Papa’nın Irak’taki işgal misyonu

Türkiye’ye karşı, Körfez ülkelerinden Mısır ve İsrail’e uzanan ittifak ile kurulmuş olan hat, bugünlerde çökmeye başlamıştır. Mısır’ın Doğu Akdeniz’de Türkiye ile bir anlaşma yapmak üzere olduğu haberlerine karşılık, Mısır’dan boşalacak yerin İran tarafından doldurulması ve Türkiye’nin Irak’ta ve Suriye’de sürekli meşgul edilmesi, Doğu Akdeniz’de yenilmesi sonucunu doğurabilir. Bu yüzden Papa’nın Irak ziyaretini sadece sevabına yapılan bir iş gibi görmek fena hâlde aldatıcıdır.

PAPA, Grekçe “pappas” kelimesinden türemiştir. Katolik kilisesinin en yüksek yöneticisi ve Vatikan Devleti’nin başkanına verilmiş dinî ve siyâsî bir unvandır. Milât’tan sonra 4’üncü yüzyıldan itibaren Roma piskoposu tarafından kullanılmış bir unvandır.

Katoliklerin inancına göre Hazreti İsa, sadece Petrus’a “kuzularını gütme” yetkisi vermiştir. Petrus, havarilerden birisidir. İmparator Neron tarafından Milât’tan sonra 64’teki Roma Yangını’ndan sorumlu tutularak çarmıha gerilmiştir. 380’de Hıristiyanlık, Roma İmparatorluğu’nun resmî dini sayılmıştır.

Papalık Devleti için Milât’tan sonra 764 yılı başlangıç sayılmış, 1870’te bütün İtalya’yı tek bir yönetim altında toplamaya çalışan Savoya Hanedanlığı tarafından ortadan kaldırılmışken 1929’da Lateran Anlaşması ile Papalık Devleti yeniden kurulmuştur.

Papalık 44 hektarlık, 45 kilometrekarelik yüzölçümüne sahip, 1 buçuk milyar nüfuslu Katoliklerin dinî-siyâsî temsilcisidir. Papanın ölmesi veya istifa etmesi üzerine, dünyadaki Katolik kiliselerin 80 yaşını doldurmamış kardinallerinden oluşan Katolik Meclisi tarafından yeni papa seçilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Lozan Anlaşması’nda Katolik kilisesinin Türkiye’de varlığını kabul etmemiş, buna karşılık 1929’da kurulan Vatikan Devleti’ni tanıyarak o devletin Türkiye’de büyükelçilik açmasını kabul etmiştir. Böylece Türkiye’de Katolik kilisesinin faaliyetleri, Vatikan Devleti’nin Ankara’daki büyükelçiliği eliyle yürütülmektedir.

Papa, yeryüzündeki bütün Hıristiyan Katoliklerin temsilcisidir. Yani ulusal değil, evrensel bir lider durumunda sayılmaktadır. Ama aynı zamanda Vatikan Devleti’nin de başkanıdır. Bu yüzden Papa, başka ülkelere yaptığı ziyaretlerde “devlet başkanı” sıfatıyla karşılanıp uğurlanmaktadır. Papa aynı zamanda Hazreti İsa’nın “kuzularını gütme” yetkisine sahip sayıldığından, Hazreti İsa’nın yeryüzündeki temsilcisi, vekili durumundadır. Burada sözü edilen kuzular ise elbette Katolik Hıristiyanlardır. Papanın kararı, İsa’nın kararı sayılmaktadır. Papaya itiraz da doğrudan İsa’ya itiraz sayılmaktadır.

Vatikan Devleti, teokratik bir devlettir. Türkiye işte bu teokratik devleti tanıyarak onun Ankara’da elçilik açmasına izin verdiği gibi, kendisi de Vatikan’da elçilik açmıştır. Aynı Türkiye, Müslümanlar adına ortak (belki sembolik) bir yönetim demek olan Halifeliği kaldırmış ve bunu da büyük bir devrim saymıştır.

Papa’nın Irak ziyareti ne anlama geliyor?

İşte bu Vatikan Devlet Başkanı Papa Franciscus, 6 Mart 2021 Cumartesi günü Irak’a gitti. Irak’ta dinler arası barış ve diyaloğu tavsiye eden bir konuşmayı da Ur şehrinde yaptı.

“Diyalog” kavramı, Türkiye’de FETÖ marifetiyle çok bilinen bir kavramdır. Çünkü FETÖ lideri Gülen de 1998’de Vatikan’a giderek Papa’ya, “Papalık mâkâmının kutsal hizmetinin bir parçası” olmak istediğini açıklamıştı. Papa’nın Irak ziyaretinde bir kere daha görüldü ki, dinler arası diyalog çalışmaları doğrudan Katolik kilisesinin bir faaliyet alanıdır.

Hazreti İbrahim’in bir Sümer şehri olan Ur’da doğduğuna inanılmaktadır. Ur, günümüzde Irak’taki Nasıriye şehri yakınlarında Zikar denilen antik bir yerdir. Hazreti İbrahim, üç büyük kitabî din (İslâm, Hıristiyanlık ve Yahudilik) tarafından kabul edilen bir nebî-resuldür. Bu yüzden dinler arası diyalog çalışmaları içinde ortak sembol olarak seçilmiş bir isimdir. Elbette diyalog çalışmalarında yeri olan İbrahim, Kur’ân’da anlatılan değil, Tevrat ve İncil’de anlatılan İbrahim’dir. İki anlatımda da büyük bir fark vardır.

Irak, 1991 ve 2003’teki ABD saldırısı ve işgaliyle önemli felâketler yaşadı. Bu işgallerde 1 milyondan fazla Iraklı katledildi. Çok daha fazlası yaralandı, sakatlandı. Fırsatını bulanların milyonlarcası Irak dışına mülteci olarak gitmek zorunda kaldı. Bütün bunların doğrudan sorumlusu olan ABD ve İran hakkında Papa, Ur’da ve diğer şehirlerde tek kelime etmedi. DAEŞ’i çokça anıp lânetledi. Elbette DAEŞ, lânetlenecek işler yaptı. Ancak lânetli işler sıralamasında ABD ve İran’ın yapıp ettiklerinin yanında onun yaptıkları gölgede kalmaktadır.

ABD işgaline karşı uzun süreli en önemli direniş yerlerinden birisi El-Ambar eyaletine bağlı Felluce şehri olmuştu. Karadan ve havadan kuşatılmış on binlerce insan acımasızca katledildiği gibi ilâç ve gıda ambargosu, elektrik ve şehir sularının kesilmesi ile de katliamın boyutları büsbütün artmıştı. Bu katliamın doğrudan sorumlusu ise işgalci ABD ordusu, İran bağlısı Bedir Tugayları ve Barzani’ye bağlı Peşmerge grupları idi. Felluce, mazlum ve mağdur edilip viraneye çevrilmişti.

Papa, Felluce’ye giderek katliamı kınayıp barış çağrısında bulunabilirdi ama Ur/Zikar şehrindeki harabelere seslenmeyi tercih etti. Irak’ta barışa engel olan, en önemli katliamlardan birisini yaşamış, gözle görülür somut bir veri olan Felluce’deki enkazı görmedi. Papa, Irak’ta ABD’nin kurduğu düzeni vaftiz etmiş oldu.

DAEŞ tarafından saldırıya uğrayan, Asuri, Keldani, Nasturi gibi Hıristiyan temsilcileri ile görüştü. Kendince onlara güven ve cesaret vermeye çalıştı. Hıristiyanların arkasında olacaklarını vaat etti.

Batılı dinî ve siyâsî liderler, İslâm dünyasındaki Hıristiyan azınlıkları kendilerinin doğal bir uzantısı olarak görüp işgalleri ve sömürüleri için o azınlıkları öncü kuvvetleri saymaktadırlar. Maalesef azınlıklar da Batılıların uzantısı ya da öncüsü olmaya hevesli davranmışlardır. Oysa azınlıklar, en mesut dönemlerini Batılıların uzantısı/öncüsü gibi davranmadıkları dönemlerde yaşamışlardır. Tarihte bunun sayısız misali vardır.

ABD işgali, Irak’ı fiilen “Şii ve Kürt bölgesi” diye ikiye ayırmıştır. Sünnî bölgenin varlığı kabul edilmiş, ancak Sünnî Arapların silahlı milis oluşturmaları engellendiğinden, Irak fiilen Kürt ve Şii bölgesi diye ikiye ayrılmıştır. Bu adlandırma da sorunludur. Çünkü Kürtlerin de ezici çoğunluğu Sünnî’dir. Ancak ABD, Kürtler söz konusu olunca Sünnîliklerini yok sayarak ırk adlarını öne çıkarmışken, Araplar söz konusu olduğunda ırk adları olan Araplık silinmiş, onun yerine “Sünnî” ve “Şii” deyimi öne çıkarılmıştır. Araplar ve Kürtlerden sonra üçüncü büyük etnik unsur olan Türkler (Türkmenler) ise yok sayılmıştır!

Papa ziyaretini, ABD işgalinin koyduğu kurallar içerisinde yapmıştır. Papa’nın ziyareti nedeniyle Irak Hükûmeti, 7 Mart 2021 gününü “millî gün” ilân etmiştir. İşgalcilerin temsilcilerine duyulan bağlılığın ve hayranlığın ibretlik bir örneğidir bu. Papa’nın uğradığı her yerde bir bayram havası görüntüsü ortaya çıkmış, her taraf Papa’nın dev posterleri ile doldurulmuştur.

Sistani ile görüşmenin önemi nedir?

Devlet Başkanı sıfatıyla Papa, Irak Hükûmeti temsilcileriyle görüşmeyi yeterli saymamıştır. Necef’te ikâmet eden ve Irak Arap Şiilerinin lideri sayılan 90 yaşındaki Ayetullah Sistani’yi ziyaret etmiştir. Papa da dinî bir lider olduğu için Sistani’yi ziyaret etmiş olabilir mi? Papa, Sünnî Arapların ve Sünnî Kürtlerin dinî liderleriyle görüşmemişken, Sistani ile görüşmesinin özel bir anlamı olmalıdır.

2003’te ABD’nin Irak’ı işgalinde Sistani, bağlılarına ABD askerlerine karşı direnişi yasaklamıştır. Sistani’nin ABD işgali esnasındaki kolaylaştırıcı ve işgalcilere hizmet eden tutumu, Moğolların 1258’de Bağdat’ı işgal etmesi sırasında İbnü’l Alkami’nin tutumu ile aynıdır. Irak’ın tarihinde ihanetin örnekleri çoktur.

Sistani bağlıları, ABD işgalcilerine karşı tek kurşun atmadan teslim olmuştur. Ancak Felluce gibi şehirlerde ABD’ye karşı direnen Sünnî Arapların katliamına gönüllü olarak katılmışlardır. Papa’nın Sistani’ye gösterdiği ilgi, ABD işgalini kolaylaştırmasının bir sonucu olmalıdır. Sistani ezik, mahcup, hesap verir bir görüntü ile ayakta durmaya zorlanırken bile kapı önünde Papa’yı karşılamıştır. Buna karşılık Papa, mütehakkim, buyurgan, üstten bakan bir müfettiş havasında kameralarda görünmüştür. Bu durumu sadece Papa ve Sistani gibi iki insanın görüntüsü olarak değil, Hıristiyan Batı ve İslâm dünyasının görüntüsü olarak da ele almak mümkündür.

Irak nüfusunun muhtemelen yüzde 40 kadarını oluşturan Sünnî Arapları ve Türkmenleri Papa muhatap almamıştır. Ancak yüzde 1-2 kadar olan Asuri, Keldani ve Nasturi gibi Hıristiyan azınlıkları Müslüman çoğunluğa karşı teşvik etmiştir.

İlginçtir, Papa, Kürdistan Erbil’e gidince de Bağdat’taki coşkuyu aratmayan bir velvele ile karşılanmıştır. Erbil Stadı’nda Kovid-19 salgınına rağmen on binlerce insanı toplayarak Ur-Zikar’dakine benzer şekilde göstermelik barış ve diyalog nutukları çekmiştir. Bağdat ve Erbil hükûmetlerine, “Siyâsî tutukluları serbest bırakarak onların insanî ve dinî haklarını kabul ederek barışı sağlayın” dememiştir. Erbil hükûmeti ise Bağdat hükûmeti ile yarışarak sömürgeci Batı temsilciliğini elde etmek için lâzım gelen bütün şirinliği göstermiştir.

ABD öncülüğünde Irak, Suriye ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı kurulmaya çalışılan bir hatta Papa’nın da özel bir misyonu olmalıdır. Bu hatta kimler yer alacaktır? Elbette İran gönüllüdür ve fiilen o hattın içindedir. O hattın içinde olmasının bir ödülü olarak tek kurşun atmadan Irak, ABD eliyle İran’a armağan edilmiştir. Sistani, Türkiye’ye karşı kurulan hattın içinde İran’ın sağlam durmasını temin edebilir. Bu konuda katkı sağlayabilir. ABD’nin 1991 ve 2003’te Irak’a yaptığı saldırı ve işgalin tek kazançlı çıkan tarafı özellikle İran olmuştur. ABD’nin bilmeden, cehaletten dolayı bu sonuca yol açtığını düşünmek akıl dışıdır.

Kürdistan en zor durumda olanıdır. Çünkü bir taraftan Türkiye’nin Irak’ta PKK’ya karşı operasyonlarına sessiz kalırken, diğer taraftan da Suriye’deki PKK’ya askerî malzemenin ulaştırılmasında fiilî bir görev üstlenmektedir. Suriye’de işlerin yoluna girmesi hâlinde Kürdistan’ın Türkiye’ye karşı kurulan bu hattın içindeki yeri ve görevi de muhtemelen artacaktır.

Üstelik Türkiye’ye karşı, Körfez ülkelerinden Mısır ve İsrail’e uzanan ittifak ile kurulmuş olan hat, bugünlerde çökmeye başlamıştır. Mısır’ın Doğu Akdeniz’de Türkiye ile bir anlaşma yapmak üzere olduğu haberlerine karşılık, Mısır’dan boşalacak yerin İran tarafından doldurulması ve Türkiye’nin Irak’ta ve Suriye’de sürekli meşgul edilmesi, Doğu Akdeniz’de yenilmesi sonucunu doğurabilir. Bu yüzden Papa’nın Irak ziyaretini sadece sevabına yapılan bir iş gibi görmek fena hâlde aldatıcıdır. Papa’yı Batı sömürgeciliğinin beyaz elbiseler giyinmiş, ağzında barış-diyalog, elinde İncil olan aldatıcı bir temsilcisi görmek daha gerçekçidir.

Papa’nın ayinleri ABD eliyle Irak’ta işlenen katliamları örtmeye ve unutturmaya yetmeyeceği gibi, Papa karşısında suçluluk ve ezik hâliyle yer alan Sistani’nin çabalarının Irak’ta ABD ve İran işgalini kalıcı hâle getirmesi şüphelidir.