Orta İsrail neresi?

Nasıl ki Saddam kullanılarak Kürtlerin vatanımıza göç etmeleri ve bir kısım terörist ve ajanın sızması sağlanmış, Kuzey Irak boşaltılmış ve daha sonra Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi üzerinden Orta İsrail’in kuzeyi kurulmuşsa, bugün Suriye’de de çok plânlı bir şekilde Orta İsrail’in güneyi olması için PYD/PKK üzerinden sözde “Kürt Otonom Devleti”nin bulunduğu alan boşaltılmıştır.

ŞU hiçbir bir şekilde unutulmamalıdır ki, Kürdistan koskoca bir yalandır!

Kuzey Irak, Barzani ve Talabani üzerinden Büyük İsrail projesinin parçası olan “Orta İsrail” denkleminin “kuzey parçasıdır”.

Barzani’ye bağlı Peşmergeler, açıkça MOSSAD ile bağlantılı olup bu plânın taşeron uygulayıcılarıdır.

Maalesef ülkemizde İslâm’sız İslâmcılar üzerinden muhafazakâr toplumun başına gelenlere sıcak bakması sağlanmaktadır.

Ve hatta Türk Ordusu tarafından eğitilmiş, desteklenmiş şekilde Türk milleti ve Devleti PKK ile oyalanırken Kuzey Irak’ta sözde Kürdistan kurulmuştur. Hatta Türklere kurdurulmuştur. Peşmerge, Türk Ordusu tarafından eğitilmiştir.

Bugün Türkiye’deki ideolojik gözlükler kullanılarak bilinçli paralel ajanlar vasıtasıyla, nihayetinde Türkiye’yi bölmek plânının parçası olan Kuzey Irak sözde Bölgesel Kürt Yönetimi’nin, Barzani’nin desteklenmesi sağlanmaktadır.

Maalesef bugün için iktidarın bu oyuna geldiği ve istemese de bu oyunun bir parçası olduğu görülmektedir.

Güney Suriye’de etkin olan PYD/PKK bir Orta İsrail unsuru olarak bölgede yerini alırken, diğer taraftan bilinçli olarak Musul ve Kerkük’teki Türk hâkimiyetine zorla son veren İsrail ve ABD’nin hâkimiyeti de bölgede meşrulaştırılmaktadır.

Türkiye’de “Türk” diyemeyenlerin, Kuzey Irak için “Musul Kerkük Türk’tür” demesini beklemek, hayâlcilik olsa gerektir.

HDP’nin bir parçası hâline gelen CHP yönetimi üzerinden muhalefet, bu durumu eleştirirken PYD/PKK’ya zımnen sahip çıkmaktadır. Muhalefetin içindeki emperyal algı ajanları, aynı şekilde medya ve basın üzerindeki hâkimiyetlerini kullanarak Sol kesimin ve muhalefet tabanının -Peşmerge düşmanlığını körüklerken- neredeyse PKK/PYD’yi meşru görmeleri sağlanmaktadır.

Siyonizm ve Siyonizm’in açık emrinde kuklası olan ABD yönetimi, birlikte, aslında yine Türkiye içindeki algı ajanları üzerinden Orta İsrail’in kuzey ve güneyini oluşturan Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ve Suriye’deki PKK/PYD otonom devletini meşrulaştırmaktadır. Bugün Suriye’de Siyonist ABD yönetimi tarafından Büyük İsrail’in kuruluşunun bir önceki aşaması olarak İsrail’in güneyi oluşturulmaktadır.

Bu aşamadan sonra büyük plânın bir parçası olarak, nasıl ki Saddam kullanılarak Kürtlerin vatanımıza göç etmeleri ve bir kısım terörist ve ajanın sızması sağlanmış, Kuzey Irak boşaltılmış ve daha sonra Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi üzerinden Orta İsrail’in kuzeyi kurulmuşsa, bugün Suriye’de de çok plânlı bir şekilde Orta İsrail’in güneyi olması için PYD/PKK üzerinden sözde “Kürt Otonom Devleti”nin bulunduğu alan boşaltılmıştır.

İstihbaratımız yıllardır Peşmergeler ile PYD’nin ortak hareket etmek üzere, bazen ASALA militanlarının da olduğu toplantılar yapıldığını rapor etmiştir. Amerika’daki son seçimlerle Siyonizm tekrar iktidar olmuş ve Büyük İsrail’in bir önceki aşaması olan Orta İsrail’in kurulma çabaları hızlanmıştır.

Maalesef Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin kuruluş aşamasında olduğu taktikler aynen kullanılmakta, aynı süreci tekrar yaşamaktayız. Maalesef yine içimizdeki hainler, mandacı siyâsetçiler ve devlet adamları ile algı ajanları kullanılarak muhtemelen Türkiye kamuoyunun desteği de -en azından bir kısmının- sağlanacaktır.

Siyonist ABD’nin medya, siyâset ve bürokrasi içindeki algı ajanları toplumumuzun bir kısmına PYD/PKK’yı hedef gösterirken aynı zamanda Peşmergeyi meşrulaştırmakta, diğer taraftaki algı ajanları da sadece Kuzey Irak’taki Peşmergeyi hedef gösterirken PKK/PYD’nin meşrulaşmasını sağlamaktadırlar.

Bu çok uzun soluklu, içinde psikolojik harp unsurlarını da barındıran, nihayetinde Orta İsrail’in kurulması için yaşanan ve yaşatılan stratejik bir süreçtir.

Kuzey Irak süreci, Suriye’de yaşadığımız son süreç ile birlikte değerlendirildiğinde, Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi nasıl tarafımıza kabul ettirildi ise, PYD üzerinden kontrol edilerek kabul ettirilecek ikinci süreç olabilir. Buna dikkat edilmelidir.

Karadeniz’de de aynı algı stratejisi işliyor!

Güneyimizde bu algı süreci işletilirken, kuzeyimizde, Karadeniz’de de paralel bir denklem kurulmaktadır.

Ukrayna üzerinden ABD’nin Rusya ile karşı karşıya geldiği izlenimini vermektedir.

Ancak kesinlikle ifade etmeliyim ki, burada hedef ne Rusya, ne de Ukrayna’dır. Hedef, Suriye ve Irak’ta olduğu gibi Türkiye’dir.

Karadeniz’de yaşananları izlerken, asıl Irak ve Suriye’deki Mîsak-ı Millî sınırları içinde tedbirler almak zorundayız.

Bugüne kadar bizi ABD’yi kullanarak İran’la konvansiyonel olarak karşı karşıya getirmeye çalıştılar. Devlet aklı bugüne kadar bu oyuna gelmedi. Ancak açıkça görülmelidir ki, şu aşamada ABD ve arkasındaki Siyonizm, bizimle Mîsak-ı Millî, Karadeniz ve tüm Mavi Vatan’da birebir karşılaşmaya cesaret edemeyecektir. Rusya ile birebir çarpışmayı zaten düşünmemektedir. Bu nedenle Suriye ve Irak’ta olduğu gibi Ukrayna üzerinden Rusya ile gerilim yaşanmasını sağlarken, bir yandan da ABD içindeki kaosu ve bölünme riskini bölgemize taşınmış, dikkatleri Orta İsrail plânından uzaklaştırmak üzere ve diğer taraftan da siyâseti ve iktidarı çökertmek sureti ile Ukrayna’nın yanında olan Türkiye’yi Rusya ile karşı karşıya getirmeyi plânlamıştır. Sadece Ukrayna üzerinden giderse Ukrayna’nın Rusya’ya dayanamayacağını ABD de, İsrail de bilmektedir. Bu durumun, istemedikleri hâlde Rusya ile bölgede kaybedecekleri bir çatışma riski taşıdığını da görmektedirler. Bu nedenle kesinlikle Türkiye ile Rusya’yı konvansiyonel olarak karşı karşıya getirmek istemektedirler.

Millet esaslı iki millî devletin yani Türkiye ve Rusya’nın karşılaşması, neticesinde her ikisinin de, özellikle asıl hedef olan Türkiye’nin zayıflamasına neden olacaktır.

Plânlarına göre iktidar kendilerine diz çökecek, gerektiğinde Türkiye, Rusya’ya karşı kullanılabilecektir. Ancak sonuçta asıl işgal plânı için Türkiye yönelecekler.

Yakın tarihte yaşadığımız Boğaziçi Olayları, Suriye’de yaşananlar, bir kısım kazalar, 104 generalin içine sızmış Gladyocu ajanların bildiri üzerinden yaşattığı sürecin tamamı, siyâseti, iktidarı ve Devleti diz çöktürmek için yapılan kontrollü kaos plânlarıdır. Son aylarda yaşadığımız büyüklü küçüklü olayların tamamı, Türkiye’yi tekrar Siyonist ABD çizgisine çekmek ve neticesinde Rusya ile Ukrayna üzerinden yahut doğrudan karşı karşıya getirecek şartları oluşturmak içindir. Ancak tekrar ifade ediyorum, nihaî hedef Türkiye’dir.

Mîsak-ı Millî coğrafyası, Karadeniz ve Mavi Vatan altındaki ve üstündeki hazinelerdir.

ABD, yıllardır sinsice dikkatleri Suriye ve Irak’a çekerken Bulgaristan, Romanya ve Yunanistan üzerinden gerçekleştirdi fiziki kuşatmayı. Bu kuşatmayı göz ardı etmemizin bedeli herkese için çok ağır olabilir.

Atatürk’ün ve Erbakan’ın emek verip kafa yorduğu bir gerçek olarak Batı Trakya’daki Yahudi devleti plânlarından bahsettiğimizde, belki size çok afakî gelecek, “Bu kadar da komplo teorisi olmaz” diyeceksiniz ama yıllardır Mezopotamya üzerinden toprak alımları gibi Trakya’da da yıllardır toprak alımlarının devam ettiğini, fiilî ve maddî delillerle ortaya konulduğunda bu ifadenin bir komplo teorisi olmadığını anlayacaksınız. Fakat bu durumda çok geç kalmış olacağız!

Her şey bir illüzyondan, bir oyundan ibaret. Hedef Türkiye’dir ve Türkiye, küreselizmin hizmetindeki Siyonist ABD ve Batı tarafından çok plânlı bir şekilde kuşatılmıştır.

Biden’in ABD yönetimine gelmesi ile birlikte bütün mandacı emperyal ajanları, farklı görünümlerde kontrollü kaos için harekete geçirilmiştir.

Milletini, vatanını, bayrağının sevdiğini söyleyen her Türk vatandaşı, millî, akıllı ve tedbirli olmalı, önce kendi içlerine sızan Gladyocu FETÖ’cü ajanlara dikkat etmelidir. Manipülasyonlara göz yummamalıdır. Millî birliğin tutkalı olan tarihsel kimliğimiz Kuvay-i Milliye’yi ideolojik saplantılara kurban vermemelidir.

İçeride ve dışarıda kesinlikle dik dururken, bu coğrafyadaki millet esaslı komşu devletlerle savaştan mümkün olduğunca uzak durulmalıdır. Dışarıda Mîsak-ı millî ve Türk Avrasyası merkezinde hareket etmeli, savunma hattını oluşturmalı, içeride de millî bürokrasi mutlaka kurulmalıdır.

Her şeye rağmen, hatta bize rağmen, bu yüz yıl, onların ifadesi ile “Türk asrı” olacaktır. Bizim yapmamız gereken, aklımızı kullanarak bunun bir an önce gerçekleşmesini sağlamak, mazlum İslâm coğrafyasını huzura kavuşturmaktır.