
“ESDİ nesîm-i nev-bahâr
açıldı güller subh-dem/ Açsın bizim de gönlümüz sâkî meded sun Câm-ı Cem.”
(Nef’i)
(İlkbahar rüzgârı
esti, sabahleyin güller açıldı./ Bizim de gönlümüz açılsın, saki, Cemşid’in
kadehini sun.)
Sözlükte kuzey
yarımküre için bahar, 21 Mart’ta gece ile gündüzün eşitliğiyle başlayan ve 22
Haziran’da gündönümüyle sona eren, kış ile yaz arasındaki ılıman mevsim olarak
tarif edilir.[i]
“Bahar” kelimesi
etimolojk olarak incelendiğinde, parlamak, ışık saçmak, parlak olmak, hayrette
bırakmak, göz kamaştırmak, gözünü almak gibi anlamlara gelen Arapça “be-he-ra”
fiilinden türemiştir.[ii]
TDV İslâm
Ansiklopedisi’nde ise şu bilgiler yer alır bahar için: “Erbaîn ve hamsînden
sonra güneşin Hamel, Sevr ve Cevzâ burcunda bulunduğu 22 Mart ile 21 Haziran
günleri arasında hüküm süren bahar, Dîvan edebiyatında daha çok havaların
ısınması, ağaçların yeşermesi, çiçeklerin açması, kuşların ötmesi, bahçelerde
gezintiye çıkılması, sohbet, eğlence ve işret mevsimi olması gibi
özellikleriyle ele alınır. Bu sebeple fasl-ı bahâr, nev-bahâr, mevsim-i gül,
mevsim-i gülşen, mevsim-i gülzâr, mevsim-i sahrâ, mevsim-i sefer, vakt-i gül, zamân-ı
ferah, devr-i gül, devr-i câm, eyyâm-ı adl gibi isimlerle de anılır.”[iii]
Dîvan şiirinde
tabiatın önemli bir yeri vardır. Özellikle de baharın... Bahar mevsimi uyanışı,
yeniden dirilişi temsil eder. Bu yüzden bahar mevsimine dair şiirler
yazılmıştır. Hatta bu şiirlere “bahariye” denilmektedir. Kelime, sözlükte
“bahara ait, baharla ilgili olan” mânâsına gelmektedir. Bahariyelerde baharın
güzelliği, bahar manzaraları ve çiçekler türlü benzetmelerle ve oldukça soyut
bir biçimde anlatılır.[iv]
Kuzucular bahariyeyi
şöyle tarif eder: “Dîvan edebiyatında bahar ile ilgili yazılmış şiir veya
nesib, teşbib bölümlerinde baharı tasvir eden, bahardan söz eden, bahar
aylarında yazıldığı için baharı betimleyen kaside veya kaside bölümüdür.
Nesip bölümlerinde baharı tasvir eden kasidelere, nesip bölümlerine göre
bahariye denilebilmektedir.”[v]
M. Zeki Pakalın,
Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü’nde bahariye için, “Bahar
tavsifiyle başlayan ve birinin sitayişiyle nihayetlenen kasidelere verilen
isimdi” der. “Bu bahariyeler, Garp edebiyatındaki tabiat şiirlerine pek
benzemez” diye ifade etmektedir.[vi] (Pakalın, 1983: 146)
Klasik Türk
müziğinde, sözü (güfte) bir bahariye kasidesinden alınmış eserler de “bahariye”
olarak adlandırılmıştır. Nef’i’nin Sultan Dördüncü Murad’a sunduğu “Der Medh-i
Sultan Murâd Han Aleyhirrahmetü vel Gufran” başlıklı bahariyesi (15’inci Kaside),
klasik Türk müziği repertuarlarına girmiş, besteli, meşhur bahariyelerden
biridir.[vii]
Bahariyeler
genellikle medhiyye amaçlı kasidelerde bulunmakla beraber; naat, münacat gibi
kaside şekliyle yazılmış diğer türlerin girişlerinde de bahar tasvirleri yer
almaktadır.[viii] Bahariyeler için
“Bahariyyat, Sıfat-ı Bahar, Kaside-i Bahar, Der Vasf-ı Ahval-i Bahar” gibi
terimler de kullanılabilir.[ix] Bahariye bir edebî tür
olmadığı gibi müstakil bir bahar manzumesi ve bir tarz da (janr) değildir. Daha
çok kasidede kendisinden bahsedilecek olan bir din veya devlet büyüğünün
methine zemin hazırlamak maksadıyla kaleme alınarak baharın birçok özelliği
dile getirilir. Dîvan şairine göre bahar hayattır, Îsâ’nın nefesi gibi ölülere
can, gönüllere ferahlık verir. Bahar mevsiminde ortalık yeşillenir; gülşende
güller açar, bülbüllerin sesi her tarafı doldurur. Servi boylu dilberler gül
bahçesinde salınır. Bunları seyretmek insana safa verir; dolayısıyla gam
dağılır, kişide keder kalmaz. Bahar, gülüp eğlenme mevsimi ve felekten kâm alma
zamanıdır.[x]
Bahariyeler,
genellikle kasidenin nesip ya da teşbib bölümünde yer alır. Bilindiği gibi
kasidenin bölümleri (1) nesip (teşbib), (2) girizgâh, (3) methiye, (4) tegazzül,
(5) fahriye, (6) tac ve (7) duâdan oluşur. Bahariyenin yer aldığı nesip veya
teşbip bölümü, kasidelerin mukaddime bölümüdür. Kasidenin giriş bölümünde, şair
mevsim veya özel günlerin tasvirlerini yapmışsa, bu kaside teşbip ile başlamış
demektir. Eğer şair kasidesine âşıkâne duygular dile getirerek başlamışsa, bu
kaside nesib ile başlamış demektir. Aslında nesip de, teşbip de kasidenin yazma
amacını oluşturan methiye bölümü için bir giriş faslı özelliği taşımaktadır. [xi]
Bahariyelere daha
çok kaside nazım biçimiyle yazılmış şiirlerin teşbip kısımlarında
rastlanmaktadır. Şairler, kasidenin ilk bölümünde kendilerine övgü için bir
zemin hazırlamak amacıyla bahar tasvirine yer verirler. Yukarıda bahsedilen
olumlu özellikleri nedeniyle bahar mevsiminden bahsetmeyi amaçlarına uygun
bulmuşlar, baharın güzelliklerinin övdükleri kişi sayesinde geldiğini
vurgulamışlardır. Anlatılan güzelliklerin okuyucu/dinleyicinin zihninde olumlu
çağrışımlar yaratması, onun memduha da daha pozitif bakmasına yardımcı
olmuştur. Bunun farkında olan şairler de kasidelerinin teşbip bölümlerinde
baharı çokça konu edinmişlerdir. Dua bölümünde ise genellikle memduhun ömrünün
ve devrinin hep bahar mevsimi gibi olmasını temenni ederek baharı yine
amaçlarına uygun olarak kullanmışlardır.[xii]
Dîvan şiirinde
gazel ve musammat nazım biçimiyle yazılmış bahariyeler de mevcuttur. Örneğin
Baki Dîvanı’nda kaside nazım biçimiyle yazılmış 6, gazel nazım biçimiyle
yazılmış 22, musammat nazım biçimiyle yazılmış 1 bahariyesi tespit edilmiştir.[xiii] Bahariyeler, çoğunlukla
baharın gelişi dolayısıyla takdim edildikleri kişilerin baharını kutlamak
amacıyla yazılır. Bahariyelerde, “şairler, bahardan söz açarak kasidelerinde
övdükleri kişiler için bu mevsimin uğurlu olması temennisinde bulunur, adeta
baharın gelişiyle onları tebrik ederlerdi”.[xiv]
Osmanlı şiirinde
bahar ve Nevrûz çoğu kez birlikte kullanılmış ve Nevrûz baharın müjdecisi
olarak gösterilmiştir. Şiirlerde tabiatın canlanıp tazelendiği bir bayram ve
mübârek, uğurlu bir gün olarak anılmış; şairler bahar tasvirleri yapıp Nevrûz’daki
eğlencelerden bahsetmişlerdir. Bahariyelerdeki bahar tasvirleri gibi Nevrûziyelerde
de bahara ilişkin benzer motifler kullanılır.[xv] Baharın ilk günü olan
Nevrûz gününü anlatan kasideler de bir çeşit bahariye -Nevruziye- sayılabilir.[xvi]
Bahariyeler, içerik itibariyle Batı kültüründeki pastoral şiirlere benzemekle birlikte üslûp olarak farklıdırlar. Bu türde metin örnekleri Tanzimat döneminde verilmeye devam edilmiştir. Şiirle birlikte nesir örneklerinde de bu dikkat çekicidir. Çağdaş edebiyatımızda da bahar konulu şiirlerin bu dikkatle incelenmesinde fayda vardır. Bahariyeler, bağ-bahçe topluluğu ve meclis mekânı olarak sâkî-nâme/sahbâ-nâme türünün de örnekleri arasında olabilir. Aynı şekilde bahariyeler, mekân tasviri üslûbundaki şehrengiz, bilâdiyye gibi tür örnekleri içerisinde de yer alabilir.[xvii] (Akkuş, 2006: 28)
Genellikle
müretteb dîvanlarda bahariye kasidelerinin başında “Bahariye der…” şeklinde bir
başlık bulunur. Bununla birlikte bazı bahariyelerde bu başlık bulunmaz; okuyucu
kasidenin teşbip bölümündeki bahar tasvirinden yola çıkarak o kasidenin bahariye
olduğuna hükmeder.[xviii]
Edebiyat
tarihimizde bahariye türünün en eski örneklerine ilk yazılı ürünlerimizden itibaren
rastlamak mümkündür. Meselâ Atabetü’l Hakâyık’taki “Kün Togdı” tasviri, bir
bahariye örneğidir. Konuyla ilgili kaynaklarda bahariye türünün değişik
özellikler sergilediği görülür. Tasvir üslûbunun hâkim olduğu “giriş” yani
“teşbip” kısımlarında “bahar” konusuna yer veren kasidelere bahariye
denilmektedir. Bu tür eserlerde şairler genellikle birinin övgüsüne geçmek için
bir zemin oluşturma çabasıyla “bahar” konusunu seçerler. Ancak burada 10-12
beyitlik bir bölümün “bahar” konusuna ayrıldığı görülür. Baharın müjdelenmesi
amacıyla yazılan medhiye (methiye) tarzındaki bahariyelerde bahar, bir bayram
coşkusuyla değerlendirilir. Bu tür manzumelerin medhiye kısmında şair, memduhla
konu arasında ilgi kurarak onları kutlar. Medhiye bölümünde uzaklaşılan konuya,
kasidelerin duâ bölümlerinde yeniden bahar ve memduh arasında ilgi kurularak
dönülür; baharın memduha yani övülen kişiye uğurlu gelmesi, mutluluk getirmesi
ve benzeri duâlar edilir.[xix]
Osmanlı’da bahar
Bahar, Osmanlı
toplumunda hem sosyolojik, hem de psikolojik bağlamdaki olumlu etkileriyle
mevsimler içerisinde en rağbet görenidir. Arzu Kalender, bahariye üzerine
yapmış olduğu tezinde baharın Osmanlı toplumundaki etkilerini üç açıdan incelemektedir.
1. Sosyo-kültürel
ortamın hazırlayıcısı olarak bahar: Tabiatla insan arasındaki ilişki, sanattan
edebiyata, günlük hayattan kültürel hayata kadar birçok alanda etkisini
göstermiştir. Osmanlı insanı, tabiattan edindiği duyumsamalarla kendi kültürel
dünyasını anlamlandırmıştır. Osmanlı toplumunda tabiatın, kültürel edimlerin
oluşmasında ve şekillenmesinde önemli bir role sahip olduğu söylenebilir.
Tabiatta meydana gelen değişimler, Osmanlı insanının kültürel dünyasını ve
edimlerini doğrudan etkilemekteydi. Baharın gelişiyle birlikte yeryüzünde
yaşanan değişim, şairlerin gözünden bahariyelerde açıkça dile getirilir.
Baharın gelmesiyle birlikte yeryüzü şeref bulur, ölü bitkiler canlanır, her yer
cennete benzer, cihana ferahlık ve safa ulaşır, yeryüzü türlü çiçekler ile
bezenir, meyveler çiçek açar, soğuk ve zulmet gider ve yerine sıcak ve rahat
gelir, pınarlar çağlar, köhne dünya bir gelin gibi süslenir, zengin fakir
herkes mutlu olur.[xx]
2. Toplumdaki
psikolojik etkisi açısından bahar: Kış mevsiminin şiddetine maruz kalan ve
kış boyunca câmi, ev gibi kapalı mekânlarda zaman geçiren halk için bahar, dış
dünyaya açılan bir ferahlık ve rahatlama kapısıydı. Bahariyelerde, bahar ile
kış sıkça karşılaştırılır. Bahar, mutluluk vericidir; safa, neşe ve kavuşma
zamanıdır. Buna karşılık bütün olumsuz duygular kışa yüklenmektedir. Şair için
kış, ağlama, hüzün, gam, ayrılık ve savaş mevsimidir. Kış, âdeta bir şeytan
gibidir, etrafına kötülük ve zulmet yayar.
“Yine âlemde
şitâdan kalmadı hergiz eser/ Gûyiyâ dergâhdan sürüldi şeytân-i la’în.” (Zâtî)
(Açıklaması:
Allah’ın rahmetinden mahrum olmuş şeytanın dergâhtan sürülmesi gibi, yine
dünyada kıştan hiçbir iz kalmadı.) [xxi]
3. Delirme ve
cinnet mevsimi olarak bahar: Bahar mevsimi şiirlerde daha çok aşk ve
sevdâ zamanı olması özelliği ile anılır. Bahar, gül bahçesi ve çimenlikte
meclislerin kurulduğu, eğlencelerin düzenlendiği bir mevsimdir. Şairler, bahar
mevsimiyle birlikte çılgınlığın, deliliğin arttığından, bahar günlerinde
âşıkların akıllarının başlarından giderek kara sevdâya düştüklerinden söz
ederler.
“Geldi eyyâm-i cünûn irişdi fasl-i nev-bahâr/ Bî-karâr
oldı yine dîvâne dillerden karâr.” (Hayretî)
(Açıklaması: Bahar
mevsimi oldu ve çıldırma, delilik günleri geldi; yine deli gönüllerde rahatlık
kalmadı.) [xxii]
Minyatürlerde bahar tasvirleri
Bahar
tasvirlerinde, şairlerin imgelem alanlarının çoğunlukla politik ve askerî
düzleme yöneldiği görülmektedir. Şairlerin bahara ilişkin kullandıkları bu
metaforlar, sosyal düzenle ilgili bir sistemi ortaya koyması açısından da
dikkat çekicidir. Osmanlı’da otoritenin padişahın şahsında toplanması ve
merkezî iktidarın askerî bir yapıya sahip olması özelliği yani devletin
patrimonyal yapısı, bahar tasvirlerinde imgelenen nesneler aracılığıyla
yansıtılır.[xxiii]
Baharın
güzelliklerini içinde barındıran bir mekân olarak bahçe, idarî yapı bağlamında
saraya, askerî düzlemde düşünüldüğünde ise ordugâha benzetilmiştir. Sarayın
otorite gücüne sahip olan öznesi padişah, bahçenin ise çoğunlukla güldür.
Bahariyelerde gül, bir ülkeyi yöneten padişah gibi güçlü bir otoriteye
sahiptir, diğer çiçekler ona hizmet etmek için harekete geçer; çünkü o çiçekler
ülkesinin şâhıdır.
“Gül tahtına agdı dükeli hizmete turdı/ Kim’ elin öper
kim’ ayagına düşer oldı.” (Kemal Ümmî)
(Açıklaması: Gül,
tahtına çıktı; herkes hizmete durdu. Kimi elini öper, kimi ayağına düşer oldu.)[xxiv]
Bahariyelerde
ortaya çıkan bu panorama, minyatürleştirilmiş bir imgelem olarak düşünülebilir.[xxv] Minyatür, tasvir
sanatları içinde edebî metinlerle aralarında ortak yorumlama örüntüsünün
bulunduğu önemli sanatlardan biridir. Minyatür sanatı, Osmanlı’da çok
kullanılmış ve gelişmiş bir sanat olup çoğunlukla edebî metinlerle bir arada
yer almıştır. Birçok dîvanının, mesnevînin, sûrnâmenin içerisinde anlatılan
olay, minyatürlerle resmedilmiştir.[xxvi]
Bahariyelerde
işlenen tabiatın, tasvir sanatlarında da aynı stilize tavırla ele alındığı
görülür. Baharı konu alan şiirlerde olduğu gibi minyatür, çini, tezhip gibi
alanlarda da zengin çiçek betimlemeleri yapılmıştır. Baharın gelişiyle birlikte
açan gül, karanfil, sümbül ve lâle gibi türlü çeşit ve renkteki çiçekler,
bahariyelerde olduğu gibi stilize bir şekilde tasvir edilmişlerdir.[xxvii]
Bahar ve tasavvuf
Tabiatın
canlandığı bahar mevsiminin Osmanlı şairi için ayrı bir önemi vardır, çünkü
baharın güzellikleri Tanrı’nın bir lûtfudur ve tabiattaki görüngüler Tanrı’nın
güzelliğinin birer yansımasıdır. Şair, objelere yönelttiği ayrıntılı bakışla,
görünenin ardındaki görünmeyeni bulma çabası içerisindedir. Bahariyelerde yer
alan bahar tasvirlerinde, şairlerin tabiattaki görüngülere çoğunlukla
metafizikî bir anlam yükledikleri görülür.[xxviii]
Tabiatın Tanrı’nın
bir tecellisi olduğunu söyleyen şair için, bahar mevsiminin güzellikleri,
aşılması gereken birer engeldir. Geçici ve yok olan güzelliklere değil,
bunların temsili olan iç güzelliğe ulaşmak önemlidir. Tabiattaki görüngülerin
her birinin ardında mutlak güzelliğin kendisi gizlidir.[xxix]
“Zihî tecellî-i hüsnün kemâl-i sun-i Hudâ/ Saçun
girihleri ervâh-i kudse dâm-i belâ.” (Amrî)
(Açıklaması: Kudretli
Yüce Tanrı, güzelliğinin tecellisi ne hoş! Saçın düğümleri, kutsal ruhlara belâ
tuzağıdır.)[xxx]
Bahar mevsiminde
bu dünyayı cennete dönüştüren, Tanrı’nın yaratıcı gücü ve büyüklüğüdür. Baharın
güzelliklerinden söz edilirken sıkça kullanılan benzetme, “cennet”tir. Bu
dünyadaki bağ, gülşen, çemenlik, bahçe gibi mekânlar, Cennet’in dünyevî aksi
gibi düşünülmüş ve Cennet’e ait unsurlar dolayımında bu güzelliği yansıtan
tasvirler yapılmıştır. Baharda akan sular âb-ı hayata, ağaçlar Tûba’ya
benzetilmiş ve bu dünyayı cennete çevirenin Tanrı’nın rahmeti olduğu söylenmiştir.
“Bâġa gir bismillâh ihlâs ile el-hamd okı-gör/ Bôstânı
cennet itmiş sun’-i Rahmânu’r-Rahîm.” (T. Cafer Çelebi)
(Açıklaması:
Bismillah ile bağa gir, gönülden gelen bağlılıkla el-hamd oku ve Tanrı’nın
kudretinin bostanı nasıl cennete dönüştürdüğünü gör.)[xxxi]
Bahariye örneği
Baki Dîvanı’ndaki
dördüncü bahariye, Baki’nin Ali Paşa için yazdığı kasidede yer almaktadır.
Önceki kasidelere kıyasla daha hacimli olan bu şiir 55 beyitten oluşur ve bunun
ilk 25 beyti bahariyedir. Bahariyede uzun ve ayrıntılı bir bahar tasviri
yapılmıştır:
“Bahar erdi yine
bağa döşendi na't-ı jengari/ Yine sultanı gül etti müşerref taht-ı gülzâri.
Yine bâd-ı sabâ
üftan-i hizân irdi gülzâra/ Dem-i İsî- veş ihya eyledi ezhâr-ü eşcâri.
Letafetten zemin
ferş-i münakkaş oldu aksiyle/ Murassa’ sayeban edince çarh ebr-i güher bâri.
Erişti pertev-i
feyz-i bahar âyine-i çerhe/ Acep mi şimdi olsa jeng-i ebr-i tîreden âri.
Değildir lâle yer
yer zahir oldu andan ateşler/ Zamane tutdu çarh-ı âftâbe tiğ-i kühsâri.
Dönüp girdab- ı
bahr- ı hûna her gül lâlezar içre/ Dolaştırmakta keşt-i karar-i bülbül-i zâri.
Nesim ol denlü
nâzik tarh eder âb üzre emvâcı/ Ki levh-i sîme üstâd idemez öyle kalemkâri.
Sanur tamga-yi
zerrindir gören bir mâî hârâda/ Miyân-ı âba düşmüş aks-i hurşid-i pür-envârı.
Yer itdi bûy-ı gül
şöyle dil-i pür- hûn-i bülbülde/ Ki oldı cismi reşk –i nâfe-i âhu- yu Tatari.
Açıldıkça görünür
mühr-i alı Hüsrev-i aşkın/ Berat-ı şevk ü bülbüldür değildir gonca tumarı.
Çerâğın hüsnünü
inkâr edenler rûz-ı rûşende/ Çemenzar içre görsünler furûg-i şem-i gülnarı.”[xxxii]
(Açıklaması: Bahar
rüzgârları Mesih gibi ruh bahşeder oldu. Çiçekler yokluk uykusundan gözlerini
açtılar. Cihan taze can buldu, bitkilere hayat erişti, servi ve çınarın hareket
etmek ellerindedir. Gül bahçesi hareminin yeri ham gümüşle kaplıyken, çimenlik
zümrüt rengi örtüsünü döşedi. Yine saba döşeyicisi, yeşillik kervansarayının
avlusuna yükü tamamen bahar olan bir kafile kondurdu. Bulut askeri yeşillik
ülkesine akında bulundu, düşman Tatarlar gibi durmadan yağma yaptı. Zambak,
çiçek askerlerine kumandan olduğundan, başına altın telleri olan bir tüy taktı.
Sanavber çiçeklerin ordugâhına tuğunu dikti, ağaçlar çimenliğe çadırlar kurdu.
Güneş yolları güzel kumaşlarla döşedi, bahar sultanı çimen ülkesini
şereflendirdi.
Sabah vakti güzel
sesli kuşların sedası ve dağlık yerdeki yankısı hükümdarlık mehterinin sesi
değil midir? Yine sabah vakti yabanî güvercinlerin velvelesi ve bülbüllerin
gülbangları çimenlik çocuklarının uykusunu kaçırdı. Bulut dadısı yine küçük
çocuklarmışçasına goncaların başlarına çiğden akçeler dizdi. Savaş mevsimi
olmadığından, işret meclislerinin zamanı geldi diye susen hançeri baştan ayağa
pas tuttu. Seher rüzgârı yaseminin gümüşten sinesini açtı, gül bahçesinde
dikenin tırnağı gülün düğmelerini çözdü. Gömlek yasemin yaprağı, yakanın
düğmeleri çiğ taneleridir. Gül bahçesi bugün bir lâle yanaklı put gibi bir
güzele döndü. Çimen gelininin yüzünü süslemek için yasemin tarak, saba rüzgârı
tarayıcı, su da ayna tutan oldu.
Üstüne yağmur
damlaları dökülmüş erguvanı inci ve yakut ile süslenmiş bir taze fidan sandım.
Dünya şişesinde bunca süslü fidanı gör, Cabbar olan Allah onları nasıl
süslemiş! Hava çiçek yapraklarını feleğe öyle bir çıkardı ki dönen gökyüzünün
kümbeti yıldızlarla dolu görünür. Îsâ’nın nefesi gibi Meryem’in bahurunun
kokusu diriltir. Zambak Yed-i Beyza’yı Hazreti Mûsâ’nın eli gibi açtı. Zambağın
goncası bağa yazısının safranla yazıldığı gümüş bir pazıbent olmuştur. İki
renkli gül seher vakti sarhoşluğun sersemliğinden kurtulmak için altın kadehi
gül renkli şarapla doldurmuş.
Taze goncanın ağzı
türlü lâtifeler söyler. Kırmızı yanaklı gülün gülerek açılmasına şaşılmaz.
Fırsat mücevherine aldırma, gökyüzünün dönüşü nergis gibi altın ve gümüşle
gözünü boyamasın. Lâle, kırları bugün Bedahşan yakutu gibi kırmızıya çevirdi,
çiğ damlaları gül bahçesine iri inciler saçtı.)[xxxiii]
[i] Türk Dil Kurumu
Sözlüğü
[ii] Bilal Kemikli,
Kitâb-I Fasl-I Bahâr, Ayvakti, Sayı: 55, 2005, İstanbul
[iii] Cemal Kurnaz,
Bahar, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt:4, Sh: 468-469, 1991, İstanbul
[iv] Kazım Yetiş,
Bahariyye, TDV İslâm Ansiklopedisi,
Cilt:4, Sh: 473-474, 1991, İstanbul
[v] Şehamettin
Kuzucular, Bahariye Nedir ve Bahariye Örnekleri, Edebiyat Ve Sanat Akademisi,
2015
[vi] M. Zeki Pakalın,
Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul,
1983
[vii]
Https://Www.Edebiyatturkiye.Com/Kaynak/Edebi-Tuer-Ve-Tarzlar.204/
[viii] Arzu Kalender,
“Taze Can Buldu Cihan”: Osmanlı Şiirinde Bahar, Bilkent Üniversitesi Türk
Edebiyatı Bölümü, Haziran 2002, Sh:8, Ankara
[ix]
Https://Www.Turkedebiyati.Org/Bahariyye-Nevruziyye/
[x] Kazım Yetiş, Agm.
[xi] Şehamettin
Kuzucular, Kaside Nedir Tüm Özellikleri
Konuları Türleri Bölümleri Örnekler, Edebiyat Ve Sanat Akademisi, 2012
[xii] Zeynep Öz, Bâkî
Dîvânı’nda Bahâriyye, Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi Sayı: 19, Sh:
217-254, 2017, İstanbul
[xiii] Z. Öz, Agm.,
Sh:232, 2017
[xiv] İskender
Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü,
Akçağ Yayınları, 1995, Ankara
[xv] Arzu Kalender,
Age, Sh:11
[xvi] Ş. Kuzucular,
Agm. 2015
[xvii] Metin Akkuş,
Klasik Türk Şiirinin Anlam Dünyası, Edebî Türler Ve Tarzlar, Fenomen Yayınları,
2006, Ankara.
[xviii] B. Kemikli, Agm.
[xix] Rıdvan Canım,
Divan Edebiyatında Türler, Grafiker Yayınları, 2010, Ankara.
[xx] A. Kalender, Age,
Sh:36
[xxi] A. Kalender, Age,
Sh:39
[xxii] A. Kalender, Age,
Sh:41
[xxiii] A. Kalender, Age,
Sh:42
[xxiv] A. Kalender, Age,
Sh:43
[xxv] A. Kalender, Age,
Sh:45
[xxvi] A. Kalender, Age,
Sh:50
[xxvii] A. Kalender, Age,
Sh:57
[xxviii] A. Kalender, Age,
Sh:58
[xxix] A. Kalender, Age,
Sh:60
[xxx] A. Kalender, Age,
Sh:61
[xxxi] A. Kalender, Age,
Sh:61-62
[xxxii] Ş. Kuzucular,
Agm., 2015