Oyun mu hayatın, hayat mı oyunun bir parçası?

Go oyunu üzerine senelerini veren ustaların varlığı ve hayatı o oyunun bir parçası gibi görmeleri, bizim için çelişkili veya yanlış gelebilir. Bu durumda, “Oyun mu hayatın bir parçası, hayat mı oyunun bir parçası?” diye düşünebiliriz.

İKİ kelime var kapakta. Biri “Şibumi”, diğeri “Trevanian”. Bilmeyen, hangisinin yazarın adı olduğunu düşünse içinden çıkamaz.

Asıl adı Rodney William Whitaker olan yazar, romanlarının çoğunu Trevanian adıyla yayınlamış. “Şibumi”, en ünlü eserlerinden… Şibumi’yi dilimize Belkıs Çorakçı çevirmiş.

“İnfazcı” isimli romanı, Clint Eastwood tarafından filme alınmıştır. Yazarın, ayrıca Nicholas Seare adıyla yayınladığı iki kitabı var.

Yazar 1931’de New York’ta doğmuş, 2005’te İngiltere’de ölmüş.

İsteği üzerine mezarının yeri gizli tutulmuş. Zaten bir kişinin kitapları varsa, nerede olduğu biliniyorsa, takdirle okunuyorsa, mezar yeri bilinmese de olur.

Japonların “Go” isimli geleneksel oyunu etrafında geçen Şibumi, son yüzyıldan bir kesit sunuyor. Uluslararası çıkar çatışmaları, petrol savaşları, casusluk, cinayetler… İkinci Dünya Savaşı ve sonrası…

Japonya, Çin, Rusya, Fransa, İspanya, İtalya, İngiltere, Arap ülkeleri ve elbette ABD işin içinde…

Petrol söz konusu olunca, üretenlerle işleyenler ve tüketenler sayılacak olsa, zaten hangi biri dışarıda tutulabilir ki? CIA da var, diğer haber alma teşkilâtları da.

*

Go, ilk bakışta İngilizcedeki anlamını uyandırsa da onunla hiç alâkalı değil. Hayat gibi bir oyun. Derin mi derin. Mücadele, hayâl gücü, irade, zekâ isteyen cinsten.

Tavla, dama, satranç derken karşımıza bir de Go çıkınca, biraz şaşkınlığa düşmek kaçınılmaz.

Kademeleri var. Özel bir dili var. Ve en önemlisi, felsefesi var… Oyunun kurallarını tam anlayamasak da zorluğunu seziyor, ustalaşmanın yıllar alacağını kitapta görüyoruz.

Romanın kahramanı Nicholai Hel; anne Rus, baba Alman olsa da Japon kültürüyle yetişmiş biri. Fahri Japon…

Satrancı pek mühim bilen bizleri tuş edecek bir cümlesi var onun: “Go ile Batı satrancının farkı, felsefeyle muhasebe defteri tutmanın farkı gibidir.”

Haydi buyurun bakalım! Çok itibar ettiğimiz satranç, bir anda çöpe gitti. Felsefe nire, muhasebe defteri tutmak nire?

(Bu nireli cümleyi yazmaktaki maksadım, yanlış anlamaya elverişli olanların, Bay Hel’in o cümlesini “Muhasebe defterini felsefeyle tutmak” şeklinde algılamalarına engel olmak içindir. “O kadar da olur mu?” demeyin, nelere rastlıyor insan. Basit bir “Pazardan elma aldım” sözünü bile başka yere çekildiğini görmek nasip oldu da o yüzden temkinli davranmak gerektiğini düşünüyorum. Hattâ, “Şibumi” deyince bunu soru ifadesi sanacaklar bile bulunur.)

Peki, kitaba adını veren bu Şibumi nedir?

Onu da gayet güzel açıklıyor yazarımız.

*

Savaş yılları… Şanghay’da yaşayan Nicholai’nin annesi bir süre önce ölmüştür. Üvey babası iyi yürekli Japon General, delikanlıyı Japonya’ya ünlü bir Go üstadının yanına göndermeyi düşünmektedir. Kendisinin de bir süre sonra kaybedileceği belli olan savaşta öleceğine kesin gözüyle bakmaktadır.

Annesinden geriye pek az parası kaldığını söyler. Evin de delikanlı hesabına satılacağını ve parasının onun eğitim ve masraflarına gideceğini bildirir.

Genç adamın başka seçeneği yoktur zaten.

General Kishikawa-san, orada korktuğu kadar yalnızlık çekmeyeceğini, Go üstadı Oteka-san’ın başka öğrencilerinin de olduğunu, konuşurken hep Go oyununun deyimlerini kullandığını söyler ve onun, hayata “Go’nun basitleştirilmiş şekli” olarak baktığını belirtir.

Delikanlıya ilginç gelir bu anlatılanlar. Onu seveceğini düşünmektedir. General ise bundan emindir ve ustadan bahsederken, “şibumi” deyimini kullanır.

Nicholai, bu kelimeyi evvelce duymuştur. Bahçe düzenlemesiyle ilgili bir kavram sanmaktadır. Azımsanan alçakgönüllü güzellik olarak bilmektedir. Tam anlamını sorunca, general açıklamaya çalışır ama hangi anlamda kullandığını tam olarak açıklayamaz.

“Herhâlde belirsiz bir anlamda, üstelik yanlış olarak kullanıyorum. Ya da bana öyle geliyor. Anlatılmayacak bir niteliği tarif etme çabası. Bildiğin gibi şibumi, sıradan, olağan görünümlerin altında yatan gizli üstünlükleri anlatır. Şöyle düşün: O kadar doğru bir söz ki, cesaretle söylenmesine gerek yok. O kadar dokunaklı bir olay ki, güzel olmasına gerek yok. O kadar gerçek ki, sahici olmasına gerek yok. Şibumi demek, bilgiden çok anlayış demek. İfade dolu bir sessizlik demek. Kendini kanıtlama gereği duymayan bir alçakgönüllülük demek. Sanatta şibumi, zarif bir basitliği ifade eder. Buna sabi denir. Felsefedeyse kendini wabi olarak gösterir. Büyük bir ruhsal rahatsızlıktır ama pasiflik değildir. Bir insanın kişiliğindeyse… Nasıl söylemeli?.. Hâkimiyet peşinde olmayan otorite mi? Onun gibi bir şey…”

*

Son derece etkilenen Nicholai’nin hayâl dünyası bir anda şibumi kavramıyla doluverir. Daha önce hiçbir şeyden bu kadar etkilenmemiştir. İnsanın şibumiyi nasıl elde edeceğini merak eder.

“İnsan şibumiyi elde etmez. Ancak onu… Keşfeder. Bunu yapabilen pek az sayıda üstün nitelikli insan vardır. Dostum Otake-san gibi…”

O düzeye gelmek için çok şey öğrenmek gerektiğini düşünür delikanlı. Yine de tereddütlüdür. Bunu sorduğunda, general, “bilgiden geçerek basitliğe varmak gerektiğini” açıklar.

O andan sonra Nikolai’nin en büyük amacı, şibumi düzeyine ermek olur. Son derece sakin kişiliği de buna uygundur.

General ona ayrılık hediyesi olarak küçük bir paket verir. Nicholai armağanı kabul eder ve şükranını yetersiz kelimelerle ifade etmeye çalışmaz. Bu, onun şibumi yolundaki ilk denemesidir.

Son gece saatlerce bir arada olmalarına rağmen, birbirlerini tam anlamazlar. Generale göre şibumi bir tür teslim oluşken, genç adamın gözünde bir tür kuvvet demektir.

Yazar, bunu her ikisinin de kendi kuşaklarının kölesi olmasına dayandırır.

*

Go oyunu üzerine senelerini veren ustaların varlığı ve hayatı o oyunun bir parçası gibi görmeleri, bizim için çelişkili veya yanlış gelebilir. Bu durumda, “Oyun mu hayatın bir parçası, hayat mı oyunun bir parçası?” diye düşünebiliriz.

Kendi açımızdan haklıyızdır da… Çünkü o oyunu -kendi adıma konuşayım- bilmeyenlerdenim. Bilenler kusura bakmasınlar!

Nereden ve nasıl tayin edelim, hangisi hangisinin içinde? Ve nereden hesap edelim şibumiye ne kadar vardır, kaç kilometredir? Tabelâsı görünmez ki…