MESELÂ nüfus cüzdanında
“T.C.” yazan, dini(!) Laik olan Can Dündar’ın, kendi Cumhurbaşkanının huzurunda
lakayt bir eda ile kaykılarak oturmasındaki cüret… 15 Temmuz sonrası ülkesinden
kaçarak Almanya’ya sığınan Dündar’ın Almanya Cumhurbaşkanı karşısında rükûa
varacak kadar eğilgen ve minnettar duruşu, Batı hayranlığının en zavallı
fotoğrafını veriyor bize. Hâlindeki sünepeliği fark edemeyişi, hastalığının ne
denli ileri seviyeye ulaştığını izah ediyor.
Bir
başka yerli Oryantalist ise Soner Yalçın… Köşesinde Nuri Pakdil’e takdim edilen
ödülü diline dolayan Yalçın’ın, Pakdil’i küçümseyici tahlilinin ardında saklı
tek bir gerekçe olduğunu herkes pekâlâ biliyor. Tabiî kendisi de biliyor, ancak
kalemini sattığı Oryantalistler hürmetine bunu kendine dahi itiraf edemediği
çok açık. Nedir Nuri Pakdil’i yerli Oryantalistin gündemine taşıyan? “Ne mutlu
Müslümanım!” deyişinden başka bir gerekçe olmasa gerek.
Bu
iki hasta ziyaretimizin ardından bizde oluşan körlüğe inat, Batı’nın içinde
basiret gösteren olup bitenin farkındalığı ile tarihe not düşen bir belgeyi
buraya almak istiyorum.
Avrupalı,
Türkleri sevmez!
Hitler döneminde Almanya’dan kaçıp
Türkiye’ye yerleşen Alman aydınlarından Prof. Dr. Fritz Neumark’ın kısa söyleşi
tutanağına birlikte göz atalım.
1952 yılına dek Türkiye’de yaşayan,
iktisat öğreniminin gelişmesinde ve gelir vergisi yasalarının hazırlanmasında
önemli katkıları olan bu Yahudi asıllı Alman iktisatçı, bir gün İstanbul
Üniversitesi’nden bir grup talebesiyle Boğaz’da seyahate çıkar. Gezi sırasında
öğrencilerinden biri profesöre sorar: “Avrupa bizi neden sevmez hocam?”
Prof. Neumark şu cevabı verir:
“Çok samimi olarak itiraf edeyim ki,
Avrupalı, Türkleri sevmez ve sevmesi de mümkün değildir! Asırlardır Kilise’nin
yürüttüğü Türk ve İslâm düşmanlığı, Hıristiyanların hücrelerine sinmiştir.
Sebeplerine gelince…
1. Müslüman olduğunuz için sevmez.
Ama faraza laik şöyle dursun, Hıristiyan olsanız da size düşman olarak bakmaya
devam eder.
2. Sizler farkında değilsiniz, ama
onlar şu gerçeğin farkındadırlar: Tarihten Türk çıkarılırsa tarih kalmaz. Osmanlı
arşivi tam olarak ortaya çıkarsa, bugünkü tarihlerin yeniden yazılması gerekir.
3. Avrupa’nın pazarıydınız, şimdi
Avrupa’yı pazar yapmaya başladınız.
4. En az 400 yıl Avrupa’da,
sırtımızda ve ensemizde at koşturdunuz.
5. Selçuklular Anadolu’yu, Osmanlılar
Orta Avrupa ve Balkanları Haçlı ordularına mezar ettiler.
6. Sizi silahla yenemeyenler,
sizleri kendilerine benzeterek hâkimiyet sağladılar. Önce ahlâkî değerlerinizi
yıpratmaya başladılar giyiminizden yaşantınıza kadar, sonra kendi içinizde sizi
bölmeye başladılar A, B, C, D gibi…
7. Selçuklu ve bilhassa Osmanlı,
İslâmiyet uğruna her şeyini feda etmeseydi, İslâmiyet bugün belki sadece
Hicaz’da varlığını devam ettirirdi. Kaldı ki, Vehhabiliği kuranlar da İngiliz
Dominyon Bakanlığı’nın adamlarıdır. Batı her yerde İslâmiyet’i sapık inançlara
kanalize etti. Ama Osmanlı, neredeyse Asr-ı Saadet’i devam ettirdi.
8. Kilise size kin kusmaktadır. Ve
sebepleri yukarıdadır.
9. Ben Türkiye’ye geldiğimde iki
üniversiteniz vardı, şimdi dokuz üniversite var (o tarihteki sayı); Osmanlı
zamanında ise her yerde bir medrese vardı. Tarihinize bakın, her medresede
bilim eğitimi vardı; ilk denizaltıyı Osmanlı’nın yaptığını çoğunuz
bilmiyorsunuzdur belki de. Ama Avrupa bunu biliyor.
10. Sizler gerçek hüviyetinize
döndüğünüz an Avrupa’nın refahı ve medeniyeti yıkılır.
11. Yine sizler, Avrupa’nın tarihî
düşmanısınız ve daima düşman kalacaksınız!”
Batılı bir aydının yarım asır önceki
tezleri bunlar. Ama almasını bilene ders ve ibretlerle dolu bir itirafname!
Bu metin, Batı’nın hakikati ve
Doğu’nun kompleksine dair sağlam bir belge. Doğulunun Batılıya yaranma çabaları
ise, farkında olanların nezdinde nafile bir küçülmeden ibaret kalıyor.
Batı’nın
Doğu üzerinden devşirdiği güç ve doğurduğu terör
Yazımızın birinci bölümünde
verdiğimiz tanımlar çerçevesinde baktığımızda görüyoruz ki, her birim, her
değer, her var olan, zıddı ile izah buluyor. Gece gündüzle, acı tatlıyla, zor
kolayla, güzel çirkinle, doğru yanlışla… Dolayısıyla Doğu da Batı’yla… Bu göz
ardı edilemeyecek hakikat hepimizin malûmu. Ancak Batı, bu basit gibi görünen
hakikatin idrakine bizden ziyade varıyor ve coğrafî konum üzerinden güç
devşirerek Doğu’dan nemalanıyor. Bununla da yetinmeyip, Doğu coğrafyaları
içinde oluşturduğu kompleks vasıtasıyla pek de yorulmadan Doğuluyu Doğuluya
kırdırıyor.
Batı’nın ötekisi, zıddı, düşmanı,
karşıtı, tezatı üzerinden var olma metodu, durdurulmaz bir iştiyakla devam
etti, ediyor. Oryantalistler sinsi metotlarıyla istikrarlarını 2 asırdır
korurken, biz 21. yüzyılın başında tarihî ve kültürel kodlarımızı çözememenin
ve üzerimizde uygulanan geniş zamanlı plânların tesiri olan uygulamalara
yeterli refleksi gösterememenin ceremesini çekiyoruz. Ülkemizden Oryantalizmin
uygulamalarını seyrettiğimizde, görünen pek çok pratiği yok sayarak
dilsizliğimiz ve sağırlığımız yetmiyormuş gibi bir de körleşiyoruz.
Pek çok örnekten sadece birkaçına
dikkat çekelim!
Meselâ, Amerika’da İkiz Kulelerin
vurulması hâdisesinde Usame Bin Ladin ismi üzerinden üretilen ve günümüze kadar
hız alan “İslâmî terör” klişesi… Müslümanların tüm dünyaya terörist olarak ilan
edilişi, bir Oryantalist projedir.
Pek çok devlet başkanı ve başta ABD
olmak üzere yetkili isimler basın yolu ile demeç verirken sıklıkla “İslâmî
terör” ifadesini kullanıyor, Cumhurbaşkanımızın her defasında ısrarla ve tane
tane izah etmesine rağmen aynı ifade tekrarla kamuayunun algısına çivi gibi
çakılmaya çalışılıyor. İşte bu ısrar, bilinçli ve istikrarlı bir Oryantalist
gayretten başka bir şey değildir.
Edebî çalışmalardan sosyal
analizlere, akademik projelerden ekonomiye, yazarından çizerine, düşünüründen
iktisatçısına pek çok enstrümanı bir araya getirme maharetinden hâsıl olan
Oryantalizm, medya kanalını da mahir biçimde kullanıyor. Körfez Savaşı ile
hayata geçirdikleri ve ülkemizdeki Gezi olaylarıyla bize de sirayet
ettirdikleri ve de CNN’nin canlı yayın iştahındaki saklı gaye habercilik
aşkından ibaret olmayıp, Doğu’nun zavallı, aciz ve vahim durumunu dünyaya
duyurması da Oryantalist bir gayrettir. Medya alanında büyük paya sahip ve bir
Oryantalizmin maşası Aydın Doğan’ın, “CNN bize
uluslararası bakış açısı getirdi. Dünyanın neresinde bir Türk varsa, oraya CNN
Türk’le ulaşmak istiyoruz” ifadelerinde saklı Batı hizmetkârlığı da yabana
atılır gibi değil.
Terör örgütleri ve
Batı
Keza FETÖ’nün medya
kanalı Zaman gazetesinin 5 Ekim 2015 yılında yayımladığı, siren sesleri ve
“gülen” bebekten mülhem reklâmdan 9 ay 10 gün sonra gerçekleşen 15 Temmuz işgal
girişimi de öyle… Ülkemizde cereyan eden en vahim Oryantalist hareket! Plânlı
ve istikrarlı bir projenin hayat bulmuş hâline hep birlikte şahit olduk.
Oryantalistlerin 40
yıllık gebelikten sonra ülkemizde doğurduğu prematüre terör örgütü, milletin
gayreti ve devletin basireti ile püskürtülmeseydi, bu vatan Amerika’nın, Avrupa’nın,
İngiltere’nin masasında pay edilecek, Ortadoğu’nun enerji kaynaklarına çökmek
için pusuya yatılacaktı. Bize ne olurdu? Allah-u âlem!
Oryantalistlerin
gayrimeşru “gülen (!) bebeği”nin lanse edildiği asap bozucu siren sesleriyle
sancılanıp anomalili ve prematüre bir doğumla hayatımıza avaz avaz girdi, fakat
şimdilerde soluk almakta zorlanıyor. Türkiye’yi çilekli bir pasta gibi pay etme
iştahı ile kalkıştıkları işgalde muratlarına eremeyen Oryantalistlerin
prematüre FETÖ için tüm Haçlı devletleri kuvöz görevi görüyorlar şimdi.
Bugün köşe bucak
kaçacak, nefes alacak delik arayan FETÖ’cülerin Oryantalist şeflerinden
aldıkları yeni talimatlar, yeni plân ve uygulamalar elbette vardır. Uzun
soluklu plânlamalar ile adım atan, telaşlanmayıp ağır ağır acele etme
kabiliyetine sahip olan Oryantalistlerin dur durak tanımayacaklarını 200 yıllık
geçmişleri bize söylüyor. Şimdi daha dikkatli, daha uyanık, daha fazla tetikte
durulması gerekiyor.
Amerika’nın
besleyip büyüttüğü, Haçlıların kötü çocukları PKK, YPG, PYD, DAEŞ terör
örgütleri başımıza musallat edilmekle kalmayıp, bir de o kötü çocuklara ilim
ehli, eğitim sevdalısı, din maskeli bir cici kardeş dünyaya getirmek
istemelerini şimdi daha iyi anlamalıyız. Bir ülkeye göz koymuşlarsa, hiç telaş
yapmadan, teolojik, ekonomik, sosyolojik her alanda türeyebilecekleri riskini
göz ardı etmemeliyiz.