Osmanlı’dan bu yana kadın bestekârlar: 1

Adile Sultan’ın önemli bir vasfı da Osmanlı Hanedanı’ndan bir “divan” tertip etmiş tek kadın şair olmasıdır. Özellikle Fuzuli ve Şeyh Galib’e nazireler ve Yunus Emre tarzında hece vezniyle şiirler yazmıştır. Şiirleri teknik bakımdan basit ifadeli gibi görünürse de samimidir. O, bu samimi sözleriyle kardeşi Sultan Abdülaziz Han’ın şehit edilmesine de ışık tutmuştur. Ayrıca 10. kuşaktan dedesi Muhibbî’ye (Kanuni Sultan Süleyman) ait divanın basılmasını da o sağlamıştır.

“MERHABA, hoş geldin ey ruh-ı revanım, merhaba/ Ey şeker-leb yar-ı şirin, lâmekânım merhaba…” beytiyle yazıma başlarken, düşündüm de, yukarıda Nesimî’ye ait gazelin kelimelerini günümüz gençliğinden kaç tanesi okur ve anlar? Okuyup anlamalarından da geçtim, kaç tanesi esprilerine ve gülüşmelerine konu etmez? Yozlaşan, geçmişinden ve özünden haberdar olmayan bir nesil yetişti, yetişmeye de devam ediyor maalesef. En güzel, en özel duygularını anlatırken bile anlam ve duygudan yoksun cümleleri sıralayan, bunları müzik, hatta sanat adı ile tanımlayan, sunan ve dinleyen, -üzücü olanı da- bundan keyif alan bir nesil... 

İşte hem ben gibi ruhun, kalbin ve kulağın birlikte huzura kavuştuğu güftelere ve bestelere aşina dostlarımın, hem de kulağa ve ruha zulüm olan o şarkı denen ucubeler ile yetişen neslin gönül dünyasının kapısını aralayabilmek için Osmanlı’dan bu yana kadın bestekârlar ve şairler yazı dizimin ilk bölümü olan “Adile Sultan”la başlıyorum...

***

Adile Sultan

Adile Sultan, Osmanlı padişahlarının otuzuncusu olan II. Mahmud’un eşlerinden Zernigar Sultan’ın kızıdır. 1 Haziran 1826’da doğan Adile Sultan, sarayda çok iyi bir eğitim görmüştür. Babası Sultan II. Mahmud, sanatçı kişiliği ile öne çıkmış ve özellikle hat ve musiki ile yakından ilgilenmiş bir padişahtı. Kızı da babasından aldığı sanatçı kişiliğini güfte ve bestelerine yansıtmıştır. Adile Sultan, gerek aldığı eğitim, gerek yaşam şekli ve gerekse tarihe yansıyan sanatsal kişiliği ile -bazı düşünmeyenlerin düşüncelerinin aksine- Osmanlı Sarayı’nın, kadınların hapsolduğu bir mekân değil, her anlamda bir yaşam okulu olduğunu aşikâr eylemiştir. 

Kararlı ve duygulu bir sultan

Her dönemde gündemde kalmayı başaran, asrın birçok siyasi ve idari kararlarının alınmasında etkisi ve rolü olan, kişilik sahibi, kararlı, duygulu, aile bağları kuvvetli, dindar ve mütevazı bir Osmanlı kadını olan Sultan, kadınların haremden dışa açılmalarına öncülük etmesinin yanında yardımseverliği ve insan sevgisi ile İstanbullular tarafından çok sevilmiştir. Adile Sultan’ın mektep ve fukara evlerini tamir ettirmesi, çocukların okuması için gayret sarf etmesi, kurumuş çeşmelere su getirtmesi, gelinlik kızlara çeyizler yaptırması da halk arasında vefatından çok sonra bile övgü ve takdirle anılmıştır.

1845 yılında Kaptan-ı Derya ve Sadrazam olan Mehmet Ali Paşa ile evlenmiştir. Düğünleri 19’ncu yüzyılın en muhteşem düğünü olarak tarih sayfalarına geçmiştir. Mehmet Ali Paşa’nın en büyük şansı, Saray sultanlarının en güzeli, zarif, nazik ve yetenekli Adile Sultan ile evlenmesidir. Üç evlatları dünyaya gelmiş, iki evladı bebekken, kızı Hayriye Sultan ise genç yaşta vefat etmiştir.  

Ağıt

1969 yılına ait, İstanbul’daki MEB Basımevi tarafından basılan bir kaynakta, Adile Sultan’ın eşi olmasından dolayı da Mehmet Ali Paşa’nın popülaritesinin üst düzeyde olduğu yazmaktadır. Efsanevi güzel Adile Sultan, Mehmet Ali Paşa’nın ölümünden sonra kaleme aldığı ağıtta eşine şöyle seslenir:

“Devlet ve dine sadakatle ederdi hizmet,/ Peygamber emrini icraya kılardı gayret./ Bir özü doğru, sözü doğru muhibb-i devlet,/ Öyle bir yar için Adile ağlar elbet./ Bir Mehmet Ali Paşa vardı o dünyada,/ Yüzünü göstere Allah ona ukbâda…”

Osmanlı tarihine bir ışık

Adile Sultan’ın edebiyat ve musikiye karşı özel bir ilgi ve yeteneği vardı. Döneminin ünlü kadın şairleri Leylâ ve Fıtnat Hanımlar’dan yetenek ve teknik bakımdan daha az başarılı sayılsa da özellikle Osmanlı tarihine tuttuğu ışık nedeniyle önemlidir. Babası, annesi, kardeşleri ve çevresi hakkında yazdıkları, dönemin saray erkânının ve yönetiminin anlaşılmasına yardımcı olmaktadır. 

Bunun dışında Adile Sultan’ın önemli bir vasfı da Osmanlı Hanedanı’ndan bir “divan” tertip etmiş tek kadın şair olmasıdır. Özellikle Fuzuli ve Şeyh Galib’e nazireler ve Yunus Emre tarzında hece vezniyle şiirler yazmıştır. Şiirleri teknik bakımdan basit ifadeli gibi görünürse de samimidir. O, bu samimi sözleriyle kardeşi Sultan Abdülaziz Han’ın şehit edilmesine de ışık tutmuştur. Ayrıca 10. kuşaktan dedesi Muhibbî’ye (Kanuni Sultan Süleyman) ait divanın basılmasını da o sağlamıştır.
Aruzun yanı sıra hece vezniyle (ölçüsü) de şiirler yazmıştır. Şiirleri 1996’da “Adile Sultan Divanı” ismiyle yayımlanmıştır. Şiir ve bestelerinde kaybettiklerinin hüznü vardır. Çocuklarının ve eşinin arkasından hissettiği hüznü, şiirlerinde yoğun bir biçimde işlemiştir.

Adile Sultan Sarayı’nı halkın her kesimden insanına, özellikle kadınlara açarak görgü ve bilgilerini arttırmalarına ve de sosyalleşmelerine yardımcı olmuştur. Buraya gelen insanların dertlerini dinlemiş ve onlara yardım etmiş, asil, her döneme örnek teşkil edebilecek bir Osmanlı hanımefendisidir.

Sanatkârane bir üslûp 

Saray’da sık sık edebi, dini, ilmi ve siyasi sohbetler olurdu. Saray mutfağının İstanbul’a has en leziz yemeklerinin sunulduğu sofraların ardından, Saray’ın sazende ve hanendeleri davetlileri mest ederlerdi. Adile Sultan Sarayı’ndaki damağa ve ruha hitap eden bu ziyafetler dillerde dolaşırdı. Hanım Sultanlar, devlet görevlisi eşleri ve yabancı elçilerin eşleri ve de kızları da Adile Sultan’ın davetlerinde yer alırlardı. Osmanlı sarayları, bu tür saray toplantıları içinde her döneme örnek teşkil edebilecek ilmi, edebi ve sanatsal bir üsluba sahiptir.

Adile Sultan, kocasının ve kızının ölümünden sonra kendini ibadete verip hayırseverliği ile gelinlik kızlara çeyizler işlettirerek, fakirlerin evlerini tamir ettirerek, mektep ve çeşme yaptırarak ömrünün kalan kısmını geçirir. Hayatının son günlerini de Fındıklı’daki -bugün Güzel Sanatlar Akademisi- Sahilsaray’da geçirmiştir. 1898 senesinin Ocak ayında vefat edince kocası Mehmet Ali Paşa’nın Eyüp’teki türbesine defnedilmiştir. Adile Sultan, yetmiş üç sene yaşamış ve bu süre zarfında II. Mahmud, Abdülmecid, Abdülaziz, V. Murad ve II. Abdülhamid’in saltanatını görmüştür.  

Adile Sultan Sarayı, bizzat Adile Sultan tarafından, ölümünden önce 1899’da, kız okulu olması isteği ile Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağışlanmıştır.

Bilinen en önemli bestesi: “Gizlice şaha buyur, hâne-yi tenhâya buyur” (Usul: Sofyan, Makam: Hicaz Hümâyun, Yapım: TRT)

Bestelenmiş şiirleri: “Merhaba, ey fahr-i âlem merhaba” (Usul: Düyek, Makam: Hüzzam (Tevşih), Beste: Hacı Faik Bey)