
BAŞBAKAN İmran Han liderliğindeki Pakistan Adalet Hareketi
(PTI) hükûmeti, 9 Nisan 2022 gecesi Pakistan Meclisi’nde yapılan tipik bir
güven oylaması hikâyesiyle düşürülmüştür.
PTI’nın içinde yer alan 7 milletvekili olan Birleşik
Halk Hareketi (MQM-P), 4 milletvekili olan Belucistan Avami Partisi (BAP) ve 1
milletvekili olan Cumhuriyetçi Vatan Partisi (JVP) muhalefetle hükûmete karşı
hareket edince, İmran Han hükûmeti 13 oy farkı ile Pakistan Federal Meclisi’nde
düşürülmüş oldu.
Eski Türkiye’de hükûmet düşürmek için bazı
milletvekillerinin transfer edilmesinin benzeri Pakistan’da da
tekrarlandı.
İmran Han’ın küçük koalisyon ortakları hükûmetten
çekilince, hükûmetin azınlığa düştüğü iddiası ve muhalefetin mecliste güven
oylaması ısrarı ile hükûmet düştü. İmran Han, güvenoyu alamayacağını anladığı
için, bunu engellemeye çalışıp erken seçim kararı almaya çalıştı. Ancak
başarılı olamadı. Anayasanın ilgili maddelerini ve Pakistan Anayasa Mahkemesi’nin
yetkilerini yok saymakla suçlandı. Pakistan ordusunun bu tartışmalarda hep
hakem rolünde olduğu haber oldu.
Siyâsî partiler arasında ordunun hakem rolünde olması
elbette orduyu siyâsî bir taraf hâline de getirmiştir. Zaten Pakistan’ın kuruluşundan
beri ordu, hep siyâsî taraf olmuştur. İktidarın el değiştirmesinde tayin edici
olmuştur. Böyle bir geçmişi olan Pakistan ordusunun siyasetteki ağırlığı her
zaman fazladır. 1970’de seçimi kazanan Muciburrahman’ın ülkeyi yönetmesine ordu,
“Bengallilerin etkisi artar diye” engel olmuştu. Sonuçta 1971’de Pakistan doğu
(Bangladeş) batı (Pakistan) diye ikiye bölündü.
Pakistan’da yaşanan sorun, ucube parlamenter sistemin sonuçlarıdır.
Çünkü bu sistemde iktidar hem zayıftır, hem de çok ortaklıdır. Ortaklardan her
an biri, ortaklığı bozarak iktidarı düşürebilir. Bu yüzden parlamenter sistem
demek, istikrarın olmadığı, zamanında seçimlerin yapılamadığı, sürekli iktidar
tartışmalarının yaşandığı bir idarî yapı demektir. Nitekim çok ortaklı Pakistan
hükûmetinin akıbeti de böyle olmuştur.
Türkiye de uzun yıllar böyle yönetilmiştir. Koalisyon
hükûmetlerinde siyâsî partiler açık ortak iken, ordu, medya ve büyük sermaye
gizli ortak durumundaydı. Ortaklar arasında her an bir görüş ayrılığı
çıkabildiği gibi, bir ortağın siyâsî ve ekonomik taleplerinde ısrarlı olması da
iktidarın sonunu getirmiştir.
Buna karşılık, ordunun siyasette tayin edici role
sahip olması, seçimi ve seçim sonuçlarını önemsizleştirmektedir. Seçim, iyimser
tahminle ancak ikinci sırada bir öneme sahiptir. Ne tuhaftır ki, eski
Türkiye’nin parlamenter sistemi ile Pakistan’ın siyâsî hayatı büyük
benzerlikler göstermektedir. Çünkü bu sistemde zayıf ve çok ortaklı hükûmetlerin
bir de dışarıdan tayin edicileri olmaktadır.
1988-1996 döneminde başbakanlık yapmış olan Benazir
Butto, ABD elçisinin yönlendirdiği biriydi; elçi Pakistan’da bir genel vali
durumundaydı. İşin tuhafı, Butto’nun görevden alınması da yine ABD etkisiyle gerçekleşmiştir.
ABD kendisine itaat edenleri bile çoğu kez yeterli görmeyerek değiştirmeyi
tercih etmiştir. Onlara karşı asla vefalı davranmamıştır. Butto,
Türkmenistan-Afganistan doğalgaz boru hattı için ABD’li şirket yerine,
kocasının ortağı ya da aracısı olduğu Arjantinli firmayla anlaşınca, ABD,
Butto’nun devrilmesini temin etmiştir. Butto’dan sonra iktidara gelen Navaz
Şerif de aynı yoldan giderek iktidarda kalmak için yerli yersiz ABD elçisinden
akıl almaya çalışmıştır.
Pakistan’da siyâsî rakipler birbirlerine karşı ABD
elçisinin desteğini almaya çalışmışlardır. Bu durum ABD elçisinin etki alanını
genişletmekten öteye, onu fiilen karar verici durumuna getirmiştir.
Pakistan Adalet Hareketi (PTI) lideri İmran Han,
kendisinden önceki başbakanları tasfiye etmek için yolsuzluk iddialarını bir
bahane olarak kullandı. Navaz Şerif ve Asıf Ali Zerdari’yi yolsuzluk nedeniyle
tutuklatıp yargılatması, siyâsî muhaliflerini tasfiye olarak görüldü.
Yargılananların taraftarlarını İmran Han’a karşı birleştirdi. Böylece İmran
Han’a karşı muhalefet cephesi zaman içinde güçlendi. İmran Han döneminde özgür
basının baskı gördüğü haberleri hiç eksik olmamıştır.
İmran Han, parlamenter sistemin cilveleri sonunda, mecliste
güven oylaması ile iktidardan düşürüldü. Kendisini Pakistan’ın yeni kurucusu,
özel yetenekleriyle seçilmiş biri olarak görmekle suçlanmıştır. 3 buçuk yıllık
iktidarı döneminde ordu ile kurduğu iyi ilişki, muhtemelen kendini daha güçlü
görmesine ve gücünü abartmasına yol açmıştır. Kendisini iktidarın ortağı, hatta
bir çeşit sicil amiri olarak gören hiçbir ordu ise seçilmişlere karşı vefalı
davranmamıştır. Pakistan’da da İmran Han, işin bu tarafını herhâlde iktidardan
düşünce görüp anlamıştır.
İmran Han yerine, İslâm
Ulema Camiası (JUI-F), Pakistan Müslüman Ligi Navaz (PML-N) ve Pakistan Halk
Partisi’nin (PPP) öncülük ettiği, Pakistan Demokratik Hareketi’nin desteklediği
PML-N lideri Şahbaz Şerif yeni başbakan oldu. Yine çok ortaklı, zayıf, karar
alamayan ya da aldığı kararları uygulama gücü oldukça sınırlı bir iktidar
teşekkül etmiş oldu.
İktidarı oluşturan ortaklardan biri her an
ayrılabilir. Böyle zayıf seçilmiş iktidarlar karşısında en çok askerî bürokrasi
ve dış güçlerin (o dış güç Pakistan için şimdilik ABD’dir) işini
kolaylaştırmaktadır. Ordu sivillerin iktidar alanına ortak olmasına karşılık,
kendi iktidar alanına seçilmiş sivilleri kolay kolay müdâhil etmemektedir.
Pakistan sosyolojisi hakkında
Pakistan, varlığını İslâm’a borçlu olan bir ülkedir.
Eğer Pakistan halkı Müslüman olmasaydı, Pakistanlıların Hindistan’dan ayrılıp
farklı bir ülke kurmaları söz konusu olmazdı. Pakistan halkı Müslüman olmasının
yanında, irili ufaklı çok sayıda etnik topluluktan oluşmaktadır. Pakistan
halkını birleştiren İslâm şemsiye olmaktan kaldırılınca, o çok farklı etnik
toplulukların bir arada tutulması da neredeyse imkânsızdır. Toplumun bu
yapısını bilen kurucular bu yüzden Pakistan’ı “İslâm Cumhuriyeti” olarak inşâ
etmişlerdir. Bu yüzden Pakistan yöneticileri ister istemez iç ve dış
siyasetlerinde İslâm’ın tayin edici rolüne göre davranmak zorunda kalmışlar ya
da öyle görünmüşlerdir.
Bu temel kurala İmran Han’ın uyduğunu söylemek zordur.
Çin ile kurduğu yakın ilişkiler bunun açıklayıcı örneğidir. Çünkü Çin’de 40
milyon civarında Müslüman Uygur Türk’ü, eşi benzeri görülmemiş bir zulüm ve
soykırım altındayken, İmran Han’ın böyle bir zulüm yokmuş gibi davranması,
aklın ve vicdanın kabul edeceği bir siyaset tarzı değildir.
Evet, Hindistan, Pakistan varlığına düşmandır.
Dolayısı ile 1 buçuk milyarlık nükleer güç sahibi Hindistan’a karşı 220
milyonluk (yine nükleer güç sahibi) Pakistan’ın kendine yakın bir müttefik
araması kaçınılmazdır. Çin ile Hindistan arasındaki düşmanlık, Çin’i Pakistan
için bir müttefik durumuna getirmiştir. Ancak İmran Han, Çin ile tesis ettiği
yakın ilişkiyi, Çin işgalinde olan Doğu Türkistan’ı hesaba katmaksızın
yapmıştır. Bu ilişki, Pakistan’ın varlık nedeni olan İslâm ile açıklanamaz bir
ilişkidir. Muhtemel bir Pakistan-Hindistan savaşında, Çin’in Pakistan’a yeterli
desteği vermesinin ise hiçbir garantisi yoktur.
Üstelik İmran Han’ın Çin ile Pakistan’ı içli dışlı
eden siyaseti, ABD ile Pakistan’ı karşı karşıya getirmiştir. Kendisini
Pakistan’ın üzerinde hak sahibi gibi gören ABD’nin düşmanlığını arttırmıştır.
Bunun yanında İmran Han, Ukrayna’daki savaşın ilk günlerinde Rusya’yı ziyaret
etmiştir. Kendisine karşı bir dış komplonun olduğunu söylemiştir. (Taliban
iktidar olduktan sonra, ABD’nin Pakistan’dan üs istediği ve bu isteğin İmran
Han tarafından geri çevrildiği haber olmuştur.)
Son söz
Yeni hükûmet, ABD ile ilişkileri geliştirebilir ve
ABD’nin taleplerine uyabilir. Pakistan siyâsî çevrelerinin ve ordusunun genel
eğilimi, ABD-Çin arasındaki soğuk savaşta Pakistan’ın tarafsız kalmasıdır.
Ancak ABD’nin Hindistan ile Çin’e karşı kurmaya çalıştığı ittifak, Pakistan’ı
Çin’in tarafına itme potansiyeline sahiptir.
Türkiye’de medyanın bir bölümünde Pakistan’daki güven
oylaması girişimleri “darbe ve dış komplo” olarak görüldü.
Buna karşılık Hükûmet’e yakınlığı ile bilinen Yeni
Şafak gazetesinin İmran Han’ın muhalefette iken FETÖ okullarının kapanmasına
itiraz ettiği, Şahbaz Şerif’inse o okulları hemen Maarif Vakfı’na devrederek
kapattığı gibi haberler, Türkiye’yi İmran Han’a karşı Şahbaz Şerif’in yanında
göstermektedir.
FETÖ konusunda İmran Han’ın geçmişte işlediği
haberleştirilen bu hatasının şimdi Türkiye’yi Pakistan’da yaşanan iktidar mücadelesinde
taraf durumuna getirmesi, iki ülke arasındaki kardeşlik ilişkileri için zararlı
bir içeriğe sahiptir. Doğru olan, Türkiye’nin Pakistan’daki iç mücadelede
tarafsız kalmasıdır.
Türkiye-Pakistan ilişkileri Gazneli Devleti’nden
başlayarak devletten devlete, halktan halka, bin yıllık uzun bir geçmişe
sahiptir. Bu süre içinde olup biten olaylar ise Pakistan ve Türkiye halkının
kardeşliğini kuvvetlendirmiştir. Hükûmetlerin değişmesi, Türkiye-Pakistan
ilişkilerini kolay kolay olumsuz olarak etkilemez. Ancak Pakistan’da yaşanan iç
mücadeleye ya da iktidar kavgasına Türkiye’nin taraf olması, iki ülke arasında
yalnızca kardeşlikle açıklanabilecek iyi ilişkileri fena hâlde zayıflatabilir.
Türkiye’yi yönetenlerin Rusya-Ukrayna arasında
gösterdikleri diplomatik başarıyı, her iki ülkeyle görüşme ve güvenlerini
kazanma becerisini daha kolay bir şekilde, zaman kaybetmeksizin Pakistan’daki
siyâsî taraflar ile tekrarlaması hem kolaydır, hem de bir kardeşlik görevidir.
Hem de tarihin getirdiği bir sorumluluktur. Aksine, Türkiye’nin oradaki siyâsî
mücadelelere taraf olması, Türkiye-Pakistan kardeşliğine büyük zararlar
vereceği gibi, Türkiye’nin etkisini de azaltır.