DÜNYA tarihini yazmış
sayılı imparatorluktan biri olarak kabul edilen ve 16. yüzyılda 5 milyon 200 bin
kilometrelik coğrafyada hükümfermâ olmuş, nâmı yedi düveli tutmuş Osmanlı Devleti’nin
arması hangi sembollerden oluşuyor ve geçmişten bize neler söylüyor?
İlk
bakışta bu sorunun cevabı zihnimize kolaymış gibi gelse de, hafızamızı
yokladığımızda, eşimize dostumuza sorduğumuzda armada yer alan sembol sayısının
tamamını sayamadığımız gibi, sembollerin zamana iz bırakarak verdiği mesajları
genel kabul içinde değerlendirdiğimizi de fark ederiz.
Bilenlerimiz
elbette vardır ve çoktur, ancak itiraf ediyorum, bu değerlendirme kendi
hafızamın bana yaptığı “zannetme” provokasyonundan mülhemdir. Çünkü genel
olarak haberdar olmak ile bilmek ve bilginin ardında saklı hikmeti bulmak arasında
uzun bir mesafe olduğunu gafil avlanınca anlayıverdim.
Her
şey, sanat atölyemizde Osmanlı armasının üç boyutlu tasarımı yapılırken, bir
öğrencimin armada yer alan hilâl üzerindeki eski Türkçe yazılmış ifadelerin ayet
olup olmadığını sorması ile başladı. Bir ayet olmadığını biliyordum, fakat ne
söylediği hakkında bir bilgiye sahip değildim. Ezberci hafızam masum bir zekâ
tarafından sobelenmişti. Ona “Birlikte öğrenelim!” diyebildim. Ve iki dersimizi
Osmanlı armasının dünyaya, zamana ve pek tabiî bize söylediklerini öğrenmek
için ayırdık. Öğrendiklerimizi paylaşırken bir gerçeğe, bir komplekse, bir
yaraya veya (yazının sonunda siz karar verin) bir boşluğa da temas edelim
istedim. Armada yer alan sembollerin isimleri, tarihî serüvenini, büyük devlet
olma hassasiyetini, verdiği mesajları, estetik normları birlikte gözden
geçirelim diledim.
Osmanlı
armasının tarihî serüveni
Osmanlı
Devleti, ilk olarak 1839 ilâ 1861 yılları arasında hükümfermâ olan 31. Sultan ve 110. İslâm Halifesi Abdulmecid döneminde
bir armaya sahip olma gerekliliğini hissetmiş. Bu gereklilik devletin kendi
siyasî ihtiyaçlarından hâsıl olmamakla birlikte, tarih yazıyor olmanın imtiyazı
ve Batılı ülke Fransa ve Büyük Britanya tarafından gösterilen teveccüh
neticesinde tasarlanmış. Zira 18. yüzyılda Osmanlı Devleti, dünyanın süper
gücüymüş.
1853-1856 yılları arasında Avrupalı devletlerin Rusya’yı
Avrupa ve Akdeniz dışında tutmayı amaçlayan Osmanlı-Rus Savaşı’na (Kırım
Savaşı) Osmanlı, Birleşik Krallık, Fransa ve Piyemonte Sardinya ile savaşa
girer ve bu savaş, müttefik güçlerin zaferiyle sonuçlanır. İşte bu zafer
sonrasında, Kırım Harbi’nde müttefikimiz olan Fransız Devleti, bir dostluk
armağanı olarak “Légion
d’Honneur Nişanı”nı Sultan Abdülmecid Han’a verir.
“Légion
d'honneur” (Şeref Nişanı) ya da tam adı
ile (Fransızca) “Ordre national de
la Légion d'honneur”, Napoleon
Bonaparte’nin 19 Mayıs 1802 tarihinde imzaladığı bir kanun ile
oluşturulmuş Fransız nişanıdır.
“Légion d'honneur”, Fransa’nın en yüksek dereceli sivil nişanıdır. 1804 yılının
Mayıs’ında Fransa İmparatoru olan Napoléon Bonaparte, Haziran ayından itibaren
kişileri bu nişanla ödüllendirmeye başlamıştır. Bu nişan, bugüne dek
Fransa’daki tüm yönetim rejimlerinde takılmaya devam edilmiştir. “Légion
d’Honneur”, Fransız madalyaları arasında hâlâ kullanılan ve en tanınmış
olanıdır.
Bunun
üzerine diğer müttefikimiz İngiliz Kraliyeti, bunun gerisinde kalmamak için “Diz
Bağı Nişanı”nı hediye eder. III. Edward tarafından uygulanan “Diz Bağı
Nişanı”nda şöyle bir gelenek vardır: “Diz Bağı Nişanı” verilen kişilerin ve/veya
ülkelerin armaları, Windsor Sarayı’ndaki St. George Kilisesi duvarlarına
asılmaktadır. Osmanlı Devleti’nin o güne kadar bir arması bulunmadığından, Sultan
Abdülmecid İngilizlerden bu işin ustalarını göndermelerini ister.
Kraliçe
Victoria, Charles Young’u (bir arma ressamı) İstanbul’a gönderir. Charles,
Osmanlı Devleti’ne ilk armayı yapar. Etienne Pisani isimli bir tercüman ile
icraatlarını yürüten ressam, Osmanlı Devleti’ni bütünüyle kapsayan bir arma
yapmak için yoğun çaba sarf eder. Sonunda saltanat kavuğu, sorguç, tuğra ve ay
yıldızın da içinde bulunduğu Osmanlı Devleti’ne yakışır bir eser ortaya
çıkarır.
Yaptırılan
bu arma, daha sonra Londra’daki Osmanlı Sefiri Kostaki Efendi’ye gönderilip
teslim edilir. Yapımı tamamlanan ve İngiltere’ye gönderilen arma, resmî tören
ile alınır ve St. George Kilisesi’nin en yüksek yerine asılır.
Böylelikle Abdülmecid, Osmanlı Devleti’nde ilk kez yabancı nişan kabul eden sultan olur. Daha sonra Abdülmecid Han’ın oğlu Sultan II. Abdulhamid, babasının devrinde yapılan armaya yeni eklemelerde bulunur ve 17 Nisan 1882 yılında resmî olarak kabul edilip kullanılmaya başlanır.
Osmanlı
arması dünyaya ve bize ne söyler?
Bugün
görüyorum ki, binalarımızın giriş kapılarını, işyeri duvarlarını, sosyal medya
sayfalarımızı ve evlerimizin salonlarını süslüyor Osmanlı arması. 30 ayrı
sembolün bir araya getirilmesiyle tasarlanmış bu muhteşem alâmet-i farika, bana
göre sadece iyi bir tasarım olmakla kalmayıp, gerek şekillerin görünür izahları,
gerek saklı mesajlarıyla ait olduğu devletin gücünden, yönetim anlayışından, kâinat
ve insan merkezli üst akıldan, İlâhî yasalardan söz eden bir önsöz niteliğinde.
Kaynaklar
bizi, Osmanlı armasının bugün aşinası olduğumuz son şeklini almadan çok
önceleri gerek fermanlarda, gerek icatların gerçekleşme süreçlerinde, gerekse yazışmalarda
minimalist fügülerle tasarlanmış ongunlar olduğundan haberdar eder. Ancak
bugünün süper güçlerine ait armaların bilinirliliğinden daha fazla yaygınlaşmış
ve bilinirliliği yüksek olan Osmanlı armasının son şekline odaklanmakta fayda
buluyorum.
Meraklısı
bu armanın mazisine, etkileşim sürecine, değişim ve dönüşümüne kaynaklardan
ulaşabilir. “İkra” emri yazılı olanı okumanın ötesinde bir farkındalık çağrısı
olduğundan, bu emre muti olarak kaynaklardan edindiğim bilgileri kendi
algılarımla harmanladığımın da altını çizmekte fayda görüyorum.
Geçmişi
ile onur duyan kompleksiz her Türk’ün şerefle günümüzde taşıdığı bu arma ne çok
şey barındırıyor, birlikte bakalım.
Armanın üst
zeminini oluşturan geniş motif “güneşi” sembolize ediyor. Tüm karanlıkların
ışığa ihtiyacı vardır ve güneş, dünya etrafındaki meşki ile döne dolaşa dünyayı
aydınlatır. Aynı zamanda kucaklayıcı bir şefkat simgesidir güneş. Osmanlı
Devleti armasında güneşe yer veriliş sebebi, aydınlatıcı bir devlet ve
kucaklayarak kuşatıcı bir din algısını taşımasındandır.
Dünyayı tesiri
altına alabilme yetkisine sahip güneşin üzerindeki yeşil daire, dünyayı ve
dünya üzerinde var kılınmış en büyük Müslüman Türk hanedanını simgeler ki,
üzerinde dönem padişahı II. Abdulhamid Han’ın tuğrası bulunmaktadır. Tuğranın
sanatlı zarif sitili, otoritedeki ilmî tedris ve estetiğin ibaresi olarak da
sözünü söyler. Aynı zamanda daire yeşildir ve yeşil, İslâm’ı sembolize edegelen
bir renktir. “Dünya Müslümanları, gerektiğinde Osmanlı Devleti’nin himayesinde
huzur bulur” güvencesi sessizce verilmiştir.
Bu yeşil daireyi
kuşatan bir hilâl yer alır. Hilâl, İslâm dininin ibadetlerini koordine eden kâinat
saatidir ve zamanı disiplinize ederken, karanlıklarda yön tayini ile geceyi gündüz
kadar anlaşılabilir kılar. İslâm dininin yeryüzüne indirilişinden bu yana
Müslümanlığın sembolü hâline gelmiştir ve dünya ülkeleri, en çok Osmanlı
Devleti döneminde hilâlin İslâm’ı sembolize ettiğinin bilincine varmıştır.
İşte bu hilâl
üzerinde eski Türkçe bir ifade yer alır ve ayet mi, hadis mi, beyit mi, dua mı olduğu
pek bilinmez. Hatta Heraldik (arma bilimi) uzmanlarınca numaralandırılarak ismi
ve izahı verilen semboller arasında, üzerinde ibare bulunan hilâl
numaralandırılmamıştır. (Kimi yerlerde kendi algı ve yorumlarımı “bana göre”
ifadesi ile belirtişim bundandır.) Hilâlin üzerinde yeni bir hilâl sitilize
edilerek nakşedilmiş bu ifade de şunlar yazar: “El-Müstenidü
bi't-Tevfîkâti’r-Rabbâniyye ed-Devletü’l-Aliyyeti’l-Osmâniyye” (Rabbânî muvaffakiyetlere
dayanan Yüce Osmanlı Devleti).
Ve
yukarıdaki yeşil daire içerisindeki tuğra, padişahın tüm başarılarını ve
Osmanlı Devleti’nin tüm gücünün bu ilâhî tevekkül ve teveccüh ile mümkün
olabileceğinin altını çizerek, padişah bile olsa “kul olma” idrakini esas alır.
Hilâlin
altında yer alan “kavuk” Osman Gazi’yi temsil eder ki, bence “geçmişe vefanın,
geleceğin inşasında ne denli önemli olduğu hakikatinin” hiç unutulmadığının
izahıdır.
Üç hilâlli yeşil Hilâfet sancağı, devletin ideasından, yasalarından söz eder ve bana göre beyaz hilâlli kırmızı bayrakla aynı hizaya yerleştirilerek devlet şuurunun vatan ve millet için olduğunu belirtir. Sancak, her ülke için önemli bir semboldür ve dünya ülkeleri arasında kimlik niteliğine de haizdir. Sancağın yeşil rengi İslâmiyet’e, üç beyaz hilâl ise Osmanlı Devleti’nin hükümfermâ olduğu üç kıtaya işaret etmektedir. Bu kıtalar bu gün beş büyük güç olup dünyaya zulmü servis eden ülkelerin de içinde bulunduğu Avrupa kıtası, bugün sömürülen ve fakat Osmanlı döneminde insan ve kul olmanın İslâmiyet’in din, dil, ırk gözetmeksizin eşitlik yasası ile şereflendiği Afrika kıtası ve bugün Hıristiyan âlemi tarafından kan gölünde boğulmak istenip terör ve mezhep kavgalarının körüklendiği ve de içinde Osmanlı torunlarının/cedlerinin izinden gitme gayreti ile dik duruş manifestosunu belirleyen Türkiye’mizin de bulunduğu Asya kıtasını temsil eder. Bu üç hilâl özetle, o dönemde Osmanlı Devleti ile İslâmiyet’in üç kıtaya hâkim olduğunun ifadesidir.
·
Süngülü tüfek: Osmanlı ordusunun aslî silahı.
·
Tek
taraflı teber (balta): Savaş gereci. (Ordunun gücünü temsil ediyor.)
·
Toplu
tabanca. (Ordunun gücünü temsil ediyor.)
·
Terazi,
şeşper ve âsâya asılıdır. (Adaleti temsil ediyor.)
·
(Üstte) Kur’an-ı Kerim, (altta) kanunnâmeler.
(İlâhî yasayı ve dünyevî yasaları temsil ediyor.)
·
Nişan-ı
Âli-i İmtiyaz; devlete faydalı olmuş ilim adamlarına, idarecilere ve askerlere
verilirdi. (II. Abdülhamid tarafından ihsas edilmiş bir nişandır.)
·
Nişan-ı
Osmanî; devlet hizmetinde üstün başarı sağlayanlara verilirdi. (Sultan
Abdülaziz tarafından ihsas edilmiş bir nişandır.)
·
Âsâ
ve şeşper: Firavun’un zulmünden Allah’a sığınan Hz. Musa ve himayesindeki iman
edenler için Kızıldeniz’i ortadan ayırarak yol açan âsâyı temsil ettiği kaynaklarda
yer almıştır. Mümkün müdür? Mümkündür! Ve bence her zulmü sonlandıracak
kudrette Bir Yaratıcı’nın varlığına, her zalimi faka bastıracak bir âsânın
mevcudiyetine dikkat çekilmiş olabilir. Şeşper ise bir nevi topuzdur. Kutsal
değerleri âsâ tevekkülü ile gayreti birleştirmek ve bunu adalet çerçevesinde,
zulmetmeden yapmanın şerhini düşüyor olabilir. Zira adalet terazisi, armada asa
ve şeşpere asılıdır.
·
“Çapa”, donanmayı temsil eder. Barbaros
Hayrettin Paşa, Piri Reis, deniz komutanlarını yetiştirmiş, sadece karada
değil, denizde İslâm sancağını dalgalandırmış Osmanlı Devleti Deniz Kuvvetleri’ni
bu sembol ile armasına taşımış.
·
“Bereket boynuzu”, Osmanlı topraklarındaki bolluk
ve bereketi simgeler. Mitolojik bir kültürden günümüze dek gelen bu figürün aslında
bizim kültürümüzde pek yeri yoktur. Ancak vahye muti olduğu kadar gelenekleri
de aslî kaynaklara tehdit oluşturmadığı sürece geniş gönüllük ve hoşgörü ile
Osmanlı Devleti’nin kültürel yapısı içinde barındırdığını düşündürüyor bu sembol
bana.
·
Nişan-ı
İftihar, üst düzey devlet adamları ve askerlere verilirdi. (Sultan
Abdülmecid tarafından ihsas edilmiş bir nişandır.)
·
Yay:
Savunma gereci. (Ordunun gücünü temsil ediyor.)
·
Nişan-ı
Mecîdî, savaşlarda üstün başarı gösteren askerlere verilirdi. 5 ayrı kademeden
oluşur, başarılar arttıkça bir üst kademenin nişanı verilip eski nişan geri
alınırdı. (Sultan Abdülmecid tarafından ihsas edilmiş bir nişandır.)
·
Borazan:
Çağrı, davet ve zafer duyurularını temsil ediyor.
·
Şefkat
Nişanı, savaş zamanında ve büyük afetlerde devlete ve millete hizmet eden
kadınlara verilirdi. (II. Abdülhamid tarafından ihsas edilmiş bir nişandır.)
·
Top
gülleleri. (Ordunun gücünü temsil ediyor.)
·
Kılıç.
(Geçmiş savaş ve zaferlerin tecrübesini temsil ediyor.)
·
Top.
(Ordunun gücünü temsil ediyor.)
·
El
siperlikli merasim kılıcı. (Hiyerarşiyi temsil ediyor.)
·
Mızrak.
·
Çift
teber.
·
Tek
taraflı teber.
·
Bayrak.
(Bağımsız Türk milletini ve vatanı temsil ediyor.)
·
Osmanlı
sancak hilâli. (Devletin dinini ibraz ediyor.)
·
Mızrak.
·
Eliptik
bir dizayn ile armanın merkezine yerleştirilmiş “kalkan” saltanatı temsil eder
ki, üzerine nakşedilmiş 12 burç (yıldız) bana göre, bütün bir yılın
sorumluluğundan, farklı insanî özelliklerin kabulünden, inkişafından haberdar
olunduğunun beyanıdır. Bu kalkanın tam ortasında yer alan güneş, insanlığı
İlâhî yasalarla huzura, barışa davet etme mesuliyetinde olan Hilâfeti temsil
eder.
Simetri
normda hazırlanmış bu armada yer alan tekrar figürler, muhtemel estetik duruşu tamamlamak
için kullanılmış. Boynuz içine yerleştirilmiş çiçekler kâinatla teması
betimlediği gibi, hoşgörüyü, sevgiyi, anlayışı temsil ediyor. Madalyaların
asılı olduğu estet defne yaprakları sitilize edilerek, sanatın ulaştığı zarif
noktaya temas ediyor.
Osmanlı armasında yer alan hemen hemen tüm detaya gerektiği kadar temas ettiğimizi düşünüyorum. Şimdi bir de dünden bugüne dönelim ve “Arma”nın dünya ülkelerindeki yerine, önemine bir bakalım.