
RAHMETLİ Turgut Özal’ı gençler bilmez. Onların görüp bildiği,
sadece Recep Tayyip Erdoğan.
İktidara geldiğinde on yaşında olanların, bugün artık
saçları dökülmeye başladı. Dökülmeyenlerin de birer ikişer ağarmaya
niyetlenmesi kaçınılmaz. Hepsi değilse bile yarısı için geçerli bu tespit.
Özal’ın birkaç cümlesi hiç hatırımdan çıkmaz.
“İleride herkesin bilgisayarı olacak” demişti.
O kadar uçuk bir tahmin, daha doğrusu öngörü idi ki
bu, aşırı iyimser olduğunu düşündük.
Abartıyordu bize göre. Hiç şüphesiz abartıyordu.
Özal, herkesin bilgisayar sahibi olmasını bir adım
daha ileri götürdü kısa süre sonra.
“Herkes, bilgisayarını cebinde taşıyacak, elinde
tutacak” dedi. “Bende var” deyip avuç içinde gösterdi.
Öncekini abartılı bulanların bu sözü nasıl
karşılayacağını tahmin edebilirsiniz; o sahneyi hatırlamasanız da.
Bu tespitlerin yapıldığı tarihlerde biz üniversite
öğrencisiydik. Bilgisayar dersi görüyorduk. Kenara iliştirilmiş bir dersti. Çok
önemseyen yoktu, önemsenmesi gerektiğini düşünen de yoktu.
Bilgisayar diye bir şeyin varlığını biliyorduk. Fakat
hiç elimiz değmemişti. Bırakın değmeyi, görmemiştik bile.
“O hâlde nasıl dersini görüyordunuz?” diye soracak
olanlara cevabımız basit: Program yazılımıydı dersimiz. Birler ve sıfırlarla
uğraştık sayfalarca. Ayıptır söylemesi, bir güzel ikmale de kaldık. Kimsenin
ciddiye aldığı bir ders olmadığı için, zor da olsa geçtik sonunda.
Aradan dört sene geçti geçmedi, gerçekten
bilgisayarımız oldu ve hayatımızı onunla kazanmaya başladık. Tarihin cilvesi,
talihin cilvesi, ne desek olur.
Sonrasını biliyorsunuz. Şimdi artık çoluk çocuk, genç
yaşlı, köylü şehirli, işçi patron, amir memur, kimi sayarsanız sayın, herkesin
elinde veya cebinde bir telefon var. Üstelik ne sorsanız biliyor. Bin türlü
işlem yapabiliyor. Bir tek yumurta kıramıyor, çay demleyemiyor.
Özal haklıymış.
Çünkü ileri görüşlüymüş. Otuz kırk yıl öncesinden
bugünü görmüş.
O tarihlerde dünyanın hiçbir yerinde bugünkü gibi
elektronik gelişmişlik ve cep telefonu “çılgınlığı” demeyelim de “yaygınlığı”
diyelim, yoktu.
Eğer olsaydı, onlara bakarak söylediğini düşünürdük.
“Baktı, gördü, ileride bizim de gelişeceğimizi ve öyle olacağımızı söyledi
belli ki” derdik.
Diyemedik. Diyemezdik.
*
Özal’ın diğer sözü, Yunanistan’ın şımarıklığı
üzerineydi.
“Hele bir seksen milyon olalım, o zaman görürler”
demişti.
Yunanistan, malûm, ikide bir huysuzluk yapar, sık sık
hâddini aşar.
O dönemde de vardı aramızda birtakım sıkıntılar. “Neydi?”
derseniz, anlatacak çok kişi çıkmaz.
Geride kalanlar çabuk unutulduğu için, şimdilerde
hatırlayan azdır. Geçip gitmiş ne de olsa.
Hep önümüzdeki maçlara baktığımız için ve
yaşananlardan ders almayı ihmâl ettiğimizden, karşımıza çıkan bazı problemleri
yeni sananlar olabilir.
Ülkenin yöneticisi olarak Özal o problemleri sıcağı
sıcağına ya da ılık yaşarken, seksen milyona ulaşmamız hâlinde güçleneceğimize
vurgu yapmıştı.
Konu sadece sayı ile ilgili değil elbette. Gelişmek,
ilerlemek var ve daha önemlisi de işin bu tarafı.
Nüfus artış hızına göre ne zaman seksen milyon
olacağımız da aşağı yukarı belliydi. Şaşma payı belki birkaç aydan ibarettir.
Diğer yönden yani teknik ve benzeri bakımlardan
ulaşacağımız yeri de öngördüğünü söyleyebiliriz.
Birkaç yıl önce o nüfusa ulaştık. Bugün geçmiş
durumdayız. Bu durumda, görülmesi gereken yakın vakitte görülecek demektir;
Yunanistan tarafından…
Hayırlı olur inşallah!
*
Gelelim Özal’ın üçüncü cümlesine.
“21’inci yüzyılın Türk asrı olacağını” söylemişti.
Bunu çok sevmiştik.
“İnşallah” demiştik.
Gururumuzu okşamıştı.
Fakat maalesef bunu da çok inandırıcı bulmamıştık.
Biraz daha zaman geçmesi gerekti o sözü benimseyebilmek,
içselleştirebilmek, inanabilmek için.
Bugün o yolda hızla ilerliyoruz. Bütün engellere,
bütün düşmanlıklara, bütün zorluklara rağmen…
Bu ilerleme yolunda katkısı bulunan, bir tuğla koymak
veya bir çivi çakmak kadar bile olsa emek veren herkese minnettarız.
*
Turgut Özal’dan bahsedildiğinde dudak büken,
küçümseyenler de az değil, biliyoruz.
Onu eleştiren, kötüleyen, yerden yere vuranlar da var.
Aradan geçen bunca seneye rağmen düşmanlık duyanlar da…
Yaşarken de öyleydi. Ahalinin ancak yarısı severdi.
Hatta daha azı… Kim ne şekilde bakarsa baksın, yaptıklarını unutamayız ve en
azından burada bahsi geçen üç cümlesi için rahmetle anmayı vazife biliriz.
21’inci asrın neresindeyiz?
Henüz ilk çeyreğine gelmedik.
Ha gayret!
----------------
*Bu yazı, Haber Ajanda NET'in "Yazar Günü" politikası nedeniyle, yazarından 27 Eylül 2022 günü alınmasına karşın 29 Eylül 2022 günü yayınlanmıştır.