Osmanlı’da Ramazan tembihnâmeleri

Osmanlı’da, Ramazan ayında yiyecek ve eşya fiyatlarına zam gelmemesini devlet kontrol ediyordu. Özellikle gıda maddelerinin Ramazan ayı boyunca daha ucuza satılması sağlanıyordu. Fiyatlar Ramazan gelmeden esnafa bildirilirdi ve fiyatlara sınır konulurdu. Ramazan ayında halkın kıtlık çekmemesi için yeterli hammadde temininden tutun da fiyatlar genel seviyesine varıncaya kadar pek çok yazılı tembih bulunmaktaydı.

RAMAZAN berekettir. Bereket nasip olunca da bu kutlu ve ulvî aya ulaşmanın mutluluğu ve şükür hissiyle dolar kalpler. Ramazanlar güzeldir. Ramazanlar özeldir.

Zaman su gibi akıp geçer Ramazanlarda. Siz gözünüzü açıp kapayıncaya dek başlar ve biter. Bitince, bir sonraki Ramazan’a erişmek için duâlar edilir. Uzaklara dalınır. Geçmiş Ramazanlar yâd edilir. Yâd ederken çoğunlukla evin büyüklerinin veyahut dost meclislerinin en kıdemli üyelerinin aynı serzenişlerini işitiriz. İşitiriz ve bizler de bu serzenişe tüm kalbimizle eşlik ederiz: “Nerede o eski Ramazanlar?”

Bu feryat, haklı bir feryattır. Yaşı yetenler kendi başlarına mâziyi hasretle anarlarken, yaşı yetmeyenler büyüklerinden eski Ramazanları nefeslerini tutarak dinler ve unutulmuş zaman hikâyelerinin hayâlini kurarlar. O hayâl ki, her biri cihana değerdir.

Gerçi ucundan kıyısından da olsa o güzel günleri gördüğümü düşünüyorum. Çocukluğumun Ramazanlarını kısmen eski bir Osmanlı şehri sayılabilecek Adapazarı’nda geçirmiş birisi olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, âhir zamanın Ramazan günleri, o günlerin yanından bile geçemez!

Nur içinde yatsın, rahmetli babaannem, benim o çok beğendiğim çocukluğumdaki Ramazanlara bile dudak büker, “Sen asıl benim çocukluğumdaki Ramazanları bir görseydin” deyip dururdu. Muhtemelen rahmetlinin annesi ve babaannesi de ona aynı şeyleri söylüyordu. Soy kütüğüne bakıp daha eskilere gitsek, sadece benim değil, pek çoğumuzun karşısına üç aşağı beş yukarı aynı tablo çıkacaktır. Çünkü eskilere gittikçe gönül sofraları daha bir zengindir sanki. Medeniyetimiz daha bir lezzetlidir.

O zaman en iyisi, kalemimizin ucundan damlayan mürekkeple zaman makinesini çalıştırmaya başlayalım!

Medeniyetimizde, Ramazanların Ramazan gibi yaşandığı o güzel dönemlere gidelim. Mümkünse en güzeline... Ecdadımızın Peygamber sancağını en yükseklerde taşıdığı Osmanlı döneminin bereketli Ramazanlarında tarihsel bir yolculuğa çıkalım…

600 küsur yıl boyunca hüküm süren Osmanlı Devleti’nde Ramazan ayı, her zaman özel bir yere sahip oldu. Devlet adamlarından Anadolu halkına Müslüman Osmanlılar, Ramazan’da hem evlerinin, hem de kalplerinin kapılarını sonuna kadar açmıştırlar. Sınıf eşitsizliğinin ortadan kalktığı Ramazan ayında, varlıklı olanlar ihtiyaç sahibi kimselere kimliklerini belli etmeden yardım etmeye çalıştılar. Osmanlı her ne kadar Ramazan ayını ruhuna yaraşır bir hâlde yaşamaya gayret etse de, hayatın her alanında olduğu gibi birtakım kurallar getirilmesi burada da elzem oldu. Tembihnâmeler, işte bu saikle ortaya çıktı!

Ramazanların büyük bir ahenk içerisinde geçmesi için gerek saray eşrafının, gerekse halkın uyması gereken birtakım kurallar koymuştu Osmanlı. Bunlara “Ramazan tembihnâmeleri” denirdi.

Arapça “uyarma, uyandırma” mânâsına gelen “tembih” ile Farsça “kitap, mektup” mânâsına gelen “nâme” kelimelerinin birleşiminden oluşan “tembihnâme”, Osmanlı Devleti’nin Ramazan öncesinde halka ekonomik, ahlâkî ve dinî uyarılarda bulunduğu yazılardı.

Osmanlı’da Ramazan ayının yaklaşması ile birlikte devlet içerisinde, başta saray olmak üzere devlet erkânı ve devlet dairelerinde heyecanlı ve hummalı bir koşuşturma yaşanırdı. İmparatorluk coğrafyasında, bilhassa Dersaadet’te Ramazan ayının huzurlu ve sorunsuz bir şekilde geçmesi için gereken bütün tedbirler düşünülür ve tembihler yapılırdı.

Başkent önemliydi. Zira imparatorluğun kalbinde Ramazan ayında yaşanacak bir sıkıntı, aynı zamanda Halîfe de olan Osmanlı padişahının otoritesinin sorgulanması anlamına gelirdi. Ramazan geldiğinde en başta padişah, bizzat yazdığı emirler yani hatt-ı hümâyunlarıyla yapılması gerekenler konusunda sadrazama emirler verirdi. Bu hazırlıklar Ramazan’dan önceki Şaban ayında yapılırdı.

Halka broşür dağıtılırdı

Şaban ayının sonlarında “Ramazan tembihnâmesi” adı altında halka yönelik bir dizi emirler bütünü yayınlanırdı. Halkın dinî emirlere daha sıkı sarılıp ibadetle meşgul olması ve edepli olması istenirdi.

İkinci Mahmud döneminden itibaren Ramazan tembihnâmeleri Osmanlı Devleti’nin resmî gazetesi olan Takvim-i Vekayi’de ilân edilir oldu ve ayrıca broşür olarak bastırılıp halka dağıtıldı. İmam ve vaizler câmilerde, bekçiler ve tellallar mahallelerde, hancılar tarafından da hanlarda duyurular yapılırdı. Tembihnâmelerde Ramazan dönemini ilgilendiren kuralların yanı sıra şehir hayatı ile ilgili düzenlemeler de yer alırdı. Tembihlere uymayanlara ağır cezalar verilirdi. Güvenlik güçlerine de Ramazan’da halkın ilân edilen kurallara uyup uymadığına dikkat etmeleri ve gereğini yapmaları emri verilirdi.

Ramazan’ın gelmesinden istifade ederek halkın dinî duygularını istismar eden dilenciler de devletin dikkat ettiği konulardan biriydi. Ramazan’ın yaklaşması hasebiyle câmi kapılarında halkı rahatsız eden dilencilerin kolluk kuvvetlerince gerekli tedbirlerin alınmak suretiyle uzaklaştırılmaları, Ramazan tembihnâmelerinde yer alırdı.

Yazılı olmayan tembihnâmeler: Kandiller

Osmanlı döneminde Ramazan’ın ne zaman başlayıp biteceği, şimdiki gibi aylar öncesinden bilinmezdi. Astronomi ve teknoloji bugünkü kadar gelişmediğinden, Ramazan’ın başlangıcı için insanlar açık yerlerde gökyüzünü izleyerek yeni ayın doğuşunu beklerlerdi.

Ramazan ayının başlangıç ve bitişini, Kadir Gecesi’nin ne zaman olduğunu tespit etmek, İstanbul kadısının göreviydi. Onun görevlendirdiği kimseler, özellikle minarelerden hilâli gözetlerlerdi. Rü’yet-i hilâl yani hilâlin görülmesi, Ramazan ayına girildiğinin en önemli emaresiydi. Hilâl yüzünü gösterdiğinde, kadının huzurunda mahkeme kurulurdu. Ramazan’ın başlangıcı bu şekilde tespit edilir, durum padişaha bildirilir, padişahın onayından sonra Ramazan’ın başladığı minarelerde kandillerin yakılması ile halka duyurulurdu.

Peki, ya hava kapalıysa? Ya bulutların ardında saklanan hilâl yüzünü gizlerse?

O zaman da devletin ilân ettiği günde Ramazan başlardı. Ramazan ayının başlaması ile birlikte tüm câmi ve mescitler, özellikle de minareler aydınlatılırdı. Yani anlayacağınız, Şaban ayının sonlarına doğru minarelerde yanan kandiller, Ramazan’ın başladığını haber veren yazılı olmayan tembihnâme yerine geçerdi.

İktisadî tembihnâmeler

Osmanlı’da, Ramazan ayında yiyecek ve eşya fiyatlarına zam gelmemesini devlet kontrol ediyordu. Özellikle gıda maddelerinin Ramazan ayı boyunca daha ucuza satılması sağlanıyordu. Fiyatlar Ramazan gelmeden esnafa bildirilirdi ve fiyatlara sınır konulurdu. Ramazan ayında halkın kıtlık çekmemesi için yeterli hammadde temininden tutun da fiyatlar genel seviyesine varıncaya kadar pek çok yazılı tembih bulunmaktaydı. Fiyatlar belirlenir; bakkal, fırın, kasap gibi temel gıda perakendecileri devlet tarafından sürekli takip edilirdi.

Halkın Ramazan ayında et sıkıntısı çekmemesi için başkente ülkenin muhtelif yerlerinden koyunlar getirtilirdi. Ekmek miktarının kontrolü daha Unkapanı’nda başlardı.  

Gayr-i Müslimlere yönelik tembihnâmeler

Müslümanlara uyarılarda bulunulduğu gibi, gayr-i Müslimlere yönelik ikazlar da yapılmaktaydı. Oruçlu kimselere saygı mahiyetinde gayr-i Müslim tebaaya Müslüman halkın bulunduğu ortamlarda yeme ve içme faaliyetlerinde bulunmamaları tembihlenirdi. Aynı şekilde gayr-i Müslimlerin oturduğu mahallelerde rahatsız edilmemeleri için sahurda davul çalınmaması gerektiği ilân olunurdu. Müslüman ve gayr-i Müslim halkın Ramazan ayında huzur ve barış içerisinde yaşadığı ve bazı gayr-i Müslim esnafın gündüz vakitlerinde kepenkler indirdiği görülmekteydi.

Sokaklarda gezme ile ilgili tembihnâmeler

Geceleri caddelerde iskemle ile sokak ortalarında, halkın gidip gelmelerine mani olacak şekilde oturmak, Ramazan ayına özel olarak tembihnâme ile yasaklanmıştı.

Herkesin her vakit, hele Ramazan ayında câmilere giderek cemaatle ibadet etmeleri teşvik edilmiştir. Geceleri kimse sokaklarda fenersiz gezmeyecek, fenersiz tutulanlar cezalandırılacaklardır. Teravih vakitleri göz önüne alınarak gece saat on birden sonra sokaklarda kadın kalmayacaktır.

Ekmek ile ilgili tembihnâmeler

Ekmek, nimet gözüyle bakılıp Osmanlı döneminde baş tâcı edilmiştir. Üretilecek ekmeğin gramına, hatta tuz miktarına da padişah karar verirdi. Ekmek pişirildikten sonra padişahın testinden geçerdi. Padişah halkın damak tadını da düşünerek makul bir karar verirdi.

Ramazanlarda fırın denetimleri hâd safhadaydı. Ekmeğin kaliteli ve tadının çok güzel olması gerekirdi. Ekmek kızarmamış, tam pişmemiş veya gramajı düşük olmuşsa fırıncı ağır cezalara çarptırılırdı.


Kadınlar ile ilgili tembihnâmeler

Ramazan tembihnâmelerinde en çok üzerinde durulan konulardan birisi de göz nurumuz kadınlardır. Ramazan ayında kadınların muhtelif etkinliklere katılmasına cevaz verilir, teravih namazlarına iştirak etmeleri sağlanırdı. Bir dönem mesire yerlerinin kullanımı konusunda ihtilâfa düşüldüğü, yayınlanan mesire tembihnâmesi ile ihtilâfın çözüldüğü yazılı kaynaklarda yer almaktadır.

Yaz aylarına denk gelen Ramazanlarda mesire kullanımının devlet tarafından belirlendiği, mahremiyet kuralları gereği büyük mesirelerde kadın ve erkekler için ikiye ayrılmış bölüm tahsis edildiği, küçük mesirelerde ise ayrı ayrı günler tahsis edildiği bilinmektedir.

Hepimizin malûmu, Ramazan’da câmi ziyaretleri ayrı bir yer tutar. Bu durum Osmanlı’da günümüze nazaran daha ileri boyutlardaydı. Gündüzleri kadınlara vaaz ve hatim dinlemeleri için birkaç câmi tahsis edilirdi. Buralara erkekler giremezdi. Sultan Ahmed ve Şehzadebaşı Câmilerinde edâ edilen teravih namazlarında kadın cemaatin hatırı sayılır bir nüfus teşkil ettiği söylenir.

Sokağa çıkma ile ilgili tembihnâme faslında bahsedildiği üzere teravih vakitleri göz önüne alınarak gece saat on birden sonra sokaklarda kadın görülmezdi.

Ramazan âdâbı ile ilgili tembihnâmeler

Ramazan tembihnâmelerinin pek çoğunun halkın zaten dinî vecibeleri nedeniyle uymaları gereken kurallar bütününden oluştuğunu görüyoruz. Halkın Ramazan ayında nasıl davranması gerektiği, kadınların giyiniş şekilleri, meddah, ip cambazı, Karagöz gibi akşam eğlencelerinden sonra en geç hangi saatte eve dönülmesi gerektiği, erkeklerin Ramazan ayında asla ve kât’a kumar oynamaması ve sarhoşluk verecek şeyler kullanılmaması hususunda yazılı tembihnâmeler günümüze kadar ulaşmış durumda.

Fakir fukara ile ilgili tembihnâmeler

Osmanlı’da Ramazan ayında vatandaşların birbirlerine yaptıkları yardımlarda gözle görünür ölçüde artış gözlenirdi. Dinin ve insanlığın emrettiği diğerkâmlığı tüm benlikleriyle yaşayan varlıklı bireyler, hiç tanımadıkları semtlerdeki bakkal, manav ve fırınlara girip “zinem defteri” yani veresiye defterini alıp içinden rastgele bir sayfa açar ve söz konusu kişinin borcunu tamamen öderdi.

Günümüzde nasıl ki ihtiyaç sahipleri için iftar çadırları bulunuyorsa, Osmanlı döneminde de yemek dağıtılıyordu. Devlet yalnızca yemek değil, ihtiyaç sahibi vatandaşlarının birçok maddî ihtiyacını da karşılıyordu. Devletin bilhassa Ramazan ayında fakir fukaranın ihtiyaçlarını karşılaması noktasında pek çok tembihnâme mevcut.

Tabiî bir de Ramazanlarda yazılı olmayan teamüller var ki, onlardan bahsetmezsek olmaz. Osmanlı döneminde iftar saati kapıyı kim çalmışsa kesinlikle geri çevrilmezdi. Büyük konaklarda hem durumu olanlar için, hem de ihtiyaç sahipleri için sofralar kurulurdu.

Osmanlı öyle naif, öyle düşünceli bir toplumdu ki iftar saatinde evlerin sokak kapısı açık kalır ve evlerine sokaktan geçen herhangi bir kimsenin misafir olarak iftar yapmasına vesile olunurdu. Yemekler yenir, meşhur Osmanlı şerbetleri ikram edilir ve en sonunda ev sahibi misafire “diş kirası” denilen bir miktar para ya da kıymetli mücevherler verirdi. İlk olarak Fatih döneminde Sadrazam Mahmut Paşa tarafından başlatılan bu gelenek, asırlar boyunca devam etmiştir. Anlamı ise, “Evimize geldin, soframızı bereketlendirerek yemeklerimizden yedin ve bize sevap kazandırdın” demekti.

Maddî durumları iyi olmayan konuklara diş kirası olarak onları gücendirmeyecek şekilde paranın yanında bir miktar altın ve gümüş akçe de verilirdi.

Sultan Abdülmecid’in tembihnâmesi

Duayen Osmanlı tarihçisi İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Osmanlı Tarihi” adlı eserinde Sultan Abdülmecid döneminde hazırlanan bir tembihnâmeye yer vermektedir. Bu belge bize tembihnâmeler ve içeriği hakkında daha net bir fikir veriyor:

“Padişahımızın bazı câmileri teşrif-i ihtimâl dâhilinde bulunduğundan herkes vazifesini en iyi şekilde ifa ede ve saygıda kusur etmeye. Ramazan’da her zamankinden daha dikkatli ve edepli davranıla. Kurallara uyula. Camilerde ve ötede beride oturanlara karışılmazsa da özellikle çarşı içinde, Bayezid’de ve Şehzadebaşı’na giden güzergâhta yol üzerinde dükkânlarda oturulmaya. Geceleri büyük caddelerde iskemle ile sokak aralarında ve halkın geçip gitmesine engel teşkil edecek şekilde oturulmaya.

Araba aralarında dolaşıp arabalı ve arabasız gelen geçen kadınlara edep dışı davranılmaya ve arabalar Bayezid ve Şehzadebaşı’nda sokak ortalarında durmaya. Kadınlar Sultan Ahmed, Şehzadebaşı ve Lâleli Câmiî dışında diğer büyük câmilere girmeye ve ayrıca namaz vakti haricinde vazifeliler haricinde buralara erkekler de girmeye.

Kadınlar akşam ezanına bir saat kala evlerine döne ve iftardan sonra arabalı veya arabasız hiçbir surette sokaklarda dolaşmaya. Herkes her zaman olması gerektiği gibi, özellikle Ramazan’da câmilere gele, işi icabı bir yere gidip gelen hademelerden başka kimseler teravih namazında dükkânlarda oturmaya. Herhangi bir sıhhî özrü bulunmayanlar oruç tuta, bulunanlar da alenî bir şekilde oruç yemeye. Her zaman temizliğe dikkat edile ve bilhassa Ramazan’da buna daha çok dikkat edile; sokak ortalarına, öteye beriye çöp dökülmeye…

Bu tembihleri memurlar suret-i katiyede takip edecekler. Ola ki tembihe aykırı hareket edenler görülürse cezalandırıla!”

Ramazan tembihnâmeleri, Müslüman ve sosyal bir devletin sorumluluğunun ve ince medeniyet telâkkisinin en somut örneklerinden biridir. Bu hazırlıklar Ramazan ayının ulvîliği hususunda devletin ve halkın gösterdiği ehemmiyetin derecesinin bir ifadesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Ramazan ayının bereketli, huzurlu ve afiyette geçmesi bireysel bir mesele olduğu kadar, aynı zamanda da Osmanlı devlet felsefesinin ve sosyal devlet anlayışının en önemli meselelerinden biri olmuştur. Bu meselenin mihenk taşlarından birisi de tembihnâmelerdir.

 

Kaynakça

Osmanlı Tarihi III. Cilt, Uzunçarşılı İ.H, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara (1988).

Osmanlı’da Ramazan, Yılmaz. M, Akçağ Yayınları, İstanbul, (2017).

https://www.sabah.com.tr/yazarlar/erhan-afyoncu/2017/06/04/ramazan-ayi-gelmeden-tembihnamesi-yayinlanirdi

https://www.yenisafak.com/ramazan/osmanlida-ramazan-gelenekleri-2483311

https://www.fikriyat.com/tarih/2019/05/05/osmanlida-ramazan-tembihnameleri

https://www.fikirnamedergi.com/2018/05/osmanlida-ramazan-kulturu