Osmanlı arması ve arması olmayan tek ülke, Türkiye (1)

Kraliçe Victoria, Charles Young’u (bir arma ressamı) İstanbul’a gönderir. Charles, Osmanlı Devleti’ne ilk armayı yapar. Etienne Pisani isimli bir tercüman ile icraatlarını yürüten ressam, Osmanlı Devleti’ni bütünüyle kapsayan bir arma yapmak için yoğun çaba sarf eder. Sonunda saltanat kavuğu, sorguç, tuğra ve ay yıldızın da içinde bulunduğu Osmanlı Devleti’ne yakışır bir eser ortaya çıkarır.

DÜNYA tarihini yazmış sayılı imparatorluktan biri olarak kabul edilen ve 16. yüzyılda 5 milyon 200 bin kilometrelik coğrafyada hükümfermâ olmuş, nâmı yedi düveli tutmuş Osmanlı Devleti’nin arması hangi sembollerden oluşuyor ve geçmişten bize neler söylüyor?

İlk bakışta bu sorunun cevabı zihnimize kolaymış gibi gelse de, hafızamızı yokladığımızda, eşimize dostumuza sorduğumuzda armada yer alan sembol sayısının tamamını sayamadığımız gibi, sembollerin zamana iz bırakarak verdiği mesajları genel kabul içinde değerlendirdiğimizi de fark ederiz.

Bilenlerimiz elbette vardır ve çoktur, ancak itiraf ediyorum, bu değerlendirme kendi hafızamın bana yaptığı “zannetme” provokasyonundan mülhemdir. Çünkü genel olarak haberdar olmak ile bilmek ve bilginin ardında saklı hikmeti bulmak arasında uzun bir mesafe olduğunu gafil avlanınca anlayıverdim.

Her şey, sanat atölyemizde Osmanlı armasının üç boyutlu tasarımı yapılırken, bir öğrencimin armada yer alan hilâl üzerindeki eski Türkçe yazılmış ifadelerin ayet olup olmadığını sorması ile başladı. Bir ayet olmadığını biliyordum, fakat ne söylediği hakkında bir bilgiye sahip değildim. Ezberci hafızam masum bir zekâ tarafından sobelenmişti. Ona “Birlikte öğrenelim!” diyebildim. Ve iki dersimizi Osmanlı armasının dünyaya, zamana ve pek tabiî bize söylediklerini öğrenmek için ayırdık. Öğrendiklerimizi paylaşırken bir gerçeğe, bir komplekse, bir yaraya veya (yazının sonunda siz karar verin) bir boşluğa da temas edelim istedim. Armada yer alan sembollerin isimleri, tarihî serüvenini, büyük devlet olma hassasiyetini, verdiği mesajları, estetik normları birlikte gözden geçirelim diledim.

Osmanlı armasının tarihî serüveni

Osmanlı Devleti, ilk olarak 1839 ilâ 1861 yılları arasında hükümfermâ olan 31. Sultan ve 110. İslâm Halifesi Abdulmecid döneminde bir armaya sahip olma gerekliliğini hissetmiş. Bu gereklilik devletin kendi siyasî ihtiyaçlarından hâsıl olmamakla birlikte, tarih yazıyor olmanın imtiyazı ve Batılı ülke Fransa ve Büyük Britanya tarafından gösterilen teveccüh neticesinde tasarlanmış. Zira 18. yüzyılda Osmanlı Devleti, dünyanın süper gücüymüş.

1853-1856 yılları arasında Avrupalı devletlerin Rusya’yı Avrupa ve Akdeniz dışında tutmayı amaçlayan Osmanlı-Rus Savaşı’na (Kırım Savaşı) Osmanlı, Birleşik Krallık, Fransa ve Piyemonte Sardinya ile savaşa girer ve bu savaş, müttefik güçlerin zaferiyle sonuçlanır. İşte bu zafer sonrasında, Kırım Harbi’nde müttefikimiz olan Fransız Devleti, bir dostluk armağanı olarak “Légion d’Honneur Nişanı”nı Sultan Abdülmecid Han’a verir.

“Légion d'honneur” (Şeref Nişanı) ya da tam adı ile (Fransızca) “Ordre national de la Légion d'honneur”, Napoleon Bonaparte’nin 19 Mayıs 1802 tarihinde imzaladığı bir kanun ile oluşturulmuş Fransız nişanıdır. “Légion d'honneur”, Fransa’nın en yüksek dereceli sivil nişanıdır. 1804 yılının Mayıs’ında Fransa İmparatoru olan Napoléon Bonaparte, Haziran ayından itibaren kişileri bu nişanla ödüllendirmeye başlamıştır. Bu nişan, bugüne dek Fransa’daki tüm yönetim rejimlerinde takılmaya devam edilmiştir. “Légion d’Honneur”, Fransız madalyaları arasında hâlâ kullanılan ve en tanınmış olanıdır.

Bunun üzerine diğer müttefikimiz İngiliz Kraliyeti, bunun gerisinde kalmamak için “Diz Bağı Nişanı”nı hediye eder. III. Edward tarafından uygulanan “Diz Bağı Nişanı”nda şöyle bir gelenek vardır: “Diz Bağı Nişanı” verilen kişilerin ve/veya ülkelerin armaları, Windsor Sarayı’ndaki St. George Kilisesi duvarlarına asılmaktadır. Osmanlı Devleti’nin o güne kadar bir arması bulunmadığından, Sultan Abdülmecid İngilizlerden bu işin ustalarını göndermelerini ister.

Kraliçe Victoria, Charles Young’u (bir arma ressamı) İstanbul’a gönderir. Charles, Osmanlı Devleti’ne ilk armayı yapar. Etienne Pisani isimli bir tercüman ile icraatlarını yürüten ressam, Osmanlı Devleti’ni bütünüyle kapsayan bir arma yapmak için yoğun çaba sarf eder. Sonunda saltanat kavuğu, sorguç, tuğra ve ay yıldızın da içinde bulunduğu Osmanlı Devleti’ne yakışır bir eser ortaya çıkarır.

Yaptırılan bu arma, daha sonra Londra’daki Osmanlı Sefiri Kostaki Efendi’ye gönderilip teslim edilir. Yapımı tamamlanan ve İngiltere’ye gönderilen arma, resmî tören ile alınır ve St. George Kilisesi’nin en yüksek yerine asılır.

Böylelikle Abdülmecid, Osmanlı Devleti’nde ilk kez yabancı nişan kabul eden sultan olur. Daha sonra Abdülmecid Han’ın oğlu Sultan II. Abdulhamid, babasının devrinde yapılan armaya yeni eklemelerde bulunur ve 17 Nisan 1882 yılında resmî olarak kabul edilip kullanılmaya başlanır.


Osmanlı arması dünyaya ve bize ne söyler?

Bugün görüyorum ki, binalarımızın giriş kapılarını, işyeri duvarlarını, sosyal medya sayfalarımızı ve evlerimizin salonlarını süslüyor Osmanlı arması. 30 ayrı sembolün bir araya getirilmesiyle tasarlanmış bu muhteşem alâmet-i farika, bana göre sadece iyi bir tasarım olmakla kalmayıp, gerek şekillerin görünür izahları, gerek saklı mesajlarıyla ait olduğu devletin gücünden, yönetim anlayışından, kâinat ve insan merkezli üst akıldan, İlâhî yasalardan söz eden bir önsöz niteliğinde.

Kaynaklar bizi, Osmanlı armasının bugün aşinası olduğumuz son şeklini almadan çok önceleri gerek fermanlarda, gerek icatların gerçekleşme süreçlerinde, gerekse yazışmalarda minimalist fügülerle tasarlanmış ongunlar olduğundan haberdar eder. Ancak bugünün süper güçlerine ait armaların bilinirliliğinden daha fazla yaygınlaşmış ve bilinirliliği yüksek olan Osmanlı armasının son şekline odaklanmakta fayda buluyorum.

Meraklısı bu armanın mazisine, etkileşim sürecine, değişim ve dönüşümüne kaynaklardan ulaşabilir. “İkra” emri yazılı olanı okumanın ötesinde bir farkındalık çağrısı olduğundan, bu emre muti olarak kaynaklardan edindiğim bilgileri kendi algılarımla harmanladığımın da altını çizmekte fayda görüyorum.

Geçmişi ile onur duyan kompleksiz her Türk’ün şerefle günümüzde taşıdığı bu arma ne çok şey barındırıyor, birlikte bakalım.

Armanın üst zeminini oluşturan geniş motif “güneşi” sembolize ediyor. Tüm karanlıkların ışığa ihtiyacı vardır ve güneş, dünya etrafındaki meşki ile döne dolaşa dünyayı aydınlatır. Aynı zamanda kucaklayıcı bir şefkat simgesidir güneş. Osmanlı Devleti armasında güneşe yer veriliş sebebi, aydınlatıcı bir devlet ve kucaklayarak kuşatıcı bir din algısını taşımasındandır.

Dünyayı tesiri altına alabilme yetkisine sahip güneşin üzerindeki yeşil daire, dünyayı ve dünya üzerinde var kılınmış en büyük Müslüman Türk hanedanını simgeler ki, üzerinde dönem padişahı II. Abdulhamid Han’ın tuğrası bulunmaktadır. Tuğranın sanatlı zarif sitili, otoritedeki ilmî tedris ve estetiğin ibaresi olarak da sözünü söyler. Aynı zamanda daire yeşildir ve yeşil, İslâm’ı sembolize edegelen bir renktir. “Dünya Müslümanları, gerektiğinde Osmanlı Devleti’nin himayesinde huzur bulur” güvencesi sessizce verilmiştir.

Bu yeşil daireyi kuşatan bir hilâl yer alır. Hilâl, İslâm dininin ibadetlerini koordine eden kâinat saatidir ve zamanı disiplinize ederken, karanlıklarda yön tayini ile geceyi gündüz kadar anlaşılabilir kılar. İslâm dininin yeryüzüne indirilişinden bu yana Müslümanlığın sembolü hâline gelmiştir ve dünya ülkeleri, en çok Osmanlı Devleti döneminde hilâlin İslâm’ı sembolize ettiğinin bilincine varmıştır.

İşte bu hilâl üzerinde eski Türkçe bir ifade yer alır ve ayet mi, hadis mi, beyit mi, dua mı olduğu pek bilinmez. Hatta Heraldik (arma bilimi) uzmanlarınca numaralandırılarak ismi ve izahı verilen semboller arasında, üzerinde ibare bulunan hilâl numaralandırılmamıştır. (Kimi yerlerde kendi algı ve yorumlarımı “bana göre” ifadesi ile belirtişim bundandır.) Hilâlin üzerinde yeni bir hilâl sitilize edilerek nakşedilmiş bu ifade de şunlar yazar: “El-Müstenidü bi't-Tevfîkâti’r-Rabbâniyye ed-Devletü’l-Aliyyeti’l-Osmâniyye” (Rabbânî muvaffakiyetlere dayanan Yüce Osmanlı Devleti).

Ve yukarıdaki yeşil daire içerisindeki tuğra, padişahın tüm başarılarını ve Osmanlı Devleti’nin tüm gücünün bu ilâhî tevekkül ve teveccüh ile mümkün olabileceğinin altını çizerek, padişah bile olsa “kul olma” idrakini esas alır.

Hilâlin altında yer alan “kavuk” Osman Gazi’yi temsil eder ki, bence “geçmişe vefanın, geleceğin inşasında ne denli önemli olduğu hakikatinin” hiç unutulmadığının izahıdır.

Üç hilâlli yeşil Hilâfet sancağı, devletin ideasından, yasalarından söz eder ve bana göre beyaz hilâlli kırmızı bayrakla aynı hizaya yerleştirilerek devlet şuurunun vatan ve millet için olduğunu belirtir. Sancak, her ülke için önemli bir semboldür ve dünya ülkeleri arasında kimlik niteliğine de haizdir. Sancağın yeşil rengi İslâmiyet’e, üç beyaz hilâl ise Osmanlı Devleti’nin hükümfermâ olduğu üç kıtaya işaret etmektedir. Bu kıtalar bu gün beş büyük güç olup dünyaya zulmü servis eden ülkelerin de içinde bulunduğu Avrupa kıtası, bugün sömürülen ve fakat Osmanlı döneminde insan ve kul olmanın İslâmiyet’in din, dil, ırk gözetmeksizin eşitlik yasası ile şereflendiği Afrika kıtası ve bugün Hıristiyan âlemi tarafından kan gölünde boğulmak istenip terör ve mezhep kavgalarının körüklendiği ve de içinde Osmanlı torunlarının/cedlerinin izinden gitme gayreti ile dik duruş manifestosunu belirleyen Türkiye’mizin de bulunduğu Asya kıtasını temsil eder. Bu üç hilâl özetle, o dönemde Osmanlı Devleti ile İslâmiyet’in üç kıtaya hâkim olduğunun ifadesidir.


·       Süngülü tüfek: Osmanlı ordusunun aslî silahı.

·       Tek taraflı teber (balta): Savaş gereci. (Ordunun gücünü temsil ediyor.)

·       Toplu tabanca. (Ordunun gücünü temsil ediyor.)

·       Terazi, şeşper ve âsâya asılıdır. (Adaleti temsil ediyor.)

·        (Üstte) Kur’an-ı Kerim, (altta) kanunnâmeler. (İlâhî yasayı ve dünyevî yasaları temsil ediyor.)

·       Nişan-ı Âli-i İmtiyaz; devlete faydalı olmuş ilim adamlarına, idarecilere ve askerlere verilirdi. (II. Abdülhamid tarafından ihsas edilmiş bir nişandır.)

·       Nişan-ı Osmanî; devlet hizmetinde üstün başarı sağlayanlara verilirdi. (Sultan Abdülaziz tarafından ihsas edilmiş bir nişandır.)

·       Âsâ ve şeşper: Firavun’un zulmünden Allah’a sığınan Hz. Musa ve himayesindeki iman edenler için Kızıldeniz’i ortadan ayırarak yol açan âsâyı temsil ettiği kaynaklarda yer almıştır. Mümkün müdür? Mümkündür! Ve bence her zulmü sonlandıracak kudrette Bir Yaratıcı’nın varlığına, her zalimi faka bastıracak bir âsânın mevcudiyetine dikkat çekilmiş olabilir. Şeşper ise bir nevi topuzdur. Kutsal değerleri âsâ tevekkülü ile gayreti birleştirmek ve bunu adalet çerçevesinde, zulmetmeden yapmanın şerhini düşüyor olabilir. Zira adalet terazisi, armada asa ve şeşpere asılıdır.

·        “Çapa”, donanmayı temsil eder. Barbaros Hayrettin Paşa, Piri Reis, deniz komutanlarını yetiştirmiş, sadece karada değil, denizde İslâm sancağını dalgalandırmış Osmanlı Devleti Deniz Kuvvetleri’ni bu sembol ile armasına taşımış.

·        “Bereket boynuzu”, Osmanlı topraklarındaki bolluk ve bereketi simgeler. Mitolojik bir kültürden günümüze dek gelen bu figürün aslında bizim kültürümüzde pek yeri yoktur. Ancak vahye muti olduğu kadar gelenekleri de aslî kaynaklara tehdit oluşturmadığı sürece geniş gönüllük ve hoşgörü ile Osmanlı Devleti’nin kültürel yapısı içinde barındırdığını düşündürüyor bu sembol bana.

·       Nişan-ı İftihar, üst düzey devlet adamları ve askerlere verilirdi. (Sultan Abdülmecid tarafından ihsas edilmiş bir nişandır.)

·       Yay: Savunma gereci. (Ordunun gücünü temsil ediyor.)

·       Nişan-ı Mecîdî, savaşlarda üstün başarı gösteren askerlere verilirdi. 5 ayrı kademeden oluşur, başarılar arttıkça bir üst kademenin nişanı verilip eski nişan geri alınırdı. (Sultan Abdülmecid tarafından ihsas edilmiş bir nişandır.)

·       Borazan: Çağrı, davet ve zafer duyurularını temsil ediyor.

·       Şefkat Nişanı, savaş zamanında ve büyük afetlerde devlete ve millete hizmet eden kadınlara verilirdi. (II. Abdülhamid tarafından ihsas edilmiş bir nişandır.)

·       Top gülleleri. (Ordunun gücünü temsil ediyor.)

·       Kılıç. (Geçmiş savaş ve zaferlerin tecrübesini temsil ediyor.)

·       Top. (Ordunun gücünü temsil ediyor.)

·       El siperlikli merasim kılıcı. (Hiyerarşiyi temsil ediyor.)

·       Mızrak.

·       Çift teber.

·       Tek taraflı teber.

·       Bayrak. (Bağımsız Türk milletini ve vatanı temsil ediyor.)

·       Osmanlı sancak hilâli. (Devletin dinini ibraz ediyor.)

·       Mızrak.

·       Eliptik bir dizayn ile armanın merkezine yerleştirilmiş “kalkan” saltanatı temsil eder ki, üzerine nakşedilmiş 12 burç (yıldız) bana göre, bütün bir yılın sorumluluğundan, farklı insanî özelliklerin kabulünden, inkişafından haberdar olunduğunun beyanıdır. Bu kalkanın tam ortasında yer alan güneş, insanlığı İlâhî yasalarla huzura, barışa davet etme mesuliyetinde olan Hilâfeti temsil eder.

Simetri normda hazırlanmış bu armada yer alan tekrar figürler, muhtemel estetik duruşu tamamlamak için kullanılmış. Boynuz içine yerleştirilmiş çiçekler kâinatla teması betimlediği gibi, hoşgörüyü, sevgiyi, anlayışı temsil ediyor. Madalyaların asılı olduğu estet defne yaprakları sitilize edilerek, sanatın ulaştığı zarif noktaya temas ediyor.

Osmanlı armasında yer alan hemen hemen tüm detaya gerektiği kadar temas ettiğimizi düşünüyorum. Şimdi bir de dünden bugüne dönelim ve “Arma”nın dünya ülkelerindeki yerine, önemine bir bakalım.