Pandemi ve toplum

Pandemi dolayısıyla uzun süre evde kalmak zorunda kaldık, belki böyle dönemlere ileride de tanık olacağız. Eve kapanalım ama umutsuzluğa ve boşluğa kapılmayalım. Rabbimin yardımı, idarecilerimizin liderliği ve bireysel çabamızla evimizde ve zihnimizde yapılabilecek o kadar çok şey var ki…

DÜNYANIN çok büyük bir kısmı benzer ve eş zamanlı geçirilen bir süreç içerisinde yol alıyor. Toplumlar virüs olayı nedeniyle tarihteki diğer salgınlardan farklı olarak medyanın da etkisiyle birbirinin şu an ne hissettiğini görür ve anlar oldu. Çözüm üretmek adına işbirliğine gidiliyor.

Salgın sadece fiziksel olarak değil, psikolojik olarak da etkisini göstermiştir. Özellikle karantina ve kapanmaların getirdiği maddî ve manevî baskılar insanı hazırlıksız yakalamıştır. Buradan yola çıkılarak ülkeler sadece aşı noktasında değil, ilişkiler ve toplumların ruh sağılığı konusunda da çözüm üretmeye çalışmaktadır.

Salgından hastalık olarak etkilenenler ve yakınlarını kaybetmek suretiyle derin acılara muhatap kalanlar en fazla zararı görmüştür. Bunun yanında, toplumlar ekonomik etkilerle birlikte sosyal imkânlarının azalmasıyla zihinsel olarak da baskı altına girmiştir. Birçok noktadan kapanma söz konusu burada. Değişen dünyanın, değişen insanlığın ileride bizlere neler getireceğini hep birlikte göreceğiz.

İnsanlık tarih boyunca hep mutlu ya da hep sıkıntılı zamanlar geçirmemiştir. Kimi zaman doğal afetler ile sınanmış, kimi zaman kendi kendini helak etmiş, kimi zaman da ileri medeniyetler seviyesine ulaşmış ve refah seviyesi yüksek zamanlar yaşamıştır. İnsanlık olarak şu anda bir hastalığın pençesinde boğuşuyoruz. Tıp camiası elinden geleni yapsa da yetersiz kalabiliyor. Bunun yanında, bazı yaraların iz bırakması kaçınılmazdır. Pandemi de ister istemez toplumlarda ağır psikolojik izler bırakmaya devam ediyor.

Eve kapanmış ve kaygı durumu her zamankinden daha aktif bir dünya var karşımızda. Yarın için umutlar yüksek olsa da insan ister istemez değişen dünya dengelerine bakarak, “Acaba sırada ne var?” diyor. Tabiî ki hepimiz Mevlâ’mızdan imtihanların hafiflemesini isteriz. Diğer yandan, artık mesajları da daha iyi okuyabilmeliyiz diye düşünüyorum. Dünya hayatı bir sınav merkezi. Her ânı bir soru olan bu yaşamın sayfalarına yani sorulara daha dikkatli, daha bilinçli baksak iyi olmaz mı? Matematik problemleri için öğretmenlerimiz “Soruyu iyi okuyun!” derlerdi. Bazen cevap önündedir ama iyi okuyamadığın için kaçırırsın.

Soruyu anlamak, onu fark etmek, cevaptan daha önemlidir. Bazen ise soruyu gördüyseniz cevabı aramamamız gerektiğini fark edersiniz. Amaç sadece sorudur kimi zaman çünkü.

“Ne için yaratıldın ey insan?” sorusunu bir ya da bin cümle ile cevaplayıp geçebilir misiniz? “Sadece kul olmak” deyip geçebilirsiniz tabiî, ama “kul” kelimesini kim taşıyabilecek omuzlarında? Yaratılış sebebimiz bir cevap değil, bize verilen ömrü nasıl yaşamaya devam ettiğimizdir belki.

Değişime yolculuk

Buradan yola çıkarak, pandeminin getirdiklerini görerek bizden neler götürdüğünü seyretmeyi bırakıp dünyamızın, belki de galaksimizin ve evrenimizin değişimine ayak uydurup biz de insanlık olarak köklü bir değişim yolculuğuna çıkmalıyız artık. Doğanın dengeleri değişiyor. Deprem, sel, pandemi, insanlığın kaybolan vicdanı, büyüyen ekonomik uçurumlar… Aynı kalmayacağını bas bas bağıran bir yaşam gözümüzün önünde kendini böyle ilân ederken, biz ne olacağız? Düşünce yapımız, davranışlarımız, siyasetimiz, ekonomi kültürümüz, eğitim sistemimiz, ülkeler arası diyaloğumuz, dinî diyaloğumuz, yer altı ve yer üstü kaynakları değerlendirişimiz, hayvancılığa ve tarıma bakışımız, aile yapımız aynı mı kalacak? Daha ne kadar direneceğiz değişime? Değişmemek için savunduğumuz gerçekliğimizin bize ne faydası var? Daha ne kadar gözümüzü, kulağımızı ve kalbimizi kapatacağız hakikate ve daha ne kadar bekleyeceğiz insanlık olarak birleşmek için? Allah korusun, verilen mesajları okumamakta ve dengeyi kaçırıp birleşmemekte ısrar eden insanlık, imtihan olarak daha ne görmeyi beklemekte?

Ülkemin idarecilerine seslenmek istiyorum hâddim olmayarak: Tüm alanlarda maksimum çaba gösterildiğinden ve en iyisinin yapılmaya çalışıldığından şüphem yok. Lâkin yetersiz kalındığı çok açık. Örneğin pandemide TV’den ve sosyal medyadan ne kadar uyarı ve çağrı yapılırsa yapılsın, özellikle büyük şehirlerde halkın bir kısmının bilinçsiz olarak kuralları ihmâl ettiği aşikâr. Kapanma sürecinde marketlere akın ediyor insanlar. İçten gelen bir baskıya karşı koyamayan kişiler sürekli alışveriş yapma isteği içinde buluyorlar kendilerini. “Tamamen evde kalamam” deyip, “En azından bir markete kadar bari yürüyeyim de psikolojim çökmesin” mantığı ile tüm Türkiye marketlerde buluşuyoruz. Ülkeme has bir durum olmasa da bu durum, kendimizi sorguya çekelim önce.

Bilinçli olmak ayrı, bilinçli kalmaya devam edebilmek ayrı diye düşünüyorum. Yöneticilerimizden isteğim, medyayı iyi değerlendirmeleri. Su götürmez bir gerçek var ki, medya tüm ülkelerdeki, hatta tarihteki en etkili beyin programlama ve bilinç etkileme aracı. Televizyonun ve çağın son ve vurucu cihazı cep telefonunun insan zihnine ve yaşamına etkilerini yazmakla bitmez. Kendim de dâhil, âdeta bir beden parçamız gibi olan bu cihaza belli aralıklarla bakmazsak yapamıyoruz. Öyle bir hâle geldik ki, artık cep telefonu ve internet birden ortadan kaybolsa geniş bir insanlık kitlesinin çok ağır bir buhran geçireceğini düşünüyorum. Âdeta bir uyuşturucu bağımlısı gibi cep telefonu bağımlısı bir nesil gelirken konunun hassasiyeti bizi çok düşündürmeli. Bu buhran ne pandemiye, ne büyük bir doğal afete benzer. Zihin sağlığı direkt beden ve toplum sağlığını etkilediği için zihnin alacağı darbeye müdahalede geç kalınmaması mümkünse o darbe inmeden çözüm üretilmesi gerekir.

Medyanın ve teknolojinin bu kadar etkili olduğu açıkken, olumsuz etkileri bu kadar ayan beyan yaşamın içinde gözümüze çarparken, akşam haberlerinde her gün “Bu kadar da olmaz” dedirten olaylar “olurmuş”a dönüşürken, bunu tersine kullanmamak büyük bir hata olur kanısındayım.


“Medya ve teknoloji faydalı anlamda kullanılmıyor” demiyorum. Asla böyle bir şey söylenemez. Ama tarafsız ve bilimsel bir gözlemle değerlendirelim durumu lütfen. Bir tarafta TV’deki yapımların, film ve dizilerin, çeşitli yarışma programlarının, milyonlarca takipçisi olan ve işi sadece Youtube’de nasıl oyun oynadığını göstermek olan youtuberlerin, sosyal medyada sanal bir dünya inşâ edip içine hepimizi hapseden renkli, uyuşturuculu, bilinci uzun süre etkide bırakan kısmın ettikleri mevcut. Diğer tarafta ise faydalı ama ağır ağır anlatılan, yapım kalitesi düşük kaldığı için zihne etkisi de zayıf olan yapımları… Bunu iyi tahlil edip ona göre acil çözümler getirilmeli diye acizane düşüncemi iletmek istiyorum.

Pandemi bir alârmdı bana göre. Kaybolmaya başlayan insana toparlanması için bir çağrıydı. Yöneticilerimizin kılavuzluğunda, Rabbimin izni ve yardımı ile taşın altına hep birlikte el uzatmadıkça çözülemeyecek bir problem bu. Çözüm de, dert de insanın içinde. Eğer insan mutluluğu, afetleri, pandemiyi, imtihanı hep dışarıda ararsa olacak olan belli. Gelene göre yaşamaya devam edecek. Deprem, sel, yanardağ, pandemi gelecek, insan kabuğuna çekilip yas tutacak bunalım geçirecek. Ya da zengin olduğunda, Olimpiyat madalyası kazandığında, kupa kaldırdığında, gelir seviyesi, borsası uçtuğunda mutlu olacak, havalara uçacak, velhasıl gelene ve gidene göre renk değiştirip duracak… İyi de, benim bildiğim “Allah-u Ekber” ne olacak? Allah Tek Büyük, insan da yaratılmışların ve olup olacakların en üstünü değil miydi? İnsan bir kâinat değil miydi? Allah’ın büyüklüğü ve bizim bir kâinat oluşumuz nerede duracak, ne işimize yarayacak?

Bilinçlenmek lâzım ama hakkıyla… Öyle bir bilince ermeliyiz ki, dışarıda rüzgâr estiğinde içimizdeki dallardaki tüm yaprakların döküldüğü hâlden dışarıda kıyamet kopsa içeride dimdik duran bir iman bilincine kavuşmalıyız. En büyük kıyamet bizim var oluşumuz değil mi? Fark etmeliyiz ki, var olmak büyük bir şey. Hissetmek gerek bu oluşu, alev alev yanmak, tir tir titremek gerek uyanışlarda. Yoksa uykuda olana her şey kâbus, her şey afet, her şey kıyamet. İleride kopacak olan bir kıyametin kaygısı ile değil, insanın insana ettiği kıyametten, insanın Yaratıcısından uzaklaştıkça yaşadığı kıyametten bahsetmek gerek.

Toplum psikolojisi nasıl bozulmasın ki? Savunmasız kaldı zihinler, içi boşatıldı kalplerin. Çocuklar çocuk değil artık. Büyümek ne bahtsızlık! Amaçsız, ruhsuz ne kadar çok insan var artık. Nereye çıkar bu yolculuk dostlar?

Sinek kanadına ait olayı bilirsiniz. Bir kanadında hastalık, diğer kanadında şifa bulunur. İşte insana en güzel misâl budur bence. Zehrini salıp duran zalime bakıp durma ey insan! Sen, sendeki şifayı bil ve onu daha etkin nasıl kullanabileceğini düşün.

Birlik olmak, sorumluluğunu sahiplenmek, önce kendinden başlayarak aileye, ülkeye ve insanlığa sahip çıkmak ve vermek, gücünden, maddiyatından, aklından, elinden ne geliyorsa vermek... Sen birkaç kişiye imkânını verecek, sorumluluğunu yerine getirip temizliğine dikkat edeceksin; öğrenciysen güzelce okuyacak, çalışansan güzelce çalışacak, evdeysen güzelce evine bakacaksın ve birkaç kişi birkaç kişiyi gözete gözete millet millete şifa olacak. Toplum insanlığa şifa olacak.

Diğer elinde şifa varken elini uzatmak zor mu? Ne olur, idarecilerimiz bize önder olun, yol gösterin! Rabbim yardım eder, bizi bizimle iyileştirin. Bize kurallardan, ilâçlardan, yasaklardan, doğru yoldan bahsedip durmayın sadece! Aramıza katılın, elimizden tutun, örnek olun, okulları ders işlenen yerlerden insanın kendini bulduğu ilim yuvalarına çevirin. Medyayı ve teknolojiyi çözün ve daha etkili yapımlarla insanlığın iyiliğine sunun. Zalime bu kadar açık kapı bırakmayın.

Rabbim çok büyük, ilmi sonsuz. Yarattığı kâinatı ve insanı eşsiz donanımlarla donatmış. Kâinatta ve insanda bilemeyeceğimiz daha nice gizem vardır. Sonsuz büyüklükte evimiz varken, Rabbimin sonsuz ilminde daracık köşelere sıkışıp kalmak bize yakışır mı? Düşünen akıl sahipleri için engin bir denizdir yaşamak. Nimetler sonsuz. Nimetleri daraltan ve hastalığı, derdi, stresi yayan insanın sınırlı düşüncesi, karanlığa hizmet edenlerin siyaseti, amaçsız ve içi boş sinelerin çoğalmasıdır. Kendimize gelmek için çok fazla sebebimiz var. Sonsuzluk içinde şifayı da, bolluğu da, her türlü nimeti de barındırmaz mı? Birbirimizin önünü açarak, daha geniş düşünerek, Allah’tan her daim yardım dileyerek, zalime boyun eğmeyerek ve en önemlisi de zaman sermayesinin kıymetini bilip çok çalışarak aşamayacağımız engel yok.

“Çalışmak” deyince, akla sadece maaş karşılığı verilen emek gelmemeli. İnsan önce kendinin, sonra ailesinin olmak üzere gelişimi için çalışmalı, bu suretle toplumun gelişmesine katkıda bulunmalıdır. “Benden ne olur ki?” diyen birisi, Rabbimin insanın içine işlediği cevherlere yüz çevirmiş demektir. Bir insan bir insanı, o insanlar da bir toplumu imar eder. Yaşantımızın her ânı, bilsek de bilmesek de bir okuldur, bir imtihandır ve her an, içimizde ve dışımızda olan varlık âleminden bize mesajlar ulaşmaktadır. Her an sağanak sağanak üzerimize mesaj yağarken, kimse “Bugün işte çok yoruldum, yatıp uzanayım, biraz TV’ye bakıp cep telefonumla oyalanayım, sonra yemeğimi yer, çayımı içer, uykuya geçerim” diyemez. İnsan olmaktan, var olmaktan gaye, günlük işlerimiz midir, yoksa insan büyük bir amaç için mi yaratılmıştır?

Büyük, çok büyük düşünmeli! Sürekli yeni bir şey katmalı. Gelişmeli, öğrenmeli, merak etmeli ve biraz da heyecanlanmalı insan! Her imtihanda boynunu bükmemeli insan. Ömür gerçekten çok kısa. Yaşadıklarımızı muhakkak sorguya çekmeliyiz. Yaşadıklarımızdan bize, ailemize, topluma, ahiretimize kalan ne?

Pandemi dolayısıyla uzun süre evde kalmak zorunda kaldık, belki böyle dönemlere ileride de tanık olacağız. Eve kapanalım ama umutsuzluğa ve boşluğa kapılmayalım. Rabbimin yardımı, idarecilerimizin liderliği ve bireysel çabamızla evimizde ve zihnimizde yapılabilecek o kadar çok şey var ki… Hatta bize zorla verilen zaman sermayesi bu kadar değerli iken onu kullanmamak gerçekten çok büyük bir trajedi, çok büyük bir kayıp olacaktır bizim için.

Araştırma, ev içi etkinlikler, sanat, eğitim, okuma, yazma ve daha nice aktivite için bulunmaz nimet olan bu zaman dilimlerini en iyi şekilde değerlendireceğinizi düşünerek yazıma son vermek istiyorum.

Sağlıcakla kalın efendim…