
İÇERİSİNDE yaşadığımız zaman
dilimini etkisi altına alan salgın süreci her geçen gün ekonomik, sosyal ve
kültürel birçok alanda değişim ve dönüşümleri beraberinde getiriyor. Gerek zorunlu
bir şekilde dijitalleşme eğilimleriyle ortaya çıkan yeni iş modelleri, gerek
salgının neden olduğu yaşamsal tehditle giderek sosyal hayattan uzaklaşan yaşam
tarzları bugün ve geleceğe yönelik alışkanlıkları da günbegün şekillendirmeye
devam ediyor.
İnsanoğlu
bir yandan fiziksel sağlığını korumak için dış dünyaya kapanırken, diğer yandan
mevcut tedirgin ortamda sıkışan ruhunu yüklerinden kurtarıp özgürleştirme
ihtiyacıyla âdeta çırpınıyor. Bu amaçla kimi zaman kapalı kaldığı ortamlarda
daha önce hızlı yaşam nedeniyle farkına varamadığı özelliklerini keşfediyor ve
ertelediği ya da zaman ayıramamaktan şikâyet ettiği boş zaman aktivitelerini
gerçekleştiriyor, kimi zaman da şehrin karmaşasından uzaklaşma konusundaki
yoğun istek ve arzusuyla yollara düşüyor, toprağa, suya, denize, rüzgâra
sığınıyor.
Salgın
süreciyle birlikte sosyal temasın azaltılması, sağlık tedbirlerinin alınması,
bulaş riskinin düşürülmesi, çocuk ve yaşlıların korunması gibi kaygılarla hayatımıza
baskın bir şekilde dâhil olan “izole olma” kavramı, günlük yaşamı olduğu kadar
tatil anlayışlarını da etkisi altına almış durumda. Doğa ile iç içe, yeşil ve
maviyle bütünleşmiş, sakinlik ve huzur veren dinlenme alternatifleriyle kaos
ortamından uzak deneyimler günümüzün popüler seçenekleri arasında yer alıyor.
Hatta metropollerin ve şehir merkezlerinin salgınla birlikte artan boğucu atmosferinden
doğaya kaçış hareketinin bazen yaşam tarzı değişikliğiyle birlikte sürekli bir
tercih hâlini aldığını söylemek bile mümkün.
İzole
bir yaşam gereğinin sonucunda zorunlu olarak ortaya çıkan izole tatillerin
birçok açıdan kazanımlar sağlamakta olduğu söylenebilir. En başta, salgın
öncesi dönemin hızlı, hareketli, aktivite dolu, eğlenceli, kalabalık tatil tercihlerinin
sağlık ve güvenliğin ön plâna çıktığı tercihlere evrilmesi, dış sesler yerine
iç sesini dinlemenin, ilişkiler yerine kendine vakit ayırmanın önünü açıyor. Hareket
özgürlüğü sağlayan karavanlar, sevimli bungalov evler, muhteşem doğa manzaralı nefes
alan yaylalar, denizin koynunda tekneler ve köy tadında kamplar… İşte buna
benzer çeşitli alternatiflerle bezenen tatil seçenekleri bir yandan huzurla
dinlenirken, diğer yandan öncesinde tanımak için zaman ve mekân bulamadığımız
bir dünyanın da kapılarını aralıyor.
“Yeni
nesil” olarak ifade edilebilecek izole tatiller kişisel gelişim, kendi kendine
yetme, sade yaşam, tüketim kültüründen uzaklaşma ve ekolojik farkındalık gibi,
bireysel olduğu kadar toplumsal kazanımları da beraberinde getiriyor. Salgınla
birlikte endişe ve korku sarmalında hareketi kısıtlanan bireyler izole
tatillerle hem iç, hem dış dünyalarında saklı kalmış güzellikleri keşif fırsatı
yakalayabiliyorlar.
Salgın
sürecinin şekillendirdiği dünya düzeninde hızlı zamanların yönetimi konusunda
bugüne değin aldığımız eğitimler artık yerini yavaş zamanların yönetimine
bırakıyor. Birçok insan, artık yavaş bir hayatın içine konumlanan ve salgın
tehdidi ve tedbirleri dolayısıyla eve sığmaya çalışan aktivitelerle baş başa. İş
süreçleri, eğitim programları, spor etkinlikleri gibi hemen hemen tüm
faaliyetlere dijital mecralar üzerinden çevrimiçi bağlantılarla katılım
sağlanmaya çalışılıyor. Hızı düşen ve kapalı mekânlara sıkışık hayat, bir
yandan olumsuz duygu çağrışımlarını barındırırken, diğer yandan kendine zaman
ayırma olanaklarını da arttırabiliyor.
Mevcut
ekosistemin içerisindeki izole tatil tercihlerinde de kişisel gelişim konusunda
çabaların devam ettiği görülüyor. Uzaktan eğitimler, sertifika programları, panel
katılımları, zaman ve mekândan bağımsız atölyeler gibi birbirinden farklı
kültürel ve sosyal dijital etkinlikler, ilişkilerden ve karmaşadan uzaklaşan
insanların çevrimiçi sosyalleşmesine de olanak sunuyor.
Yeni
yaşam şartlarına göre şekillenen izole tatilin sunduğu bir diğer kazanım da
kendi kendine yetme noktasında bireye sağladığı farkındalık. Salgının duygusal
ve fiziksel açıdan getirdiği çeşitli olumsuzluklar olmasına rağmen birey,
doğalın ve doğal olanın izini sürme yoluyla farklı bir yaşam döngüsünde kendini
bulmuş durumda. Dış dünyaya bağımlı, maddî manevî ihtiyaçlarını dış dünyadan
gelen mesajlarla yönlendirme eğilimli, yaşam tarzları arasında yaptığı
kıyaslamalarla çoğu zaman mutsuz olan birey, içine dönme olanağı tanıyan
zamanların artışıyla birlikte kitlelere dayatılan maddî değerlerin kıskacından
sıyrılarak hobilerini, eğlence anlayışını ve yaratıcılık düzeyini, dolayısıyla
yaşam becerilerini bir denge içinde geliştirerek aynı zamanda manevî özüne
doğru yol alabiliyor.
Son
dönemlerin popüler trendi hâline gelen sade yaşam anlayışı da salgının sosyal
yaşam üzerindeki etkileriyle birlikte varlığını daha da hissettiriyor. Karmaşık
ve kalabalık ortamlar, sade yaşam formları hâlini alıyor. Daha az eşya, daha az
kıyafet, daha az ilişki derken giderek yalınlaşan hayat tercihleri, sakin tatil
seçeneklerine yönelik algıları da değiştiriyor. Salgınla birlikte ivme kazanan
izole tatil anlayışı minimalist ve sade yaşam pratiklerine dönüşüyor.
Modern
çağın tüketim kültüründen uzaklaşma ise önemli bir başka izole tatil kazanımı.
Tükettikçe mutlu olan, tüketimle öz kimliğini tanımlayan, statüsünü ve yaşam
tarzını kitlesel tüketim tercihlerine göre şekillendiren günümüz insanı için
mevcut kültürün baskısından sıyrılarak değer yargılarını gözden geçirebilme
şansını yakalayabilmek oldukça önemli. Doğanın, denizin, kuşların sesini
duyabilmek, tüketmekten öte bir hayatın da hazzının var olduğunun farkına
varabilmek açısından bir fırsat sunuyor.
Bir
diğer kazanım ise ekolojik farkındalık. Dünyamız her geçen gün çevre kirliliği,
endüstriyel atıklar, tahrip edilen doğa, hesapsız tüketilen doğal kaynaklar ve
yok olan habitat nedeniyle yaşanmaz bir hâl alıyor. İnsanoğlu çevre üzerinde
yarattığı tahribatın farkında değil ve çevre sorunları maalesef katlanarak
büyüyor. İşte salgınla birlikte kabuğuna çekilen insanoğlu için kendisine
sunulan bu dünyanın güzelliklerinin farkına vararak o güzellikleri koruma ve
hatta sürdürülebilir bir dünya için gelecek kuşaklara minimum zararla bırakma
noktasında bir kazanım söz konusu. Sağlık kaynaklı kaygılarla kendini doğaya
emanet eden insan, dolayısıyla bu doğa emanetinin de farkına varabiliyor.
Sonuç olarak, salgın süreciyle birlikte değişen ve dönüşen yaşamlar olumlu ve olumsuz izler taşıyor. Korku, endişe, stres ve kaygı düzeylerini arttıran salgın, bir taraftan da bireylere farklı pencereler açıyor. Sosyal hayattan izole yaşam pratiklerine alışma süreci devam ederken, değişen tatil anlayışları da yaşanılan süreç konusunda kazandırabildiği belli farkındalıklarla insanoğlunun her şeye rağmen maddî manevî kazanımlarla yolculuğunu sürdürmesine olanak sunuyor.