
BATI dünyası özellikle son asırda sıçrama yaptı. Doğu’nun, özellikle de İslÂm coğrafyasının bin yılda yaptıklarını yüz yılda yaptılar. Bugün bilime Batılılar yön veriyor. Son çeyrek asırda Doğu’ya doğru bir kaymanın olduğunu da belirtmek gerekir.
Batılıların bu kadar başarılı olmalarında üç neden var: Birincisi, Batı, Doğu’nun bütün bilgisini detaylıca araştırıp öğrendi. İkincisi, çok düzenli ve disiplinli çalıştı. Sonuncu olarak da bilgisayar, internet, dijital teknoloji ve yapay zekâ gibi güncel teknolojiyi en kısa sürede öğrenip hayata tatbik etti.
Doğu Medeniyeti olmasaydı bugün Batı diye bir şey olmazdı. “Bunca oluşuma rağmen Doğu neden geri kaldı?” diye düşünürsek Batı’nın bilim ve teknoloji açısından yaptıklarını Doğu’nun yapamamadığını görürüz. Batı asırlarca sürünürken Doğu’dan aldıklarıyla yeni bir dünya inşâ edebilmeyi başardı ancak bir şeyi unuttu: İnsan…
Evet, Batı Medeniyeti bugün insanın manevî/iç dünyasından yoksun, kabuk bir “beden” sahibi canlıya dönüştürdü beşeri.
Bugün Doğu toplumlarında insan olmamasının nedeni de Doğu’nun Batı’yı taklit etmesinden kaynaklanıyor. Batı o kadar bilim, teknoloji ve insanlığa aç ve susuzdu ki bilim ve teknolojiyi başarırken insana vakit bulamadı, bundan sonra da bulacak gibi görünmüyor. Maalesef dünya da bundan payını aldı.
Meselâ Türkiye gibi ülkelerde önceleri “dâvâ” diye bir şeyler vardı. Hatırlayan var mı bilmiyorum ama şimdilerde bu terimi kullananlara farklı gözle bakılıyor. Dâvâ; para, makam, otomobil, hırs, hız, haz ve koltuk sevdası oldu. Bu öyle bir hastalık ki dil, din, kültür, medeniyet, ülke ve coğrafya unutuldu. Elde edilen her maddî kazanım, bir manevî değeri yerle yeksan etti. Bu yangının farkına varamayanlar omuzlarına bastıkları insanları bile unuttular. Millet neredeyse “açlıkla” terbiye edilir hâle geldi ve maalesef çözüm bulunamadı. Çünkü boşalan kap, Batı hayranlığı ile doldurulmuştu. Batı bu yönüyle başarıya ulaşmış görünüyor.
Batı bunları yaparken “sadakat” ve “liyakatin” önüne geçti ve çöküş ivmelendi. Doğu toplumları kendilerine gelmezse başları belâdan kurtulmaz. Bu öyle bir hata ki, hatayı yapanlar hatanın hata olduğunu bile görmekten acizler.
Batı toplumlarının fikir köklerinde İngilizlerin aklı var. Bunda da Newton ve Hawking gibilerinin (Newton ve Hawking’in bilimsel çalışmalarına bir şey diyemeyiz) bilimsel sonuçlarını İngilizlerin lehinde ve bilimin aleyhinde yorumlamak var.
Kendileri açısından doğru olan bu tür yorumlar Doğu açısından yanlışken, Doğu’nun Batı temelindeki sosyal olayları olduğu gibi alması büyük bir hatadır. Bugün de bu hatadan dönülmüş değil. Çünkü ekilen tohumlar filiz verdi.
Newton ve Hawking’i yazılarımda sıklıkla örnek veriyorum; zira Max Planck, Luis de Broglie ve Heisenberg gibileri toplumun önüne sunulmak istenmiyor. Bunun iki nedeni var: Birincisi, Newton ve Hawking İngiliz, diğerleri ise Almandır ve İngilizler Batı dünyasını fikir açısından kontrol etmek istiyorlar. Oysa Alman Max Planck, Luis de Broglie ve Heisenberg gibiler bilimsel çalışmaları İngiliz bilim insanlarına göre daha tarafsız yorumluyorlar.
Türkiye’de bugün cadde ve sokaklarda yabancı dilde tabelalar boy gösteriyor. Böyle büyük bir hatadan ve yangından neden vazgeçilmez, anlaşılır gibi değil. Vitrine ne koyarsanız topluma da bunu teşvik etmiş olursunuz. Sadakatin liyakatten önce geldiği yerlerde hatalar kaçınılmaz olur.
Gelecek ve gençlik kendi değerlerinden, kültüründen ve medeniyetinden yoksun bir şekilde Batı’nın insansız alevleri arasında yanıyor, büyükler ve onay makamındakiler ile toplumun ileri gelenleri ise bunu izliyor. Böyle bir yangını söndürmek için kimse su atmıyor ve ortalığı serinletmiyorsa ortada “dâvâ” diye bir şey yoktur, “menfaat” adlı çıkar vardır. Bu çıkar “şahsî menfaate” dönüştüğünde ise Deccâl’in hizmetinde olmaktan kimse kaçamaz.
Böyle bir yangın yerinde, böyle şahsî menfaatlerin desteklendiği tercihlerde, sadece sadakatin tercih nedeni olduğu yerlerde toplumun idraki ve irfanı devreye girer. Toplumu dinlemeyense kafasını örse vurur ve kırar.
Sosyal medyada ve özellikle de şehirlerde toplum kendi dinamikleri ile ayakta kalamaz hâle gelirse her şey için çok geç olabilir. Böyle bir bakışa, böyle bir tespite Türkiye’nin çok ihtiyacı var. Zira madde, mânâ ile ayakta kalır. Bir anlam ifade etmeyen oluşumlar vatanı, dili, dini, kültürü ve gençliği koruyamaz. Hele farkında olunsun ya da olunmasın, sadece maddî kazanımlar desteklenip özendirilirse kimse bu yangından kurtulamaz.