Paranoya kıvamında Korona

Ne olursa olsun, korku tüneli benzeri suni figürlerle süslendiği, olduğundan daha tehlikeli gibi gösterildiği, insanlığın sonu gelecekmiş algısı yayılmaya çalışıldığı aşikâr. Pompalanan bu ürkütücü senaryoların kimlerin ekmeğine yağ süreceği, kimler için yeni kazanç kapıları açacağı konuları üzerinde kafa yormak zorundayız. Belki de o zaman, 11 aydır dünyaya kök söktürdüğü zannedilen bu virüsün, kendisinden nemalanmaya çalışanlardan daha masum olduğunu anlarız.

KOVİD-19’un bu kadar çabuk yayılıp pandemiye dönüşmesinde 5G teknolojisiyle ilgili bir bağ kuranlar oldu; “Acaba?” deyip yazı yazdık üzerine...

ABD ve İsrail kaynaklı bir biyolojik saldırı olduğu ve İran’la birlikte Çin’i zayıflatma amacı güttüğü senaryosu, İran’da ciddî alıcı buldu.

Çin ve ABD, ekonomi savaşları üzerinden birbirlerini suçlayıp durdular işin başından beri…

Bir de içinde Bill Gates’in, Rothschild ve Rockefeller Ailelerinin bulunduğu, hattâ onların kurduğu bir plân dâhilinde, insanların daha kontrol edilebilir bir hayata zorlanacağı iddiaları var. Otoriter rejimler ya da virüsten korunmak için daha otoriter kararlar alabilen yönetimler üretme çabalarından bahsediliyor. Elektronik kelepçeler, hattâ deri altına yerleştirilecek çiplerle her an izlenebilen insanlığa doğru gittiğimiz iddiaları ise komplo teorilerinde son nokta olarak görülebilir.

Ortada gerçekten bir komplo var mı, yoksa virüs konusundaki cehâletin paranoyaya döndüğü dünya fırsatçılar tarafından yanlış mı yönlendiriliyor, göreceğiz.

Aylar önce Kovid-19, mevsimsel grip ve yakın tarihte yaşanan bazı salgınların karşılaştırmalarını yapmıştım. Bugün geldiğimiz noktada da aylar öncesi verdiğimiz sayı ve oranlarda pek değişiklik olmadığını görüyoruz.

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, 2019’da dünya üzerinde 7 milyon kişinin gripten öldüğünü ve bu sayının dünya nüfusunun binde birine (yüzde 0.1) denk geldiğini biliyoruz. Bu oranı Türkiye’ye uyarladığımızda, 80 binin üzerinde gribe bağlı ölüm vakası olduğunu varsayıyoruz.

Geçen yıl ben grip oldum, komşum oldu, siz oldunuz… Ama kaçımız ölümcüllüğü ile ilgili haberler okuduk gribin? Yazılıp çizilmedi, haber yapılmadı. Zira yüzyıllardır birlikte yaşadığımız, adına “soğuk algınlığı, nezle, grip” dediğimiz bu illet, tüm nüfusun içinde bin kişiden 999’unu öldürmedi. Şanssız olan bir kişi ise, gribin tetiklediği başka komplikasyonlardan kaybetti hayatını. Bu şanssızlık hep kronik akciğer, kalp, tansiyon, diyabet ya da immün yetersizliği olanların yakasına yapıştı.

Dr. Mehmet Okan Özdemir’in araştırmasına göre, her yıl gribal enfeksiyonların yüzde 11’i infulenza ve RSV (Respiratuar Sinsityal Virüs), yüzde 29’u Rhinovirüsler, yüzde 46’sı ise bilinmeyen virüslerden oluşuyor. Kalan yüzde 14 ise Korona tipi virüslerin işi… Özetle, her yıl 100 kişinin yaşadığı grip vakalarının 14’ü Koronavirüs kaynaklıdır. Ancak kimseye Korona testi yapılmadığı için bundan haberimiz olmamıştır.

Bildiğiniz gibi Korona, bir virüs ailesinin adıdır ve 2020 yılını bize zehir eden Kovid-19 da bu ailenin bir üyesidir.

Gelelim Kovid-19’un bugüne kadar ulaştığı boyuta…

Vaka sayılarını yani Kovid-19 bulaştığı tespit edilen insan sayısını bilmek, bize çok fazla bilgi veremez. Zira belirti göstermeden ya da çok hafif belirtilerle seyredip de tedavi ihtiyacı hissetmeden virüsten kurtulanların sayısının, tespit edilenlere oranla en düşük ihtimâlle 15-20 kat fazla olduğu iddia ediliyor. Bu da bize, dünya üzerinde bilinen 60 milyon vakanın aksine, virüsle tanışan 1 milyarın üzerinde insan olduğu gerçeğini gösteriyor. Toplam ölüm sayısı bugün itibariyle 1 buçuk milyonun altında olduğuna göre, Kovid-19 ölüm oranının en kötü ihtimalle yüzde 0.15 olduğu hesabı çıkıyor ortaya.

Konunun uzmanlarının neredeyse hemfikir olduğu bir konu da, toplumsal bağışıklığın sağlanması için virüsün, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 60’ına bulaşması gerektiği. Buradan anlıyoruz ki, her geçen gün bağışıklık kazananların sayısı artacağına göre, ölüm oranları da düşecek.

“Sıradan grip” diye adlandırdığımız hastalıklar içindeki eski Koronavirüs sebeplerini yok etmiş olmuyor tabiî bu veriler. Kovid-19, ailenin eski fertlerine ilâve olmuş yeni bir risk grubu. Ancak ne olursa olsun, korku tüneli benzeri suni figürlerle süslendiği, olduğundan daha tehlikeli gibi gösterildiği, insanlığın sonu gelecekmiş algısı yayılmaya çalışıldığı aşikâr. Pompalanan bu ürkütücü senaryoların kimlerin ekmeğine yağ süreceği, kimler için yeni kazanç kapıları açacağı konuları üzerinde kafa yormak zorundayız. Belki de o zaman, 11 aydır dünyaya kök söktürdüğü zannedilen bu virüsün, kendisinden nemalanmaya çalışanlardan daha masum olduğunu anlarız.

Peki, bunları devletler, sağlık sistemleri, siyâsetçiler bilmiyor, hesap edemiyor olabilirler mi ki bütün dünya bir virüsü yenmenin peşine takılmış, umudunu hızlandırılmış aşı projelerinden gelecek haberlere bağlamış durumda?

Bu yazdıklarımdan kimse, “Tedbir almayalım, önemsemeyelim, yüzde 0.15’in ölümüne seyirci kalalım” anlamı çıkarmasın! Elbette milyonda 1 bile olsa sağlık riski oluşturacak konular için tedbir almak doğrudur ve devletlerin görevidir. Sorgulamaya çalıştığım, abartılı korkuların üzerine abartılı tedbirlerle gitme gayretleridir.

İlerleyen süreçte, bu konuyu daha uzun uzadıya analiz ederiz nasipse. Ama o güne kadar, Başkan Erdoğan’ın, “Kovid-19 sonrası dünya eskisi gibi olmayacak, yeni dünya düzeni kurulacak ve bu düzenin baş aktörlerinden biri Türkiye olacak” iddiasını aklımızın bir köşesinde tutalım lütfen!