KOVİD-19’un bu kadar çabuk yayılıp pandemiye dönüşmesinde
5G teknolojisiyle ilgili bir bağ kuranlar oldu; “Acaba?” deyip yazı yazdık
üzerine...
ABD ve İsrail kaynaklı bir biyolojik saldırı olduğu ve
İran’la birlikte Çin’i zayıflatma amacı güttüğü senaryosu, İran’da ciddî alıcı
buldu.
Çin ve ABD, ekonomi savaşları üzerinden birbirlerini
suçlayıp durdular işin başından beri…
Bir de içinde Bill Gates’in, Rothschild ve Rockefeller
Ailelerinin bulunduğu, hattâ onların kurduğu bir plân dâhilinde, insanların
daha kontrol edilebilir bir hayata zorlanacağı iddiaları var. Otoriter rejimler
ya da virüsten korunmak için daha otoriter kararlar alabilen yönetimler üretme
çabalarından bahsediliyor. Elektronik kelepçeler, hattâ deri altına
yerleştirilecek çiplerle her an izlenebilen insanlığa doğru gittiğimiz
iddiaları ise komplo teorilerinde son nokta olarak görülebilir.
Ortada gerçekten bir komplo var mı, yoksa virüs
konusundaki cehâletin paranoyaya döndüğü dünya fırsatçılar tarafından yanlış mı
yönlendiriliyor, göreceğiz.
Aylar önce Kovid-19, mevsimsel grip ve yakın tarihte
yaşanan bazı salgınların karşılaştırmalarını yapmıştım. Bugün geldiğimiz
noktada da aylar öncesi verdiğimiz sayı ve oranlarda pek değişiklik olmadığını
görüyoruz.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, 2019’da dünya
üzerinde 7 milyon kişinin gripten öldüğünü ve bu sayının dünya nüfusunun binde
birine (yüzde 0.1) denk geldiğini biliyoruz. Bu oranı Türkiye’ye
uyarladığımızda, 80 binin üzerinde gribe bağlı ölüm vakası olduğunu
varsayıyoruz.
Geçen yıl ben grip oldum, komşum oldu, siz oldunuz…
Ama kaçımız ölümcüllüğü ile ilgili haberler okuduk gribin? Yazılıp çizilmedi,
haber yapılmadı. Zira yüzyıllardır birlikte yaşadığımız, adına “soğuk
algınlığı, nezle, grip” dediğimiz bu illet, tüm nüfusun içinde bin kişiden
999’unu öldürmedi. Şanssız olan bir kişi ise, gribin tetiklediği başka
komplikasyonlardan kaybetti hayatını. Bu şanssızlık hep kronik akciğer, kalp,
tansiyon, diyabet ya da immün yetersizliği olanların yakasına yapıştı.
Dr. Mehmet Okan Özdemir’in araştırmasına göre, her yıl
gribal enfeksiyonların yüzde 11’i infulenza ve RSV (Respiratuar Sinsityal Virüs),
yüzde 29’u Rhinovirüsler, yüzde 46’sı ise bilinmeyen virüslerden oluşuyor.
Kalan yüzde 14 ise Korona tipi virüslerin işi… Özetle, her yıl 100 kişinin
yaşadığı grip vakalarının 14’ü Koronavirüs kaynaklıdır. Ancak kimseye Korona
testi yapılmadığı için bundan haberimiz olmamıştır.
Bildiğiniz gibi Korona, bir virüs ailesinin adıdır ve
2020 yılını bize zehir eden Kovid-19 da bu ailenin bir üyesidir.
Gelelim Kovid-19’un bugüne kadar ulaştığı boyuta…
Vaka sayılarını yani Kovid-19 bulaştığı tespit edilen
insan sayısını bilmek, bize çok fazla bilgi veremez. Zira belirti göstermeden ya
da çok hafif belirtilerle seyredip de tedavi ihtiyacı hissetmeden virüsten
kurtulanların sayısının, tespit edilenlere oranla en düşük ihtimâlle 15-20 kat
fazla olduğu iddia ediliyor. Bu da bize, dünya üzerinde bilinen 60 milyon
vakanın aksine, virüsle tanışan 1 milyarın üzerinde insan olduğu gerçeğini
gösteriyor. Toplam ölüm sayısı bugün itibariyle 1 buçuk milyonun altında
olduğuna göre, Kovid-19 ölüm oranının en kötü ihtimalle yüzde 0.15 olduğu
hesabı çıkıyor ortaya.
Konunun uzmanlarının neredeyse hemfikir olduğu bir
konu da, toplumsal bağışıklığın sağlanması için virüsün, dünya nüfusunun
yaklaşık yüzde 60’ına bulaşması gerektiği. Buradan anlıyoruz ki, her geçen gün
bağışıklık kazananların sayısı artacağına göre, ölüm oranları da düşecek.
“Sıradan grip” diye adlandırdığımız hastalıklar
içindeki eski Koronavirüs sebeplerini yok etmiş olmuyor tabiî bu veriler. Kovid-19,
ailenin eski fertlerine ilâve olmuş yeni bir risk grubu. Ancak ne olursa olsun,
korku tüneli benzeri suni figürlerle süslendiği, olduğundan daha tehlikeli gibi
gösterildiği, insanlığın sonu gelecekmiş algısı yayılmaya çalışıldığı aşikâr.
Pompalanan bu ürkütücü senaryoların kimlerin ekmeğine yağ süreceği, kimler için
yeni kazanç kapıları açacağı konuları üzerinde kafa yormak zorundayız. Belki de
o zaman, 11 aydır dünyaya kök söktürdüğü zannedilen bu virüsün, kendisinden
nemalanmaya çalışanlardan daha masum olduğunu anlarız.
Peki, bunları devletler, sağlık sistemleri, siyâsetçiler
bilmiyor, hesap edemiyor olabilirler mi ki bütün dünya bir virüsü yenmenin
peşine takılmış, umudunu hızlandırılmış aşı projelerinden gelecek haberlere
bağlamış durumda?
Bu yazdıklarımdan kimse, “Tedbir almayalım,
önemsemeyelim, yüzde 0.15’in ölümüne seyirci kalalım” anlamı çıkarmasın!
Elbette milyonda 1 bile olsa sağlık riski oluşturacak konular için tedbir almak
doğrudur ve devletlerin görevidir. Sorgulamaya çalıştığım, abartılı korkuların
üzerine abartılı tedbirlerle gitme gayretleridir.
İlerleyen süreçte, bu konuyu daha uzun uzadıya analiz ederiz nasipse. Ama o güne kadar, Başkan Erdoğan’ın, “Kovid-19 sonrası dünya eskisi gibi olmayacak, yeni dünya düzeni kurulacak ve bu düzenin baş aktörlerinden biri Türkiye olacak” iddiasını aklımızın bir köşesinde tutalım lütfen!