Oyun ve çocuk

Oyun, çocuk için âdeta bir yaşam biçimidir. Oyunsuz çocuk düşünülemez. Oyun, çocuk için zamanın durduğu, ânın doyasıya yaşandığı, çocuğun tamamen kendi olabildiği bir aktivite ortamıdır. Oyun oynamayan çocuk, dış dünya ile bağını koparır, yalnızlığa düşer. Oyunu bir yaşam biçimi olarak algılayan çocuk, akranlarıyla oyun oynarken birlikte hareket etme, belirlenen kurallara uyma, işbirliği yapma, sorumlulukları paylaşma, fedakârlık gösterme ve dayanışma gibi önemli sosyal beceriler kazanır.

Toplumsal oyun ve çocuk algısı

OYUN, kelime olarak toplumumuzda neredeyse olumsuzluk çağrıştırma noktasına gelmiş durumdadır. Oyun oynamak, oyalanmakla eşanlamlı kullanılır hâle gelmiştir. “Ne oynuyorsun, neden oyalanıyorsun?” seslenmeleri hepimizin kulaklarındadır.

Yetişkinler küçüklere ya da işini beğenmedikleri, yeterli hızı yakalayamadıklarına inandıkları kişilere karşı bu tür kelimeleri sıkça kullanmaktadırlar. Oysa oyun, belli kurallar çerçevesinde iyi vakit geçirmeye yarayan, yetenek geliştirici bir uğraştır. Zihnen ve bedenen ciddiyetle katılımı gerektirir.  

Çocuk, henüz gerekli altyapısı oluşmamış, bilgi ve tecrübeden yoksun, her konuda yetişkinlerin rehberliğine ihtiyaç duyan bir insan evlâdı olarak algılanmaktadır. Yetişkinlerin gözünde çocuk, anlamayan, aklı ermez, henüz yetenekleri gelişmediği için yapma becerisi gelişmemiş ve benzeri yakıştırmalarda bulunmak normal bir davranış hâlini almıştır. Oysa çocuk da yetişkinleri gibi tüm fizikî özelliklere sahip bir insandır. Belirli bir altyapıya sahip olarak dünyaya gelmiştir. Onun, sadece içinde yaşadığı toplumsal yapıya ve dünyadaki gelişmelere göre şekillenmesi gerekmektedir.

Çocuk Hakları Evrensel Beyannamesi, 18 yaşa kadar olan insanı çocuk saymaktadır. İslâm’da ise ergenlik çağına kadar olan süreç, “çocuk” olarak kabul edilmektedir. Ergenlik çağının, iklim şartlarının etkisiyle ülkelerarası farklılıklar göstermesini dikkate alacak olursak, birinci şıktan yola çıkmakta yarar vardır.

Çocukta karakter gelişiminin yüzde 75’inin 3 ilâ 7 yaş arasında gerçekleştiği bilinmektedir. Bu durum Türk atalar sözünde, “Bir insan yedisinde ne ise, yetmişinde de odur” diye yer bulmuştur. Toplumdaki yanlış algının değişebilmesi ve gerçek anlamını bulması için çocukların hayatında oyunun önemine değinmek önemlidir.

Oyunun çocuk yaşantısında yeri

Oyun, çocuk için âdeta bir yaşam biçimidir. Oyunsuz çocuk düşünülemez. Oyun, çocuk için zamanın durduğu, ânın doyasıya yaşandığı, çocuğun tamamen kendi olabildiği bir aktivite ortamıdır. Oyun oynamayan çocuk, dış dünya ile bağını koparır, yalnızlığa düşer.

Oyunu bir yaşam biçimi olarak algılayan çocuk, akranlarıyla oyun oynarken birlikte hareket etme, belirlenen kurallara uyma, işbirliği yapma, sorumlulukları paylaşma, fedakârlık gösterme ve dayanışma gibi önemli sosyal beceriler kazanır.

Oyun, çocuğun hayata hazırlanmasında, kişiliğini bulmasında oldukça etkili bir araçtır. Genç beyinlerin yaratıcılıklarını ilk denedikleri alanlar, oyun alanlarıdır. Toplumsal uyumun ilk provalarını ve iletişimin ilk denemeleri oyun alanlarında gerçekleşir. Çocuk, oyun alanlarını bir tiyatro sahnesi ciddiyetinde ve aktifliğinde işler. Gelenek, örf ve âdetler oyun ortamlarında öğrenilir ve pekiştirilir. Arkadaşlık, komşuluk, dostluk ilişkilerinin temeli burada atılır. Çocuklar sosyal iletişimlerini evcilik oyunlarında geliştirerek kendilerini hayata hazırlarlar.

İletişim becerisini en iyi oyunda öğrenir ve yaşarlar. Oyun arkadaşlığı çocukları sosyal hayata hazırlamakta öncüdür. Paylaşma ve birlikte yaşama becerisini geliştirmekte katkı sağlar. Toplumsal değerler oyun içinde, grup arasında öğrenilir. Bu değerler, oyunlar sayesinde çocuklarda içsel gelişime katkıda bulunur. Çocuklar kendi dünyalarını oyun alanlarında kurarlar. Hayâl dünyalarını hayatın gerçekleri ile karıştırıp harmanlayarak kendileri için küçük ama sevimli bir ortam oluştururlar. Hayâl kurmak, onların vazgeçilmez araçlarındandır. Yaratıcılıkları hiçbir öğreticiye ve rehbere ihtiyaç duymadan burada gelişir, geliştirilir.

Çocuk gözünde hayâl ve gerçek iç içedir. Bu iç içelik onların kendi yeteneklerini özgürce ortaya koymalarında oldukça etkendir. Oyun esnasında çocuğun kendini ifade etme becerisi gelişir. Yetişkinlerin elinin uzanmadığı ve kendileri için küçük, ancak onlar için oldukça büyük dünyalarında kendilerince yaşar, kendi dünyalarını oyun alanlarında kurarlar. Çocuklar oyun esnasında, aldıkları uyarılarla farklı düşünme ve düşüncelerini geliştirme yeteneği kazanırlar.

Oyunun çocuk gelişimine katkısı

Oyun, çocukların zihinsel, bedensel, psikososyal gelişimlerini sağlar. Bu gelişimde grup oyunlarının etkisi daha fazladır. Oyun esnasında çocuk, hayâl gücü ve bedensel etkinliklerini içtenlikle sergileyebilir. Oyun alanları çocukların duygusal ve sosyal ilişkilerini geliştirdiği, birikmiş enerjilerini boşaltma imkânı bulduğu alanlardır. Oyun çocuğun erken büyümesine, duygusal ve ruhsal gelişimine katkı sağlar, sorumluluk bilincini geliştirir. Hayatın kendisi bizzat oyun değil midir zaten? Oyun, birlikte yaşama, paylaşma, yardımseverlik gibi becerilerin gelişmesinde etkendir.

Çocukları takım ruhuna götüren kurallı ortamlar, kendilerini oluşturmalarına katkı sağlar. Takım ruhunun oluşması ve kurallı ortamların organize edilmesi için dışarıdan birilerinin yönlendirmesine gerek kalmaz. Çocuk için zaman geçirme aracı olmayan oyun, çocuğun hayâl gücünü kullanmasına imkân tanıyan, ona gerçek hayat provalarını yapmaya fırsat veren bir etkiye sahiptir. Çocuk için oyun, kendi gerçeği ile düş dünyasının tam anlamıyla bütünleştiği andır.

Oyun alanları, çocukların kendilerini doğru ifade edebilmeleri yönünden özgürleştirilmiş eğitim ortamlarıdır. Oyun alanları rekabet, toplumsal uyum, koordinasyon, yardımlaşma, ekip ruhu ve sorumluluk bilinci geliştirme açısından oldukça etkilidirler. Herhangi bir kişinin yöresel halk oyunlarını öğrenmesi, ulusal ya da evrensel herhangi bir şarkıyı ezberleyip söylemesi için özel bir öğretime gerek duyulmadan, çocuğun bizzat benimseyip uygulamaya koyduğu, bilinen bir gerçektir. Bu örneklere bakıldığında bile bu gerçeğin, eğitim ve öğretimin biçimsel sınırlar içine sıkıştırılmasına gerek olmadığının bâriz göstergesi olduğu görülecektir. Burada önemli olanın, kişinin istemesi ve gönüllü çaba göstermesinin yeterli olduğudur. 

Sonuç olarak, “Özgür birey ve özgür ortamlar, öğrenmede başarının vazgeçilmezlerindendir” denilmesinde hiçbir sakınca yoktur.

Oyun çocuk içindir; çocuk, oyunda hayat bulur. Çocuğu oyundan mahrum bırakmak, onun orijinalitesini inkâr etmek olur. Kişilerarası işbirliğine ve olumlu rekabete sevk eden oyunlar ve oyuncaklar, toplumsal gelişim ve kişisel iletişim becerisinin gelişmesine katkı sağlamasının yanında, çocukların ileriki yaşlarda sosyal yaşantısına da katkı sağlayacaklardır.

Çocuk ve oyuncak

Oyuncaklar, oyun araçlarıdır. Dikkat edilmesi gereken önemli husus, bu araçların çocukların zihinsel yapısına uygun olup olmaması ve gelişimine katkı sağlayıp sağlamamasıdır. Çocuğa verilen oyuncak, onun geleceğine etki eder. Oyunda hayatın provasını yaşayan çocuk, oyuncaklarıyla işteşlik kurar, onunla geçirdiği yaşantıyı kolayca içselleştirir. Bu açıdan olaya yaklaşıldığında, oyuncak seçiminin önemi ve oyuncak seçiminde dikkatli olmanın gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Çocuğun geleceği, benimseyip içselleştirdiği oyuncaklarıyla çizilir.

Oyun esnasında çocuklar, aldıkları uyarılar sayesinde farklı düşünme ve düşüncesini geliştirme yeteneği kazanırlar. Bu açıdan bakıldığında oyuncaklar, çocukların hayâllerini ve dolayısıyla yaratıcılıklarını geliştiren önemli unsurlardır.

Çocuğun iyi eğitimli ve yeteneklerinin bilincinde bir insan olarak ve çağın önünden giden bir birey olarak yetiştirilmesi isteniyorsa, zekâ geliştirici ve yeteneklerini ortaya çıkaran oyuncaklarla oynamasına imkân hazırlanmalıdır. Araştırmaya yönlendirecek oyuncaklarla iç içe olmasına özen gösterilmelidir.

Oyuncağın çocuğun hayatındaki önemi büyüktür. Oyun ve oyuncağın, çocuğun gelişimi açısından önemi ve katkısı inkâr edilemez, ancak oyuncak sayısı arttıkça o oranda dikkat dağınıklığının arttığını da göz ardı etmemek gerekir. Bunun dezavantajı, değişik zamanlarda değişik oyuncaklar ortaya çıkarılarak ortadan kaldırılabilir. Çocuk, oyuncağını tanıyıp olayı çözünceye kadar serbest bırakılmalıdır. Çocuğun oyuncağını tanıması ve çözümlemesine fırsat tanıyacak düzeyde kendi hâline bırakılması, onunla özdeş olmasına katkı sağlayacaktır.

Oyuncağın bütün özelliklerini açıklamak, çocuktaki merakı törpüleyeceği ve ilginçliği ortadan kaldıracağı için çocuğun oyuncağı sahiplenmesinde problem yaşanacaktır. Zihni zorlamayan, çocuğa yeni beceriler katmayan oyuncaklar, zaman öldürücü, oyalayıcı türden oyuncaklardır.

Oyun ve oyuncak, insan zekâsının gelişiminde motor gücü oluşturmaktadır. Bu konu ile ilgilenen toplumların yaratıcılıkları her zaman diğerlerinin önüne geçmiştir. Gelişmiş ülkelerde oyuncağın, çocukların hayâllerini ve düşüncelerini geliştirmesi için düşünülür. Yaratıcı insanların oyun ortamında kendisini ve yaratıcılığını keşfetme imkânı yakaladığına inanılır. Gelişmekte olan ülkelerde ise oyuncak, çocukların oyalanması için düşünülen bir unsur olmaktadır. Dolayısıyla oyunda geçen zaman boşa geçmiş, hebâ edilmiş zaman olarak algılanır. Sonuçta gelişmiş ülkeler üretim merkezleri olurken, gelişmemiş ülkelerse birçok konuda gelişmiş ülkelerin ürettikleri ile oyalanmaya devam eder olmuşlardır.

Oyun ve öğrenme

Çocuğun yaşantısında vazgeçilmez unsur olan oyun, gelişim dönemlerine uygun yer verildiği takdirde etken bir unsurdur. Eğitim-öğretim dönemlerinde de oyundan yararlanmakta oldukça fayda vardır. Eğitim ortamları oyun bahçesine dönüştürüldüğünde, öğrencilerdeki başarı düzeyi artacağı gibi, çocuklar akranlarıyla birlikte iyi vakit geçireceklerinden, hem eğitim, hem de oyun ihtiyacını karşılama yönünden amaca ulaşılmış olunacaktır.

Oyun merkezli öğrenme, eğitimin kalıcılığında etken bir yöntemdir. Çocuk oyuna gönüllü katılım sağladığı için, verilenleri de gönüllü alacak ve içselleştirecektir. Önce oyun, sonra öğrenmeye yer verildiğinde de öğrencide öğrenmeye katılım gönüllülüğü artacaktır. Dayatma ortamlarında gerçekleşen öğrenmeler ise yaratıcılığı köreltir. Niçin öğrenildiğinin bilinmesi ve istek duyulması, öğrenme aşamasının vazgeçilmezlerindendir.

Sonuç

İnsanın gerçek olgunluğunu göstermesi, çocukken oyun esnasında gösterdiği ciddiyeti yeniden yakalamasıyla mümkündür. Dünyayı kendisinden bir parça olarak gören çocuk, onu düşünür, değiştirmek, dönüştürmek ve yeniden yaratmak ister. Zihnini zorlayan, alternatif bakış açısını geliştiren, sebep-sonuç ilişkisi kurmasına ve problem çözme becerisine katkı sağlar. Bu sebeple oyun ve oyuncaklar, çocukların hayâllerini ve dolayısıyla yaratıcılıklarını geliştirmelerine katkı sağlar. Yaratıcılıkları hiçbir öğretici ve rehbere ihtiyaç duymadan, oyun ortamlarında gelişir, geliştirilir. Oyun ve oyuncak, insan zekâsının gelişiminde motor gücü oluşturmaktadır. Bu konu ile ilgilenen toplumların yaratıcılıkları her zaman diğerlerinin önüne geçmiştir.

Oyun alanı çocuğa, yapılaşmamış bir çevreyi özgürce yaşama fırsatı verir. Kurulu düzende bulduklarıyla yetinmek yerine kendi arzu ve istekleriyle oluşturacakları bir oyun alanını kullanmanın zevkini yaşatır. Oyun, çocuk için fantezidir. Hüner ve yatkınlık ister. Her çocukta oyuna karşı yatkınlık ve beceri vardır. Çocuk gözünde hayâl ve gerçek birbirine çok yakındır.

Oyun çocuk içindir; çocuk, oyunla hayat bulur. Oyun, çocuğun erken büyümesi ve gelişmesine katkı sağlar, sorumluluk bilincini geliştirir. Bundan dolayı çocukların yaşadığı her yerde yeterli oyun alanları oluşturulmalı ve akranlarıyla sıklıkla bir araya gelebilmesine imkân sağlanmalıdır.