Özsaygısı gelişmiş özgüvenli çocuklar yetiştirmek

Özsaygı temelimiz ilk altı yaşta atılır. Bu yüzdendir ki, ilk altı yaş ve peşinden gelen beş yıl oldukça önemlidir. Bu gelişim dönemlerinde atılan temeller ileriki yaşlarda hayatımızı yönlendiren kalıpları oluşturur.

Karakter ve kişiliğinin tekâmülü

BİR bireyin kendine özgü yapısı, onu diğerlerinden ayıran temel belirti ve bireyin davranış biçimlerini belirleyen ana özelliklere “karakter” deniliyor. Bireyi diğerlerinden ayırt edici nitelik, öz yapı, ıra, seciye olarak tanımlanan karakter, “insanın kişiliği ve üstün manevî özellikleri” olarak da tanımlanabilir.

Peki, karakter/kişilik eğitimle gelişebilir, değişebilir mi? Bu soru dönem dönem sorulur. Bu soruya verilecek net cevap şu: Evet, tabiî ki karakter/kişilik eğitimle şekillenebilir. Eğitimin, inançların ve öğretilerin ana amacı, insan karakter ve kişiliğinin tekâmülüdür.

Karakter, kişilik, vicdan, özsaygı, özdeğer, inanç ve benzeri değerlerin oluşabilmesi için bazı temel kavramların içinin doldurulması gerekir. Karakter, kişilik, vicdan ve benzeri insanî değerleri referans alan unsurlar eğitimlerle şekillenir. Bu yazıda özgüven ve özsaygı kavramlarını değerlendireceğiz.

Güven

Güven, kelime anlamı olarak “korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat” anlamına gelmektedir. İnsanlar arasındaki ilişkilerde en temel duygu güvendir. Güvendiğimiz insanları sever, saygı duyarız. Güven varsa en gizli sırlarımızı açabiliriz. Güven duygusuyla her türden işbirliğine açık oluruz. Bu açıdan insanların yemek, içmek gibi fizyolojik ihtiyaçlarıyla beraber hayatî önem taşıyan en önemli gereksiniminin güven duygusu olduğunu söyleyebiliriz.

Sağlıklı bir ailenin çocuğa kazandırdığı ilk temel duygu da güvendir. Doğduğu andan itibaren bir bebek, annesinin kokusunda, sesinde güven arar. Her ağladığı anda ihtiyaçlarına cevap verilen, sevildiğini ve değer verildiğini bilerek büyüyen çocuklar özgüven duygusu yüksek bireyler olarak yetişirler. Çocuğun ailede gördüğü kabul, ona verilen sorumluluk, ahlâkî değerler ve duyulan güven, çevresiyle dengeli ilişkiler kurma becerisi kazanmış, kendine güvenli bir yetişkin olarak toplum içinde yer almasını sağlar. Bireyin doğumla getirdiği mizaç özellikleri sağlıklı ve dengeli bir aile yapısı içinde şekillenir. Onu diğer insanlardan ayıran temel karakteri olur.

Çocuğun gelişimi ve kişiliğindeki önemli etkisinden dolayı ailenin tutumu burada da karşımıza çıkıyor. Daha çok küçük yaşlardan başlayarak çocuğa sorumluluk vermek, adil olmasını ve kendi potansiyelinin farkına varmasını sağlamak, öncelikle çocuğuna güven duyan, ilgili ve dengeli ailelerin başarabileceği bir eğitim becerisidir. Çocuğun sosyal yönünü destekleyerek verilen eğitim, onun toplum içinde kendini rahatça ifade etmesine ve yaşadığı sorunlara karşı kendi çözümlerini üretmesine zemin hazırlayacaktır.

Güven, iki taraflı bir duygudur. Kendine güven duyan başkalarına da güven duyar. Özgüven problemi yaşayan insanlar ise çevreleriyle de güven sorunu yaşarlar. Sürekli olumsuzluk yaşayacaklarına dair beklentiler içindedirler. Yaşadıkları her tür olumsuzluk için hep başka birilerini sorumlu tutarlar. Dolayısıyla hayatlarının ve yaşadıkları olayların akışını başka insanların ellerine bırakabilirler. Çünkü kendi kendilerine yetebileceklerine, kendi ayakları üzerinde durabileceklerine olan inançları yetersizdir.

Güven eksikliği, diğer bir ifadeyle yetersizlik duygusudur. Yetersiz olduğunu düşünen birey, kendisinde olmadığını düşündüğü niteliklerden dolayı beraber olduğu insanın başkalarına ilgi duyabileceğinden endişe duyar. Bir süre sonra da bu endişe duygusu gerçeklik hâlini alır ve kişinin kendisi de buna inanır. “Benim istediğim gibi davranmıyor, bir yere giderken benden izin almıyor, dikkat çekici giyiniyor, başkalarıyla samimi oluyor, beni sinirlendirecek şeyler yapıyor, arkadaşlarıyla benden daha fazla ilgileniyor” gibi cümleler, özgüveni düşük insanların cümleleridir. Bu tarz ifadeler ve davranışlar, karşı tarafı yaralayıcı, bunaltıcı ve benlik duygusunu yok edici sonuçlara yol açar. Güven duygusundan yoksun kişilerle yaşanan ilişkiler gerçekten zordur ve insanın özgüvenini ciddî olarak sarsar. Hiç kimsenin bir diğer insan üzerinde hâkimiyet kurma hakkı olmadığı bilinmelidir.

Özgüven

Bireyin kendisinden memnun olması, kendisi ve çevresiyle barışık yaşaması “özgüven” olarak tarif edilmektedir. Diğer yandan özgüven eksikliği ise “kendinden şüphe duymak, pasiflik, boyun eğme, aşırı uyum gösterme, yalnızlık, eleştirilere karşı hassas olma, güvensizlik, depresyon, aşağılık duygusu ve sevilmediğini hissetme” gibi kavramlarla tanımlanabilir.

Tanısı ne olursa olsun, psikolojik rahatsızlıkların, pasif kişilik özelliklerinin çoğunda özgüvenlerinin düşük olduğu görülmektedir. Özgüven, bireyin kendisine yönelik iyi ve olumlu duygular geliştirmesi sonucu kendini iyi hissetmesidir. Bu, iyi hissetme sonucunda kendisiyle ve çevresindeki kişilerle barışık olması demektir. Özgüven, “yüreklilik, cesaret” veya kişinin kendine güvenme duygusu olarak tanımlanır; koşullara, konuma, gelişmelere göre değişebilir. Yüksek- düşük özgüven şeklinde olumlu veya olumsuz olabilir.

Özgüven eksikliği nasıl oluşur?

Özgüvensizliğe götüren, özgüvensiz bir insan olmaya vesile olan çok fazla faktör sıralanabilir. Biz, özgüven eksikliğini oluşturan temel unsurları şu şekilde belirtebiliriz: Kişinin kendini tanımaması, yetenek ve becerilerinin farkında olmaması, baskılanmak, eleştirilmek, ötekileştirilmek, ötelenmek, dışlanmak, önemsenmemek, hâl, hareket, tavır ve davranışlarından dolayı sürekli eleştirilmek, dalga geçilmek, küçümsenmek, kişilik özelliklerinin veya yeteneklerinin çok acımasız bir şekilde eleştirilmesi, olayların sonuçlarını gerçekte olduklarından daha kötü bir şekilde değerlendirmek, gerçekçi olmayan hedefler uğrunda çalışmak…

“Yapamam”, “Edemem”, “Başaramam”, “Ulaşamam” gibi olumsuz iç ve dış güdüleyiciler kişide özgüven eksikliğini en çok tetikleyen faktörlerdir.

Hepimizin yetersiz, eksik ve zayıf yönleri olabilir. Herhangi bir yetersizlikten dolayı kendimizi küçük ve eksik görerek gelişimimizi engellememeliyiz. Pozitif ve gerçekçi düşünerek kararlı ve güvenli adımlar atmalıyız.

Özgüveni artırma yolları

“İzin verin, çocuğunuz yaşamını tribünlerde seyirci olarak değil, sahada oyuncu olarak geçirsin” diyor Doğan Cüceloğlu. Çocukları, duyduğumuz olaylardaki, okuduğumuz kitaplardaki veya sanal ortamlardaki teorik bilgilerle değil, hayatın içinde yetiştirmek gerekir. Öncelikle kendimizi sevmeyi öğrenip güven duygumuzu geliştirmeliyiz.

Çocuklarımızın başarılı, üstün ve güçlü yönlerini tanıyarak, bu yönde çalışmalarını teşvik etmeliyiz. Bu özelliklerini kullanmalarını sağladıktan sonra onları basamak basamak üst düzeylere ulaştırmak yönünde çalışmalar yaparak, geliştirilmesi ve desteklenmesi gereken diğer yönlerini de güçlendirmeleri yönünde teşvik etmek olumlu sonuçlara hızlı bir şekilde ulaşmamızı sağlar.

Yetersiz, zayıf, eksik ve tamamlanması gereken yanlarını doğru tespit ederek, onları küçümseyecek, küçük düşürecek veya moralini bozacak hâl, hareket ve tavırlara dikkat etmek gerekir. Zayıf ve desteklenmesi gereken yönlerini geliştirmek, güçlendirmek yolunda yönlendirme yaparak, yeteneklerine göre çalışmalar yaparak desteklemek gerekir. Çocuklarımızı salt okul notlarına göre değil, hayatın içinde gerçekleştirdikleri (küçük de olsa onlara ait) başarıları, hâl, hareket ve tavırlarındaki olumlu yönleri ön plâna çıkartarak teşvik etmeliyiz.

Hepimiz toplumsal varlıklarız, eksik, zayıf veya güçlü yönlerimizle herkes gibi bizlerin de toplumun birer bireyi olduğu bilinci verilmeli. Her soru veya sorunun onlarca, hatta yüzlerce çözüm yolu olduğunu unutmamalıyız. Alternatifler üretme, yeni yollar, çıkışlar, çözümler üretecek bir bakış açısı kazandırma yönünde çalışmalar yapmalıyız. İlk etapta ulaşılan sonuçlara bakarak yargılara varmamalıyız. Hedeflere ulaşma yolunda, ulaşılan sonuçlardan çok, başarıya giden yolda harcanan çabaya bakmak gerek. İstediğimiz sonuçlar olmadı diye pes etmemeliyiz.

“Başarısızlık diye değerlendirdiğimiz sonuçlar, yeni başlangıçlar için yeni fırsatlar doğurur” değerlendirmesi ışığında, yeni ve güçlü başlangıçlar yapmalıyız. Yaptığımız çalışmalar neticesinde istediğimiz sonuç veya sonuçlar olmuyorsa, amaçları, plânları, yol, yöntem ve stratejileri tekrar değerlendirerek daha güçlü adımlar atmalıyız. Risk faktörlerini de göz önüne alarak hareket etmeliyiz. Olası istenmeyen olumsuz sonuçlar karşısında pes etmeden, kararlı bir şekilde, amaçlarımıza giden yolda devam etmeliyiz.

Çözümsüzlük yoktur. “Her soru ya da sorunun en az 5 çözüm yolu vardır” ilkesini unutmamalıyız. Çocuklarımızın soyut, yaratıcı ve alternatif düşünme tekniklerini öğrenmelerini sağlamalıyız. Çocuklara önce küçük küçük sorumluluklar vererek kendi başlarına bir şeyleri başarma mutluluğu tattırılmalı, daha sonra yaşına ve gelişim özelliklerine göre sorumluluklar vermeliyiz. Kararlı, ne istediğini bilen, kendi kararlarını verebilme özelliği gelişmiş bir duruma gelerek, gerektiğinde net bir şekilde “Hayır” diyebilmeliyiz.

İnsanı ayakta tutan ve güçlü kılan en önemli unsurun amaçlar olduğunu bilmeliyiz. Mutlaka bir hedefimizin olduğunu akıldan çıkarmamalıyız. “Güzel düşünen güzel yaşar” düsturuyla, olumlu düşüncelerle kendimizi motive etmeliyiz.

Hayatın içindeki rolümüzü genellikle kendimizle ve çevremizle kurduğumuz iletişim biçimleri belirler. İletişim becerilerini geliştirecek, destekleyecek şekilde hareket etmeliyiz. Kendimizi, görüşlerimizi, değerlerimizi ve fikirlerimizi savunabilmeliyiz. Çocuğumuza kendini ifade edebilmesi, haklarını savunabilmesi yönünde fırsatlar vermeli, çalışmalar yapmalı, teşvik etmeliyiz.

Özsaygı

Özsaygı, kişinin benlik imajı ve ideal benliği arasındaki farkı değerlendirmesidir. Yani kişinin kendini nasıl algıladığı ile o âna kadar olduğu hâliyle olmayı arzu ettiği benliği arasındaki fark, özsaygı düzeyini belirler. Tabiî bunu yapabilmek için kişinin kendini tanıma yeterliliği önemlidir. Çünkü kişinin kendini nasıl algıladığı, değerlendirdiği ve bu farkın kişinin duygusal dünyasını nasıl etkilediği önemlidir.

Basit ifadeyle özsaygı, “kendini sevmek, en az diğer insanlar kadar değerli ve iyiliklere, iyi şeylere lâyık olduğuna inanmaktır”. Özsaygının ne olduğunu anlamak için şu üç kavramı bilmek yararlı olacaktır: Benlik (kişinin zihinsel ve fiziksel özelliklerinin toplamı, sahip olduğu özelliklere ilişkin kendini değerlendirmesi), benlik imajı (kişinin zihinsel ve fiziksel özelliklerinin, yetenek ve potansiyelinin farkında olması), ideal benlik (benlik imajının gelişmesiyle kişinin, yavaş yavaş sahip olması gereken ideal benlik özelliklerinin neler olduğunu öğrenmesi ve anlaması).

Özsaygı, kişinin kendini gerçekleştirmesinin, kendisiyle barışık olmasının, hayatı verimli yaşamasının bir göstergesidir. Özsaygı, kendimizi özgün bir birey olarak değerli, hem de karşılaştığımız sorunlarla başa çıkabilecek kadar yeterli hissedebilmektir. Bu iki duygu, değerlilik ve yeterlilik duygusu, özsaygının temelini oluşturur. Bu duygulardan birini bile yeteri kadar hissedemediğimizde yaşamdan aldığımız doyum azalır.

Yeterlilik duygumuz gelişmemişse, sorunlar karşısında da yetersiz kalırız. Değerlilik duygumuz gelişmemişse, kendimizi özgün bir birey gibi hissedemez, kendimize lâyık olduğumuz değeri veremeyiz.

Özsaygı temelimiz ilk altı yaşta atılır. Bu yüzdendir ki, ilk altı yaş ve peşinden gelen beş yıl oldukça önemlidir. Bu gelişim dönemlerinde atılan temeller ileriki yaşlarda hayatımızı yönlendiren kalıpları oluşturur.

Tennyson der ki, “Hayatı sürdüren üç şey vardır: Kendine saygı, kendine bilgi, kendine egemenlik”.

Kendisi hiç çocuk olmamış, hatalar yapmamış, hep mükemmel hayatlar yaşamış gibi davranarak, çocuklarının en ufak bir hata yapmalarına müsaade etmeyen ebeveynler, çocukların gelişimlerini ve kişilik oluşumlarını olumsuz olarak etkilerler.

Eğitim yaklaşımları olgun, kişisel gelişim açısından gelişmiş ebeveynler, çocukların nitelik kazanmalarını, kişilik gelişimlerini desteklerler. Eğer ebeveynler çocuk yetiştirme konusunda bilgili ve bilinçlilerse, az sancılı bir çocukluk ve ergenlik geçirilir. Yetişkinlik süreci daha nitelikli bir hayatı devam ettirebiliriz.