Osmanlı dönemi Yezidiler literatürüne kısa bir bakış

“Saçlı Dağı” diye bilinen yerde yaşadıkları, çevredeki insanların Yezidilere “sekiz saçlı” dedikleri, temizliğe riayet etmedikleri, köpeklere ve soğana ayrıca önem verdikleri, giyim kuşam ve fiziksel özellikleri ile bazı inançları ve özellikle de daire inancından bahsedildiği görülmektedir (s. 468-470).

YEZİDİLERLE ilgili günümüzdeki mevcut veya yaygın bilgilerin kaydedildiği dönem, Osmanlı Devleti dönemine rastlar. Yezidilere dair bilgilerin bulunduğu kaynaklar dahi uzantılarıyla devam etmiştir. Özellikle bugünkü Yezidilerin yaşadıkları bölgelerin Yavuz Sultan Selim ile Osmanlı Devleti sınırlarına dâhil edilmesinden itibaren Yezidiler ile ilgili bilgilerin de arttığını söylemek mümkündür. Çünkü Yezidilerin günümüzde de yaşadıkları coğrafya, Osmanlı sınırlarına göre Halep, Musul, Diyarbakır ve Bağdat eyaletleri etrafındadır. Adı geçen eyaletler, Yavuz Sultan Selim dönemindeki farklı zaman aralıklarında Osmanlı Devleti sınırlarına dâhil edildi.

Osmanlı Devleti, daha önce yönetim anlamında bilmediği bu toplulukla hem siyasî, hem de toplumsal olarak böylelikle bağlantı kurmuş oldu. Bu bağlantının ayrıntıları ortaya çıkarılabilirse, Yezidiler ve Osmanlı Devleti arasındaki ilişkinin ortaya konulması mümkün olabilir. Esas itibariyle İdris-i Bitlisî’nin etrafında oluşan Kürt beyleri ve yukarıda zikredilen eyaletlerde bulunan beyler, Safevilerin hâkimiyetine karşı Osmanlı Devleti yanında yer aldılar. Doğrusu bu siyasî bir programdı ve Çaldıran Savaşı’nı kazanan Yavuz Sultan Selim ile birlikte Safeviler öncesi konumlarını elde ettiler.

Acaba Yezidi beylerinin durumu da böyle miydi? Yezidi beylerinin statüleri ve Osmanlı Devleti ile bu ilk kurulan bağlantı hangi esaslar üzerine gerçekleşti? Bu ilk temasın esaslarında nasıl bir değişiklik oldu da Erbil Beyi öldürüldü ve böylece Yezidilerin Osmanlı Devleti ile olan bu üst düzey ilişkisinin zemini kaybedildi? Bu bakımdan da Yezidilerle Osmanlı Devleti’nin bu ilk dönemine ilişkin daha fazla bilgiye ihtiyaç duyulmaktadır.

Fetvalarda Yezidiler

Bu tarihten itibaren Erbil’deki Osmanlı yöneticisi, Kanuni Sultan Süleyman zamanında Yezidi beylerinden biridir. Yaşanan siyasî kriz sonrasında Yezidilerin siyasî temsilini sağlayan kişiler yönetimden uzaklaştırılır. Yine o tarihlere ilişkin mühimme defterlerindeki bazı kayıtlara göre asayiş ile alakalı huzursuzluk çıkaran ve eşkıyalık yapan Dasni adlı Yezidi topluluğundan söz edilirken inançlarına dair kısa bilgilere de işaret edilir. Doğrusu bu işaretler, asayiş sorunu çıkaran hemen her topluluk için ileri sürülmektedir.

Maalesef Osmanlı Devleti’nin birçok dönemine ilişkin yoğunlaşan çalışmalar olmasına karşın, Kanuni dönemine ilişkin sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Nedense Osmanlı Devleti’nin belirli dönemi ve belirli konuları ya hiç çalışılmıyor ya da gözden kaçırılıyor. Üstelik belirli başlık ya da konularda da aşırı düzeyde çalışma bulunmakta ve hemen herkes bu minval üzerinde birbirini takip ederek gitmektedir. Bu durumda da Osmanlı dönemine ilişkin eşit düzeyde bilgi sağlanamazken, elde edilen bilgilerin sağlıklı ve orantılı olarak dağılımına ve yine dengeli anlaşılmasına, buna bağlı olarak düşüncenin kurulmasına engeller ortaya çıkmaktadır.

Bu dönemi yansıtan önemli kaynaklar arasında fetvalar bulunmaktadır. Bu bakımdan da Yezidiler hakkındaki dikkat çekici olan bilgi, Ebussuud Efendi’nin fetvasıdır. Bu fetva bize, Osmanlı Devleti açısından Yezidilerin hangi durumda oldukları veya nasıl değerlendirilip ele alındıklarına dair ipuçları vermektedir. Çünkü Yezidiler hakkında verilen bu bilgiler, -yanlış dahi olsa- en azından resmî çevreler veya âlimlerin Yezidiler hakkında neleri nasıl düşündüklerini görmemiz açısından önemlidir.

Bir başka önemli husus da Yezidilerle ilgili bilgilerimizi fetvadan önceki bir döneme götürerek tarihlendiremeyeceğimiz durumudur. Bazı bilgilerin fetvada yer almış olması, fetvanın belge olarak önemini bir kat daha arttırmaktadır. Oysa Yezidiler hakkında, Osmanlı Devleti’nin daha sonraki dönemlerine ilişkin arşivlerde daha fazla belgeye ulaşılabilir, dolayısıyla daha fazla bilgi bulmak mümkündür.

Ebussuud Efendi, Yezidileri öldürmenin caiz olduğuna yönelik “Öldüren hayattaysa gazi, ölmüş ise şehit olur” şeklinde bir fetva verir.

Seyahatname’de Yezidiler

Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinden yarım yüzyıl sonrasında ikinci bir fetva daha bulunmaktadır. İkinci fetva bize, ilk verilen fetva ile ilgili bir karşılaştırma yapma imkânı sunmaktadır. Buna göre ilk verilen fetvadaki bilgilerle son fetvadaki bilgiler, aradan geçen iki yüzyıllık dönemde, Osmanlı Devleti resmî organlarının veya kamuoyunun Yezidiler hakkındaki bilgi düzeyini de gösterecektir.

Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde Yezidiler hakkında bilgiler yer almaktadır. İşte hem yaygınlığı, hem ilk olması hasebiyle Evliya Çelebi’nin vermiş olduğu bilgiler, en eski bilgilerdir. Evliya Çelebi, özellikle Melek Ahmet Paşa ile Yezidilere karşı yürütülen savaşlardan söz etmektedir. Seyahatname’de Melek Ahmet Paşa’nın, Yezidilerin asayişi bozmalarına karşı yürütmüş olduğu askerî faaliyetlerine ve Yezidileri tedip etmesine yönelik ayrıntılı bilgi verilmektedir. Bunun dışında, Yezidilerin fiziksel yapıları ile bazı inançlarına da yer verilmektedir. Hatta Yezidilerin yaşadıkları yerler ve bu yerlere ilişkin kısa bilgiler de bulunmaktadır.

Evliya Çelebi eserinde, Melek Ahmet Paşa’nın, daha önce Yezidilerle yaptığı savaşta yenilen Nasuh Paşa’nın intikamını da almak için savaştığını aktarmaktadır. Daha sonraki Diyarbekir valilerinden Firari Mustafa Paşa’nın da aynı başarıyı göstermek isteğiyle hareket ettiğini de yine her iki paşanın ordusu içerisinde yer alan Çelebi’den öğreniyoruz.

Yezidilerle ilgili verilen bilgilere gelince… “Saçlı Dağı” diye bilinen yerde yaşadıkları, çevredeki insanların Yezidilere “sekiz saçlı” dedikleri, temizliğe riayet etmedikleri, köpeklere ve soğana ayrıca önem verdikleri, giyim kuşam ve fiziksel özellikleri ile bazı inançları ve özellikle de daire inancından bahsedildiği görülmektedir (s. 468-470). Ayrıca Musul şehrinden bahsettiği yerde de Şeyh Adi b. Müsafir’in kabri, Yezidilerin onun hakkındaki inançları ve onlar için ziyaret yeri oluşu konusunda verilen bilgilerle Yezidilere dair Seyahatname notları tamamlanmaktadır[i].


Cihannüma’da Yezidiler

Kâtip Çelebi, Cihannüma’nın çeşitli sayfalarında da Yezidilerden bahsetmektedir. Bazen şehirler, bazen de aşiretler aracılığıyla konu hakkında az da olsa bilgi verilmektedir. Hoy yakınlarındaki Sekmenabad adlı nahiyesinde Dünbeli aşireti yerleşiktir ve bu aşiret hakkında Şerefname’ye dayanarak Dünbeli aşiretinin Yezidiliğini aktarmaktadır. Yine bu konunun devamında Mahmudiler aşiretinden bahsederken, onların da Yezidi mezhebinden olduğundan bahsetmektedir. Musul eyaletinden bahsederken Dasni adıyla anılan bölge ve aşiretin de Yezidi olduğu aktarılmaktadır.

Diyarbakır halkının Şafii ve Hanefi olduğunu, Kürtlerin ise Şafii ve Yezidi olduğundan bahsedilmektedir. Vilayet-i Kürdistan’dan bahsederken, Yezidi aşiretlerinden Seni’, Dasini ve Haluyi’den söz edilmekte ve şeyhlerinin de Şeyh Hadi olduğundan konu açılmaktadır. Yine Cihannüma’da Şam eyaletinden bahsedilirken, Halep civarında da Yezidiler bulunduğu eklenmekte, son olarak Sumeysat ve Behesni yakınındaki Hısn-ı Mansur civarında bulunan Kürtlerin de Yezidi olduklarından bahsedilmektedir[ii].

Diğer kaynaklarda Yezidiler

Yezidilerin Tanzimat sonrasındaki durumları hakkında bilgi veren ve onlarla ilgili merkezî bir hükümetin uygulanmasını istediği programı anlatan ve aktaran raporlar mevcuttur. Yezidilerin yaşadıkları bölgelerde, onlara karşı yapılanları da anlatan iki kitap bulunmaktadır. Bu eserlerde, dönemin Yezidileri ve bir bakıma onlarla yapılan mücadeleye ilişkin düşünceler yer almaktadır.

Hayyâtzâde Muhammed Zuhrî’nin Ferîdetü’s-Seniyye fî Beyân-ı Akâidi’l-Yezîdiyye (İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi No: 9369[iii]) ve Ayandan Nuri’nin Abede-i İblis (İstanbul: İçtihat Matbaası, 1328) adlı eserlerinde, Yezidiler hakkında ilginç bilgiler bulunmaktadır.

Osmanlı Devleti’nin son dönemindeki çalışmalar arasında en dikkat çekici olanı ise Mehmet Şerafeddin’indir. Mehmet Şerafeddin, “Yezidiler” (Dârülfünun İlâhiyat Fakültesi Mecmuası, 3. Sayı, 1926, s. 27-35) adlı makalesine, mecmuanın bir sonraki sayısında kütüphanelerden yeni tespit etmiş olduğu kaynaklardan elde ettiği bilgilerden oluşan bir “İlave” yapmıştır. Bu yazı içerisinde Mardinli Abdusselam Efendi’nin “Ümmü’l-İber” isimli eserindeki Yezidiler ile ilgili kısmı değerlendirilmektedir. 

Bu iki kitaptan birinin yazarı ayrıca bir Osmanlı valisidir. Onun Yezidiler konusunda yazmış olduğu bu müstakil eser, Yezidilerin inançları, ibadetleri ve törenleri ile onlara karşı alınan tedbirlere ilişkin bilgiler veren yayınlanmış ilk kitaptır. Osmanlı devlet adamları, Yezidiler meselesini özellikle Tanzimat’tan sonra askerî bir mesele olarak ele alıp bu minvalde çareler aramışlar ve bilahare Yezidilerin İslam kökenli oldukları kabul edilerek Müslüman olmaları ve İslam’ı yaşamaları için dini iyi öğrenmeleri gerektiği üzere tedbirler almışlardır. Yezidiler her iki tutuma da şiddetle karşı çıkmışlardır. Bu arada Yezidiler hakkında daha fazla bilgi ve belgeye rastlanan dönem de burasıdır. Bunun için de Yezidilere ilişkin birçok olay ve belgenin rastladığı dönem Tanzimat sonrasına ilişkindir. Çünkü Osmanlı Devleti birçok alanda yenilenmeye gitmekte, ancak bu çabalar çerçevesinde yeni sorunlarla karşılaşmaktadır.

Bir kısım Yezidiler Rusya’dan geri dönmek istemişseler de savaş nedeniyle geri dönmeleri mümkün olmamıştır. Kafkas Yezidilerinin büyük bir kısmının menşei de nihayetinde Beyazıd, Kars ve Van’ın merkez ve köylerinden göç eden Yezidilerden oluşmaktadır.

Osmanlı ve günümüzde Yezidilere dair yerleşim ve vatandaşlık sorunu

Özellikle aşiretlerin iskânı ve askere alma konularında merkezî hükümeti bir hayli uğraştıran Yezidiler, bu dönemden itibaren daha çok bu konularla gündeme geldiler. Doğrusu Yezidilerle merkezî hükümet arasındaki görüşmelerde Osmanlı Devleti görevlilerinin Yezidiler hakkında daha fazla bilgi edindiğini söylemek mümkündür. Üstelik burada elde edilen bilgiler iki yönlü ortaya çıkmışlardır. Bunlardan bir kısmı Yezidilerin askere alınmama gerekçesi olarak kendileri ile ilgili verdikleri bilgiler, diğeri de merkezî hükümetin karşılaştığı, -Yezidilerin göstermiş oldukları mukavemete cevaben- onların kim ve ne olduğuna ilişkin daha çok siyasal propagandayı içeren dinî içerikli metinlerdir. Osmanlı Devleti’nin bu uzun döneminde merkezî hükümet ile Yezidiler arasındaki bu bilgilenme süreci, bir savaş tarihi olmaktan çıkarılmalıdır. Bütün bu belgeler, Yezidiler hakkında verilen bilgilerin hangi gerekçelerle ele alındığını ve resmî çevrelerin bakış açısını görmeyi sağlayacaktır.

I. Abdülaziz, Tanzimat’tan önce başlayıp sonra da artarak devam eden ve en üst düzeyine ulaşırken askerlik alanında uygulanan yenilikleri sürdürdü. Askerî yenilikler arasında, 1846’dan başlamak üzere mütemadiyen bazı değişikliklerle uygulamaya konan “Kura Kanunları” bulunmaktadır.

Askere alma kanununun ikincisi 1869 yılında karara bağlanmış ve 1870 yılında yürürlüğe girmiştir. Buna göre Osmanlı topraklarında yaşayan tebaanın, din ve mezhep ayrılığı dışında memleketin hak ve görevlerinde eşit olması ilkesinden yola çıkarak bu yeni askerlik kanunu uygulanmaya başlanmıştır. Osmanlı Devleti’nin her tarafında uygulamaya konulmak istenen bu kanun, Bağdat bölgesinde Mithat Paşa tarafından yürütülmüştür.

Ahmet Mithat Efendi, Mithat Paşa’nın 1869 yılında Bağdat Valiliği’ne atanması üzerine Paşa’nın beraberindeki heyet içerisinde Bağdat’a gider. Mithat Paşa, Bağdat’ta bir dizi düzenlemelere girişir. Bunlar arasında askerî düzenlemeler de yer alır. Bu çerçevede Irak bölgesindeki aşiretlerden de orduya asker alınmasına karar verilir. Bu karar -göçebe bölgeler hariç- Bağdat vilayetinin her tarafına uygulanır. Bu uygulama neticesinde askere alınmak istemeyen topluluklar ayaklanma çıkarırlar. İşte bu işlemlerin yürütüldüğü dönemde Yezidiler de askere gitmek istemediklerini belirtirler ve askere gitmeme gerekçesi olarak dinî inançlarını ileri sürüp gayrimüslimler gibi bedel-i askerlik şartından yararlanarak -askerlik bedeli olarak- ücret öderler.

Valiliği münasebetiyle, maiyetiyle beraber Bağdat’a giden Ahmet Mithat Efendi, ordu komutanı Tahir Paşa ile beraber Yezidilerin askere gitmeme isteklerini konuşmak üzere Yezidilerin bulundukları bölge olan Musul’a ve Sincar dağlarına gider, orada Yezidi ileri gelenleri ile sohbet imkânı bulur. Sohbet, Yezidi inançları, özellikle Müslümanlık (Yahudilik ve Hıristiyanlık) inancından farklı oluşu ve gizemi nedeniyle Yezidilikteki şeytan inancı üzerine olur.

Esasen adı geçen din mensuplarının yanında bir de Yezidileri var olduğunu söyledikleri bu inançlarından küçük görme ve aşağılama eğilimleri de konunun Şeytan inancı etrafında dönüp dolaşmasına neden olmaktadır. Ahmet Mithat Efendi’nin, Yezidilerin şeytana taptığına dair peşin bir bilgisi olduğu ve Sincar’da karşılaştığı Yezidi ileri geleni ile bu konuyu konuşmak istediği ve de konuştuğu anlaşılmaktadır.

Ahmet Mithat Efendi’nin şeytan inancı hakkında verdiği bu bilgilere karşın, Yezidi inançlarına göre “şeytan” kelimesinin telaffuzu yasaktır. Melekler inancı içerisinde en büyük melek, “Tavus” melektir ve Tanrı’nın kendisine vermiş olduğu güç ve görev nedeniyle diğer meleklerden üstündür. Yezidilerin dışında Tavus melek “şeytan” karşılığında kullanılmakta, hatta şeytan olarak algılanmaktadır. Oysa yazarın inançları veya bilgileri doğrultusunda Tavus melekte bir kötülük yapma veya yaptırma gücü yoktur. Tam tersine o, iyilik yapma ve yardım etme gücü ile donatılmıştır. Yezidilerde de inanç bu şekildedir. Bu bakımdan Yezidilik araştırmalarının en önemli sorunu “Tavus melek ve şeytan”dır. İşte Osmanlı Devleti’nin hangi döneminde Yezidilerin şeytana dair inançları olduğu yakıştırmasının ortaya çıktığı ve bunun nasıl sağlandığı hakkında bilgi sahibi değiliz.

Osmanlı Devleti’nin Yezidilerin yaşadığı kutsal mekânlar olan Musul çevresindeki Şeyhan, Baadri ve Laleş gibi yerlerde okullar açılarak Yezidi çocukları ve hatta ileri gelenlerinin temel İslam esasları öğretilmek amacıyla bir dizi yeni program uygulanmıştır. Bu çabalar sürerken gerginlik de diğer yandan, özellikle Sincar bölgesinde her zaman sürmüştür. Gerginliğin devam ettiği bir başka konu ise Doğu’nun Ruslar tarafından işgali ve bu işgal ardından Yezidilerin Ruslarla birlikte hareket etmeleri etrafında olmuştur. Bir kısım Yezidiler Rusya’dan geri dönmek istemişseler de savaş nedeniyle geri dönmeleri mümkün olmamıştır. Kafkas Yezidilerinin büyük bir kısmının menşei de nihayetinde Beyazıd, Kars ve Van’ın merkez ve köylerinden göç eden Yezidilerden oluşmaktadır.

Yezidilerle ilgili güncel olan bir başka konu ise, yine Osmanlı Devleti döneminden devreden uygulamalardan olan nüfus cüzdanındaki din hanesine “İslam” yazılması veya boş bırakılmasıdır. Her ne kadar Yezidilerin yaşadıkları bölgelerde bu konuda farklı uygulamalar bulunmasa da durum Yezidileri rahatsız etmektedir. Bu uygulama, Osmanlı Devleti döneminde gerçekleştirilen ilk nüfus sayımından başlamaktadır. Bu dönemde Yezidilerin Müslüman olarak kabul edilmesi ve böylece kütüklere geçirilmeleri söz konusudur ki günümüzde bu kütükler esas alınmaktadır. Bu bakımdan da “Yezidi” yazılsa ya da boş bırakılsa da esas kütüklerde Yezidiler, “Müslüman” olarak kaydedilmiş ve kabul edilmişlerdir. Bu bakımdan Vatandaşlık Genel Müdürlüğü’ne bu konuda yapılan başvurularla sorunun düzeltilmesi, değişiklik yapılması veya nüfus cüzdanının yeniden düzenlenmesi lazımdır.

Sonuç

Sonuç olarak Yezidilerin Osmanlı Devleti’yle olan bağlantısı Yavuz Sultan Selim döneminde gerçekleşmiştir. Yezidi beyleri önce sancak beyliği yapmış, bu durum Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar devam etmiş ve çıkan rahatsızlık nedeniyle bu bağlantı kopmuştur. Fakat Yezidilerle ilgili mühimme defterinde yer alan kayıtlar ve verilen bilgiler, -yine aynı şekil ve üslupla- bir şekilde çevreden merkeze taşınan şikâyetler etrafında devam etmiştir.

Birçok Osmanlı valisi, Diyarbakır, Halep, Musul ve Bağdat’a atanmasının ardından Yezidilerle ilgili bir program yapmış ve bunun ardından da savaşmıştır. Bu savaş hali Osmanlı Devleti’nin son dönemine kadar devam etmiştir. Bölgede Osmanlı Devleti’nin hâkim olmasının ardından, başta Ebussuud Efendi olmak üzere Yezidilerle ilgili fetvalar da onlara yönelik savaşları kolaylaştırmıştır. Bütün bu savaş haline karşın Yezidiler, Müslüman daire içerisinde kabul edilip ona göre muamele görmüşlerdir. Fakat bu muamele, “sapık Müslüman ve ıslah edilmesi gerekenler” şeklinde yürürlükte kalmıştır.



[i] Evliya Çelebi, Seyahatname, Çeviren, T.T. Kuran-N. Akbaş, İstanbul: Üçdal Neşriyat, 1986.

[ii] Kâtip Çelebi, Cihannüma, İstanbul: Matbaay-ı Amire, 1145.

[iii] Bu eser Dr. Eyyüp Tanrıverdi tarafından yayına hazırlanmış ve yakında yayınlanacaktır.