürenlerin
ve insanı ekonomik bir hayvan kabul edenlerin kuracakları bu yeni düzenin ne
kadar insan merkezli olacağı tartışılır (mı?).