Pandemi akademiyi de vurdu

Biz toplum olarak her defasında olaylar olduktan sonra analiz etmeyi becerdiğimiz için, bilimsel makale sürecinde de yeni dergilere ihtiyacın önemini daha yeni yeni konuşmaya başlıyoruz. Türkiye’de en az 200-300 adet bilimsel ölçekte geçerliliği olan dergiye ihtiyaç vardır. Ancak maalesef böyle bir dergi havuzu bulunmamaktadır.

İNSANA dair işler hep zordur. Bir ördek yavrusu, dünyaya gözlerini açtığında yüzmeye başlar. Bir kuzu, doğar doğmaz yürümeye başlar. İnsanlar gelişme ve tekâmüle sahip olduklarından, her şeyi eğitim ve öğretim süreci sonucunda gerçekleştirirler.

Eğitim ve öğrenmenin en zirve olduğu yer, akademik dünyada bilim üretmektir. Bu durum hem bilimsel veri, hem de teknik açıdan zirve noktalardır. Dünyada bilimsel verilerin üretileceği yerler, başta üniversitelerdir. Daha sonra da araştırma merkezleri ve teknolojik şirketler… Hiç şüphesiz bu işin omurgasını üniversiteler taşır.

Üniversiteler dünyada evrensel ölçekte çalışan ender kurumlardır. Üretilen bilimsel ürünler dünyanın çeşitli yayınevlerinde insanlığın kullanımına açılır. Bilimsel yayınevleri genelde ücretli olup üniversiteler bunlara yıllık abone olarak çalışanlarına ücretsiz hizmet sunarlar. Bu sistem, başkalarının yaptıkları çalışmalara erişim olarak bilinir.

Bilim insanları kendi çalışmalarını bilimsel dergilere göndererek hakemlerden geçmek suretiyle yayınlarlar. Bu süreç, dergi editörlerinin belirlediği yazar ve hakemlerin birbirlerini tanımadığı bir çerçevede gerçekleşir.

Yakın zamana kadar bilim insanları ürettikleri bilgileri dergilere gönderir, dergi editörleri de hakemlere göndererek süreci tamamlarlardı. Özellikle Kovid-19 pandemisinden sonra işler çok ciddî anlamda sıkıntıya girmiş durumdadır.

Bilim insanları binbir zorlukla ürettikleri bilimsel bilgileri dergilere gönderirken iki süreçle karşılaşmaktadırlar: Birincisi, çok az sayıda bilimsel dergi alışılmış süreci devam ettirirken, çok büyük sayıdaki dergilerse artık ücretli süreci başlatmış durumdadırlar.

Yani üretilen bilimsel bir bilginin artık bir dergide yayınlanması için bilim insanları kendi ceplerinden ücret ödemek zorundalar. Bir de üniversiteler bu dergilere erişmek için ücret ödeyecekler. Yani bilimsel bilgi üretim aşamasında ücret öderken, erişim aşamasında da ücret ödeniyor.

Yayınevleri çalışanlarına ücret ödemek durumunda olduklarından, dergilere erişim için üniversitelerden yıllık abonelik karşılığında ücret talep etmeleri makul ve mantıklı bir durumdu. Şimdi dergi sayıları artmasına rağmen bilim insanlarından gelen yayınların dergide basılması için ücret talep edilmesi yaygındır.

Bu tür dergiler Amerika, Avrupa, Japonya ve Hindistan gibi bölgelerde yaygındır. Türkiye’de ise dünya ile kıyaslandığında çok az sayıda dergi bulunmakta ve bunların yüzde doksanı bilimsel düzeyde talep görmemektedir.

Biz toplum olarak her defasında olaylar olduktan sonra analiz etmeyi becerdiğimiz için, bilimsel makale sürecinde de yeni dergilere ihtiyacın önemini daha yeni yeni konuşmaya başlıyoruz. Türkiye’de en az 200-300 adet bilimsel ölçekte geçerliliği olan dergiye ihtiyaç vardır. Ancak maalesef böyle bir dergi havuzu bulunmamaktadır.

Bazı üniversiteler enstitü bünyesinde bu işi götürseler de, doçentlikte Türkiye’de basılmış dergide yayın yapma şartı istense de bunların hiç biri Avrupa ve Amerika gibi bölgelerde olan bilimsel dergi sayı ve standardına erişememiştir. Geç kalmadık yani çok geç kaldık!

Şimdilerde, “Böyle bir eksiklik giderilmesi için bir çalışma var mı?” diye sorulursa cevap “Hayır” olacaktır. Zira bir dergi kurmak için gereken prosedür, akademisyenleri ürküttüğü gibi, alınacak yoldaki süreçte Türk akademisyenlere geri adım attırmaktadır.

Özellikle Kovid-19 pandemisinden sonra akademik krizler maalesef akademik dergilerde de krize dönüşmüştür. Böyle giderse yakın gelecekte Türkiye’nin bilimsel yayın sayısında ciddî sorunlar yaşanacaktır. Durum ve şartlar ne olursa olsun, Türkiye akademik anlamda ve dünyada hatırı sayılır en az 200-300 dergi kurmalı ve dünyaya hitap etmelidir. Aksi takdirde yol tıkalıdır.